ÖN SÖZ
Bismillâhirrahmânirrahîm.
"Bizi ilmi isteyenlerden ve ona rağbet gösterenlerden kılan Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm
âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed'e, O'nun âline ve bütün ashabına olsun".
Ve ba'du cümle peygamberlerin evveli Hazreti Âdem aleyhi'sselâm, âhiri bizim
peygamberimiz Muhammedeni'l-Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem. Bu ikisinin arasında çok
peygamberler gelmiştir. Onların sayısını Allah Taâlâ bilir. Kur'an-ı azimu'ş-şan'da ism-i
şerifleri beyan olunan yirmi sekiz peygamberdir; herkesin bilmesi vaciptir dediler:
Âdem, İdris, Nuh, Hûd, Salih, İshak, İbrahim, İsmail, Yakup, Yusuf, Şuayb, Lût, Yahya,
Zekeriya, Musa, Harun, Davut, Süleyman, Yunus, İlyas, Elyesa', Zülkifl, Îsâ, Eyyûb,
Muhammed
; salavâtullahi âlâ nebiyyina ve aleyhim.
Üzeyir, Lokman, Zülkarneyn;
ve kimi velidir dediler.
Ve dahi Hazreti Âdem aleyhi's-selâm zürriyetindenim ve âhir zaman peygamberi Muhammed
aleyhi's-salâtü ve's-selâm dinindenim ve ümmetindenim. Elhamdülillah, itikatta mezhebim
Elh-i sünnet ve'l-cemaat.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat demenin mânası, Resûlüllah'ın ashabı ve cemaatı her ne itikat üzere
oldular ise ben dahi ol itikat üzere oldum demektir. Amelde mezhebim İmam-ı Âzam Ebu
Hanife; ben İmam-ı Azam'ı imam edindim ve onun Kitabullah'tan ve hadis-i şeriften anlayıp
çıkardığı meseleleri kabul ettim ve onun sözüyle ameli ihtiyar ettim.
bu üçünde ihtilaf olundu: Kimi nebidir, (peygamberdir) dediler
"La ilahe illallah"
ancak Allahu azimu'ş-şan vardır ve birdir, şeriki (ortağı) ve nazîri (benzeri) yoktur,
mekândan münezzehtir. "Muhammedün resûlüllah" demenin mânası oldur ki âhir zaman
peygamberi Muhammed aleyhi's-selâm Allahu azimü'ş-şan'ın kuludur ve hem resulüdür. Biz
dahi O'nun ümmetiyiz, elhamdülillah.
demenin mânayı şerifi oldur ki ibadete lâyık ve müstahak bir zat yoktur
NAMAZ
Ve dahi namaza dört şey ile girilir:
ellerin(i) kulağına kaldırmak sünnet, eli ayasını kıbleye teveccüh ettirmek sünnet, er kişi baş
parmağını kulağı yumuşağına değdirmek ve hatun kişi omuzuna beraber kaldırmak
müstehap,
elinin üzerine komak sünnet, er kişi ellerini göbeğinden aşağı komak ve hatun kişi göğsüne
komak sünnet, bileğini pekçe kavramak müstahap.
Ve dahi namazda imam olsun, muktedi (imama uyan) olsun, yalnız olsun
Farz ile, vacip ile, sünnet ile, müstehap ile. Namazda"Allahu ekber" demek farz, tekbir aldıktan sonra el bağlamak sünnet, sağ elini sol"Sübhaneke"
okumak sünnet; eğer imam (ise) yahut yalnız ise
sünnet;
bir uzun âyet okumak farz.
Ve dahi rükûda farz da var, vacip de var, müstehap da var: Belini eğdin farz bulundu, üç kere
"eûzu' okumak sünnet; "Besmele" okumak"Fâtiha-yı şerife" okumak vacip; bir sûre koşmak vacip; üç âyet yahut üç âyet kadar
"sübhanellah"
diyecek kadar eğlendin vacip bulundu, üç kere "sübhâne rabbiye'l-azîm"
dedin sünnet bulundu, beş kere (ve)ya yedi kere dedin müstahap bulundu.
Rükûdan kıyama doğruldukta, kezâlik iki secde arasında doğrulup oturdukta bir kere
"sübhanellah"
iki imam. Bu terim genellikle İmam-ı Azam'ın iki büyük talebesi imam Ebu Yusuf ve imam
Muhammed için kullanılır. Fakat burada olduğu gibi bu üç imamdan birinin adı anılıyorsa
İmameyn terimi diğer ikisini ifade eder. Aslında teknik olarak İmam-ı Azamla İmam-ı
Muhammed için "Tarafeyn" (iki taraf), İmam-ı Azamla imam Ebu Yusuf için "Şeyhayn" (iki
şeyh) terimleri kullanılır.} kavline göre vacip; -sünnet demesi dahi var, esah olan vâciptir.-
Dahi secdede farz da var, vacip de var, sünnet de var, müstehap da var: Başını secdeye koydun
farz bulundu, üç kere "sübhânellah" demek kadar eğlendin vacip bulundu, üç kere
rabbiye'l-a'lâ"
Ka'de-i ûlâda (ilk oturuşta) oturması vacip, ka'de-i ahîrede (son oturuşta) oturması farz,
ikisinde de
sünnetlerinin ve cumanın son sünnetinin yalnız ka'de-i ahîrelerinde ve sâir namazların her
ka'desinde "salavât" duasın(ı) okumak sünnet, selâm lafzı vacip, iki yanına bakmak sünnet,
pekçe bakmak müstehap.
diyecek kadar eğlenmesi İmam-ı Ebu Yusuf'a göre farz, İmameyn{İmameyn:"sübhânededin sünnet bulundu, beş kere ya yedi kere dedin müstehap bulundu."et-Tehiyyat" okuması vacip. Farzların ve vaciplerin ve öğlenin ve cumanın evvel
ORUÇ VE ORUÇLULAR
dahi orucun farz olduğuna delil
size de farz kılındı"
"Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç(Bakara 2/43) âyet-i kelimesidir.
Ve orucun farzı üçtür:
1. Niyet etmek,
2. Niyetin evvel ve âhir (son) vaktini bilmek,
3. Şafak yeri ağarmazdan evvelce vaktinden tâ gün batıncaya kadar orucu bozan şeylerden
kendini hıfz etmek (korumak).
Ve dahi kişinin üzerine oruc(un) farz olmasının şartı yedidir:
1. Müslüman ola,
2. Baliğ (ergin) ola,
3. Akıllı ola,
4. Sağ ola,
5. Mukîm ola (yolcu olmaya),
6. Hayız olmaya,
7. Nifas (lohusalık) üzere olmaya.
Ve dahi orucu altı şey bozar:
(1) Yemek yemek,
(2) Ve içecek şeylerden bir şey içmek,
(3) Cima (cinsi münasebet),
(4) Hayız,
(5) Ve Nifas,
(6) Ağızı dolusu kusmak.
Bu altı şey orucu an-asıl (esastan) giderir. Ve bir kaç şey dahi vardır ki an-asıl gidermez,
üzerinden farz sakıt olur (düşer) amma fazla olan sevabını giderir, çektiği açlık ve susuzluk
yanına kalır deyü haberde varit olmuştur. Ol sonraki şeyler kizb (yalan), gıybet, nemime
(koğuculuk), yalan yere yemin etmek gibi.
Ve dahi yedi nefer kimse orucu şer'an yer:
1. Hasta,
2. Müsafir,
3. Hayız,
4. Nifas üzere olan hatun,
5. Gebe hatun -kudreti yetmezse-,
6. Emzikli hatun -çocuğuna zarar olursa-
7. Şeyh-i fâni (çok yaşlı kimse).
Ve dahi oruçta niyet iki nevidir:
1. Ramazan (orucu), nafile (oruç), nezr-i muayyen (belirli adak orucu). Bu üçünün niyeti
birdir. Evvel vakti günün dolunması, âhır (son) vakti gün zevale{Zeval: Güneşin tam ortada
olduğu farzedilen, dik duran bir cismin gölgesinin sıfir olduğu vakit. Güneşin hataya doğru
geçmeye başlamasıyla öğlenin vakti de girmiş olur.} gelmeksizin yememiş içmemiş olsa niyet
eder. Orucu tutarken gün zevale geldikten sonra niyet caiz olmaz.
2. Kaza (orucu), keffaret (orucu), nezr-i mutlak (mutlak adak orucu). Bu üçünün niyeti birdir.
Evvel vakti günün dolunması, âhir vakti tan yeri ağarmazdan evvel niyet caizdir; tan yeri
ağardıktan sonra üçüne dahi niyet caiz değildir.
Ve dahi oruç tutanlar üç nevidir:
Cahiller(in) orucu,
Alimler(in) orucu,
Enbiyaların orucu.
Cahiller
orucu; yemezler, içmezler, cima etmezler, gayrı masiyeti (diğer günahları) işlerler.
Âlimler
orucu; yemezler, içmezler, cima etmezler, gayrı masiyeti de işlemezler.
Enbiya
orucu; onlar şüpheli olan şeylerden kaçarlar.
Oruç tutanların bayramı üç nevidir:
Cahiller(in) bayramı,
Alimlerin bayramı,
Enbiya ve evliya(nın) bayramı.
Ve cahiller bayramı;
bayramımız budur" derler.
akşam oldukta iftar ederler, istediklerini yerler ve içerler, "bizim
Âlimler bayramı;
razı oldu ise bizim bayramımız budur, eğer razı olmadı ise bizim halimiz nice olur?" deyü
tefekkür ederler.
akşam oldukta iftar ederler, "eğer Âllahu azimü'ş-şan tuttuğumuz oruçtan
Amma enbiya ve evliya
rızasına müştakdırlar.
bayramı rü'yetullahtır (Allah'ı görmektir), onlar Allahu azimü'şşan'ın
Ve dahi cümle müminlerin bayramı beş nevidir:
1. Oldur ki kaçan bir müminin sol yanındaki melek kötü amel olarak yazmağa bir şey
bulamaz ise,
2. Sekerâtu'l-mevtte (ölüm sırasında) müjdeci melekleri gelip "merhaba ya mümin sen
Cennetliksin" deyü müjde ederler ise,
3. Kabre vardıkta kabrini Cennet bahçelerinden bir bahçe bulur ise,
4. Arşu'r-Rahman (Allah'ın Arşı) altında enbiya ve evliya ve ulema ve suleha (salih kişiler) ile
gölgelenir ise,
5. Kıldan ince ve kılıçtan keskince ve gecenin karanlığından karanlık, bin yıl eniş ve bin yıl
yokuş, bin yıl düz olan Sırat Köprüsü üzerinde yedi yerde olan suale cevap verip geçerse.
Eğer veremez ise her birinde bin yıl azap olunsa gerektir. Ol yedi sual:
1. İmandan,
2. Namazdan,
3. Oruçtan,
4. Hacdan,
5. Zekâttan,
6. Kul hakkından,
7. Gusülden ve istinca{İstinca: Dışarı çıktıktan sonra su ile temizlenmek.} dan ve abdestten.
Ve dahi bir kimse Ramazan-ı şerifte kast ile bir gün oruç yese keffaret ve kaza lazım gelir.
Keffaret; bir kul (köle) azat eder, ona gücü yetmezse Ramazan ve oruç tutmak haram olan
günlerden mâda günlerde arasını kesmeden altmış gün oruç tutar, ona da gücü yetmezse
altmış fukarayı doyurur, Bir gün kaza; ol günün yerine bir gün oruç tutar.
Altı kimseye keffaret lazım gelmez:
1. Marîz (hasta),
2. Misafir,
3. Emzikli hatun -çocuğuna zarar olup tutmadı ise
4. Şeyh-i fâni (çok yaşlı kimse),
5. Açlıktan yahut susuzluktan helak olmaktan havf eden (korkan) kimse.
Bu altı kimseye keffaret lazım gelmez, özrü gittikten sonra ancak gününe gün olarak kaza
lazım gelir.
Ve dahi yevm-i şek{Yevm-i şek: Şüphe ve tereddüt günü; Ramazan olması muhtemel olan
fakat Ramazan hilâlinin görülmediği, Şabanın son günü mü yoksa Ramazanın ilk günü mü
olduğu tam kestirilemeyen gün.}te niyet bir kaç nevidir: Bir nevi kerahetle caizdir; yevmi-i
şekte Ramazana niyet etmek yahut vâcip-i âhara (başka bir vacip oruca) niyet etmek yahut
Ramazan ise Ramazan, değil ise nafileye veya gayrı vacibe niyet etmek. Bunlar kerahetle
caizdir. Bir nevi dahi kerahetsiz caizdir; ol mutlak oruca niyet etmiş yahut Şabana yani
nafileye deyü niyet etmiş. Bunlar kerahetsiz caizdir. Bir nevi dahi hiç caiz olmaz; ol
"Ramazan ise niyet ettim, değil ise niyetsizim"
Ve dahi bir kimse Ramazanda savma (oruca) niyet etmese, geru öğleden (öğleden önce) yese
İmam-ı Azam'a göre keffaret lazım değil, İmameyn katında keffaret lazım gelir. Ve eğer
öğleden sonra yese bi'l-ittifak (ittifakla) keffaret lazım gelir -kütüb-i fikhıyede mesturdur-.
Ve dahi bir kimse iki (ve)ya üç Ramazandan birer gün oruç yese, her birinden ötürü birer
keffaret mi eder yoksa üçüne bir keffaret mi eder, ihtilaflıdır. Ehvat (en ihtiyatlı) olan her
birinden ötürü birer keffaret eder.
Ve dahi bir adamın Ramazandan borcu olsa, ol adam tutmasa, üzerinden yıl geçse bazı
ulemanın beyanına göre ol adam günahkâr olur.
Ve dahi bir kimse keffaret tutar iken Ramazan-ı şerif gelse Ramazandan sonra tekrar tutmak
lazımdır, evvelkiler sayılmaz.
Ve dahi bir kimse müddet-i sefere (yolculuk müddetine){Bir kişinin -oruç tutma, Cuma
namazı kılma mecburiyetlerinin kalkması, namazların kısa kılınması gibi-yolculuk (sefer)
kolaylıklarından faydalanabilmesi, yani şer'an yolcu sayılabilmesi için normal araçlarla en az
18 saatlik bir yolculuğa çıkmış olması gerekir. Gidilen yer vatan veya oturulan yer değilse ve
15 günden az kalınacaksa seferîlik (yolculuk) hükümleri devam eder.} niyet etmeksizin
orucun(u) yese, badehu (sonra) sefere niyet etse, gitse hem kaza ve hem keffaret lazım gelir.
Ve dahi bir kimse Ramazanda sefere niyet etse, orucun(u) yese, badehu sefere gitmese kaza
lazım olur, keffaret lazım olmaz. Velâkin akşama kadar yemek haramdır, sonra gününe gün
olarak kaza tutar.
Ve dahi bir kimse sefere niyet etmeksizin orucun(u) yese, badehu cebren sefere sürseler
ihtilaflıdır; esah (en doğru) olan hem kaza ve hem keffaret lazım olur.
Ve dahi bir kimse Ramazanda yirmi altı gün yahut eksik yahut ziyade; el-hâsıl bütün
Ramazan olmaksızın mecnun (akıl hastası) olsa badehu ifakat bulsa (ayılsa, iyileşse) ol günleri
kaza eder. Eğer Ramazanın evvelinden âhirine kadar hiç ifakat bulmayıp cünunu (akıl
hastalığı) müstemir (devamlı) olur ise ol Ramazanın orucu sakıt olur (düşer).
Ve dahi bir kimse sehven (unutarak) yese yahut sehven cima etse savmı (orucu) fasıt olmaz.
Eğer savmı fasıt olur zan edip yese kaza lazım olur, keffaret lazım olmaz. Eğer savmı(nın)
bozulmadığını bilip yese hem kaza ve hem keffaret lazım olur.
Ve dahi bir kimse deriyi yutsa yahut bir kimse boyalı ipliği çiğnese, boyasını yutsa yahut bir
âher (başka) kimsenin tükrüğünü yutsa yahut kendi tükrüğünü taşra (dışarıya) çıkarıp yutsa
yahut dişinin arasında olan taamı (yemek parçasını) yutsa, nohuttan ziyade olduğu takdirde
bu suretlerin cümlesinde kaza lazım olur, sûret-i ahîrede ihtilaflıdır, esah olan bozar.
Ve dahi bir kimse avuç miktarı tuz yese, savmı bozar lakin yalnız kâza lazım olur, amma
azacık yese orucu fasit olur -Eşbah'da mezkûrdur- Bir kimse hizmeti işlemek ile bunalsa,
ikindiden sonra savmı yese hem kaza ve hem keffaret lazım olur; amma bir avret (kadın) ya
cariye bunalsa, yese ancak kaza lazım olur -eğer hizmet işlemese erkeği yahut mevlâsı
döğecek ise-.
Ve dahi bir kimse susam tanesini yalnız çiğnese savmı fasit olmaz, amma yutsa-çiğnesin
çiğnemesin- her halde savmı fasit olur, kaza lazım olur.
Ve dahi oruç on beş nevidir: Üçü farz, üçü vacip, beşi haram, dördü sünnet. Farz olan;
Ramazan, kaza, keffaret, bu üçü farzdır. Vacip olan; nezr-i muayyen, nezr-i mutlak (adak
oruçları) ve nafileyi geri çevirmek (başlanıp bozulan nafile bir orucu kaza etmek), bu üçü
vacip. Haram olan; Ramazan bayramında bir gün, kurban bayramında dört gün, yılda beş
gün oruç tutmak haram. Sünnet olan; eyyâm-ı beyiz{Eyyâm-ı bîz (veya beyiz): Ay takvimine
göre her ayın 13, 14 ve 15. günleri.}, ve savm-ı Davud (gün aşın oruç) ve düşenbe (pazartesi)
ve perşembe ve yevm-i aşura ve yevm-i arefe emsali eyyâm-ı mübarekede oruç tutmak sünnet.
dese hiç caiz değildir.
Ve dahi oruç tutmanın on bir faidesi vardır:
1. Cehennem'e kalkan olur,
2. Sâir ibadeti kabul olur,
3. Bedeninin zikri olur,
4. Kibri kırar,
5. Ucbu (kendini beğenmişliği) kırar,
6. Huşûu ziyade eder,
7. Sevabı, mizanı (tartıyı) doldurur,
8. Allah Taâlâ ol kulundan razı olur,
9. İman ile vefat ederse Cennet'e erken dahil olur,
10. Kalbi nurlanır,
11. Aklı nurlanır.
GUSÜL
Ve dahi guslün farzı üçtür:
1. Bir kere ağzına su vermek,
2. Bir kere burnuna su vermek,
3. Bir kere cemî-i bedenini (bütün vücudunu) yıkamak.
Gusül dahi onbeş nevidir: Beşi farz, beşi vacip, dördü sünnet, biri müstehap.
Farz olan:
(tenasül uzvuna) dahil oldukta, ve şehvetle meni geldikte, ve ihtilâm olup döşeğinde (ve)ya
donunda meni buldukta; bu beş yerde gusül etmek farzdır.
Hatunun hayızdan ve nifastan kesildikte, dahi (erkeğin) sünnet yeri avretin fercine
Vacip olan:
eriyle avretin arasında meni bulunmuş, hangisinin olduğu bilinmese, ikisi de gusül etmek, ve
bir adamın üzerine meni bulaşmış ne zamandandır bilmese gusül etmek, ve bir hatun
dünyaya sabi getirmiş kan gelmedi ise gusül etmek -eğer kan gelmiş ise gusül farzdır-
Meyyiti (ölüyü) gasl etmek, dahi bir sabi (çocuk) bulûğa ermiş gusül etmek, ve
Sünnet olan:
vakti gusül eylemek. Müstehap olan: Bir kâfir imana gelmiş; küfür halinde cünüp ise gusül
farz, değilse müstehaptır.
Cuma gün(ü) ve bayram günleri, ve ihram vakti -hangi niyete olursa-, ve Arafat
Dahi guslün haramı üçtür:
1. Erler erlere ve avretler avretlere gusül vaktinde göbeği altından dizi altına gelince olan
mahalli birbirlerine göstermek,
2. Âlâ kavlin (bir görüşe göre) Müslüman hatunları kâfir avretlerine gusül ederken görünmek
-sâir vakitlerde de hüküm böyledir-,
3. Suyu israf etmek.
Ve dahi guslün sünnetleri on dörttür:
1. Su ile istinca etmek,
2. Ellerin(i) bileğine kadar yıkamak,
3. Bedeninde necaset-i hakikiye (gerçek pislik) var ise gidermek,
4. Mazmaza ve istinşakta (ağza ve burna su vermede) mübalağa ederek (guslün) evvelinde
adeta abdest almak,
5. Gusül abdestine niyet etmek,
6. Her azasını, suyu dokunurken oğuşturmak,
7. Evvel sağına sonra soluna sonra başına üçer kere su dökmek,
8. Eli ve ayağı(nın) parmaklarını hilallemek,
9. Ardını, önünü kıbleye döndürmemek,
10. Gusül ederken dünya kelâmı söylememek,
11. Mazmaza ve istinşakı üçer kere etmek,
12. Her azada sağdan başlamak,
13. Gusül ettiği yerde bevl etmemek (işememek),
14. Gusül ettiği yerde namaz kılmamak.
Bundan mâda guslün dahi nice sünnetleri Halebî'de ve gayride zikr olunmuştur.
TEYEMMÜM
Ve dahi teyemmümün farzı üçtür:
1. Niyet etmek -bu şarttır—,
2. Ellerin(i) pak toprağa vurup yüzüne kaplayu mesh etmek,
3. Ellerin(i) bir dahi toprağa vurup evvel sağ koluna sonra sol koluna bura bura mesh etmek.
Bunlar (ikisi) rükündür.
Ve dahi teyemmümün farz olduğuna delil:
Ve dahi teyemmüm altı şeyden caiz değildir -meğer üstlerinde toz ola-
emirden, bakırdan,
tunçtan, kalaydan, alfandan, gümüşten. Bu altı şeyden mâda her şeyden caizdir, lakin yer
(toprak) cinsi olmak şartındadır. Suyu aramak ve arayıp bul(a)mamak ve bir âdile (güvenilir
kişiye) sormak ve ol âdil dahi salih olmak şartındadır.
"Temiz toprağa teyemmüm ediniz" (Maide 5/6). .
Ve dahi teyemmümün şartı beştir:
1. Niyet etmek,
2. Mesh etmek,
3. Teyemmüm ettiği şey yer cinsinden olmak -yer cinsinden olmazsa üzerinde toz olmak
lazımdır-,
4. Yer cinsi yahut toz pak olmak,
5. Suyun istimaline hakikaten yahut hükmen kudreti olmamak.
Ve dahi sünneti yedidir:
1. Besmele okumak,
2. Ellerin(i) pak toprağa vurmak,
3. Ellerini vurdukta bir kere Öte beri(ye) çekmek,
4. Parmakların(ı) açmak,
5. Elini silkmek,
6. Evvela yüzüne mesh etmek,
7. Kolların(ı) bura bura mesh etmek.
Ve su aramanın şartı dörttür:
1. Mamurluk ola,
2. Su haber verdilerse,
3. Zann-ı galibi (kesin bilgiye yakın zannı) var ise,
4. Korkuluk değil ise su aramak şartındandır.
Dahi bir kimse suyu bulsa amma suyun olduğu mahal bir milden ziyade ise, eğer (namaz)
vakti geçecek ise ol zaman teyemmüm caizdir; eğer bir milden eksik ise ve vakit geçmeyecek
ise ol zaman teyemmüm etmek caiz değildir.
Dahi bir kimse suyu arasa, bul(a)masa, teyemmüm etse, namazı kıldıktan sonra su görse,
namazı iade eder mi etmez mi? ihtilaflıdır, esah olan etmez.
Ve dahi bir kimse ıslansa amma abdest almağa su bulmasa, teyemmüm edecek yer dahi
bulmasa, bir parça çamur kurutup ondan teyemmün eder.
Ve beş kişi teyemmün etse içinden birisi suyu görse beşinin de teyemmümü bozulur. Dahi bir
kimse bir bardak su getirse, "içinizden biriniz abdest alın" dese beşinin de teyemmümü fasit
olur. Amma "beşiniz de abdest alın" dese, halbuki o su bir adama kifayet etse beşinin de
teyemmümü sahih olur.
Dahi bir kimse cünüp olsa, bir yerde su bul(a)masa, illa camide bulsa, teyemmüm eder, ondan
suyu almağa girer. Eğer camiye girip su bulamazsa namaz için başka teyemmüm lazımdır. Bir
kimse cami içinde oturur iken ihtilâm olsa teyemmüm eder ondan çıkar.
Dahi bir kimsenin elleri kesik olsa teyemmüm eder, lâkin ol kimsenin istinca edecek kimsesi
var ise istinca sakıt olmaz (düşmez), eğer yok ise sakıt olur. Ve eğer elleri ve ayakları kesik
olsa İmameyn'e göre namazı dahi sakıt olur, İmam-ı Ebu Yusuf a göre kılar.
Ve dahi cuma namazında teyemmüm caiz değildir, yani abdest alsa, geç kalıp cuma fevt olur
deyü acele teyemmüm eylese caiz değildir—bedeli olduğundan ötürü{Kılınamadığı zaman
Cuma namazının bedeli öğle namazıdır.}-. Hurma suyu ile abdest almak caizdir.
Bir kimse yolda ihtilâm olsa, teyemmüm eder namazı kılar. Öğleye dek gider, ikindinin vakti
gelip öğlenin vakti çıkacak, ol zaman teyemmün eder, öğleyi kılar. İkindiden sonra su bulsa
sabah namazı ile öğle namazını iade eder mi etmez mi? ulema ihtilaf ettiler; bir kavilde
çevirir, bir kavilde çevirmez, -bu mesele sahib-i tertibe{Sahib-i tertib: Üzerinde kaza namazı
bulunmayan veya en fazla beş vakit namazı kazaya kalmış olan kişi.} göre olmak
muhtemeldir-.
Bir adamın merkebinde su olsa, merkebi gaip etse, teyemmüm eder, namaz kılarken himar
(merkep) çağırsa (bağırsa) adbesti bozulur.
Dahi bir adam binekli olsa, ayakdaşları onu beklemese, atının üzerinde iken teyemmüm eder,
îmâ ile namazı kılar. Amma korkuluk yok imiş lâkin hava ziyadesiyle soğuk; eğer gusül eylese
donacak, teyemmüm ile namazı kılar. Lakin yola giden adam heybesinde kiremit (ve)ya bir
tuğla taşımak lazımdır, zira teyemmüm edecek olsa ortalık yaş ise ol zaman tuğla ile
teyemmüm eder, namazı kılar, -kiremit ve tuğla ile teyemmüm caizdir diyenlere göre-.
Dahi bir kimse bayram namazına dursa, abdesti bozulsa; eğer tekrar abdest alsa, bayram
namazına yetişemez ise yahut ziyade izdiham olmak havfı (korkusu) olsa teyemmüm eder,
namaza durur İmam-ı Azam'a göre, İmameyn kavline göre abdest alır.
ABDEST VE SULARI
Ve dahi abdestin farzı dörttür:
1. Yüzünü yumak (yıkamak),
2. Kollarını dirsekleriyle bile (beraber) yumak,
3. Başının dört bölükte bir bölüğüne mesh etmek,
4. Ayaklarını topuklarıyla bile yumak.
Abdestin farz olduğuna delil;
dirsekleriyle beraber ellerinizi yıkayın, başınızı mesh edin ve ayaklarınızı topuklarıyla
beraber yıkayın"
Ve dahi abdest dört nevidir: Biri farz, biri vacip, biri sünnet, biri mendup.
"Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzünüzü,(Maide 5/6) âyet-i kerimesidir.
Farz olan:
namazı kılmak için ve tilavet secdesi{Tilavet secdesi: Kur'an'daki secde âyetleri okunduktan
sonra yapılması vacip olan secdeye tilavet (okuma) secdesi denir.} etmek için abdest almak.
Dörttür; Mushaf-ı şerife yapışmak için ve beş vakit namaz kılmak için ve cenaze
Vacip olan:
Tavaf-ı ziyaret etmek için abdest almak.
Sünnet olan:
evvel abdest almak.
Ezberden Kur'an okumak için ve mezaristanı ziyaret etmek için ve gusülden
Mendup olan:
çalgı dinledikte, bu şeylere tevbe ve istiğfar edip abdest almak mendup, dahi ulema meclisine
giderken abdest ile gitmek mendup, abdest üzerine abdest almak mendup -eğer arada
abdestsiz caiz olmayan bir amel işledi ise-, ve eğer işlemedi ise mekruhtur.
Ve dahi sular dörttür: Mâ-i mutlak (mutlak, tabii su), mâ-i mukayyet (mukayyet, başka bir
maddeden elde edilen su), mâ-i meşkük(şüpheli su), mâ-i müstamel (kullanılmış su).
Uykuya yattıkta ve uykudan kalktıkta, dahi yalan ve gıybet söyledikte, dahi
Mâ-i mutlak
pak eder, ne yapsan olur.
yağmur suyu ve deniz suyu ve akar pınar suyu ve kuyu suyu. Bu sular murdarı
Mâ-i mukayyet
pak eder amma abdest ve gusül olmaz.
kavun ve karpuz ve asma ve çiçek suyu ve bunlara benzer. Bunlar murdarı
Mâ-i meşkûk
abdest ve hem gusül olur, herhangisini evvel eder ise muhayyerdir.
hımarın (eşeğin) ve anası hımar olan katırın içtiği suya derler. Bu sudan hem
(Mâ-i) müsta'mel
hakikiye yok ise-. Amma mâ-i müsta'mel yere düşen midir yoksa bedenden ayrılan mıdır
bunda ihtilaf vardır. Esah olan bedenden ayrılandır ve onda dahi üç kavil vardır: İmam-ı
Azam'a göre necaset-i galizadır (ağır pisliktir), İmam-ı Ebu Yusuf a göre necaset-i hafifedir
(hafif pisliktir), İmam-ı Muhammed'e göre paktır, esah olan budur.
gusül ve istinca ve abdestten akan (su) -eğer ol suyun içinde necaset-i
Dahi abdestin vücubun şartı dokuzdur:
1. Müslüman ola,
2. Baliğ (ergin) ola,
3. Akıllı ola,
4. Abdestsiz ola,
5. Abdest suyu pak ola,
6. Abdest almağa kudreti ola,
7. Hayız olmaya,
8. Nifas üzere olmaya,
9. Her namazın vakti olan -bu dokuzuncu sahib-i özre{Sahib-i özr (özür sahibi): Devamlı kan
gelmesi veya yaranın akması gibi abdesti bozan şeylerden birinin sürekli olması özür halini
doğurur, özür sahibine de sahib-i özr denir. Her ibadet için sahib-i özre ait özel ve hafifletici
hükümler vardır.} göredir-.
Ve dahi abdestin yirmi beş kadar sünnetleri beyan olunur:
1. "Eûzü" okumak,
2. Besmele okumak,
3. Ellerin(i) yıkamak,
4. Parmakların(aralarını) hilallemek,
5. Ağzına su vermek,
6. Yüzüne su vermek,
7. Niyet etmek,
8. Kıbleye dönmek,
9. Sakalını hilallemek -eğer sık ise-,
10. Sakalına mesh etmek,
11. Sağ yanından başlamak,
12. Sol elinin serçe parmağı ile sağ ayağı, serçe parmağının altından yukarıya doğru
hilallemek,
13. Başına kaplayı (başın bütününü) mesh etmek,
14. Başından artan su ile kulaklarına ve boynuna mesh etmek,
15. Tertip üzere almak (sırayı gözetmek),
16. Arasını kesmeyip biribirine ulaştırmak,
17. Başına mesh verdiği vakit önünden bed' etmek (başlamak),
18. Misvak tutunmak,
19. Gözünün kenarına ve kaşına suyu ulaştırmak,
20. Abdest üzerine abdest almak,
21. Abdest azalarını üç kere yumak,
22. Yüksecik yere durmak,
23. Abdest aldıktan sonra ibriği doldurmak,
24. Abdest alırken dünya kelâmı söylememek,
25. Daim bu niyet üzere olmak.
Ve dahi abdestin müstehapları vardır:
1. Niyeti dil ile söylemek,
2. Kulağından artan su ile boynuna mesh etmek,
3. Mümkün olursa abdestten artan suyu ayak üzerine durup kıbleye karşı içmek,
4. Mümkün ise abdestten sonra şalvarına biraz su serpmek,
5. Pak peşkir (havlu) ile silinmek,
Ve dahi abdestin mekruhları on sekizdir:
1. Suyu yüzüne pek vurmak,
2. Abdest aldığı suyu öfürmek,
3. Üçten eksik yıkamak,
4. Üçten ziyade yıkamak,
5. Abdest aldığı suya tükürmek,
6. Suyun içine sümkürmek,
7. Gargara etmek,
8. Arkasını kıbleye dönmek,
9. Gözünü yummak,
10. Gözünü pek açmak,
11. Soldan başlamak,
12. Sağ eliyle sümkürmek,
13. Sol eliyle ağzına su vermek,
14. Sol eliyle burnuna su vermek,
15. Ayağını yere vurmak,
16. Güneşte ısınmış su ile abdest almak,
17. Mâ-i müsta'melden (kullanılmış sudan) sakınmamak,
18. Dünya kelâmı söylemek.
Ve dahi abdesti bozan şeylerden bu makamda yirmi dört kadar beyan olunur :
1. Ardından (arkasından) çıkan,
2. Önünden çıkan,
3. Kurt ve ufak taş ve şâir önden ve arkadan çıksa,
4. Hukne (şırınga) ettirmek,
5. Hatunlar fercine (tenasül uzvuna) mualece (ilaç) akıtmış olsa, verasından (arkasından)
gelirse,
6. Bir adam kulağına mualece akıtmış olsa ağızından ve burnundan gelirse,
7. Bir adam zekerine (tenasül uzvuna) pamuk tıkamış yarısı ıslanıp düşmüş olsa -pamuğun dış
tarafı ıslanmamış olsa düşmedikçe bozmaz-,
8. Zekerine tıkadığı pamuk bütün ıslansa -düşse de düşmese de-,
9. Ağızı dolusu kusmak,
10. Gözünün birisinde özür olup abdest aldıktan sonra ahar (diğer) gözünden yeni özür zuhur
edip özürlü gözünden gelmek üzere olan bahs (parça) özürsüz gözünden dahi gelmek,
11. Burnunun deliğinden özür gelir olup abdest aldıktan sonra ahar deliğinden gözdeki
tafsilat üzere gelmek,
12. Tükürmüş, tükrüğünden kan görmüş -eğer kan ziyade olursa-,
13. Bir şey kendi(ni) ısırmış, mahallini yoklar, eğer kan bulursa,
14. Bir yerinde yine yaş kan görmüş,
15. Çıplak hayvan üzerinde dalgın uyuyup yokuş aşağı inse,
16. Abdest aldı mı almadı mı deyü şek (şüphe) etmiş ve zann-ı galibi abdestsizliğe olursa,
17. Erler, avretini çıplak iken koçuşsa (kucaklasa),
18. Abdest azalarından bir yerini unutmuş, hangisi olduğun(u) bilmez ise,
19. Bir yerinde kabarcık var imiş, sıkıp cerahat ve kan ve sarı su taşra (dışarı) çıksa,
20. Bir yerinde yarası var imiş, orta yerine su veya kan birikmiş, sağ yerine bulaşmış ise,
21. Bir yere dayanmış uyumuş, eğer o yerden ayrılsa düşecekleyin ise,
22. Rükû ve sücûdu olan namazlarda kendi ve yanındaki işitecek kadar gülmek, -eğer yalnız
kendi işitecek kadar güler ise yalnız namazı fasit olur, abdesti bozulmaz-,
23. Sara tutsa yahut bayılsa,
24. Burnundan kan gelmiş, gusülde yuması lazım olan yere inerse.
NAMAZ VE HÜKÜMLERİ
Ve dahi namazın farzı on ikidir. Yedisi taşrasında (dışında), beşi içinde:
Taşrasında (dışından) olan:
vakit, niyet, iftitah tekbiri.
Hadesten taharet, necasetten taharet, setr-i avret, istikbal-i kıble,
İçinde olan:
Dahi hadesten taharet (manevî temizlik); abdesti yok ise abdest almağa, cünüp ise gusül
etmeğe, abdest ve gusül iktiza ettikte su bulunmazsa teyemmüm etmeğe derler.
Kıyam, kıraat, rükû, sücûd, ka'de-i ahîrede teşehhüt miktarı oturmak.
Hadesten taharet üç şey ile tamam olur:
1. İstincasına dikkat etmekle,
2. İstibrasına dikkat etmekle,
3. Abdest azalarını yıkamada ve başına meshte farz olan yerlerde (kuru) bir yer bırakmamak
ile,
Necasetten taharet (maddî temizlik) üç şey ile tamam olur:
1. Namaz kılarken giydiği esvabını necasetten pak etmekle,
2. Namaz kılarken bedenini pak etmekle,
3. Namaz kıldığı mekânı pak etmekle.
Setr-i avret (örtünme) üç şey ile tamam olur:
1. Erkekler göbeği altından dizi altına varıncaya dek olan azalarını örtmek ile,
2. Hürre (cariye olmayan) hatunlar yüz ve el ve ayaktan mâda cümle bedenlerini örtmek ve
göstermemek ile,
3. Azatsız cariyeler arka ve göbekten diz altına varınca örtmekle.
İstikbal-i kıble (kıbleye dönmek) üç şey ile tamam olur:
1. Kıbleye durmakla,
2. Namazın tekmiline kadar göğsünü kıbleden ayırmamakla,
3. Allahu azimü'ş-şan'ın divan-ı mânevisinde zelil olmak ile.
Vakit üç şey ile tamam olur:
1. Her namazın evvel vaktini bilmek ile,
2. Her namazın âhir vaktini bilmek ile,
3. Namazı vakt-i mekruha (mekruh vakte) var durmamak ile.
Niyet üç şey ile tamam olur:
1. Kıldığı namaz farz mıdır, vacip midir, sünnet midir, müstehap mıdır bilmek ile,
2. Dünya umurunu (işlerini) kalbinden çıkarmakla,
3. Allahu azimü'ş-şan'ı görmüş gibi bilip ibadet etmekle.
İftitah tekbiri (başlama tekbiri) üç şey ile tamam olur:
1. Ellerini kulağına kaldırmak,
2. Tekbiri tazim üzere etmekle,
3. Kalbinden hazır olmak ile.
Kıyam (ayakta durma) üç şey ile tamam olur:
1. Kıyama durmakla,
2. Secde yerine bakmak ile,
3. Kıyamda iken iki tarafına sallanmamak ile.
Kıraat (Kur'an okuma) üç şey ile tamam olur:
1. Cehr (açıktan ve sesli) okunur ise sadasını çıkarmak, gizli okunur ise sağır olmayan kimse
kendi işitecek kadar hurufatı (harfleri) tashih ederek okumak ile,
2. Kur'an-ı Kerim'in mânasını tefekkür etmekle,
3. Tecvit üzere okumak ile.
Rükû üç şey ile tamam olur:
1. Rükûya kemaliyle varmak ile,
2. Bel ile başı beraber olmak,
3. Tumanînet (itminan) üzere durmak ile.
Secde üç şey ile tamam olur:
1. Secdeye sünnet üzere varmak ile,
2. Burnu ile alnı beraber olmak ile,
3. Tumanînet üzere olmak.
Ka'de-i ahire (son oturuş) üç şey ile tamam olur:
1. Erkekler sağ ayağını dikip sol ayağı üzerine oturmak ile ve hatunlar makatını yere koyup
ayaklarını sağ tarafından çıkarmak ile,
2.
3. Ka'de-i ahîrede salavat ve dua okumak ile.
Ve dahi namazın kemali mertebe kabul olmasının şartı: Huşu ve takva ve malâyaniyi terk ve
terk-i kesel ve ibdâd. Huşu, Allahu azimuş-şan'dan havf etmeğe; malâyaniyi terk demek,
dünyasına ve ahıretine yaramayan sohbeti terk etmeğe; terk-i kesel, namazın efâlini edada
üşenmekliği terk etmeğe; ibdad, ezan-ı Muhammedi okunduğu vakit her işi terk edip cemaata
müdavemet etmeğe derler.
Namazın içinde riayeti ehem olan altı şey bunlardır: İhlas, tefekkür, havf, reca, rü'yet-i taksir,
mücahede.
"Tahiyyat'ı tazim üzere okumak,İhlas, amelinde hulûs etmeğe; tefekkür, namaz içinde olan meseleleri düşünmeğe;
havf
, Allahu azimü'ş-şan'dan korkmağa; reca, Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetini ummağa;
rü'yet-i taksir
derler.
Ezan-ı Muhammedi okundukta İsrafil aleyhis's-selâm Sûr'a üfüre(yor) deyü ve abdeste
kalkarken kabrimden kalkıyorum deyü, camiye giderken mahşer yerine gidiyorum deyü,
müezzin ikamet edip cemaat saf saf olurken bu insan(lar) mahşer yerinde yüz yirmi saf olup
seksen safı bizim peygamberimizin ve kırk safı sâir peygamberlerin ümmetleri olsa gerektir
deyü, imama uyduktan sonra imam Fatihayı şerifeyi okurken sağımda Cennet, solumda
Cehennem, ensemde Azrail, karşımda Beytullah, Önümde kabir, ayağım altında Sırat, acaba
benim sualim asan (kolay) olur mu, ettiğim ibadet âhirette başıma taç ve yanıma yoldaş ve
kabrimde çerağ olur mu, yoksa kabul olmayıp eski bez gibi yüzüme vurulur mu deyü
tefekkür etmek gerek.
, kendini taksirat üzere bilmeğe; mücahede, nefis ile ve şeytan ile cenk etmeğe
Ve namazın vacipleri yirmibir kadar beyan olmuştur:
1. İmamın arkasında
2. İmam ve yalnız kılan, farzların iki rekâtında ve sair namazların her rekâtında birer kere
Fatiha-yı şerife okumak
3. Dört ve üç rekâtlı farzların iki evvelki rekâtlarında ve sâir namazların her rekâtında
zamm-ı sûre etmek,
4. Üç ve dört rekâtlı farzlarda Fatiha-yı şerifeyi iki evvelki rekâtlarda tahsis etmek,
5. Bir farzdan bir farza intikal etmek,
6. Fatiha'yı (zamm-ı) sûreden evel okumak,
7. Ka'de-i ûlâ (ilk oturuş) da oturmak,
8. Ka'de-i ûlâda Tahiyyat okumak,
9. Ka'de-i ahîre (son oturuş) de Tahiyyat okumak,
10. Selâm lafzı ile namazdan çıkmak, 11. Salat-ı vitir (vitir namazı) de Kunut duasını okumak,
12. Bayram namazını kılarken zait (ilave) olan tekbiri almak,
13. İhfa (gizli) ile okunacak yerde ihfa ile okumak,
14. Cehr (açıktan, sesli) ile okunacak yerde cehr ile okumak,
15. Tadil-i erkân{Tadil-i erkân: Namazı belli tertip ve düzene uygun olarak kılmak,
namazdaki bedenî hareketlerin, okumaların vs. hakkını vermek, aralıkları düzgün yapmak
vs.} üzere kılmak,
16. Kendi namazda okursa yahut imamından işitirse tilavet secdesin(i) etmek,
17. İktiza etmiş ise secde-i sehv{Secde-i sehv (yanılma secdesi): Namaz kılarken unutma veya
yanılma yoluyla bir farz geciktirilir, bir vacip geciktirilir veya terkedilirse namazın sonunda
bir tarafa selâm verilir, bir secde daha yapılır, oturulur, dualar okunur ve selâm verilir. Bu
fazla secdeye secde-i sehv denir.} etmek,
18. Dört rekât olan farzlarda ka'de-i ûlâda Tahiyyat okuduktan sonra eğlenmeyip kalkmak,
19. Her halde imama tâbi olmak,
20. Özrü yok iken farzları cemaatle kılmak —bir kavle göre-,
21. Kurban bayramının arefesinin sabah namazından dördüncü günün ikindi namazına
kadar farzların akabinde tekbir almak,
"Sübhaneke"den gayrı bir şey okumamak,
Ve dahi namazın otuz dört kadar sünnetleri beyan olunur:
1. Misvak tutunmak,
2. İftitah tekbirinde ve vitrin Kunut tekbirinde ellerin(i) kulaklarına ve avretler omuz
beraberine kaldırmak,
3. İftitah ve Kunut tekbirlerinde avuçlarını kıbleye teveccüh ettirmek,
4. Kıyamda ellerin(i) bağlamak,
5. Sağ elini sol eli üzerine komak,
6. Erler göbeğinden aşağı ve avretler göğsü beraberine bağlamak,
7. Her namazın evvelki rekâtında imam olsun, cemaat olsun, yalnız olsun
"Sübhâneke"
okumak,
8. İmam ve yalnız kılan her evvelki rekâtında
9. Kezâlik imam ve yalnız kılan cümle rekâtlarda Fatiha-yı şerifin evvelinde
şerife okumak,
10. İmam
bitirdikte yabcacık (yavaşça)
11. Kıyamdan rükûya iner iken tekbir almak,
12. Rükûda ellerin(i) dizlerinin üzerine koyup parmakların(ı) açmak,
13. Rükûda üç kere
14. Rükûda beli ile başı beraber tutmak,
15. İmam ve yalnız kılan rükûdan kalkarken
16. Cemaat ile ve yalnız kılan rükûdan kalktıktan sonra
17. Kıyamdan secdeye inerken
18. Secdede üç kere
19. Evvelki secdeden kalkar iken
20. İkinci secdeye iner iken
21. Secdede el parmakların(ı) bitiştirmek
22. Erler secdede dizi üzerine secde edip oyluklarını karnından ayırmak ve hatunlar
oyluklarını karnına yapıştırmak,
23. İkinci secdeden kalkar iken
24. Sağ ayağını dikip sol ayağının üzerine oturmak —erkeklere göre—, nitekim yukarıda
geçti,
25. Ka'de-i ahîrede
26. Sağ yanına ve soluna selâm verirken baş(ı) çevirmek,
27. Tahiyyatta ellerin(i) dizlerinin ucuna beraber tutup parmakların(ı) kendi haline
bırakmak,
28. Secdede elleri ve ayak parmaklarını kıbleye çevirmek,
29. Secdeye vardıkta ellerini kulaklarına beraber tutmak,
30. Yedi aza üzerine secde kılmak (alın-burun, iki el, iki diz, iki ayak),
31. Dört rekât olan farzların son rekâtlarında yalnız Fâtiha-yı şerife okumak,
32. Sünnet-i şerife üzere ezan-ı muhammedî okumak,
33. Cemaatla olsun, yalnız olsun farzlarda ikamet (kamet) etmek,
34. İmam olan adam namazdan sonra yüzünü cemaata döndürmek.
Ve dahi namazın on sekiz kadar müstehapları beyan olunur:
1. Müezzin ikamette
2. İftitah (başlama) ve Vitrin Kunut tekbirlerinde erkekler baş parmağını kulağının
yumuşağına dokundurmak,
3. Kıyamda ellerini bağladıkta bileğini pekçe tutmak,
4. Kıyamda secde yerine bakmak,
5. Rükûda ve secdede beş (ve)ya yedi kere teşbih etmek,
6. Rükûda ayak üzerine nazar etmek (bakmak),
7. Rükûda ayakların(ı) kavuşturmak,
8. Kıyama kalkar iken (ayakları) açmak,
9. Yüzünden evvel elini yere koymak,
10. Secdede yüzünün iki yanına nazar etmek,
11. Selâm verirken omuz başına nazar etmek,
12. İmamın solunda olan kimse selâm verirken imama ve Hafaza meleklerine ve cemaata
niyet etmek,
13. İmamın sağında olan kimse Hafaza meleklerine ve cemaata niyet etmek,
14. Sağında ve solunda kimse yoğise ancak Hafaza meleklerine niyet etmek,
15. Namaz içinde terini silmek,
16. Öksürüğü terk etmek,
17. Esnemeği terk etmek,
18. Tahiyyata oturdukta oylukları üzerine bakmak.
"Sübhâneke"den sonra "eûzü" okumak,"besmele"-i"ve le'd-dâllîn" dedikte imam ve cemaat ve yalnız kılan kendisi Fatiha-yı şerifeyi"âmin" demek,"Sübhâne Rabbiye'l-azîm" demek,"semiallâhu limen hamideh" demek,"rabbenâ leke'1-hamd" demek,"Alluhu ekber" demek,"sübhâne Rabbiye'l-a'lâ" demek,"Allahü ekber" demek,"Allahü ekber" demek,"Allahü ekber" demek,"salavât" duasın(ı) okumak"hayye ale's-salah" dediği zaman cemaat eğlenmeyip kalkmak,
Ve dahi namazın âdapları:
1. Yalnız kılmış yahut imam ile kılmış selâmın akîbinde
minke's-selâmü tebarekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm"
2. Âyete'l-kürsî okumak
3. 33 kere
4. 33 kere
5. 33 kere
6. Bir kere
külli şey'in kadîr"
7. Ellerini kıble-i dua (dua kıblesi) olan Arş'a kaldırıp hulûs üzere dua etmek,
8. Cemaatle ise duayı beklemek,
9. Dua esnasında
10. Duanın hitamında (sonunda) elini yüzüne çalmak.
"Allâhumme ente's-selâmu vedemek,"sübhanellah" demek,"elhamdülillah" demek,"Allahu ekber" demek,"la ilahe illallâhu vahdehu la şerike leh lehu'l-mülkü ve lehu'l-hamdu ve huve âlâdemek,"âmîn" demek,
Ve dahi namazın mekruhları:
1. Boynunu eğip iki yanına bakmak,
2. Üzerinde bir şey ile oynamak,
3. Özürsüz secde yerini süpürmek,
4. Erler ellerini göğsüne beraber tutmak,
5. Parmaklarını çıtlatmak,
6. Özürsüz bağdaş kurup oturmak,
7. Secdede bir ayağını kaldırmak,
8. Ekâbirden birinin yanına varamayacağı esvap (elbise) ile namaz kılmak,
9. Adam yüzüne karşı kılmak,
10. Ateşe karşı kılmak,
11. Bedeninde ve libasında suret (canlı resmi) olma,
12. Esnemek,
13. Ellerin(i) kıbleden çevirmek,
14. Kelb (köpek) gibi inciklerin(i) dikip oturmak,
15. Gözlerini yummak,
16. Başı kabak (açık) kılmak,.
17. Ellerin(i) kıbleden çevirmek,
18. Cemaatle kılarken önünde boş saf var iken geriki safta kılmak. Eğer yanında adam var ise
kerahet-i tenzihiyye, yalnız kalırsa kerahet-î tahri-miyye ile mekruhtur. Bu surette vacibi terk
etmiş olur, cebren li'n-noksan (eksiği tamamlamak ve düzeltmek için) ol namazın iadesi lazım
gelir,
19. Hâil (engel) yoğiken kabre karşı kılmak,
20. Necasete karşı kılmak,
21. Er ile avret (erkek ile kadın) yanyana namaza durmuş, başka başka kılmak,
22. Ayak yolu haceti (tuvalete gitme ihtiyacı) var iken kılmak. Bu dahi eğer şiddetli ise
kerahet-i tahrimiyye ile mekruhtur,
23. Secdeye iner iken özürsüz ellerin(i) evvel komak,
24. Bir rükünde iki kere bir yerin(i) kaşımak. Eğer bir rükünde elini kaldırarak üç kere
kaşırsa namaz fasit olur,
25. İmamdan evvel rükûya varmak,
26. İmamdan evvel rükûdan kalkmak,
27. İmamdan evvel secdeye varmak,
28. İmamdan evvel secdeden kalkmak,
29. Bir şeye dayanıp kalkmak,
30. Secdeden kalkarken ellerinden evvel dizlerin(i) kaldırmak,
31. Yüzünde ve gözünde toz var imiş, süpürmek,
32. İkinci rekâtta, evvelki rekâtta okuduğu sûreden bir sûre atlamak,
33. Evvelki ve ikinci rekâtlarda yahut bir rekâtta bir sûreyi iki kere okumak -nafile namazda
caizdir-,
34. Aşağıdan yukarı yani meselâ evvelki rekâtta
"Tebbet" sûresini ve ikinci rekâtta "İzâ câe"
sûresini okumak (yani bir evvelkini)
35. İkinci rekâtta evvel okuduğu sûreden üç âyet miktarı yahut ziyade okumak,
36. Özürsüz bir yere dayanıp kalkmak,
37. Sinek koğmak,
38. Omuzların(ı) açıp namaz kılmak,
39. Sahrada ise sütreyi{Sütre: Açık alanda veya insanların geçebilecekleri yerlerde namaz
kılmak mecburiyeti olursa namaz kılan secde edeceği yerin önüne taş, tahta, ayakkabı gibi bir
şey koyar ki buna sütre denir.} terk etmek,
40. Adam geçecek yere durmak,
41. El parmakları ile rükûda ve secdede teşbihleri saymak,
42. İmam mihrabın içinde olup önünde bir perde çekilse içeride kalacak mertebe derin olan
mihrapta olmak.
43.İmam mihraptan gayrı yere durmak,
44. İmam bir arşın miktarı yalnız olarak cemaattan aşağıda cemaat yukarıda durmak,
45. Âmini cehr (yüksek ses) ile demek,
46. Kıyamda okuduğunu rükûda tamam etmek,
47. Rükûda okuduğunu kıyamda tamam etmek,
48. Bir ayağı üzerine durmak,
49. Namazda sallanmak
50. Namaz içinde bir şey koklamak.
Ve dahi 55 kadar namazı bozanlar beyan olunur:
1. Dünya kelâmı söylemek,
2. Kendisi işitecek kadar gülmek (başkası işitecek kadar gülmek namazla birlikte abdesti de
bozar),
3. Amel-i kesîr{
unsurlardan biri olarak birkaç şekilde açıklanıyor ise de en yaygın ve kolay anlaşılır tanımı
şudur: Namaz kılanın yaptığı bazı namaz dışı hareketler (el kol hareketi, kaşınma, sallanma
vb.), dışardan bakan birine onun namazda olmadığı intibaını verirse bu hareketler amel-i
kesirdir ve namazı bozarlar; vermezse amel-i kalil (az iş ve davranış)dır ve mekruh olmakla
beraber namazı bozmazlar.} işlemek,
4. Özürsüz farzın birini terk etmek,
5. İhtiyarsız farzın birini terk etmek,
6. Dünya hususu için ağlamak,
7. Özürsüz boğazını ayıtlamak,
8. Sakız çiğnemek,
9. Bir rükünde üç kere bir yerini kaşımak yahut elini kaldırarak birbirine vurmak,
10. Musafaha etmek (tokalaşmak),
11. Kendi işitecek kadar iftitah (başlama) tekbirini almamak,
12. Kendi işitecek kadar okumamak,
13. İçeride namaz kılarken dışarıdan birisi çağırdıkta
azîm"
eğer namaz içinde olduğunu bildirmek ise fasit olmaz,
14. Kasıt ile selâm almak
15. Ağızında şeker olup lezzet verip suyu boğazına kaçmak,
16. Dışarda namaz kılarken ağızını havaya açıp dolu ve yağmur boğazına kaçmak,
17. Hayvanın yularını üç kere tartmak,
18. Üç kere elini kaldırarak yahut üç kere burarak kehle (bit) ve pire emsali hayvan
öldürmek,
19. Bir rükünde üç kıl koparmak,
20. Üç harf olarak oof demek,
21. Bir ayağıyla davan yani at üstünde şer'a mutabık olarak namaz kılarken bir rükünde
özengiyi üç kere tepmek,
22. İki ayağıyla bir kere davan yani evvelki suret gibi özengiyi tepmek,
23. İmamdan ileri durmak,
24. Özürsüz bir saf kadar yürümek,
25. Saçını ve sakalını taramak,
26. Er ile avret beraber imama uyup ve imam dahi avrete niyet etmiş iken yanyana kılmak. Ve
aralarında perde yok ise erin namazı fasit olur, eğer perde yahut bir adam namaz kılacak
kadar açık mahal var ise erin namazı tamamdır,
27. Kendi imamından gayrıya feth etmek (okuma sırasında tıkanılan veya yanlış okunan yeri
söylemek),
28. Bir avret boş yerde imama uyarak durup sonradan cemaat gelip saf doldukta erlerin safı
avrete yetişse avretin sağında ve solunda ve arkasında olan üç ademin namazı fasit olur.
29. Çocuğunu kucaklamak,
30. Bir şey yemek yahut bir şey içmek,
31. Dişinin arasında kalan nohut kadar ziyade şey yutmak,
32. İki eliyle yakasın(ı) kavuşturmak, başında olan kisvesini eliyle çıkarmak yahut çıkarıp
giymek,
33. Bir musibet işitmekle
döneceğiz) demek,
34. Bir sürür işitmekle
35. Bir adam namaz içinde aksırıp
36. Namaz kılarken yanında aksırana
37. Aksıran adam namazda iken
38. Er avretini namazda öpmek,
39. Namazda duada altun ve gümüş ve sâir dünya metâma müteallik bir şey istemek,
40. Göğsünü kıbleden özürsüz çevirmek,
41. Secdede iken ayağın(ı) yerden kaldırmak,
42. Okuduğu Kur'an'ı yanlış okumak -mânası bozulacak kadar olur(sa)-,
43. Avret çocuğunu emzirmek,.-eğer süt bir kerede çıkarsa namazı bozulur; eğer iki kere, üç
kere emzirse süt çıkarsa da çıkmazsa da namazı fasit olur-,
44. Namaz içinde ayakların(ı) sürümek,
45. Hayvana üç kamçı vurmak,
46. Kapalı kapıyı açmak
47. Üç harf yazı yazmak,
48. Kaftanını giymek,
49. Dizliğini giymek,
50. Hayvan üzerinde özürle farz namaz kılarsa hayvanın yönünü kıbleden çıkarmak,
51. Hayvanın üzerinde yük yapmak,
52. Kalbinden mürted olmak (dinden çıkmak),
53. Cünüp olmak yahut avretler hayız görmek,
54. İmam abdestim bozuldu zanniyle yerine âhari (başkası) geçmek,
55. Mâna teğayyür olunarak (bozularak) bir harfin yerine ahar (başka) harf okumak,
Ve dahi namazı bozmayanlar; önünde boş saf varise, bir ya iki adımda varırsa veya âmin dese
-eğer bir ahar (başka) kimseye cevap değil ise-, kaşıyla gözüyle bir kimsenin selâmını alsa,
birisi gelip kaç rekât kıldınız dese, parmaklarıyla işaret etse, bu suretlerin cümlesinde namazı
bozulmaz. Bir yere bevl olunmuş (işenmiş), kuruyup pak olsa orada namaz kılınır, amma
teyemmüm olmaz.
Salat'da lügat mânası da var ıstılah mânası da var.
rahmet ve meleklerden istiğfar ve müminlerden dua etmeye derler.
malume ve erkân-ı mahsusaya derler ki Türkçe namaz denilen ibadete salat ıtlâkı bu
mânayadır. Efâl-i malume namazın taşrasında (dışında) işlediğimiz fiillere, erkân içinde olan
rükünlere derler ki ancak namaza mahsustur.
Ve dahi bir gün Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem Hazreti Ali kerremellâhu vechehu ve
radıyallâhu anhu hazretlerine saadetle
müstahabına riayet etmek gereksin"
Hazreti Ali bunların cümlesini bilir, bize bu namazın farzına, vacibine, sünnetine,
müstahabına riayet etmenin faziletini beyan eyle, biz dahi ona göre amel edelim"
sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri buyurdular ki,
Allahu azımü'ş-şan'ın hoşnut olduğudur, feriştehlerin (meleklerin) sevdiğidir,
peygamberlerinin sünnetidir, marifetin nurudur, amalin efdalidir (amellerin en faziletlisidir),
bedenin kuvvetidir, rızkın berekâtıdır, canın nurudur, duanın kabulüdür, Melekü'l-mevt
Amel-i kesîr: Çok ve fazla iş, davranış anlamına gelen bu terim namazı bozan"la havle velâ kuvvete illâ billâhi'laliyyi'l-yahut "sübhânellah" demek. Lâkin muradı haber vermek ise namazı fasit olur,"innâ lillâhi ve inna ileyhi râciûn" (Biz Allah'a aitiz ve O'na"elhamdülillah" demek,"elhamdülillah" demek -bir rivayette-,"yerhamükellâh" demek,"yehdîkümullâh" demek,Lügat mânası Allahu azimü'ş-şan'danIstılah mânası efâl-i"Ya Ali namazın farzına, vacibine, sünnetine,dedikte ensardan bir zat buyurdu ki "Ya Resûlellah,. Resûlullah"Ey benim ümmet ve ashabım, namaz
(Ölüm meleği: Azrail)
cevaptır, yevm-i kıyamette (kıyamet gününde) üzerine sayeban
arasında şefaatçidir, kabirde çerağdır, Münker ve Nekir hazeratında(gölgelik), Tamu (Cehennem)
ile kendi arasında perdedir, Sırat'ı yıldırım gibi geçiricidir, Uçmak'ta
tacdır, Cennet'in miftahı (anahtarı)dır. Bir kimse cemaat ile iki rekât namaz kusa, başlı
başına yirmi yedi rekât namaz kılsa yine cemaat ile kılınan ikinin sevabı ondan ziyadedir"
Bir rivayette "başlı başına bin rekât namaz kılsa yine cemaat ile kılınan ikinin sevabı
ziyadedir".
(Cennette) başına.
Cemaat ile kılmanın sevabı çoktur, lakin birkaçını beyan etmişler:
1. Müminler bir araya geldikte birbirlerine muhabbet hasıl olur,
2. Cahiller âlimlerden namazın mesailini öğrenirler,
3. Bazının namazı kabul olur ve bazının olmaz, kabul olanların hürmetine olmayanların
namazı dahi kabul olur.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri ayıttı (dedi):
ashabım. Sizin için iki tarik (yol) koydum; (biri) Kur'an-ı azimü'ş-şan, biri sünnetimdir.
Bunlardan gayrı yol tutan ümmetim değildir".
"Ey benim ümmetim ve
Ve dahi namazı vakti ile kılmanın fazileti çoktur amma bir kaçını beyan etmişler:
1. Yüzünün nuru olur,
2. Ömrünün berekâtı olur,
3. Duası kabul olur,
4. İnsanın hayırlısı olur,
5. Cümle müminler ona muhabbet eder.
Ve dahi namazın vaktini geçirip kılmanın on beş zararı vardır; beşi dünyada, üçü vefat
ederken, üçü kabirde, dördü meydan-ı Arasat'ta.
Dünyada olan beş zarar:
1. Yüzünde nur olmaz,
2. Ömründe berekât olmaz,
3. Duası kabul olmaz,
4. Bir mümin karındaşı dua emanet eylemiş olsa o da kabul olmaz,
5. Sair ettiği ibadetlerin sevabı eline girmez.
Sekerât-ı mevtte (ölüm sırasında) olan üç zarar:
1. Aç,
2. Susuz,
3. Hor ölür.Ne kadar taam etse (yese) doymaz, ne kadar su içse kanmaz.
Kabirde olan üç zarar:
1. Kabri sıkar, kemikleri biribirine geçer,
2. Kabri ateş dolar,
3. Onun üzerine bir ejderha musallat olur, onun adına akra' derler. Onun elinde bir kamçı
ola, ateşten bir günlük uzunluğu ola, onunla bir kere vurur, yerin dibine geçer, yine çıkar, bir
dahi vurur böylece kıyamete kadar ol kimseye azap etse gerektir.
Meydan-ı Arasat'ta olan dört zarar:
1. Hesabı şedit olur,
2. Allahu azimü'ş-şan'ın gadabına müstahak olur,
3. Cehennem'e dahil olur,
4. Alnına üç satir yazı yazılır; evvelki satır
satır
hakını zayi ettin ise bugünkü günde Allah'ın rahmetinden baîdsin (uzaksın)".
"bu kimse Allah'ın gadabına müstahaktır", ikinci"Allah Taâlâ'nın hakkını zayi edicidir", üçüncü satır nitekim "sen Allahu azümü'şşan'ın
Ve dahi
kurar, altında selamet bulur. Bir adam dört vakit namazı bile bile terk eylese, sonra kaza
etmese üç mezhebe göre katli lazım gelir. Bizim mezhebimize göre katli lazım gelmez ama
ekber-i kebâirden bir büyük günah işlemiş olur ve habs-i medid (uzun ve devamlı hapis) lazım
gelir. Bir adam bir vakit namazı bile bile terk eylese sonra kaza etse bir hafta miktarı yani
ahırette seksen yıl yansa gerektir. -Ahıretin bir günü bu dünyanın bir yılı kadardır, ahıretin
yılları ona göre hesap olunur-.
Ve dahi imama uyanlar dört nevidir: Müdrik, muktedi, mesbûk, lâhık.
"namaz dinin direğidir", bir adam namaz kılar, dinin direğini diker, üzerine sayeban
Müdrik:
İftitah tekbirini (namaza başlama tekbirini) imam ile beraber alana;
muktedî:
İftitah tekbirini imam ile beraber almayıp sonra alana; ve
mesbûk:
İmam rekâtların birini ya ikisini kıldıktan sonra uyana; ve
lâhık:
abdest alıp, gelip, imama uyar yine mukaddem uyduğu gibi bila kıraat rükû ve sücud
tesbihlerin(i) eder, namazı kılar ona derler (ki) imamın ardındaki gibidir. Eğer dünya kelâmı
söylemediyse böylece kılar. Lakin camiden çıktıktan sonra pek yakın mahalden abdest almalı,
zira ileriye giderse namazı fasit olur demiş var.
Ve dahi bir adam gelip imamı rükûda bulsa, rükûya yetişeyim deyü acele edip tekbiri iner
iken alsa, imama uymuş olmaz, imamı rükûda buldukta imama uyup tekbiri ayakta tekmil
edip sonra rükûya gider, (rükûda) imamın beli ile beraber olup teşbih ederse ol rekâta uymuş
olur. Amma rükûya iner iken imamın beli doğrulsa ol rekâta erişmiş olmaz.
Ve dahi namazın beş yerde tadil-i erkânını terk etse İmam Ebu Yusuf a göre namazı fasit olur.
Amma İmameyn'e (İmam Azam ve İmam Muhammed) göre fasit olmaz, lakin vacibi terkten
cebren li'n-noksan (eksiği tamamlamak ve gidermek için) iade lazım olur. (Tadil-i erkânın)
terkinin yirmi altı kadar zararı vardır:
1. Fakirliğe sebep olur,
2. Ahıret uleması ona buğz eder,
3. Adaletten düşer, şahadeti makbul olmaz,
4. Namaz kıldığı mekân yevm-i Kıyamet'te aleyhine şehadet eder,
5. Bir kimse tadil-i erkânsız namaz kılarken öte yanında biri görüp söylemese günahkâr olur,
6. Ol namazı geri çevirmek (iade etmek) üzerine vacip olur,
7. İmansız gitmesine sebep olur,
8. Namazın hırsızı olur,
9. Allah Taâlâ'nın nazar-ı rahmetinden sakıt olur,
10. Kıldığı namaz eski bez gibi yevm-i cezada (ahirette) yüzüne vurulur,
11. Allah Taâlâ'ya münacatta sû-i edep etmiş olur,
12. Namazın fazla olan sevabından mahrum olur,
13. Sair ibadetlerin sevabı verilmemeğe sebep olur,
14. Nâra (ateşe) müstahak olur,
15. Cahiller(in) onu görüp tadil-i erkânı terk etmelerine sebep olur,
16. İmamına muhalefet etmiş olur,
17. İntikalâtta (geçişlerde) olan sünnetleri terk etmiş olur,
18. Allahu azimü'ş-şan'ın gadabına mazhar olur,
19. Şeytanı sevindirmiş olur,
20. Cennet'ten ırak olur,
21. Cehennem'e yakın olur,
22. Kendi nefsine zulm etmiş olur,
23. Tâhir (temiz) olan nefsini mülevves etmiş olur,
24. Sağında ve solunda olan melâikelere eziyet etmiş olur,
25. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellemi mahzun etmiş olur,
26. Cemî-i mahlûkata (bütün yaratıklara) zararı dokunmuş olur, zira ol adamın günahı
sebebine yağmurlar yağmaz ve yerlerde ekinler bitmez ve yağmur vaktiyle yağmaz olur.
Ve dahi imamın arkasına durana yüz sevap ve sağında durana yetmiş beş sevap ve solunda
durana elli sevap verilir. Evvelki safta durana yirmi beş sevap, ikinci saftan tâ geri safa
varıncaya kadar durana on sevap verilir. Bu sevapların bir tanesi bin vukıyye, o vukıyyenin
her bir tanesi bin dirhem ve o dirhemin her bir tanesi Uhut dağından ağır gelse gerektir.
Ve dahi bir adam iftitah tekbirini imam ile beraber alsa, güz günlerinde ağaçların yaprağı
rüzgâr estikçe ne şekil dökülürse ol adamın günahları da öyle dökülse gerektir.
İftitah tekbirinde beraber uymuş ama sonra hades vaki olup (abdesti bozulup) tekrar
İMAMLA BERABER ALINAN TEKBİRİN SEVABI
Bir gün Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem namaz kılarken bir kimse sabah namazında
iftitah tekbirine yetişmedi, vardı bir kul azad eyledi, gelip Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve
selleme ayıttı: Ya Resûlallah ben bugün, iftitah tekbirine yetişmedim, bir kul azad ettim,
acaba iftitah tekbirinin sevabına nail olabildim mi?
Resûlüllah hazretleri Hazreti Ebu Bekir'e "sen ne dersin bu iftitah tekbirinin hakkında" deyü
buyurdu. Ebu Bekir-i Sıddık radıyallâhu anhu buyurdu ki
olsam, kırkının da yükü cevahir olsa, cümlesini fukaraya tasadduk etsem yine imam ile
beraber alınan iftitah tekbirinin sevabına nail olamam."
'Ya Resûlallah, kırk deveye mâlik
Ondan Resûlüllah hazretleri "Ya Ömer sen ne dersin bu iftitah tekbirinin hakkında" dedikte
Hazreti Ömer radıyallahu anhu ayıttı:
olsa, yükü cevahir olsa, cümlesini fukaraya tasadduk etsem yine imam ile beraber alınan
iftitah tekbirinin sevabına nail olamam".
"Ya Resûlallah, Mekke ile Medine arası dolu devem
Ondan Resûlüllah hazretleri "Ya Osman, sen ne dersin bu iftitah tekbiri hakkında" dedikte
Hazreti Osman zi'n-nureyn radıyallahu anhu ayıttı:
namaz kılsam, her bîr rekâtta Kur'an-ı azimü'ş-şani hatm eylesem yine imam ile beraber
alınan iftitah tekbirinin sevabına nail olamam".
"Ya Resûlallah, ben gecede iki rekât
Ondan Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri "Ya Ali, sen ne dersin bu iftitah
tekbiri hakkında" dedikte Hazreti Ali kerremellâhu vechehu ayıttı:
meşrık (bata ile doğu) arası küffar ile dolu olsa, Rabbim bana kuvvet verse, cümlesini kırıp
katl eylesem yine imam ile alınan iftitah tekbirinin sevabına nail olamam".
'Ya Resûlallah mağrip ile
Ondan Resûlüllah hazretleri
kağıt olsa ve deryalar mürekkep olsa ve bütün ağaçlar kalem olsa ve cümle melâikeler kâtip
olsalar, kıyamete kadar yazsalar yine imam ile alınan iftitah tekbirinin sevabını yazamazlar"
"Ey benim ümmet ve ashabım, yedi kat yerler ve yedi kat gökler
deyi buyurmuş.
Ve eğer Allahu azimü'ş-şan'ın yarattığı melekler bu kadar mıdır dersen, Resûlüllah hazretleri
Mirac'a çıktığı gece Cennet'i ve Cehennem'i ve Beyt-i mamur'u seyran ettikte bakıp gördü;
Beyt-i mamur'u melâike tavaf edip giderlerdi. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem ayıttı: 'Ya
karındaşım Cebrail, bu Beyt-i mamur'u tavaf edip giden melâike geri dönmüyor, onlar nereye
giderler?" Ol vakit Cebrail aleyhi's-selâm ayıtta:
bugüne gelince(ye) kadar bu Beyt-i mamur'u tavaf edip giden melâike(nin) geri döndüğün(ü)
görmedim, bir kere tavaf edene kıyamete kadar bir dahi nevbet gelmez"
Ve dahi bir adam namazda
olan kılların sayısınca sevap verir. Ve
kula kabul olmuş hac sevabı verir. Ve rükûya vardıkta Allahu azimü'ş-şan ol kula nice bin
altın sadaka etmiş sevabı ve rükûda sünnet üzere üç kere teşbih ettikte ol kula Allahu
azimü'ş-şan hazretleri gökten inen yüzdört kitabı okumuş kadar sevap verir ve birer
"Ya Habiballah, ben halk olduğum gündendedi."eûzü besmele" okudukta Allahu azimü'ş-şan o kula bedeninde"Fatiha-yı şerife" okudukta Allah Taâlâ hazretleri ol
"semiallâhu limen hamideh"
Ve secdeye vardıkta ol kula Allahu azimü'ş-şan insanlar ve cinler adedince sevap verir,
secdede sünnet üzere üç kere teşbih ettikte ol kula Allahu azimü'ş-şan'ın fazileti çoktur amma
bir kaçını beyan etmişler:
1. Arş ve kürsü ağın kadar sevap verse gerektir,
2. Allahu azimü'ş-şan ol kulunu mağfiret etse gerektir,
3. Ol kul öldükte Mikâil aleyhi's-selâm ol kulun kabrini günde bir kere ziyaret etse gerektir, tâ
kıyamete kadar,
4. Kıyamet gününde Mikâil aleyhi's-selâm ol kulu mübarek kanadı üzerine alıp şefaat edip
Cennet-i a'lâya götürse gerektir.
Ve ka'de-i ahîreye oturdukta Allahu azimü'ş-şan ol kula fükara-yı sabirîn sevabı verir, -
fukara-yı sabirîn sevabı ağniya-yı sakilinden (şükreden zenginlerden) beş yüz yıl evvel
Cennet'e girse gerektir-. Ağniya-yı şakirîn onu görüp nolaydı biz dünyada iken fukara-yı
sabirînden olaydık deyü temenni etseler gerektir. İki yanına selâm verdikte ol kula Allahu
azimü'ş-şan "Cennet'in sekiz kapısı açıldı, ya mümin, her hangisinden girersen gir" deyü
hitap etse gerektir.
Sekiz Cennet'in sekiz kapısı vardır, sekiz de miftahı (anahtarı) vardır: Evveli beş vakit namaz
kılan müminlerin imanıdır, ikinci besmele-i şerifedir, altısı dahi Fatiha-yı şerife'nin içinde
dahildir.
dedikte ol kulu Allahu azimü'ş-şan rahmet deryasına gark eder.
Sekiz Cennet'in
1-Dâr-ı celâl,
2-Dâr-ı karar,
3-Dâr-ı selâm,
4-Cennetü'l-huld,
5-Cennetü'l-me'vâ,
6-Cennetü adn,
7-Cennetü'l-firdevs,
8-Cennetü naîm'dir.
Dâr-ı celâl beyaz nurdandır, Dâr-ı karar kırmızı yakuttandır, dâr-ı selâm yeşil
zeberceddendir, Cennetü'l-huld mercandandır, Cennetü'l-me'vâ gümüştendir, Cennetü adn
altındandır, Cennetü'1-fîrdevs hem altından ve hem gümüştendir, Cennetü naîm kırmızı
yakuttandır.
Cennet'e giren müminler ebedi onda kalırlar, hiç çıkmazlar. Onda olan huriler hayızdan ve
nifastan ve yaramaz hulktan (huydan) berilerdir ve ne türlü taam ve şarap (yemek ve içki)
isterler ise hazır önlerine gelir. Pişirmek ve kortarmak (kotarmak) olmaz. Başları üzerinde
kuşlar uçar. Müminler köşklerinde oturur iken bunları görür, eğer sen dünyada iken bana
böyle yakın gelsen ben seni kebap ederdim deyü kalbine geldiği anda nurdan tabak içinde
henüz pişmiş önüne gelip tütüp durur. Onu yemeğe başlar, kemiklerini bir yere yığar, kalbine
gelir ki şimdi bu yine kuş olsa idi deyü kalbine geldiği anda evvelki gibi kuş olup uçup gider.
Ve dahi Cennet'in toprağı miskten, binasının bir kerpici gümüşten ve bir kerpici altındandır.
Cennet ehlinin her birine yüz er kuvveti verilir. Ehl-i Cennet'in en ednâsına yetmiş huri ve iki
de dünya hatunu verilse gerektir, her birine cima ettikte lezzeti yetmiş yıl baki kalsa gerektir,
daima bakire bulunsa gerektir.
Ve dahi Cennet'te dört ırmak akar, başı birdir, ayağı başka başkadır. Her birinin lezzeti
birbirine uymaz. Onun birisi safi su ve birisi halis süt ve birisi Cennet şarabı ve birisi safi
baldır.
Dahi Cennet'te yüksek köşkler vardır, eğilir, mümin ona biner nereye isterse götürür, bunun
dünyada misli devedir.
Dahi Cennet'te Tuba ağacı vardır, kökü yukarıda, budaklan aşağıda. Onun dünyada misli ay
ve güneş.
CEMALULLAH
Dahi Cennet ehli yer içer, tebevvül ve tağavvut etmezler (küçük ve büyük dışarı çıkmazlar).
Allah Taâlâ Cennet'te mümin kullarına hitap edip "kullarım, benden dahi ne istersiniz
vereyim, zevk'u safada olun" diye, kullar dahi
Cennetine idhal edip bu kadar huri ve ğılman ve vildan verdin, akla gelmedik ve gözler
görmedik ve kulaklar işitmedik bu kadar nimetler verdin, dahi bir şey istemeye haya ederiz"
"ya Rabbi bizi Cehennem'den azad eyledin ve
dedikte Rabbü'l-âlemîn yine hitap edip
var"
isteyeceğimizi bilmeyiz"
mesele iktiza edince ne yapardınız?"
müşkilimiz hal olurdu"
haber alınız, ne haber verirler ise size vereyim"
cemalüllâhı unuttunuz mu, dünyada iken derdiniz ki Rabbimiz Cennet'te mekândan
münezzeh olduğu halde cemalini bize gösterse gerek deyü arzu ederdiniz, onu isteyin"
onlar dahi rü'yet-i cemalüllâhı (Allah'ın cemalini görmeyi) istediklerinde Allahu azimü'ş-şan
mekândan münezzeh olduğu halde cemal-i bâ-kemâlini gösterse gerek Hak Taâlâ'nın cemal-i
pâkini gördükte nice bin yıl hayran kalsalar gerekdir.
Ve dahi Cennet'te kişi köşkünde otururken etrafından pencereler, önlerinde meyveler vardır.
Kullar onu gördükte uzanayım, ol dalı çekeyim, meyveyi koparıp yiyeyim deyü hatırına
geldikte oturduğu yerden kalkmağa ve dalı koparmağa hacet kalmaz, heman oturduğu yere
dal önüne gelir, meyveyi koparır, ağzına kor, çiğneyip dahi lezzeti boğazına gitmeden
kopardığı yerden bir dahi biter, ağızına koyduğundan olgun ve leziz. Böylece Rabbü'l-izzet
bitirse gerektir.
"kullarım, sizin benden bunlardan başka isteyeceğinizdedikte kullar dahi "ya Rabbi bizler dahi istemeye yüzümüz yoktur ve hem nededikte Rabbü'l-âlemin buyursa gerek: "Kullarım, size dünyada bir. Onlar dahi "ulemaya varırdık, ol meseleyi öğrenipdedikte Hak Teâlâ hazretleri "imdi öyle ise sizler ulemaya danışınız,deyü buyurdukta ulema "ya sizlerdeyip
Ve dahi cuma namazının şartı on ikidir:
1. Mısır (şehir) olmak ya mısra tâbi olmaktır,
2. Hutbe okumaktır,
3. Onda imam, padişah-ı İslâm hazretleri yahut (onun) tarafından mezun naibi (vekili)
olmaktır,
4. Zuhr (öğle) vaktinde kılınmaktır,
5. Cemaat,
6. İzn-i âmm (umumi izin) olmaktır.{Burada sayılan şartlar Cuma namazının geçerli olabilme
şartlandır. Cuma namazının farz oluş şartları ise şunlardır. 1. Erkek olmak, 2. Hür olmak, 3.
Yolcu olmamak, mukim olmak, 4. Namaza gidemeyecek ölçüde hasta olmamak, sağlık, 5.
Akıllı ve baliğ olmak.}
Ve dahi cemaat İmam-ı Azam'a ve İmam-ı Muhammed'e göre baliğ ve âkil ve erkek ve
imamdan gayrı üç adam ve İmam-ı Ebu Yusuf a göre imamdan gayrı iki adam olmaktır -esah
olan imameyn kavlidir-.
Dahi bir kimse imama cuma namazının ikinci rekâtının rükûunda yetişse İmam-ı
Muhammed'e göre öğle namazını kılar amma İmam-ı Azam'a ve İmam-ı Ebu Yusuf'a göre
teşehhüdde dahi yetişse cumayı kılar.
Ve hatip hutbe okurken bir kimse nafilede bulunsa (nafile namaz kılsa) iki rekât kılar ziyade
kılmaz ve eğer cuma sünneti ise iki rekât kılardamı selâm verir yoksa dört rekâtı tekmil eder
mi, ihtilaflıdır, esah olan dördü tamam eder.
Ve dahi cumanın vacibi beştir:
1. Ezan vaktinde her şeyi terk etmek,
2. Camiye sa'y etmek (koşmak),
3. Hatip hutbede iken nafile (namaz) kılmamak,
4. Dünya kelâmı söylememek,
5. Her şeyden sükût etmek.
Ve dahi cumanın müstahabı beştir:
1. Tîb-i rayiha (güzel koku),
2. Misvak
3. Pak libas (temiz elbise),
4. Tebkir: Tebkir deyü cuma namazı için camiye erken gitmeye derler. Zaman-ı saadette (Hz.
Peygamber'in zamanında) ashab-ı kiram sabah namazından sonra dağılmayıp cumadan
sonra dağılırlar idi. Bu ümmetten ibtida (ilk önce) terk olunan sünnet tebkirdir.
5. Gusül etmek.
Ve dahi cumanın mekruhları beştir:
1. Hatip hutbede iken selâm vermek,
2. Kur'an okumak,
3. Aksıran adama
4. Yemek ve içmek,
5. Her amel-i mekruhu işlemek.
Ve dahi bayram namazının tekbirleri dokuzdur: Biri farz, birisi sünnet, yedisi vacip. İftitah
tekbiri farz, evvelki rükû tekbiri sünnet, zevaid tekbirleri vacip ve ikinci rekâtın rükû tekbiri
vacibe mukarenetle (bitişik olmakla) vacip.
"yerhamükellâh" demek,
YOKSULLUĞUN SEBEPLERİ
Ve dahi hadiste şöyle gelmiştir: Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâm buyurmuş ki:
"İnsana yoksulluk yirmi dört şeyden hasıl olur:
1. Ayakta bevl etmek (işemek),
2. Cünüp iken taam etmek (yemek),
3. Ekmek ufağın(ı) hor tutup basmak,
4. Soğan ve sarımsak kabuğun(u) ateşe yakmak,
5. Alimlerin önünce yürümek,
6. Atasına ve anasına adıyla çağırmak,
7. Rast geldiği ağaç ve süpürge çöpüyle dişin(i) kurcalamak,
8. Elin(i) balçık yumak,
9. Eşik üzerine oturmak,
10. Bevl ettiği (işediği) yerde abdest almak,
11. Çanağı ve çömleği yumadan (yıkamadan) taam (yemek) koymak,
12. Esvabını (elbisesini) üstünde dikmek,
13. Yüzünü eteği ile silmek,
14. Aç iken soğan yemek,
15. Evinde örümcek komak,
16. Sabah namazın(ı) kılıp mescitten ivelik çıkmak,
17. Erken pazara varıp ve pazardan geç çıkmak,
18. Yoksul kimseden ekmek satın almak,
19. Çıplak yatmak,
21. Kapkaçağı örtüsüz komak,
22. Çerağı üfürmek,
23. Her şeyi "bismillah" demeden işlemek,
24. Şalvarını ayakta giymek." Bunlar cümle yoksulluk getirir, müminler hazer etmek
(sakınmak) lazımdır.
Dahi bir adam sabah namazına erken uyanayım derse, yatacak vakit
"înna a'taynâke"
sûresin(i) okusa sonra
tâalâ ol adam sabah namazına vaktiyle uyanır.
"ya Rabbi beni sabah namazına vaktiyle uyandır" dese bi-iznillâhi
54 FARZ
Ve dahi elli dört farzları beyan edelim:
1. Allah Teâlâ'yı bir bilip zikr etmek,
2. Helalinden yemek ve içmek,
3. Abdest almak,
4. Beş vakit namaz kılmak,
5. Cünüplükten gusül etmek,
6. Kişinin rızkına Allah Teâlâ(nın) kefil olduğunu hak bilmek,
7. Helalden pak libas (elbise) giymek,
8. Hakk'a tevekkül etmek,
9. Kanaat etmek,
10. Nimetlerin mukabilinde Rabbi Teâlâ'ya şükr etmek,
11. Cenab-ı Bâri'den gelen kazaya razı olmak,
12. Belalara sabr etmek,
13. Günahlarından tevbe etmek
14. İhlas üzere ibadet etmek,
15. Şeytanı düşman bilmek,
16. Kur'an-ı azimü'ş-şan'ı hüccet (delil) tutmak,
17. Ölümü hak bilmek,
18. Allahu azimü'ş-şan'ın sevdiğini sevip sevmediğinden kaçmak,
19. Babaya ve anaya iyilik etmek,
20. Emr-i maruf eyleyip emr-i münkeri nehy etmek,
21. Akrabayı ziyaret etmek,
22. Emanete hıyanet etmemek,
23. Daima Allah Teâlâ'dan havf edip (korkup) ferahı terk etmek,
24. Allahu azimü'ş-şan'a ve Resulüne itaat etmek,
25. Günahtan kaçıp ibadet(l)e meşgul olmak,
26. Padişaha mutî (itaatkâr) olmak,
27. Âleme ibret nazarıyla nazar etmek,
28. Tefekkür etmek,
29. Dilini fuhuş kelâmdan hıfz etmek (korumak),
30. Kalbini pak etmek,
31. Hiç bir kimseyi maskaralığa almamak,
32. Harama bakmamak,
33. Her halde mümin sözüne sadık olmak,
34. Kulağını münkirat dinlemekten men etmek,
35. İlim talep etmek,
36. Kilesini ve terazisini (ölçü ve tartısını) hak üzere tutmak,
37. Allahu azimü'ş-şan'ın azabından emin olmayıp daima korkmak,
38. Fukaraya sadaka vermek, yardım etmek,
39. Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetinden ümidin(i) kesmemek,
40. Nefis hevasına tâbi olmamak,
41. Fî sebilillâh (Allah yolunda, Allah için) taam yedirmek,
42. Kifayet miktarı rızık talep etmek,
43. Malının zekâtın(ı) vermek,
44. Hayız ve nifas halinde ehline yakın olmamak,
45. Cemî-i masiyetten (bütün günahlardan) kalbini pak etmek,
46. Tekebbürlüğü (büyüklenmeyi) terk etmek,
47. Baliğ (ergin) olmadık yetimin malını hıfz etmek (korumak),
48. Taze gulama (oğlana) yakın olmamak,
49. Beş vakit namazı hıfz etmek,
50. Zulm ile kimsenin malını yememek,
51. Allahu azimü'ş-şan'a şirk koşmamak,
52. Zinadan kaçmak,
53. Şarap içmemek,
54. Yok yere kasem (yemin) etmemek.
ZEKAT VE HAC
Ve dahi İslâmın binası beştir yani İslâm beş şey üzerine bina kılınmıştır:
1. Kelime-i şehadet getirmek,
2. Beş vakit namaz kılmak,
3. Ramazan-ı şerif orucun(u) tutmak,
4. Eğer farz ise yılda bir kere zekât vermek,
5. Kudreti var ise ömründe bir kere hacca gitmek.
Ve dahi zekâtın farz olmasına delil
kerimesidir.
"Namazı kılınız, zekâtı veriniz." (Bakara 2/43) âyet-i
Ve dahi oniki kimseye zekât vermek caiz değildir:
1. Mecnuna,
2. Meyyit (ölü) kefenine,
3. Borcuna tuta,{Verirken zekâta niyet etmek gerekli olduğundan borç olarak verilen bir
meblağı sonradan zekâta saymak doğru olmaz.}
4. Kâfire,
5. Ağniyaya (zenginlere),
6. Usûlüne ve furûuna,{Bir kişinin ana-baba, dede-ninesi usûlünü, evladı ve erkek
çocuğundan torunları furûunu meydana getirir.}
7. Zevcesine (eşine),
8. Kölesine
9. Mükâtebesine
10. Müdebberesine,{Mükâteb: Belli bir bedeli ödemek karşılığında azat olmak üzere
efendisiyle anlaşmış köle; Müdebber: Azat olması efendisinin ölümüne bağlı köle demektir.
Zekât verilecek sekiz sınıf insanı sayan âyette (bk. Tevbe 9/60) köleler de sayılmakla beraber
burada kişinin kendi kölesi istisna edilmektedir. Yazar aşağıda zekât verilenler arasında da
köleleri saymamıştır.}
11. Avret erine (kadının kocasına) vermek ihtilaflıdır, esah olan vermez.
Ve dahi bir kimseyi yabancı zan etmiş evladı (çıkmış) veya Müslüman zan etmiş kâfir çıkmış
olsa bu mezkûr olan kimselere zekât vermiş olsa esah olan iade etmez.
Zekâtı yedi kimseye vermek caizdir:
1. Istılah-ı şeriat üzere olan miskine,
2. Fukaraya,
3. Borçluya,
4. Zekât devşirmeye memur olana -ücreti mikdarı-,
5. Vilayetinde malı var, burada fakir olana,
6. Seferden münkatı olana,
7. Hacdan münkatı olana.{Kur'an'da zekât verilecek sekiz sınıf insan şöyle sıralanmıştır:
"Sadaka(zekât)lar, fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevli olanlar, kalpleri Islama
ısındırılacak olanlar, köleler, borçlular, Allah yolunda olanlar ve yolcular içindir..." (Tevbe
9/60). Hz. Ömer'in artık islâm güçlenmiştir gerekçesiyle kalpleri îslâma ısındırılacak olanlara
zekât vermeyi kaldıran içtihadı daha sonraki uygulamalara esas olmuşsa da başka bir
zamanda aynı ihtiyaç duyularak bu gruba giren insanlara da zekât verilebileceği söz konusu
edilmektedir.}
Ve dahi zekâtın farz olmasının şartı altıdır:
1. Müslüman ola,
2. Baliğ ola,
3. Akıllı ola,
4. Hür ola,
5. Nisaba{Nisab: Dinen, zengin sayılmanın, dolayısıyla zekat, kurban, sadaka-yı fitar, hac gibi
ibadetleri yapmakla yükümlü olmanın asgari sınırına nisab denir. Nisab altın olarak 20
mıskal (96 gr.) gümüş olarak 200 dirhem (640 gr.) dir.} mâlik ola,
6. Üzerinden (bir) yıl geçe.
Ve dahi kurbanın şartı üçtür:
1. Müslüman ola,
2. Mukim ola (yolcu olmaya),
3. Gani (zengin) ola.
(Kurbanın) rüknü koyun ve deve ve sığır olmak. Bir deve veya bir sığır yedi kurban yerine
geçer; yedi kişi kurban etmek caizdir. Bir ahar (başka) kişi ben de zam olayım dese
cümlesinin kurbanı fasit olur.
Ve dahi haccın rüknü üçtür:
1. Niyet-i ihram yani hacca niyet etmek,
2. Arafat'ta vakfeye durmak,
3. Tavaf-ı ziyaret etmek.
Arafat'ta vakfeye durmanın evvel vakti Zilhiccenin dokuzuncu günü zeval vaktinden ertesi
sabah oluncaya dekdir.
Ve dahi tavaf yedi nevidir:
1. Tavaf-ı ziyaret,
2. Tavaf-ı umre -bunlar farzdır-,
3. Tavaf-ı kudüm -sünnettir-,
4. Tavaf-ı veda, 5. Tavaf-ı nezr -vaciptir-,
6. Tavaf-ı nafile,
7. Tavaf-ı tatavvu -müstehaptır-,
Ve dahi hac için ihrama niyet etmek farzdır, ihram bezi tutunmak sünnettir, cemîi dikilmiş
esvaptan âri olmak vaciptir.
Ve hac(cın) farz olmasının şartı yedidir:
1. Müslüman ola,
2. Baliğ ola,
3. Akıllı ola,
4. Sağ ola,
5. Köle olmaya,
6. Havâic-i asliyesinden (temel ihtiyaçlarından) ziyade şey ola,
7. Yola emin ola.
CENAZE VE HÜKÜMLERİ
Ve dahi cenaze namazı ve defin etmek ve yıkamak ve kefen, cümlesi farz-ı kifayedir.
Ve dahi kefen üç nevidir: Kefen-i farz, kefen-i sünnet ve kefen-i kifaye.
Kefen-i sünnet
farz
avretlere iki kat kifayet eder.
Ve dahi cenaze namazında imamete evlâ olan evvelâ padişahtır, ondan sonra kadî-i belde
(belde kadısı), ondan sonra cumaya mezun olan hatip, ondan sonra imam-ı hay {İmam-ı hay;
esas olarak mahalle imamı demektir} -imam-ı hay deyü meyyitin (ölünün) hayatında
hüsnüzan ettiği âlim kimsedir-, ondan sonra meyyitin velisidir. Velisi gelmeyince zikr
olanlardan mâda bir ahar (başka) kimse kıl(dır)mış olsa velisi muhayyerdir, dilerse çevirir
(yeniden kıldırır) dilerse çevirmez; -sair tafsilat kütüb-i mutavvelâtta mesturdur-.
Ve dahi bir adamın yarısı ortasından biçilmiş olup yalnız yarısı bulunsa onun namazı
kılınmaz. Bir adamın başı yok gövdesi var, onun namazı kılınmaz. Bir meyyit bulsalar her
yeri parça parça olmuş, her parçası bir yerde olsa onun namazı kılınmaz, ol parçaları bir yere
getirseler namazı kılınır.
Bir cenazeyi yıkasalar,
ama kabre vardıktan sonra,
yıkarlar, namazın(ı) kılarlar. Kabre koyup üzerini örttükten sonra haber verseler ol vakit
çıkarmazlar.
Ve dahi bir cenazeye teyemmüm ettirseler götürürken su bulunsa muhayyerdir. Bir beldede
çok adamlar fevt olsa hepsinin birden namazını kılmak caizdir -şer'a tatbik olunarak-, lakin
evlâ olan birer (birer) kılmak gerektir.
Ve dahi cenaze namazına
hazır olan imama"
Ve dahi bir adamı hırsızlık ederken tutsalar re'y-i hakim ve vali (hakim ve valinin görüşü ve
kararı) ile öldürseler yahut bir adam padişaha âsi olup öldürseler yahut bir adam kendi
anasını yahut babasını öldürse bunların namazları kılınmaz.
Ve dahi bir adam kendi kendini öldürse onun namazı kılınmaz, -İmam Ebu Yusuf indinde
kılınır-.
erlere üç ve avretlere beştir. Kefen-i kifaye erlere iki, avretlere üçtür. Kefen-ierlere bir, avretlere birdir. Kefen bulunmayıp harir (ipek) bulunsa erlere bir kat,"bir yeri kuru kaldı" deseler, eğer başı bağlanmadı ise onu yıkarlar"bunun abdest azalarından bir yeri kuru kaldı" deseler ol yeri"Allah Teâlâ'nın rızası için namaza, meyyit için duaya, uydum şudeyü niyyet ede.
EHLİ SÜNNETİN ALAMETİ
Ve dahi Ehl-i sünnet olanların on alameti vardır:
1. Cemaata müdavemet eder,
2. Fâsık (günahkâr) demeyip imama uyar,{Ehl-i sünnete göre mümin ve imamlık şartlarına
sahip fakat günah işleyen kişilerin arkasında namaz kılınır. Günahkârlığını gerekçe
göstererek imamın arkasında namaz kılmamak bir fitne unsuru olarak görülmüş ve uygun
bulunmamıştır.}
3. Edik üzerine meshi caiz görür,
4. Ashaba ve Resûlüllah'a ar verir söz söylemez,
5. Padişaha kılıç çekmez,
6. Dinde bi -gayr-ı hakkın mücadele etmez,
7. Dinde şek (şüphe) etmez,
8. Hayrı, şerri Allah Teâlâ'dan bilir,
9. Ehl-i kıbleyi tekfir etmez (namaz kılana kâfir demez),
10. Dört ashabı diğer ashap üzerine tercih eder,
İşte ol on alamet bunlardır. Ondan sonra dört ashab'ın içinde Ebu Bekiri's-Sıddîk
cümlesinden uludur ve ondan sonra Hazreti Ömer uludur, ondan sonra Hazreti Osman
uludur, ondan sonra Hz. Ali uludur.
Ebu Bekir radıyallâhu anhu iki yıl üç ay ve yirmi gün hilafet etti. Ömeru'l-Faruk radıyallâhu
anhu on sene altı ay dört gün hilafet etti. Osman-ı Zi'n-Nureyn radıyallâhu anhu on bir sene
on bir ay ve on sekiz gün hilafet etti. Hazreti Ali radıyallâhu anhu dört sene on ay ve bir gün
hilafet etti. Ve oğlu Hasan radıyallâhu anhu altı ay hilafet etti. Cümlesi otuz yıldır.
Ve dahi keramet-i evliya (velilerin kerameti) haktır. Cümle velilerin efdali (en faziletlisi)
Hazreti Ebu Bekiri's-Sıddîk' tir, hilafeti haktır, icma-ı ümmet ile sabittir, Resûlüllah sallallâhu
aleyhi ve sellemin kayın atasıdır, kızı Aişe anamızı Resûlüllah'a tezvic eylemiştir, hakikat
ilminde mahirdir, cümle malım hak yolunda sarf etti, ta kim bir habbe kalmadı, hurma
lifinden eğnine setr-i avret edecek kadar şey giydi. Cebrail aleyhi's-selâm dahi onun giydiği
gibi giyip Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve selleme geldi, Resûlüllah onu bu halde görecek
saadet ile
buyurdukta Cebrail aleyhi's-selâm
melekler var ise cümlesi bu haldedir. Sebebi oldur ki Allahu azimü'ş-şan hitap etti ki Ebu
Bekir kulum cümle emlâkını benim rızam için benim yoluma sarf eyledi, hurma lifinden dona
girdi, ey benim meleklerim sizler dahi o dona girin deyü emr eyledi. Cümle melekler bu
haldedir"
"Ya karındaşım Cebrail, bu halde ben seni görmedim idi, bu hal ne aceptir" deyü"Ya Resûlallah, şimdi sen beni bu halde gördün, ne kadardeyü buyurdu. Onun için "sıddîk"denildi.
ÖMER ADALETİ
Onun ardınca efdal-i evliya Hazreti Ömer radıyallâhu anhudur, hilafeti icma-ı ümmet ile
sabittir, şeriat ilminde mahirdir. Bir gün Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerine bir
münafık ile bir Yahudi dava ile geldiler, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri
davalarını hükm etti, hak yahudinin elinde çıktı. Ol münafik razı olmayıp Resûlüllah ol dem
onlara
geldiler.
Dedi: Ey kişi neye geldiniz? Münafık: Bu yahudi ile davam vardır.
Hazreti Ömer buyurdu: Sahib-i şeriat (Peygamber) var iken ben davayı nasıl göreyim?
Münafik dedi ki: Biz Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve selleme vardık, davayı yahudiye hükm
eyledi, ben razı olmadım.
Heman Ömer radıyallâhu anhu onlara
İçeriye girdi, satırı eteğinin altına alıp bunların yanına geldi, hemen çektiği gibi ol münafığın
kellesini uçurdu,
Ömeru'l-Faruk denildi ve Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri
edici Ömer'dir"
Onun ardınca efdal-i evliya Hazreti Osman-ı Zi'n-Nûreyn radıyallâhu anhudur, hilafeti
haktır, icma-ı ümmet ile sabittir. Resûlüllah ona birbiri ardınca iki kızın(ı) vermiştir, kızı
vefat ettikte
medh etmiş idi. Tezvic ettikten sonra kızı buyurdu ki
Hazreti Osman'ı gayet medh eylediniz, buyurduğunuz kadar değil"
sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri kızına "Ey benim kızım, Hazreti Osman'dan gökteki
melekler haya ederler" buyurdu. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri ona iki
kızın(ı) verdikten ötürü Osman-ı Zi'n-Nûreyn (iki nur sahibi) denildi. Resûlüllah'ın
damadıdır, marifet ilminde mahirdir.
Onun ardınca efdal-i evliya Hazreti Ali kerremellâhu vechehu ve radıyallâhu anhudur, hilafeti
icma-i ümmet ile sabittir, Resûlüllah'ın damadıdır. Kızı Fatıma anamızı ona tezvic etmiştir,
tarikat ilminde mahirdir. Bir gulamı var idi, bir gün gulam murad eyledi ki şu efendimi
tecrübe edeyim. Vakta ki Hazreti Ali taşrada idi, gıdamın katına gelip bir hizmet buyurdu.
Gulam sükût eyledi. Ondan Hazreti Ali kerremellâhu vechehu gulama
yaptım ve hatırınız neden münkesir oldu (kırıldı) ve benim nemden incindin"
gelip elin öptü "sen bana bir şey yapmadın, ben bugün senin abdinin (kölenim), muradım seni
tecrübe etmek idi, hakka (hakikaten) velisin" dedi.
"Ey kişi Ömer'e varın, sizin davanızı görsün" deyü buyurdu. Onlar Hazreti Ömer'e"Siz eğlenin, ben sizin davanızı fasl edeyim" dedi."Resûlüllah'ın hükmüne razı olmayanın hali budur" dedi. Onun için ona"Hak ile bâtılı ayırtdedi."Bir dahi olsa verirdim" demiştir. Sonraki kızını verdikte Hazreti Osman'ı gayet"Ey benim gözüm nuru atam, sizdedikte Resûlüllah"Ya gulam ben sana nededikte gulam
AHKAMI ŞER'İYYE
Ve dahi ahkâm-ı şer'iyye
(İslam Şeriatının ahkamı) sekizdir:
1-Farz,
2-vacip,
3-sünnet,
4-müstehap,
5-mubah,
6-haram,
7-mekruh,
8-müfsit.
Farz oldur ki
olmuş ola; iman, Kur'an, abdest almak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca
gitmek, cünüplükten gusül etmek gibi.
onu Allahu azimü'ş-şan buyurmuş ola, buyurduğu "şüphesiz delil" ile belli
Farz dahi üç nevidir:
billahi ilâ ahırihi" bilip ve inanıp daim ittikat etmeye derler. Farz-ı muvakkat amelin vakti
geldikte işlediğimiz farz olan amellere derler. Farz ale'l-kifaye onu elli adamdan yahut yüz
adamdan birisi işlese sairlerinden sakıt olur; selâm almak ve selâm vermek gibi, cenaze
namazı kılmak ve cenazeyi gasl etmek (yıkamak) gibi, sarf ve nahiv (Arapça dilbilgisi)
okumak ve hafız olmak ve ilm-i vücûh (Kur'an'ın değişik okuma şekilerini veren ilim)
öğrenmek gibi.
Farz-ı dâim, farz-ı muvakkat, farz-ı ale'l -kifaye. Farz-ı dâim "Amentü
Ve dahi bir farz içinde beş farz,
farz, ihlası farz, inkârı küfürdür.
vardır: Bu farzın ilmi farz, ameli farz, miktarı farz, itikadı
Vacip oldur ki
olmuş ola. Vacip olduğuna inanmayan kâfir olmaz lakin işlemeyen Cehennem azabına layık
olur. Meselâ salat-ı vitirde (vitir namazında) Kunut duası okumak ve hacılar (kurban)
bayramında kurban kesmek ve Ramazan-ı şerif bayramında fitre vermek gibi.
onu Allahu azimü'ş-şan buyurmuş ola, buyurduğu "şüpheli delil" ile belli
Ve dahi bir vacip içinde dört vacip bir farz vardır:
İlmi vacip, ameli vacip, miktarı vacip, itikadı vacip, ihlası vacip, riyası haram.
Ve dahi sünnet;
terk etmiş ola. Terk edene azap olmaz lakin itaba ve şefaattan mahrum olmağa layık olur.
Meselâ misvak istimal etmek ve ezan ve ikamet ve cemaatla namaz kılmak ve evlendiği gece
taam (yemek) yedirmek ve çocuğunu sünnet etmek gibi.
onu Resûlüllah sallallâhu aheyhi ve sellem hazretleri bir kere (ve)ya iki kere
Sünnet dahi üç nevidir:
Sünnet-i müekkede, sünnet-i gayrı müekkede, sünnet-i ale'l-kifaye.
Sünnet-i müekkede
namazının son sünnetleri ve öğle namazının evvel ve son sünnetleri gibi. Bunlar sünnet-i
müekkededir, asla terk olunmaz.
olan sabah namazının evvel sünneti ve akşam namazının ve yatsı
Sünnet-i gayrı müekkede
olunursa bir şey lazım gelmez ama her zaman terk olunur ise itaba ve şefaattan mahrum
olmağa sebep olur.
olan ikindi ve yatsı namazının evvel sünnetleri. Bunlar bazan terk
Sünnet-i ale'l-kifaye
itikâfa{İtikâf: Ramazanın son on gününde mescidin veya evin bir köşesine çekilerek dünya
işlerinden uzaklaşmak, yeme içme, konuşma ve uykuyu en aza indirerek ibadetle meşgul
olmak.} girmek ve meşru olan işlerinin evvelinde "besmele-i şerife" demek gibi.
beş, on adamdan birisi işlerse sairlerinden sakıt olur; selâm vermek ve
Eğer taam (yemek) evvelinde besmele-i şerife demezse üç zararı vardır:
1. Şeytan beraber eki eder (yer),
2. Yediği taam bedenine maraz (hastalık) olur,
3. Yediği taamda bereket olmaz. Eğer besmele der ise üç faidesi vardır:
1. Şeytan beraber eki etmez,
2. Yediği taam bedenine şifa olur,
3. Taamda bereket olur.
Ve dahi müstehap;
işlemiş ola. İşlemeyene azap da ve itab da olmaz, şefaattan mahrum kalmak da olmaz lakin
işleyene sevap çoktur demişler. Nafile namaz kılmak ve nafile oruç tutmak ve nafile sadaka
vermek gibi.
onu Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem ömründe bir kere yahut iki kere
Müstehap dahi üç nevidir:
bazılar(ı) bazından ziyadedir demiş.
Ve dahi mubah oldur ki onun ne işlemesinde sevap var ve ne terkinde azap var; yürümek ve
oturmak ve ev almak ve helalinden türlü taam yemek ve helalden türlü libas giymek gibi.
Ve dahi haram olur ki onu Allahu azimü'ş-şan hazretleri nehy etmiş ola yani kullarına
işleme(yi)n demiş ola.
Haram dahi iki nevidir:
Müstehap, âdap, mendup. Bu üçünün de sevabı birdir lakin
Biri haram lî-aynihi
ve hamr(şarap) içmek ve hınzır(domuz) eti yemek gibi. Bir adam bunları işler iken besmele-i
şerif dese yahut helaldir dese kâfir olur, ama bunları dememiş olsa kâfir olmaz ama
Cehennem azabına layık olur. Ve eğer musir olup tevbesiz ölürse imansız gitmeye sebep olur,
(haram li-aynihinin haramlığına) inanmayan kâfir olur. Haram li-gayrihi olan; bir adam bir
adamın bağına girip sahibinin izni yok iken meyvesini koparıp yemiş ve eşyasını ve akçesini
çalıp harcamış. Ol adam besmele dese yahut helaldir dese kâfir olmaz. Ol adamın (mal
sahibinin) hakkıdır, alır. Bir adamda altı buçuk arpa ağın hakkı olsa yarın yevm-i kıyamette
cemaat ile kılınmış yedi yüz rekât kabul olmuş namazın sevabını Hazreti Mevlâ alıverse
gerektir.{Haram li-aynihide haram olan şeyin bizzat kendisi haramdır, haram Ii-gayrihide ise
şeyin bizzat kendisi helaldir ama elde ediliş ve kullanılış tarzı haramdır; çalıntı meyve
örneğinde olduğu gibi. Onu haram kılan meyve oluşu değil çalıntı oluşudur}
ve biri haram li-gayrihi. Evvelki adam öldürmek ve zina ve livata etmek
Ve dahi mekruh
Biri kerahet-i tahrimiye ve biri kerahet-i tenzihiye. Kerahet-i tahrimiye vacibin terkidir,
harama karib (yakın)dir; kerahet-i tenzihiye sünnetin terkidir, helale karibdir. Kerahet-i
tahrimiye işleyen eğer kast ile işlerse âsi ve günahkâr olur, Cehennem azabına layık olur ve
namazda ise ol namazın cebren li'n-noksan (eksiği tamamlamak ve gidermek için) iadesi vacip
olur; eğer sehiv (yanılma) ile işlerse secde-i sehiv ile sakıt olur. Kerahet-i tenzihiye işleyene
azap olmaz lakin itaba ve şefaattan mahrum kalmağa müstahak olur, -eğer musir olur ise-; at
eti ve kedi ve fare artığı yemek gibi.
, kişinin işlediği amelin sevabını gideren şeye derler. Mekruh dahi iki nevidir:
Ve dahi müfsit
ve zakâtı ve bey'i ve şirayı (alım ve satımı) bozan gibi.
, kişinin işlediği amelleri temelinden giderene derler; imanı ve nikâhı ve haccı
İMANIN ŞARTLARI VE BİLİNMESİ GEREKENLER
Ve dahi sıfat-ı iman altıdır:
"Âmentü billahi":
Allahu azimü'ş-şan vardır ve birdir, şeriki (ortağı) ve nazîri (benzeri) yoktur, mekândan
münezzehtir, kemal sıfatlarıyla muttasıftır ve noksan sıfatlardan beridir; kemal sıfatlar
Allahu azimü'ş-şan'da bulunur, noksan sıfatlar bizlerde bulunur.
Bizlerde bulunan noksan sıfatlar elsizlik ve ayaksızlık ve gözsüzlük, hastalık, sağlık, yemek,
içmek; buna müşabih şeyler çoktur, bunlar bizlerde bulunur. Ve Allahu azimü'ş-şan'da
bulunan yedi kat gökleri direksiz durdurduğu gibi ve yerde yılanları ayaksız yürüttüğü ve
havada kuşları uçurduğu ve cümle mahlukatı yaratıp rızkını verdiği gibi bu da Allahu
azimü'ş-şan'ın kemal sıfatlarından bir eserdir.
Ve dahi Allahu azimü'ş-şan hakkında bizlere bilmesi vacip olan sıfat-ı nefsiyye birdir: Vücud
(var olmak). Allahu azimü'ş-şan'ın var olmasına naklen delil
20/14) kavl-i şerifidir. Aklen (delil), bu âlemleri halk eden mevcuttur, olmaması muhaldir.
Ve dahi sıfat-ı nefsiyye; zat onsuz ve ol zatsız tasavvur ve mülahaza olunmaz.
Ben Allahu azimü'ş-şan'ın varlığına ve birliğine inandım, iman getirdim."Şüphesiz ben Allah'ım" (Tâha
Ve dahi Allahu azimü'ş-şan hakkında bize bilmesi vacip olan sıfât-ı zatiyye beştir:
Kıdem:
Allahu azimü'ş-şan'ın varlığının evveli olmamak,
Beka:
Naklen delil Allah Taâlâ'nın
şerifidir. Aklen delil; varlığının evveli ve âhiri olsa, sonra olmuş olup âciz ve nakıs (eksik)
olurdu. Âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.
Allahu azimü'ş-şan'ın varlığının ahiri (sonu) olmamak. Buna Vâcibü'l-vücud derler."O Evvel'dir, Âhır'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır" (Hadid 57/3) kavl-i
Kıyam bi-nefsihi:
muhtaç olmaması. Naklen delil Allah Taâlâ'nın
muhtaç fakirlersiniz"
olmamış olsa âciz ve nakıs olurdu, âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında
muhaldir.
Allahu azimü'ş-şan'ın zatında ve sıfatında ve ef âlinde (fiillerinde) kimseye"Allah ganidir (ihtiyaç sahibi değildir), siz ise(Muhammed. 47/38) kavl-i şerifidir. Aklen delil; bu sıfatlar O'nda
Muhalefettin li'l-havâdis:
Naklen delil Allah Taâlâ'nın
Allahu azimü'ş-şan'ın zatında ve sıfatında kimseye benzememesi."Yeryüzünde ve gökyüzünde O'nun benzeri bir şey yoktur"
(Şûra 42/11) kavl-i şerifidir. Aklen delil; bu sıfatlar O'nda olmamış olsa âciz ve nakıs olurdu,
âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.
Vahdaniyyet:
(benzeri) yoktur. Naklen delil Allah Taâlâ'nın
şerifidir. Aklen delil; eğer ortağı olsa âlem fena olurdu, biri yaratmasın(ı) diler ve biri
yaratmamasın(ı) dilerdi. Sıfat-ı zatiyye mefhumunda zatiyyet (zata mahsusluk) olduğu için
sıfât-ı zatiyye dediler.
Allahu azimü'ş-şan'ın zatında ve sıfatında ve ef âlinde şeriki (ortağı) ve nazîri'Deki O Allah Bir'dir" (İhlas 112/1) kavl-i
Ve dahi Allahu azimü'ş-şan'ın hakkında bizlere bilmesi vacip olan sıfât-ı subûtiyye sekizdir:
Hayat, ilim, sem', basar, irade, kudret, kelâm, tekvin. Bu sıfatların mânaları budur ki:
Hayat:
başka tanrı olmayandır, diridir, kayyumdur"
Allahu azimü'ş-şan diri olmasa bu mahlukat vücuda gelmezdi.
Allahu azimü'ş-şan'ın diri olması. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Allah kendisinden(Bakara 2/255) kavl-i şerifidir. Aklen delil;
İlim:
bilendir"
nakıs olurdu; âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.
Allahu azimü'ş-şan'ın bilmesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Görünmeyeni ve görüneni(Ra'd, 13/9) kavl-i şerifidir. Aklen delil; Allahu azimü'ş-şan'ın bilmesi olmasa âciz ve
Semi'
: Allahu azimü'ş-şan'ın işitmesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "O işitendir, bilendir"
(Bakara 2/137) kavl-i şerifidir. Aklen delil; işitmesi olmasa âciz ve nakıs olurdu, âciz ve nakıs
olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.
Basar:
Allahu azimü'ş-şan'ın görmesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "O işitendir, görendir"
(Şûra 42/11) kavl-i şerifidir. Aklen delil; görmesi olmasa âciz ve nakıs olurdu, âciz ve nakıs
olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.
İrade:
yapar"
ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.
Allahu azimü'ş-şan'ın dilemesi, Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Şüphesiz Allah dilediğini(Hac 22/18) kavl-i şerifidir. Aklen delil; eğer dilemesi olmasa âciz ve nakıs olurdu, âciz
Kudret:
her şeye kadirdir"
olurdu, âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan'ın hakkında muhaldir.
Allahu azimü'ş-şan'ın gücünün yetmesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Şüphesiz Allah(Bakara 2/20) kavl-i şerifidir. Aklen delil; eğer gücü yetmese âciz ve nakıs
Kelâm:
konuştu"
bu Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.
Allahu azimü'ş-şan'ın söylemesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Allah Musa'ya(Nisa 4/164) kavl-i şerifidir. Aklen delil; eğer söylemesi olmasa âciz ve nakıs olur idi,
Tekvin:
Naklen delil Allah Taâlâ'nın
Aklen delil; yerlerde ve göklerde acaip mahlukatı vardır, cümlesini yaratan O'dur.
Ve dahi Allahu azimü'ş-şan'ın hakkında bize bilmesi vacip olan sıfât-ı maneviye sekizdir.
Hayy, ilîm, semî, basîr, mürîd, kadîr, mütekellim, mükevvin. Bu sıfât-ı şeriflerin mânaları
budur ki :
Allahu azimü'ş-şan haliktır, her şeyi yaratan O'dur, O'ndan gayrı yaratıcı yoktur."Allah her şeyin yaratıcısıdır" (Zümer 39/62) kavl-i şerifidir.Hayy, Allahu azimü'ş-şan diri olucudur.
İlîm,
Allahu azimü'ş-şan ilm-i kadîmiyle bilicidir.
Semî,
sem'-i kadîmiyle (başlangıcı olmayan işitmesiyle) işiticidir.
Basîr,
kadîmesiyle dileyicidir.
Allahu azimü'ş-şan basar-ı kadîmiyle görücüdür. Mürîd, Allahu azimü'ş-şan irade-i
Kadîr,
Allahu azimü'ş-şan kudret-i kadîmesiyle gücü yeticidir.
Kelam,
Allahu azimü'ş-şan kelâm-ı kadîmiyle söyleyicidir.
Tekvin,
Allah Taâlâ hakkında muhal olan sıfatlar bunların zıddıdır.
Allahu azimü'ş-şan halk edicidir.
'Ve melâiketihi":
azimü'ş-şan'ın melekleri vardır, onlar nurdan halk olunmuştur. Yemezler ve içmezler, onlarda
erkeklik ve dişilik olmaz. Gökten yere inerler ve yerden göğe çıkarlar ve bir halden bir hale
girerler ve göz açıp yumunca onlar Allahu azimü'ş-şan'a âsi olmazlar ve bizcileyin (bizim gibi)
günah etmezler ve onların içinde mukarrebler (Allah'a yakın olanlar) ve peygamberler vardır.
Cümlesinin efdali Cebrail, Mikâil, İsrafil, Azrail âleyhimü's-selâmdır. Bunlar cümle
meleklerin peygamberleridir ve onlann her-birisini Allahu azimü'ş-şan bir hizmete
koşmuştur, kıyamete kadar bir hizmete dahi nöbet gelmez.
Dahi ben Allahu azimü'ş-şan'ın meleklerine inandım, iman getirdim. Allahu
'Ve kütübihi" :
azimü'ş-şan'ın kitapları vardır, cümlesi yüz dört kitaptır; yüzü suhuftur ve dördü büyük
kitaptır.
Dahi (ben) Allahu azimü'ş-şan'ın kitaplarına inandım, iman getirdim. Allahu
Tevrat
Hazreti Musa aleyhi's-selâma,
Zebur
Hazreti Davud aleyhi's-selâma,
İncil
Hazreti İsa aleyhi's-selâma,
Kur'an
bizim peygamberimiz Muhammed aleyhi's-selâma nazil olmuştur.
Yüz suhufun
10 suhufu Hazreti Âdem aleyhi's-selâma,
50 suhufu Şît aleyhi's-selâma,
30 suhufu İdris aleyhi's-selâma,
10 suhufu İbrahim aleyhi's-selâma,
Bunların cümlesini Cebrail aliyhi's-selâm indirmiştir, cümlesinden sonra Kur'an-ı azimü'şşan
nazil olmuştur, az az, âyet âyet yirmi üç senede tamam olmuştur, hükmü kıyamete değin
bakidir; nesihten (hükümsüz bırakılmaktan) ve tebdilden (değiştirilmeden) beridir.
'Ve rusulihi":
Taâlâ'nın peygamberleri vardır; evveli Hazreti Âdem aleyhi's-selâm, âhiri bizim
peygamberimiz Hazreti Muhammedeni'l-Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem. Bu ikisinin
arasında çok peygamberler gelmiş ve geçmiştir, onların sayısını Allahu azimü'ş-şan bilir.
Dahi ben Allahu azimü'ş-şan'ın peygamberine inandım, iman getirdim. Allah
Ve dahi peygamberler hakkında bizlere bilmesi vacip olan sıfatlar beştir :
tebliğ, ismet, fetanet.
Sıdk, emanet,
Sıdk:
Cümle peygamberlerin sözlerinde sâdık olması,
Emanet:
Onlar emanete hıyanetlik etmezler,
Tebliğ:
ulaştırması,
Onlar(ın) Allahu azimü'ş-şan'ın emrini ve nehyini bilip ümmetlerine beyan edip
İsmet:
Büyük ve küçük günahlardan beri olmak,
Fetanet:
Cümle peygamberlerin nastan (insanlardan) akıllı olması.
Caiz olan sıfatlar beştir:
onlar bizim gibi dünyaya muhabbet etmezler.
Onlar yerler ve içerler ve hasta olur ve dünyalarını değiştirirler,
' Ve'l-yevmi'l-âhıri":
yine dirilsek gerektir. Cennet ve Cehennem, mizan, sırat, haşır ve neşir, azab-ı kabir (kabir
azabı), Münker ve Nekir suali haktır ve olacaktır.
Dahi ben kıyamet gününe inandım ve iman getirdim. Cümlemiz ölüp
'Ve bi'l-kaderi hayrihi ve şerrihi minallâhi taâlâ"
cümlesinin Allahu azimü'ş-şan'ın takdiriyle ve dilemesiyle ve yaratmasıyla ve Levh-i
mahfuz'a yazmasıyla olduğuna inandım, iman getirdim, asla kalbimizde şek ve şüphe yoktur.
: Dahi hayır ve şer, olup ve olacakların
"Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedû enne Muhammeden abduhu ve resûlüh."
Ve dahi itikatta mezhebim birdir; ehl-i sünnet ve'l-cemaat mezhebidir ki bu mezheptenim.
Amelde mezhep dörttür:
İmam-ı Azam,
İmam-ı Şafiî,
İmam-ı Mâlik,
İmam-ı Ahmed b. Hanbel.
Bu dört mezhepten her hangisine olursa taklit etmek caizdir. Lakin biz İmam-ı Azam
mezhebindeniz. İmam-ı Azam mezhebi savaptır (doğrudur), hata olmak ihtimali var; gayrı
mezhepler hatadır, savap olmak ihtimali vardır.
İMANI KORUMANIN ŞARTLARI
Ve dahi imanın bizde baki kalıp çıkmamasının şartı ve sebebi altıdır:
1. Biz gaibe (görünmeyene-gizli olana) iman getirdik; bizim imanımız gaibedir, zahire
değildir. Zira biz Allahu azimü'ş-şan'ı gözümüz ile görmedik, dahi peygamberleri görmedik
lakin görmüş gibi inandık, iman getirdik, asla şüphemiz yoktur.
2. Yerde ve gökte, insanda ve cinde ve meleklerde ve peygamberlerde gaibi bilir yoktur; ancak
gaibi Allahu azimü'ş-şan bilir. Her kes bu itikat üzerine olmak gerektir.
3. Haramı haram bilip itikat etmek,
4. Helali helal bilip itikat etmek,
5. Allahu azimü'ş-şan'ın azabından emin olmayıp daima korkmak,
6. Her ne kadar günahkâr ise Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetinden ümidin(i) kesmemek.
Bu altı şeyden birisi bir adamda bulunmasa beşi bulunsa yahut birisi bulunsa beşi bulunmasa
ol adamın islâmı sahih değildir.
Ve dahi imansız gitmenin sebepleri kırk kadar beyan olunmuştur:
1. Yaramaz itikat,
2. Zayıf iman
3. Dokuz azasını doğru yoldan çıkarmak,
4. Günahına musir olmak,
5. Nimet-i islâmdan şükrünü kesmek,
6. İmansız gitmeden korkmamak,
7. Nahak (haksız) yere zulm etmek,
8. Sünnet üzere okunan ezan-ı muhammedîyi dinlememek,
9. Anaya ve babaya asî olmak,
10. Çok çok yemin etmek,
11. Namazda beş yerde ta'dil-i erkânı terk etmek,
12. Namazı kolay sanıp alçak iş gibi tutmak,
13. Hamr (şarap) içmek,
14. Mümin karındaşına eziyet etmek,
15. Yalan yere evliyalık satmak,
16. Günahını unutmak,
17. Kendisini beğenmek,
18. İlim ve amelim çok demek,
19. Münafıklık etmek
20. Haset etmek,
21. Üstadının şer'a muhalif olmayan yerde sözünü tutmamak,
22. Bir adamı tecrübe etmeden iyi demek,
23. Yalana musir olmak,
24. Ulemadan kaçmak,
25. Erkekler harir (ipek) giymek,
26. Bıyıkların(ı) kitaba uydurmamak,
27. Gıybete musir olmak,
28. Komşusuna eziyet etmek,
29. Dünya umuru (işleri) için çok gadaba gelmek,
30. Riba (faiz) yemek,
31. Sihirbazlık etmek,
32. Kaftanın yenini ve eteğini uzun etmek,
33. Allahu azimü'ş-şan'ın sevdiğini sevmemek, sevmediğini sevmek,
34. Sıla-i rahmi (memleketi, yakınları ziyareti) terk etmek,
35. Mümin karındaşına üç günden ziyade kin tutmak,
36. Zinaya musir olmak,
37. Livata etmek,
38. Livata ettirmek,
39. Hatununu haramdan sakınmamak,
40. Münkiri (kötü ve günah şeyi) men etmemek.
İMAN-İSLAM-DİN-MİLLET-ŞERİAT
Ve dahi iman ve islâm ikisi birdir: Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri(nin) Allahu
azimü'ş-şan'dan getirdiği şeyleri dil ile ikrar ve kalp ile tasdik etmektir; buna iman ve islâm
derler.
Ve dahi din ve millet ikisi birdir. Resûlüllah sallallâhu taâlâ aleyhi ve sellem hazretleri(nin)
Allahu azimü'ş-şan'dan itikada müteallik getirdiği şeylere din ve millet derler. Şeriat:
Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâmın Hak Taâlâ'dan a'mâle (muamelât, ibadet)
müteallik getirdiği şeylere şeriat derler.
Ve dahi iman-ı icmali kâfidir, tafsil dahi lazım değildir.{İcmali iman: Peygamberin tebliğ
buyurduğu şeylerin hepsine birden, toptan inanmak; Tafsili iman: iman esaslarına, Kitap ve
sünnetle gelen şeylerin hepsine, hükümlerini bilerek, tasdik ederek inanmaktır.} Mukallidin
imanı, sahihtir ve bazı yerde tafsil dahi lazımdır.
İman dahi üç kısımdır:
îman-ı taklidi, iman-ı istidlâlî, iman-ı hakikî.
İman-ı taklidi;
gibi yatar kalkar, onun imanından korkulur.
farzı, vacibi, sünneti, müstehapları bilmez, anasından babasından gördüğü
İman-ı istidlali;
üstaddan varmış öğrenmiş, onun imanı kuvvetlidir.
farzı, vacibi, sünneti, müstehabı hem bilir hem amel eder ve hem bildirir,
İman-ı hakikî;
şüphe gelmez, onun imanı enbiya (peygamberler) imanı gibidir, (diğer iman nevilerinin)
cümlesinden âlâdır.
Ve dahi ahkâm-ı şer'iyye (şerî hükümler) amele müteallıkdır, imana müteallik değildir. Yalnız
iman ile Cennet'e girilir, yalnız amel ile Cennet'e girilmez; iman amelsiz makbuldür amma
amel imansız kabul değildir; iman husemaya (yakınlara) verilmez, amelin sevabı verilir; iman
vasiyet olmaz, amel vasiyet olur; ameli terk eden kâfir olmaz, imanı terk eden kâfir olur.
Cemî-i enbiyaların (bütün peygamberlerin) imanı birdir, ahkâmlarında ihtilaf vardır.
cümle âlem bir yere gelse Rabbisini inkâr etseler ol etmez, asla kalbine şek ve
Biri iman-ı hılkî, biri iman-ı kesbî.
İman-ı hılkî
gelen iman. Kur'an'da ifade edildiğine göre Yüce Allah ruhları yarattığı zaman onlara "Ben
sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sormuş, onlar da "belâ" (evet) demişlerdir. Bu konuşmaya
"elest bezmi" denir (bk. A'raf 7/172).
ahd-i mîsak vaktinde kulların belî (evet) demesidir.{îman-ı hılkî: Yaratılıştan
İman-ı kesbî:
(bulûğa erdikten sonra) cemî-i müminlerin (bütün müminlerin) imanı birdir, amelleri bir
değildir.
Ve dahi iman ile amel beyninde (arasında) fark: İman kâfir ile müslime tâbidir; iman farz-ı
dâimdir, amel farz-ı muvakkattır; iman kâfir ile müslime farzdır, amel yalnız müslime farzdır.
Kazanılan, elde edilen, farkına varılan iman.} İman-ı kesbî ba'de'l-bülûğ
Ve dahi iman sekiz nevidir:
İman-ı metbû:
Melekler imanıdır;
îman-ı ma'sûm:
Enbiya imanıdır;
İman-ı makbul:
Müminler imanıdır;
İman-ı mevkuf:
Ehl-i bidat imanıdır;
İman-ı merdut:
Münafıklar imanıdır;
İman-ı taklit:
imanından korkulur;
Anasından babasından görmüş, üstattan ögrenmeyenin imanıdır, onun
İman-ı istidlali:
Mevlâ-yı müteâli delil ile bilendir, onun imanı kuvvetlidir;
İman-ı hakikî:
kalbine şek ve şüphe gelmez, bu cümleden a'lâdır.
Cümle âlem bir yere gelseler, Rabbisini inkâr etseler ol inkâr etmez ve asla
Ve dahi imanın hükmü üçtür:
1. Boynu kılıçtan kurtulur,
2. Malı haraçtan{Haraç: Müslüman bir ülkedeki gayrı müslimlerden alınan toprak vergisi.}
kurtulur,
3. Cesedi Cehennem'de muhalled (ebedi) kalmaz, yanar ise de çıkar.
"Âmentü billahi... ilâ ahırihi": Buna sıfât-ı iman ve mü'menün bih ve zat-ı iman ve aslî iman
denilir, -ululuğuna binaen ve şerefine binaen
dahi imanın medarı ikidir:
Ve
Akıl olmak, baliğ olmak (akıllı olmak ve buluğ çağına girmiş olmak).
İmanın aslı ikidir:
Âlemin yaratılması, Kur'an-ı azimü'ş-şan'ın inmesi.
Delili ikidir:
Delil-i aklî, delil-i naklî.
İmanın rüknü ikidir:
İkrarım bi'l-lisan (dil ile ikrar) ve tasdîkun bi'l-cenan (kalp ile tasdik);
bunların da şartı ikidir:
Kalbin şartı şek olmamak, dilin şartı temyiz etmek.
Yakîn:
Allahu azimü'ş-şan'ın zatını kemaliyle bilmek,
Havf:
kesmemek,
Allahu azimü'ş-şan'dan korkmak, Reca: Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetinden ümidin(i)
Mahabbetullah:
Allah'a ve Resulüne muhabbet etmek,
Haya:
ısmarlamak.
Allah'tan ve Resulünden utanmak, Tevekkül: Cemî-i umurunu (bütün işlerini) Allah'a
Ve dahi iman ve islâm ve ihsan neye derler?:
İman:
altı şeye inanmağa derler,
İslâm:
Allahu azimü'ş-şan'ın emrini tutmaya ve nehyinden ictinab etmeye (kaçınmaya) derler,
İhsan:
Allahu azimü'ş-şan'ı görür gibi ibadet etmeye derler.
Ve dahi iman ve marifet ve tevhid ve şeriat ve din ve millet neye derler?:
İman:
Luğatta mutlak tasdik etmeye derler, şer'de altı şeyi tasdik etmeye derler,
Marifet:
Allahu azimü'ş-şan'ı kemal sıfatlarıyla muttasıf ve noksan sıfatlardan beri bilmektir.
Tevhid:
Allahu azimü'ş-şan'ı birlemektir,
Şeriat:
(kaçınmaktır),
Allahu azimü'ş-şan'ın emrine inkıyad (uymak) ve nehyinden ictinab etmektir
Din ve millet:
Bu cümlesi üzerine ölünceye dek dâim olmaktır.
Ve dahi iman beş kalenin içinde hıfz olur (korunur):
1. Yakîn,
2. İhlas,
3. Eda-yı farz (farzları yerine getirmek),
4. İtmam-ı sünnet (sünnetleri tam yapmak),
5. Hıfz-ı edep (edebi muhafaza)dir.
Her kim bu beş şeyi hıfz eder ise imanını hıfz etmiş olur, birini terk eder ise düşman galip
olur. (İmanın düşmanı) dörttür: Sağda neva, solda nefis, önde dünya, ensede şeytan imanı
almak diler. İmanımızı Allah Taâlâ düşmanların şerrinden emin eyleye.
"La ilahe illallah"
gayrı bir zat yoktur, ancak Allahu azimü'ş-şan vardır ve birdir, şeriki ve nazîri yoktur,
mekândan münezzehtir.
demenin mâna-yı şerifi, ibadete layık ve müstahak, Allahu azimü'ş-şan'dan
"Muhammedun resûlüllâh"
aleyhi ve sellem Allahu azimü'ş-şan'ın hak resulüdür, biz de O'nun ümmetiyiz, elhamdülillah.
demenin mânası Hazreti Muhammed Mustafa sallallâhu taâlâ
Ve dahi kelime-i tevhidin sekiz ismi vardır:
1. Kelime-i şehadet getirmek,
2. Kelime-i tevhid,
3. Kelime-i ıhlas,
4. Kelime-i takva,
5. Kelime-i tayyibe,
6. Davetü'l-hak,
7. Urve-i' vüska,
8. Kelime-i semeretü'l-Cennet.
Ve dahi (kelime-i tevhidin) şartı; ihlas, niyet, ve mânasını bilmek ve tazim ile getirmek(tir).
Ve zikir eden kimse dört şeye muhtaçtır: Tasdik, tazim ve halavet (tat ve zevk almak) ve
hürmet.
Tasdiki terk eden münafıktır, tazimi terk eden mübtedi'dir, halaveti' terk eden müraidir,
hürmeti terk eden fâsıktır, eğer inkâr ederse kâfir olur.
Ve dahi zikir üç nevidir:
zikri ve zikr-i havas âlimlerin zikri ve zikr-i ehas enbiya(nın) zikri(dir).
Zikr-i avam ve zikr-i havas ve zikr-i ehass. Zikr-i avam cahillerin
Ve dahi zikir edecek aza üçtür:
1. Lisan ile zikir ki kelime-i şehadet getirmek,
2. Tevhid ve teşbih ve Kur'an okumak,
3. Kalp ile zikirdir.
Ve dahi kalbin zikri üç nevidir:
1. Allahu azimü'ş-şan'ın sıfatlarına dâll olan (delâlet eden) delilleri tefekkür etmek,
2. Ahkâm-ı şer'iyyenin delilerini tefekkür etmek,
3. Mahlûkatın sırrını tefekkür etmek, -sarı karıncadan kıla varınca(ya kadar)-.
Ve dahi Allahu azimü'ş-şan hazretleri
rahmet ile zikr ederim. Ve eğer siz beni dua ile zikr ederseniz ben de sizi icabet ile (duanızı
kabul etmek ve ona karşılık vermekle) zikr ederim. Ve eğer siz beni taat ile zikr ederseniz ben
de sizi naîmim (nimet ve Cennetim) ile zikr ederim. Ve eğer siz beni tenhalarda zikr ederseniz
ben de sizi cemiyet-i küb-rada zikr ederim. Ve eğer siz beni yoklukta zikr ederseniz ben de sizi
yardımım ile zikr ederim. Ve eğer siz beni icabet ile zikr ederseniz ben de sizi hidayet ile zikr
ederim. Ve eğer siz beni sıdk ile ve ıhlas ile zikr ederseniz ben de sizi halas ve necat ile zikr
ederim. Ve eğer siz beni Fatiha-yı şerife ile ve Fatiha-yı şerife'nin içinde olan rubûbiyet
(rablık) ile zikr ederseniz ben de sizi rahmetim ile zikr ederim" deyü buyurur.
Ve dahi zikir etmenin yüz kadar faidesini ulema beyan etmiş, bazısını zikr edelim: Allahu
azimü'ş-şan ondan razı olur, melekler razı olur, şeytan gamlanır, kalbi dakik ve yumuşak olur,
ibadete haris olur, kalbinden gamı gider, kalbini ferahlandırır, yüzünü nurlandırır, şecaat
sahibi olur, muhabbe-tullâha vasıl olur, ona marifetulahtan bir kapı açılır ve dahi seksen
ahlâk-ı hamideyi (övülmüş huyu) cem etmiş olur.
"Kullarım, siz beni taat ile zikr ederseniz ben de sizi
"Ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resûlühu"
âhır zaman peygamberi Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri Allahu
azimü'ş-şan'ın hem kuludur ve hem resulüdür. Yedi ve içti ve hatunlar nikahladı, oğulları ve
kızları oldu -cümlesi Hazreti Hadice'den olmuştur, İbrahim'den gayrı, İbrahim Mâriye adlı
cariyeden olmuştur, memeden kesilmeden vefat etmiştir-, cümle evlatları kendisinden evvel
vefat etmiştir, -Fatıma radıyallâhu taâlâ anhadan gayrı-, onu Hazreti Ali kerremallâhu
vechehuye tezvic etmiştir. Hazret-i Hasan ve Hazreti Hüseyin radıyallâhu taâlâ anhum
Hazreti Ali'den olmuştur. Bu cümle kızların içinde Hazreti Fatıma efdaldir ve Rasûlüllah
sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerinin sevgilisidir.
Resûl-i Ekrem'in (başka başka zamanlarda aldığı) on bir hatunu vardır: Hazreti Hadice ve
Şevde ve Aişe ve Hafsa ve Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe ve Zeyneb bt. Cahş ve Zeyneb bt.
Huzeyme ve Meymûne ve Cüveyriye ve Safiyye radıyallâhu taâlâ anhünne.
Dahi (Hazreti Muhammed) insan ile cine hak ile bâtılı, haram ile helali, dünya fani ahıret
baki olduğunu, ilmihal-i dini talim ile gelmiş hak peygamberdir.
demenin mâna-ı şerifi dahi budur ki,
ŞERİATIN DELİLLERİ (HÜKÜMLER NASIL ÇIKAR?)
Ve dahi edille-i şer'iyye (şer'î deliller) dörttür:
Kitap, sünnet, icma-i ümmet, kıyas-ı fukaha.
Kitap,
Allahu azimü'ş-şan'ın kelâmına;
sünnet,
Resûl: O'nun davranışı, takrir-i Resul: Başkalarının yapıp da Hz Peygamberin uygun
gördüğü veya ses çıkarmadığı şeylerdir. Bu üçü Sünnet'i meydana getirir.;
kavl-i Resul, fiil-i Resul, takrîr-i Resul{Kavl-i Resul: Hz. Peygamberin sözü fiil-i
icma-ı ümmet,
ümmetlerin bir yere cem' olmasına;
kıyas,
Ve dahi enbiyanın (peygamberlerin) Allahu azimü'ş-şan tarafından itikadda yani inanmaya
müteallik getirdiği şeylere din ve millet derler. Ümmetlerin kabul ettiğine şeriat derler.
Ve dahi mezhep deyü yola derler. Bizim iki yolumuz vardır; biri itikad yolu ve biri amel yolu.
İtikad yolunda kulağuzumuz Ebu Mansur Matüridî, amel yolunda kulağuzumuz İmam-ı
Azam Ebu Hanife. Ve dahi Ebu Mansur Matüridî'nin adı Muhammed, babasının adı
Muhammed, dedesinin adı Muhammed, hocasının adı Ebu Ridil İbadî. Ebu Ridil İbadî'nin
hocasının ismi Ebu Bekir Cürcanî ve onun hocasının ismi Ebu Süleyman Cürcanî, Ebu
Süleyman Cürcanî'nin hocasının ismi Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed, bunların cümlesinin
hocasının ismi İmam-ı Azam Ebu Hanife rahmetullâhi aleyhi rahmeten vâsiaten.
Cümle nâsın (bütün insanların) üç imamı vardır ki onları bilmek farzdır: Emirde, nehiyde
imamımız Kur'an-ı azimü'ş-şan, şeriatta imamımız Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem
hazretleri, nizam-ı âlemde imamımız padişah-ı âlem-penah hazretleridir.
müctehitlerin bir şeyi bir şeye benzetmesine derler.
EFENDİMİZİN 20 ÖZELLİĞİ
Ve dahi bizim peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerine mahsus yirmi kadar
sıfatlar vardır, beyan olunur:
1. İnsanla cine gönderilmiş hak peygamberdir,
2. Şeriatının hükmü kıyamete değin bakidir,
3. Şeriatı evvel geçen peygamberlerin bazı hükmünü nesh etmiştir, şimdi onlar ile amel etmek
caiz değildir,
4. Hâtemu'l-enbiyadır,
5. Şefaati ehl-i kebâire (büyük günah sahiplerine) ve ehl-i sağâire (küçük günah sahiplerine)
âmdır,
6. Validesinden sünnetli doğmuştur,
7. Tebevvül ve tağavvut ettikte (küçük ve büyük abdest bozdukta) yer yutup misk gibi kokar
idi,
8. Mübarek gölgesi asla yere düşmedi,
9. Önünden gördüğü gibi ardından dahi görür idi,
10. Mübarek ayağı kuma bassa iz olmaz, taşa bassa iz olur idi
11. Mübaret cesedine müezziyat olan (eziyet veren) hayvanattan bir şey konmaz idi,
12. Asla ihtilam olmadı,
13. Her nereye gitmek murad eyleseler O'nun nur-ı pâki kendinden evvel varır idi,
14. Her kimin yanına dursa mübarek boyu dört parmak yüksek gösterir idi,
15. O'nun üzerinden bir beyaz bulut eksik olmadı,
16. Salât-ı evvâbîn ve kuşluk ve teheccüd (gece) namazları O'na vacip idi, bize sünnet oldu,
17. Teyemmüm ile namaz kılmak ancak O'nun şeriatıncadır,
18. UyuSa, uyansa abdesti bozulmaz idi, zira peygamberlerin gözleri uyur kalpleri uyumaz,
19. Doğduğu gibi secdeye vardı,
20. O'nun vücud-ı pakı dünyaya gelmezden evvel şeyatîn (şeytanlar) göklere çıkarlar idi,
O'nun vücud-ı pakı dünyaya geldikten sonra şeyatîn göklere çıkamaz oldu. Nice hasâis-ı Nebi
(Peygamber'e mahsus haslet ve özellikler) vardır, -kütübi mutavvelâtta tafsil olunmuştur-.
Ve'dahi mucizatları ve sıfatları vasfa gelmez ve vasfı kabil değildir. Ve gazada ashap suya
sıkılıp
içtiler ve kırbaların(ı) doldurdular. Ve dahi mübarek parmağıyla aya işaret edip iki pare ettiği
gibi. Ve O'nun mutizatı çoktur, biz O'nun vasfını bilmekte âciziz.
Ve dahi silsile-i Resûlüllah sallallâhu taâlâ aleyhi ve sellem, Hazreti İbrahim aleyhi's-selâmın
oğlu Hazreti ismail aleyhi's-selâma müntehidir.
Muhammed b. Abdillah b. Abdü'l-Muttalib b. Hâşim b. Abdi Menaf b. Kusayy b. Kilâb b.
Mürre b. Ka'b b. Lüeyy b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. Nadr b. Kinane b. Huzeyme b. Müdrike
b. îlyas b. Mudar b. Nezâr b. Mu'add b. Adnan'dır. Bundan yukarısı ihtilaflıdır.
Ve Muhammedeni'l-Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri araptan Beni Haşimden
Kureyş kabilesindendir, Mekke-i mükerreme'de doğmuştur, Medine-i münevvere'ye hicret
etmiştir, kırk yaşında nübüvvet gelmiştir, altmış üç yaşında dâr-ı fenadan dâr-ı bekaya intikal
etmiştir.
"Ya Resûlallah su yoktur" dedikte mübarek parmaklarından sular akmıştır, ol sudan
MİSVAK KULLANMANIN FAİDELERİ
Ve dahi misvak tutunmanın on beş faidesi vardır, -Siracü'l-vehhâc'da mezkûrdur-. Ve gayrı
yerde yetmiş iki faidesi var, İbn Hacer Heytemî Ubâb şerhinde zikr etmiştir. On beş faidenin;
1. Sekerât-ı mevtinde (ölüm anında) şehadet kelimesini getirmeğe sebep olur.
2. Dişlerin etini pekiştirir,
3. Balgamı giderir,
4. Safrayı keser,
5. Ağız ağrısını giderir,
6. Ağız kokusun(u) giderir,
7. Başın damarların(ı) pekiştirir,
8. Allahu azimü'ş-şan ondan razı olur,
9. Şeytan gamlanır,
10. Gözleri nurlanır,
11. Hayrı ve hasenatı çok olur,
12. Sünnet ile amel etmiş olur,
13. Ağzı pak olur,
14. Fasihu'l-lisan (doğru ve açık konuşan) olur,
15. İki rekât misvak ile kılınan namazın sevabı misvaksız yetmiş rekât kılınan namazın
sevabından çok olur.
YEMEK VE HÜKÜMLERİ
Ve dahi taam yemenin farzı altıdır:
1. Aç olmayacak kadar yemek,
2. Ol taamı yedikte ağzına lezzet gelmesini Allahu azimü'ş-şan'dan bilmek,
3. Yediği zaman doymayı ve içtiği zaman kanmayı Allahu azimü'ş-şan'dan bilmek,
4. Helalinden yemek,
5. Ol taamın kuvveti geçinceye dek Allah Taâlâ'ya kulluk etmek,
6. Kanaat etmek,
Ve dahi yemenin sünnetleri:
Pabucun(u) çıkarıp yemek, diz çöküp yemek,
Sofrayı aşağı kurmak,
Sirke yemek,
Ahirinde (sonunda) hamd etmek,
Taama başlarken besmele demek,
Taam evvelinde tuz yemek,
Arpa ekmeği yemek,
Ekmeği eliyle paralamak,
Üç parmağıyla yemek,
Önünden; yemek kabın(ın) kenarından yemek,
Ekmek ufağını devşirmek,
Kabı parmağıyla sıyırmak,
Üç kere parmakların(ı) yalamak, d
İşini kurcalamak,
Lokmayı küçük almak,
Çokça çiğnemek.
Ve dahi taam yemenin mekruhları:
Sol eliyle yemek,
Taamı koklamak,
Pişmiş eti bıçak ile kesmek,
Besmeleyi terk etmek.
Ve dahi taam yemenin haramı:
Karnı doyduktan sonra yemek, -eğer misafir, yemek sahibi yemedikçe yemezse yahut sahur
Taamında kuvvet ziyade olsun için olursa doyduktan sonra yemek caizdir-,
israf etmek,
Haram li-gayrihinin evvelinde besmele demek -ulema küfründe ihtilaf ettiler-,
Davetsiz yere gitmek,
İzinsiz gayrın ekmeğini almak ve izinsiz gayrın bağına girmek ve meyvesin(i) koparmak,
Bedenine maraz (hastalık) olacak şeyi yemek,
Altın ve gümüş tabaktan yemek,
Riya (gösteriş) ile hazırlanmış taamdan yemek, nezr ettiği (adadığı) taamı yemektir.
Ve dahi ısıcak taam yemenin dokuz zararı var-
1. Kulağı sağır olmağa sebep olur,
2. Benzi sarı olur,
3. Gözlerinin feri olmaz
4. Dişleri sararır,
5. Ağzının lezzeti olmaz,
6. Karnı doymaz,
7. Fehmi (anlayışı) az olur,
8. Aklı az olur,
9. Bedenine maraz ârız olur.
Ve dahi taam az yemenin on faidesi vardır:
1. Bedeni kavi olur,
2. Kalbi nurlu olur,
3. Hıfzı (ezber gücü) kavi olur,
4. Geçinmesi asan (kolay) olur,
5. Amelinde lezzet bulur,
6. Allahu azimü'ş-şan'ı çok çok zikr etmiş olur,
7. Ahıreti tefekkür eder,
8. İbadetinde lezzeti ziyade olur,
9. Her şeyde isabet ve irşadı çok olur,
10. (Ahırette) hesabı asan olur.
KELİME-İ ŞEHADETİN FAYDALARI
Ömründe bir kere şehadet getirmek farzdır, delil Allah Taâlâ'nın
yoktur"
"Bilki Allah'tan başka tanrı(Muhammed 47/19) kavl-i şerifidir.
Ve kelime-i şehadet getirmenin dört şartı vardır:
1. Dil ile getirirken kalbi hazır olmak,
2. Mânasını bilmek,
3. Hulûs-i kalp ile getirmek,
4. Tazim ile getirmek.
Ve dahi şehadet getirmenin yüz otuz kadar faidesi vardır. Amma zikr olunacak dört şeyden
biri bulunmasa şehadet kelimesinin faidesi olur, eğer bulunursa faidesi yoktur. Ol dört şeyin
biri
benzetmek), biri
Şirk Allahu azimü'ş-şan'ın zatında şirk koşmağa, şek dinde meks etmeğe (tereddüt göstererek
durmaya), teşbih vehminde Allah Taâlâ'yı bir mahlûka benzetmeğe, ta'tîl Allahu azimü'ş-şan
âleme karışmaz, her bir şey vakti geldikte kendi tabiatıyla olur demeğe derler.
Ve dahi yüz otuz faidenin otuzu bu mahalde zikr olunmuştur. Otuzdan beşi dünyada ve beşi
ölür iken ve beşi kabirde ve beşi Arasat'ta ve beşi Cehennem'de ve beşi Cennet'te.
şirk (Allah'a ortak koşmak), biri şek (şüphe), biri teşbih (Yüce Allah'ı varlıklardan birineta'tîl (Allah'ın varlığını veya kâinata müdahalesini inkâr etmek).
Amma dünyada olan beş faide:
İsmi güzel çağırılır,
Ahkâm-ı şer'iyye üzerine farz olur,
Boynu kılıçtan kurtulur,
Allahu azimü'ş-şan razı olur,
Cümle müminler ona muhabbet eder.
Ve dahi ölür iken olan beş faide:
Azrail aleyhi's-selâm ona güzel surette gelir,
San yağdan kıl çeker gibi ruhunu alır,
Cennet kokuları gelir ve dahi İlliyyîn'e çıkar
Müjdeci melekler gelir "merhaba ya mümin, sen Cennetliksin"deyü haber verirler.
Ve dahi kabirde olan beş faide:
Kabri geniş olur,
Münker ve Nekir hazretleri güzel surette gelir,
Allahu azimü'ş-şan ona bir melek tayin eder, bilmediğini talim eder,
Allahu azimü'ş-şan bilmediğini hatırına getirir,
Cennet'te makamın(ı) görür.
Ve dahi meydan-ı Arasat'ta olan beş faide:
Sual ve hesabı asan (kolay) olur,
Kitabı sağından verilir, ,
Mizanda sevabı ağır gelir,
Arşu'r-Rahman altında gölgelenir,
Sırat'ı yıldırım gibi geçer.
Ve dahi Cehennem'de olan beş faide; ,
Eğer Cehennem'e girer ise Cehennem ehli gibi gözleri gök olmaz,
Şeytan ile çatılmaz,
Ellerine ateşten bilecek, dahi boğazına zencir vurulmaz,
Hamİm suyundan içirmezler,
Ebedi Cehennem'de kalmaz.
Ve dahi Cennet'te olan beş faide:
Cümle melekler ona selâm verir,
Sıddîklar ile refik (arkadaş) olur,
Ebedi Cennet'te kalır,
Allah Taâlâ ondan razı olur,
Allahu azimü'ş-şan'ın didârını görür.
BÜYÜK GÜNAHLARDAN BAZILARI
Ve dahi günah-ı kebâirin (büyük günahların) nevi çoktur, bu mahalde yetmiş ikisi beyan
olmuştur:
1. Adam öldürmek,
2. Zina etmek,
3. Livata etmek,
4. Şarap içmek,
5. Hırsızlık etmek
6. Keyif verecek şey yemek,
7. Elin malını cebren almak
8. Yalan yere şahitlik etmek,
9. Ramazan orucun(u) özürsüz yemek,
10. Riba (faiz) yemek,
11. Çok çok yemin etmek,
12. Valideynine (ana babasına) âsi olmak,
13. Sıla-yı rahmi (ana babayı, yalanlan ziyareti) terk etmek,
14. Hîn-i muharebede (harp sırasında) bir muslindin) bir kâfirden kaçması,
15. Yetim malını yemek,
16. Kilesin(i) ve terazisin(i) (ölçü ve tartısını) hak üzere uydurmamak,
17. Namazı vakti geçtikten sonra kılmak,
18. Mümin karındaşının hatırın(ı) yıkmak,
19. Resûlüllah sallallâhu taâlâ aleyhi ve selleme hilaf söz isnat etmek,
20. Rüşvet almak.
21. Hak şahadetine varmamak (doğru şahitliğe gitmemek),
22. Malının zekâtın(ı) vermemek,
23. Münkeri (kötülüğü) men etmemek,
24. Ruh sahibi olan hayvanatı ateşe yakmak,
25. Kur'an-ı azimü'ş-şan'ı ezberleyip yine unutmak,
26. Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetinden ümit kesmek,
27. Âleme (başkasına) hıyanetlik etmek,
28. Hınzır (domuz) eti yemek,
29. Ashab-ı Resûlüllah'a seb etmek (kötü söz söylemek),
30. Karnı doyduktan sonra yemek,
31. Avretler(in) ehlinin (kadının kocasının) döşeğinden kaçması,
32. Avretlerin erinin ziyanına varması
33. Bir saliha hatuna fahişe demek,
34. Koğuculuk etmek,
35. Kendisine livata ettirmek,
36. Ölmüş hayvan eti yemek,
37. Emanete hıyanet etmek,
38. Gıybet etmek,
39. Haset etmek,
40. Allahu azimü'ş-şan'a şirk (ortak) koşmak,
41. Yalan söylemek,
42. Tekebbür etmek (büyüklük taslamak),
43. Vâristen mal kaçırmak,
44. Buhl(cimrilik) üzere musir olmak,
45. Dünyaya muhabbet etmek,
46. Allah Taâlâ'nın azabından korkmamak,
47. Haramı haram bilip itikat etmemek,
48. Helali helal bilip itikat etmemek,
49. Falcıların falına inanmak,
50. Dininden dönmek,
51. Özürsüz elin avretine nazar etmek (bakmak),
52. Avretlerin erkeklerin libasını (elbisesini) giymesi,
53. Erkeklerin avretlerin libasını giymesi,
54. Harem-i Kabe'de günah işlemek,
55. Namazı vaktinden evvel kılmak,
56. Ehlinin (karısının) oyluğunu anasının oyluğuna benzetmek
kayın validesi, kızkardeşi gibi kendisiyle evlenmesi ebediyyen haram olan bir kadının
bakılması caiz olmayan yerine benzeterek ona yaklaşmamaya yemin etmesine zıhar denir.
Böyle bir söz kullanan koca, keffaret vermedikçe -nikâhı devam etmesine rağmen- karısıyla
cinsi münasebette bulunamaz.}
,{Kocanın, karısını annesi,
57. Padişaha âsi olmak,
58. Ehlinin anasına söğmek,
59. Birbirine nişan dökmek,
60. Kelb (köpek) artığın(ı) yemek,
61. Bir adama iyilik edip sonra başına kakmak,
62. Erlerin harir (ipek) giymesi,
63. Allah Taâlâ'dan gayrıya yemin etmek,
64. Cahil kalmak,
65. Cahillik üzerine musir olmak,
66. Cahillik ne musibettir bilmemek,
67. Çok çok günahına musir olmak,
68. Zaruri olmayarak kahkaha ile çok gülmek,
69. Cünüp gezmek,
70. Hayız ve nifas halinde avretine yakın olmak,
71. Teğanni etmek (makamla şarkı-türkü söylemek),
72. Kendine zina ettirmek.
KÜFÜR BAHSİ (KAFİR OLMAK)
Ve dahi küfür üçtür:
Küfr-i inadı, küfr-i cehlî, küfr-i hükmî.
Küfr-i inadı:
yaptıkları) küfür gibi. Bir adam bunları Cehennemliktir deyü hükm eylese hükmü caizdir.
Ebu Cehil ve Firavun ve Nemrud ve Şaddad (in bildikleri halde inat ederek
Ve küfr-i cehlî:
iken işitirler de "gel müslüman ol" desen "biz atamızdan ve babamızdan böyle gideriz"
derler.
Avam-ı kâfirlere, bu dinin hak olduğunu bilir ve ezan-ı Muhammedi okunur
Küfr-i hükmî
küfr-i hükmî derler, bu dahi küfürdür.
Ve tazim olunacak şeye; Allahu azimü'ş-şan'ın evliyasına ve enbiyasına ve ulemasına ve ilm-i
fıkıh kitaplarına ve fetva-yı şeriflere tazim edecek iken tahkir eder ise ol dahi küfürdür. Ve
tahkir olunacak şeye tazım; kâfirlerin âyin-i dinlerini beğenmek ve zünnarını kuşanmak ve
şapka giymek ve muhabbet edip onlara el kavuşturmak gibi, bunların cümlesi küfürdür
demişler.
deyü tazim olunacak yerde tahkir, tahkir olunacak yerde tazim eder ise buna
Küfrün yedi zararı vardır:
1. Dini ve nikâhı gider,
2. Boğazladığı yenmez,
3. Helali (hanımı) ile ettiği cima zina olur,
4. Ol adamı öldürmek vacip olur,
5. Cennet ondan ırak olur,
6. Nar-ı Cehîm (Cehennem ateşi) ona yakın olur,
7. Ol halde ölürse namazı kılınmaz.
1-Bir kimse rızası ile ''
kafir olayım ki-dinden çıkayım ki felan şey, filan adamdadır, yahut
yoktur
olmaktır).İmanı ve nikahı tecdid gereklidir.
2-''
3-Bir adam ''
değilmidir bilmem
4-
Allah'a mekanlaştırmış olur.Allah'u Teala mekandan bari dir
5-Bir kimse
6-Bir kimseye
''senin söylemenle kılmam, Allah'u Teala'nın emri olduğu için kılarım'' olsa kafir olmaz.
7-Bir kız ile bir oğlan akıl bali' olsalar, onları nikah etseler ve imanın şartlarını sorsalar; eğer
bilemez iseler onlar müslüman değildir.Onları müslüman edip, imanını ve islamını öğretip
sonra nikahlerını kıyarlarsa, nikahları nikah olur.
8-Ve dahi bir kimse bıyıklarını kırpmış olsa (sünnet olan şekli ile) yanında duran adam
şeye yaramadı
9-Ve dahi bir adam ipek elbise giyse, başka bir kimsede ''mubarek olsun'' dese küfründen
korkulur.
10-Bir kimse bir mekruhu işlese mesela kıbleye karşı ayağını uzatıp yatmak yahut tükütmek,
kıbleye karşı bevl etmek gibi..Bunları işleyen adama ''
da ''her
saymadığı için.
11-Bir adam bir adamın gıybetini yapsa, yanında bulunan birisi ''
o adam da ''
12-Bir kimse ''
yahut ''
küfürdür, kafir olmaya sebeptir.
13-Bir kimse (şimdki hali kastederek) ''
kafir olur.
14-Bir kimse ''
15-Bir kimse ''
16-Bir kimse ''
edilmiştir.
17-Bir kimse, evladı ölen bir kişiye ''
18-Bir kadın beline kara bir ip bağlasa ''
din adamlarının bellerine bağladığı ip) kafir olur, erkeğine haram olur.
19-Bir kimse diğerine beddua etse ve ''
ölesin
20-Bir kimse bir işi işledeiği halde ''
21-Bir adam ile kadın şahitsiz nikah etseler ve ''
olurlar.Zira peygamber gaybı bilir manasına gelir,peygamber hayatta iken gaybı bilmez idi,
ahirete rıhlet buyurduktan sonra bilir demek olur.
22-Bir kimse Allahu Tela adına yemin etmek istediğinde diğeri ''
istemem, talak yemini isterim
23-Bir kimse ben geleceği bilirim, gelecekten haber veririm dese, o ve ona inananlar kafir
olur.Cinlerin bildirmesiyle bilirim dese yine kafir olur.Gaybı ancak Allah bilir.
24-Bir kimse bir kimseye ''
kafir olur.Zira can alıcı Allah'ın ulu meleğidir.Böyle söylemek bu meleği hafife almaktır.
25-Bir kimse ''
26-Bir kimse Hazreti Muhammed aleyhisselam'ın ahir zaman peygamberi olduğunu bilmese
kafir olur.
27-Bir kimse ''
hıristiyan olmaktan şerlidir demek gerekirdi.
28-Bir kimse haram maldan sadaka verse ve ondan sevap umsa, alan dahi haram olduğunu
bilse ve dua etse, o kişide amin dese ikisi dahi kafir olur.
29-Bir kimse ihtilafa düştüğü adama ''
dese ol dahi ''
kafir olur.
30-Bir kimse küfretse, bir kişi de bu küfre gülse, gülen dahi kafir olur.Gülmesi zaruri ise
olmaz.
31-Bir kimse ''
32-''
33-Bir kimse ''
bu dünyada olmazdık
34-Bir kimse ''
evlatlarıymışız
35-Küçük günah işleyen birisine ''
kafir olur.
36-''
edilse ve bilemese o kişinin zımmi (müslüman ülkesine sığınan gayri müslim)den farkı yoktur.
37-Bir haram helal, helali de haram sayan kişi dinden çıkar.
38-Bir kimse mesela adı Yahya olan birisine Kuran aayeti olan ( ya yahya huzil kitabe) dese
kafir
'' dese ol şey, o adamda ister olsun ister olmasın rıza-i küfürdür(kafir olmaya razıZina ve livata helal olaydı bende işlese idim'' diye temenni eylese bu dahi küfürdür.cemi peygambrlere inandım amma Adem aleyhisselam peygambermidir'' dese kafir olur.Bir kimse ''Allah'u Tela gökte benim şahidimdir-yukarda Allah var'' dese kafir olur.Zira.''peygamberlerin dediği gerçek ise biz kurtulduk'' dese kafir olur.''gel namaz kıl'' deseler, cevaben ''kılmam'' dese kafir olur.Ancak muradı''bir'' dese küfründen korkulur.Zira sünneti Rasulu hafife almış olur.bu mekruhtur işleme!'' deseler ol adamgünahımız bu kadar olsa'' dese küfründen korkulur.Yani mekruhu birşeydenne lazım gıybet etme'' dese,bu bir şeymidir''--''bu gıybet değildir''dese kafir olur.Allah bana cennet verse sensiz girmem'' yahut ''filan ile cennete girmem''Allah bana cennet verse seni görmeden cenneti dilemem'' dese bunların cümlesikıble ikidir, biri Kabe'dir diğeri is Kudüs'tür'' desekafirlerin işi güzeldir'' diye itikat etse küfürdür demişler.yemek yerken konuşmamak mecusilerin güzle bir adetidir'' dese kafir olur.sen müslümanmısın?'' dese o dahi ''İnşallah'' dese o kişinin kafir olduğu beyanAllah'a senin evladın lazım oldu'' dese kafir olur.bu nedir?'' deseler, o da ''zünnardır'' dese (hıristiyanAllah senin canını kafir olarak alsın-kafir olarak'' dese kafir olur.Allah Teala bilir ki fülan işi işlemedim'' dese kafir olur.Allah ve peygamber şahiddir'' deseler kaifrben Allah adına yemin etmeni'' dese alimlerin çoğuna göre kafir olur.senin didarın bana can alıcı gibidir'' dese alimlerin çoğuna görebey namazlık (namaz kılmamak) hoş iştir'' dese kafir olur.hıristiyan olmak yahudi olmakten iyidir'' dese kafir olur.Yahudi olmakgel şeriata başvuralım ve çaresini şeriatta arayalım''zorla götüren olmadıkça gitmem'' dese ''şeriattan banane, işime gelmez'' deseAllah'tan boş yer yoktur'' dese kafir olur.Meşayıhın ruhları hazırdır,bilirler'' dese kafir olur.Adem aleyhsselam buğday yemese idi biz kötü olmazdık'' dese kafir olur.''Biz''dese küfründe ihtilaf olunmuştur.Adem aleyhisselam bez dokurdu'' dese, diğeride ''demekki biz çulha'' dese kafir olur.tövbe et'' denilse, o da ''ne işledimki tövbe edeyim'' deseZürriyyetin kimdir, milletin kimdir, i'tikatta ve amelde mezhebin kimdir?''diye sual
HAYIRLI MÜMİN OLMAK
Ve dahi müminin müminde yedi hakkı vardır:
1. Davetine varmak,
2. İyadesine varmak (ziyaret edip hal hatır sormak),
3. Cenazesine varmak,
4. Nasihat etmek,
5. Selâm vermek,
6. Bir zâlimin elinden bir mazlumu kurtarmak,
7. Aksırdıkta
"yerhamükellâh" demek.
Ve dahi müminin hayırlısı beş haslet(i) bulunandır:
1. Taata ikbal edici ola,
2. İlm-i nâfi'a sa'y edici ola (faydalı ilmi elde etmeye çalışma),
3. Nâs (insanlar) onun şerrinden emin ola,
4. Elin malına tama' etmeye,
5. Mevt (ölüm) için hazır ola.
Ve dahi bir kimse dört şeyi gizlese nâsın hayırlısıdır:
1. Fakirliğini,
2. Sadakasını,
3. Musibetini,
4. Belasını,
Ve dahi Cennet dört kimseye müştaktır:
1. Dili zikr edici ola,
2. Hafız-ı kelâmullah ola,
3. İt'âm-ı taam edici (yemek yediren) ola,
4. Şehr-i ramazanda sâim (ramazan ayında oruçlu) ola.
Her kimse bu yedi şeyi dillerinden kesmeyeler:
1. Her işinde besmele-i şerifi diyeler,
2. Her işi tamam edip kurtulduktan sonra "elhamdü lillâh" diye,
3. Bir kimseye filan yere gideceksin "inşaallah" diye,
4. Bir musibet işitmiş "innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" (Biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na
döneceğiz", (Bakara 2/156) diye,
5. Lisanından bir hata sâdır olmuş tevbe ve istiğfar ede,
6. Lisanında
âlâ külli şeyin kadîr"
7.
şerifesine huzur-ı kalp ile gecede ve gündüzde çok müdavemet edeler. "Sübhânellâhi ve'lhamdü
lillâhi ve la ilahe illalllâhu vallâhu ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'lazîm".
Ve dahi ehl u iyal hakkına lazım olan mesaili öğrene ve öğrete ki kıyamette avretler erlerinden
sual olunur.
"la ilahe illallâhu vahdehu la şerîke lehu lehu'l-mülkü ve lehu'l-hamdü ve hüvekelime-i tayyibesini kesmeye,"Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedü erme Muhammeden abdühu ve resulünü" kelime-i
EVLİLİK BAHSİ
Ve dahi evlenmekte çok faide vardır, tafsili kabil değildir, bazı faziletlerinden diyelim: Evveli
dinini hıfz etmiş (korumuş) olur ve huyu güzel olur ve kârında (işinde) bereket olur. Ve dahi
sünnet ile amel etmiş olur. Nitekim Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâm buyurur:
"Nikâh edin ve çok evladınız olsun. Zira ben kıyamette ümmetimin çokluğuyla sair ümeme
(ümmetlere) iftihar ederim."
Dahi faide-i kesîresi (çok faydası) vardır, söylesek çok olur. İmdi kişiye layık olan cemî-i
hakkına riayet ede. Ve dahi hem dünyada ve hem de ahırette yüzü ak ola. Ve dahi bir kimse
evlendiği zaman sual edip dinine kavi olanı ala, aslı yaramaz olanı almaya -ve eğer güzel dahi
olursa-. Ve dahi malından ve hüsnünden (güzelliğinden) ötürü almaya zira sonra zelil olur.
Nitekim Peygamberimiz aleyhi's-selâm buyurdu ki:
ötürü bir hatun alsa onun malından ve hüsnünden mahrum kalır. Ve bir kimse dininden ötürü
bir hatun alsa Hak Taâlâ onun malını ve hüsnünü ziyade eyler."
fezâili (faziletleri) söylesek söz çok olur, murat heman bir tenbihtir.
Ve dahi avretleri fâsıklara ve yaramazlara vermeyeler.
Ve dahi demişler ki avret erinden dört mertebe aşağı olmak gerektir: Biri başı ve biri boyu ve
biri malı ve biri hısımı ve akrabası.
Ve dahi dört şeye avret erinden ziyade gerek: Biri güzel ola ve biri edepli ola ve biri huyu
güzel ola ve biri haramdan ve şüphelilerden sakınıcı ola.
Ve dahi genç kızları koca (yaşlı) kimseye vermeyeler, adeta fesada sebep olur.
Ve dahi sünnettir ki sorup sual ettikten sonra nikâhtan evvel emin olduğu bir hatun
vasıtasıyla görücü göndere. Ve görmekte üç faide vardır:
1. İkisinin arasında ta ölünceye değin muhabbet eksilmeye,
2. Rızkında berekât ola,
3. Sünnet-i Resul ile amel etmiş olur. Bundan sonra nikâh ede ve dahi nikâhtan sonra iyice
şeyler göndere, -kesret-i muhabbete (sevginin artmasına) sebeptir-.
Ve dahi gerdek gecesi taam etmek sünnet-i Resuldür.
Ve dahi ibtidaki (ilk) gecesi güveyinin gelinin iki ayağın(ı) yumak, ol suyu saçmak sünnet-i
Resûl'dür ve evde bereket olmağa sebeptir.
Ve dahi iki rekât namaz kılıp dua eyleye ki sünnet-i Resûl'dür, terki reva değildir.
Ve dahi her ne dua eder ise duası makbuldür.
Ve dahi güveyi görenler bunu diyeler: "Allah Taâlâ sana mübarek eylesin ve senin üzerine
mübarek olsun ve sizin ikinizin arasını hayır ile cem eylesin, bir hoşça geçinin." "Oğullu
uşaklı olasız" demek cahillerin) cevabıdır ki bu sözde Mevlâ'dan niyaz ve temenni yoktur.
Ve dahi ol mahalle mahsus ve gayet gerekli duaları okumak sünnettir lakin kelâm uzar deyü
yazmadık. Bizim muradımız anlatmaktır, cümlesini beyan etsek söz çok olur.{Bazı nüshalarda
şu ek bilgi mevcuttur:
"Ve dahi cimadan (cinsi münasebetten) evvel ehli (hanımı) ile müla'abe yani musahabet
(sohbet) ve oynaşmak sünnet-i Resûl'dür. Zira rivayet olunur ki oynaşmaktan evvel cima
etmek hatununa cefadır."
"Ve dahi besmeleyi terk eylemeyeler. Rivayet olunur ki besmele demese şeytan onunla cem
olur. Ve dahi mücamaatın (cinsi münasebetin) âdabı kütüb-i mutavvelâtda mesturdur,
erbabından tahsil eyleyeler."
"Ve dahi cimadan sonra uyursa abdest alıp ondan sonra uyuya, zira sünnettir..."} Hâsıl-ı
kelâm cemî-i umûr-ı diniyeyi (dinî konuların hepsini) bilip ve avretine dahi öğrete, zira
ahırette sual olunur, bilmezem demek özür olmaz.
"Bir kimse malından (ve hüsnünden)Ve bunun hakkında olan
KADININ GÜZEL KOKU SÜRMESİ
Ve dahi avretini şer'-i şerifin cevaz vermediği yere göndermeye. Zira Hazreti Peygamberimiz
aleyhi's-selâm hadis-i şerifinde buyurmuş ki: "Bir avret güzel kokular ile namaz kılmak için
mescide gelse ol avretin namazı kabul olmaz tâ ki varıp cenabetten gusül eder gibi gusül
etmeyince". İmdi onlara, güzel rayiha ile camiye ve mescide gitmek caiz olmayınca ya
dışarıya çıkıp halka görünmek için ne mertebe olmak gerek, ona göre kıyas eyle, ne kadar
azaba müstahak olur.
Ve dahi Peygamberimiz aleyhi's-selâm bir hadis-i şerifte buyurmuştur:
fukara ve Cehennem ehlinin çoğu avretlerdir."
eylediler:
"Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
görüp bir kemlik (kötülük) gördükte ol on iyiliği unutup bir kemliği daim söylerler ve zinet-i
dünyayı ziyade çok severler ve ahırete sa'y etmezler (çalışmazlar) ve gıybeti çok ederler.
Erlerden ve avretlerden her kim bu sıfatlar ile muttasıf olursa ehl-i Cehennemdir"
kelâm mümin ve mümineye lazımdır; din ilminde lazım olan şeylerin cümlesini öğrenip
bilmek gerektir.
Ve dahi Hazreti Ali kerremellâhu taâlâ veche-hudan rivayet olunur ki bir gün Resûl-i Ekrem
hazretleri huzuruna bir avret gelip:
buyurursunuz?"
gelebilir misin?"
Buyurdular ki:
"Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem dedi: "Hangi avret erinden destursuz dışarıya çıksa her adımı
başına günah yazılır." Avret ayıttı: "Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem buyurdu: "Erine bed söz
söylese kıyamette dilini ensesinden çıkaralar". Ol avret ayıttı: "Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem
buyurdu: "Hangi avret ki malı ola da erinin hacetini bitirmeye, ahırette ol avretin yüzü kara
ola." Ve dedi: "Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem buyurdu: "Hangi avret erinin malından
uğnlasa, bir âhara (başkasına) verse, eriyle helallik dilemese Allahu azimü'ş-şan ol avretin
zekât ve sadakasın(ı) kabul eylemez". Ve dedi ki: "Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem buyurdu:
"Cennet ehlinin çoğuHazreti Aişe radıyallâhu anhaya sualAvretlerin çoğunun Cehennem'de olmasına sebep nedir? (Şöyle cevap verdi:)Bunlar belaya sabr eylemezler ve on iyilik. Hâsıl-ı"Ya Resûlallah bir ere varmak isterim nededi. Saadetle buyururlar ki : "Erin hakkı avret üzerinde çoktur, hakkındandedi. Ol avret: "Ya Resûlallah erin hakkı nedir?" dedi."Sen onu incitir isen Allah'a âsi olursun ve namazın kabul olmaz." Avret dedi:
"Hangi avret erine söğse yahut karşı (söz) söylese Tamu (Cehennem) içinde dilinden asalar ve
hangi avret cengi ve çeğaneye (çalıp oynamaya) varsa (ve)ya bir akçe verse küçük yaşından
beri kazandığı sevap mahv ola ve üzerinde olan libasları davacı olup; bizi mübarek günlerde
giymedi ve helaline karşı giymedi, haram yerlerde giydi dedikte
olan avretleri bin yıl yaksana gerektir". Ol avret bu cevaplan işidicek (işitince) ayıttı:
Resûlallah, bu zamana gelince ere varmadım, geri varmam"
Bu kere Hazreti Resûl-i Ekrem saadetle buyurdular ki: "Ya hatun, ere varmanın dahi
sevabın(ı) haber vereyim dinle:
yıl ibadet etmekten yeğdir ve erine bir içim su verse bir yıl oruç tutmaktan efdaldir. Erinin
döşeğinden kalktığı gibi gusül eylese bin kurban etmişçe sevap bula ve helaline hile etmeden
ölse onun için gökte melekler tesbih ederler. Ve helali ile oynasa altmış kul azat etmeden
hayırlıdır. Erinin rızkını saklasa ve helalinin (kocasının) akrabasına merhamet (etse) ve beş
vakit namazın(ı) kılıp orucun(u) tutsa bin kere Kabe'ye varmadan efdaldir."
Hak Taâlâ buyurur: 'Böyle"Yâdedi."Hangi avret kim eri, Allah senden hoşnut olsun dese altmış
Fatımatu'z-Zehra radıyallâhu anha:
avret erine âsi olsa Allah'ın laneti içinde kalır ta eriyle helalleşmeyince kurtulmaz. Ve erinin
döşeğinden kaçsa cemî-i sevabı gide. Erine tekebbürlük eylese Hak Taâlâ ona hışm eyler. Ve
erine sen benim kethudamsın dese ve senden ne gördüm dese Allah Taâlâ ona nimetini haram
eyler, erinin kanını diliyle yalasa henüz erinin hakkını yerine getirmeye. Erinin desturuyla
seyre çıksa erinin defterine bin günah yazılır. Destur vermediği için destursuz çıkan avretleri
bundan kıyas eyle".
Resûl-i Ekrem buyurur:
birine) secde etmesini emir buyursa idi ben de avretin erine secde etmesini buyurur idim".
"Bir avret helalini incitse hali nice olur?" dedikte, "Bir'Ya Fatıma eğer Allah Taâlâ bir ehadin bir ehade (birinin başka
Hazreti Aişe-i Sıddîka radıyallâhu anha ayıttı:
Ekrem buyurdular ki :
vasiyet eyle: Yarın kıyamet gününde evvel imandan, ikinci abdestten, üçüncü eri hakkından
sual olunur. Hangi er kim avretinin yavuzluğuna sabr eylese Hak Taâlâ ona Eyyüp
Peygamber sevabını vere. Bir avret dahi erinin yavuzluğuna sabr eylese Aişe-i Sıddîka
mertebe-sin(i) bula. Ve dahi bir er avretini suçsuz döğse kıyamette ben davacı olurum. Üç
yerde kişi hatunun(u) döğmek caizdir: Namazdan ötürü ve döşeğine gelmediğinden ötürü ve
izinsiz dışarı çıktığından ötürü. Sair kabahatlerde bir kaç tenbih etmek gerektir, eğer olmazsa
bırakmak gerek tâ ki azapta olmamak için".
"Ya Rasûlallah bana vasiyet eyle". Resûl-i"Ya Aişe ben sana vasiyet ederim, sen de ümmetimin hatunlarına
ÖLÜM BAHSİ
Ve dahi ölüm hali beyan olunur: Ey biçareler, siz ölümden kaçarsınız,
yanında olacak bana dahi yapışır"
kaçarsınız. Bu itikat da haramdır, sakının imanınızı noksan edersiniz.
Ey biçareler, ne kaçarsınız, ölüm size va'd olunmuştur, ileri geri gitmez. Hallâk-ı âlem, size
eceliniz geldikte göz açıp yumunca kadar vade vermez, mukadderden ne ziyade ve ne de eksik
olur. Hak Taâlâ emrini her ne yerde hüküm ettiyse ol kişi malını ve evladını ve iyalini cümle
bırakıp ol diyara gider, toprağına varmayınca canın(ı) almağa emr olunmaz. Her kimseye
ölüm vadesi geldikte ölür. Nitekim Hak Taâlâ buyurur:
gecikebilir ne de öne alabilirler"
Ve dahi ölüme artık ve eksik vakit olmaz. Şu vakit takdir olmuştur ki doğmazdan evvel
-yetmiş bin yedi yüz yetmiş yıl evvel- ve kişi ne yerde ölür ve tevbe ile mi ve tevbesiz mi ve
nasıl marazdan ve iman ile mi yoksa imansız mı gider, cümlesi Levh'a yazılmıştır. Nitekim bu
âyet-i kerimede buna işaret vardır: "
indirir, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede
öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah bilendir, haberdardır"
Hallâk-ı âlem ölümü yarattı sonra diriliği yarattı, ondan (sonra) rızkımızı yarattı ve Levh'a
yazdı, -Dibace şerhinde mesturdur-. İmdi Hak Taâlâ sizin günde kaç nefes alıp verdiğinizi
bilicidir ve Levh'a yazmıştır. Üç yüz altmış melek gözetirler, tamam vakti gelince Melekü'lmevt'e
(Ölüm meleği: Arzail'e) haber verirler. Eğer hayatında Kur'an ile sabit olan sözleri
inanıp tutmuş isen saadetle gidersin. Cümle şeyi Allah'tan bil. Ve ardınca feryat etmeye(ler).
Bunlar gibi şeyler imansız gitmene sebeptir, -neûzü billâh (Allah'a sığınırız)-. Günah ve hata
vaki olursa tevbe-i nasûh (samimi tevbe) eyleyin.
Hak sübhanehu ve taâlâ Azrail aleyhi's-selâma buyurur: "Dostlarımın canını asan al,
düşmanlarımın canını güç al. el-iyaze billâh (Allah korusun) eğer âsi olursa". Ve yevm-i
kıyametin (kıyamet gününün) bir gününün miktarı bin yılca ola (ve)ya âyet hükmünce elli bin
yılca ola. Bu babta tefsir çoktur:
-sizin sayımınıza göre bin yıl kadar tutan- bir gün içinde O'na yükselir"
ol feriştehler (melekler) âsinin canın(ı) şol azap ile alırlar ki dil ile vasfa gelmez. -Bizi yoktan
var eden Allah'a sığındık-. Nitekim bazı meyyit (ölü) döşeğinde yay gibi o yana bu yana döner.
Nitekim Allah Taâlâ buyurur:
kolaylıkla alanlara and olsun, yüzüp yüzüp gidenlere and olsun"
Ol feriştehler azaplar edip biribirine söyleşirler. Cebrail aleyhi's-selâm ol meleklere der ki:
Merhamet etme(yi)n. Münafıkların canı burnu ucuna gele yine koyuvereler. Her azasını öyle
sıkalar ki gözlerinin nuru döküle. Nitekim Hak Taâlâ buyurur:
yakında yere sürteceğiz"
cihan sana azap etti, sana inayet yoktur, sen diri iken işlediğini unuttun mu? Ey yaramaz kişi,
sana hazırlandı şol azap kim münafıklar ve kâfirler azabıdır. Zira sende namaz yok, zekât
yok, sadaka yok, fakirlere merhamet yok idi, kendini haramdan sakınmaz idin, cümle işin
fesat idi, gıybet eder idin, yine Allah kerimdir der idin, işte azap dahi kerimdir. Nitekim Hak
Taâlâ buyurur:
bulan yok mu?' denir. Artık ayrılık vaktinin geldiğini sanır"
Hak sübhanehu ve taâlâ hazretlerinden hitap gele ki:
anmadılar, mütekebbir olurlar idi, farzı, sünneti, vacibi tutucu değiller idi. Şimdi benim
azabım(ı) görsünler"
damarlarından çıkaralar, hulkûma getirip yine koyuvereler.
Hitap gele ki:
uyma(yı)n demedi mi, her şeyi Allah'tan bilin demedi mi? Dünya cifesine haris olma(yı)n,
Allah'ın verdiğine kanaat edin, fakir kullarına merhamet edin, miskinleri taamlandırın. Allah
şol padişahtır ki sizi yarattı ve üzerine aldı ki (sizi) besleye. Ve sana O'ndan bir bela gelse yine
O'na çağırasın, dermanı O'ndan dileyesin,
"filan öldü, ben dahive "taun filan mahalleye geldi" deyü ahar (başka) yere"Ecelleri gelince ne bir saat(A'raf 7/34)Kıyamet saatini bilmek Allah'ın kaün-dadır. Yağmuru O(Lokman 31/33)."Gökten yere kadar olan işleri Allah düzenler, sonra işler(Secde 32/5). Ondan"Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, canları(Nâziat 97/1-3)."Havada olan burnunu(Kalem 68/16). Feriştehler derler ki: Sen cennetlik değilsin, Hallâk-ı"Dikkat edin, can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayandığı zaman 'çare(Kıyamet 75/26-28)."Şol münafıklar bir gün ölümlerin(i)diye. Yine zebaniler tırnakları dibinden yapışıp canını göğsününÂlimler size bildirmedi mi, Kitabımızı okumadınız mı, gafil olma(yı)n, şeytana"ben hekimlere bir akçe verdim de iyi oldum"
deme, Allah'ın inayetinden bil. Ol senin malım dediğin sana dahi emanettir, ondan sizin
derdinize derman yoktur, helal ise hesabın(ı) vermeğe memursunuz.
Dahi Hak sübhanehu ve taâlâ sana ne kadar takdir etti ise alırsın. Ne maldan ve ne evlattan
ve ne dosttan her ne kadar feryat etsen ve hangi sahraya kaçsan kurtulamazsın, ancak
toprağın kande ise ol yerde defn olursun. Ecelin gelmedikçe sana kimseden ziyan gelmez.
Böyle itikat ederseniz imanınız kâmil olur.
Ve Hak Taâlâ sizi sınasa, size sağlık gibi, mal gibi, evlat gibi nimet verse sevinip
lillâh bizim Rabbimiz bize ikram eyledi"
bela verse gam çekersiniz, sabır etmezsiniz, şükrü unutursunuz.
Hak Taâlâ'dan hitap gele kim:
kılları dibinden alıp yine koyuvereler. Hak Taâlâ'nın azap ettiğim kimse etmeye kadir
değildir.{Esas metinde bu cümle "Hak Taâlâ'nın azap ettiğini kimse etmemeye kadir değildir"
şeklindedir. Bu cümle Allah'ın azap iradesini kimse geri çeviremez anlamında doğrudur.
Fakat alttaki âyete uygun olarak "etmeye" demeyi tercih ettim.} Nitekim Hak Taâlâ buyurur:
"elhamdü(demezsiniz). Allah Taâlâ size musibet verse yani bir'Ta meleklerim, onu tutun". Pes melekler onun canını cemî-i
"O gün hiç kimse Allah'ın azap ettiği gibi azap edemez. Hiç kimse O'nun vurduğu bağ gibisini
vuramaz"
Ol ölüm döşeğinde yatan kimse bu azabı görüp "ah ah, keşke dünyada iken amel kılaydım,
bugün bu siyaseti çekmezdim" diye.
Yine ol hasta(yı) bekleyen kişilere hitap gele kim: Ey benim mütekebbir kullarım, işte bu
dostunuzu mal hare edip (harcayıp) kurtarınız. Dünyada benden korkmazsınız, Kitabımla
amel etmezsiniz, benden gelen belaya sabr etmezsiniz, benden şikayet edersiniz. İşte bu kul
azapta ve canı hulkuma geldi, benim kudretimden melekler bu nidayı işitip; ey rabbim senin
azabın haktır deyip secdeye varalar. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Can boğaza dayanınca ve
siz o zaman bakıp kalırken biz ona sizden daha yakınızdır, fakat siz görmezsiniz" (Vakıa
56/83-85).
Ondan yine feriştehlere nida gele kim
kılı dibi boş kalmaya, üç yüz on üç melek bir ağızdan haykırıp: Ey Allah'ın âsi kulunun canı
gel çık teninden. Bugün ol gündür ki sana azap ola. Allah'tan gayriye muhabbet eylediğinden
ötürü mütekebbir olup fakirlere selâm vermezdin, haram olan şeyleri ederdin, bâtılı hak
görürdün, hakkı bâtıl görürdün diyeler. Allah Taâlâ buyurdu:
melekler ellerini uzatmış 'canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere
söylediklerinizden, Onun âyetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı bir azapla
cezalandırılacaksınız' derken bir görsen"
Ondan ol kişi meleklere diye kim: Bir dem aman verin, aklımı başıma getireyim deyince göre
kim Melekü'l-mevt (ölüm meleği) üzerinde durur. Onu görünce bu azapları unutup titremeğe
başlaya.
Yine ol kişi Melekü'l-mevt'i gördükte diye kim: Bunca melekler azap eder iken sen kimsin ve
niye geldin diye. Ondan ölüm bir heybetli avaz ile çağırıp diye kim:
yüzünden (seni) çıkarsam gerek ve evlatlarını yetim kılsam gerek ve dünyada sevmediğin
akrabana malını miras etsem gerek.
(Fecr 89/25-26)."tutun" deyü. Pes öyle tutalar ki her endamından bir"Bu zâlimleri can çekişirlerken(Enam 6/93).Ben şol ölümün ki dünya
Heman ki ölümden bu sözleri işitip ölecek bir miktar titreyip yüzün(ü) öte beri çevire, zira
alameti budur. Hadis-i Buharî'de Resûl-i Ekrem buyurur:
çevirip ölümü yine onda göre"
döne, Melekü'l-mevt bir katı avaz ile çağırıp diye ki:
ananın canlarını aldım, sen hazır dururdun, ne faide eyledin. Cümle dostların bakarlar ne
faide? Dahi ben sol ölüm meleğiyim ki tahkik öldürdüm, senden evvel geçmişlerin kuvvetleri
senden ziyade idi.
"Çün (sesi işite) gözünü duvara. Her ne tarafa dönerse ölümü onda göre. Yine arkası üzerineBen şol ölüm meleğiyim ki atanın ve
Bu yatan kişi melekler ile bu kadar söyleşdikte azap feriştehleri çekilip giderler. Azrail
aleyhi's-selâmı bu heybetle gördükte ol saat aklı zail olur. Azrail aleyhi's-selâm sual ede ki:
Dünyayı nice gördün diye. Nitekim hadis-i şerifte gelir: ''Sonra Mele-kü'l-mevt ölüm
döşeğinde olana sorar: Dünyayı hasıl gördün? Şöyle cevap verir: Onu hileci ve gaddar
gördüm". Onda olacak kişi diye ki: Dünya mekrine (hilesine) aldandım, bu hale geldim diye.
Ve Hallâk-ı cihan dünyayı bir kan şekline koya; gözleri gök, dişleri öküz boynuzu gibi. Bir
kabîh (kötü, pis) raiha ile gelip bu ölecek kişinin göğsü üzerine otura. Ondan ol kişinin malını
karşısına getireler. Kan ile kahr ile haram ve helal demeyip kazandığı malı varislerine vereler,
gözü önünde. Ondan ol kendi sahibine diye ki:
sadaka vermedin, şimdi senden çıktım, istemediğin kişiler eline girdim, senden minnetsiz
aldılar.
Ey âsi beni kazandın, nâ-hak yere verdin,
Bu hal içinde iken susayıp, yüreği yanıp tutuşup dört yanına baka. Ondan bu halde iken
şeytan fursat bulup imanın(ı) almağa başı ucuna gelir. Ol merdut (şeytan) elinde bir kadeh
tutar, içinde buzlu su, hastanın başı ucunda çalka(la)r. Ol yatan kişi onu görüp işite. ör
mahalde bay ve gedarım (efendi ve kölenin) hali belli olur. Cenab-ı Hak sait kullarından
eyleye; eğer saadetsiz isen
der ki: Hâşâ
korusun) imanı gider. Lakin her şeyde yine hikmet Hûda'nındır. Ol halde olan hastanın
yanında su tutmak gerek ve sıkça sıkça ağzını açıp su vermek lazımdır. Eğer hidayet yetişir ise
şeytana lanet edip red eder.
Vadesi tamam oldukta eğer mümin ise emr olunur, Azrail aleyhi's-selâm canını alır, üç yüz
altmış melek ol canı Azrail aleyhi's-selâmın elinden alıp cümle yaranı ve dostları suretine
girip Uçmak hullelerin(i) (Cennet elbisesini) giydirip canını Cennet sarayına ileteler, yine
derhal meyyitin yanına getireler. Ve eğer imansız gitti ise üç yüz altmış siccîn melekleri
Cehennem'den katrandan kara zakkum yapraklı getirip ol imansız çıkan canı ona sarıp
derhal Cehennem'e iletip yerin(i) gösterip yine yanına getireler.
Ve dahi bir kişi baliğ olup dünyada ne kadar yaşarsa ve isyan dahi edip tevbesiz giderse
-neûzü billâh- bu ukubetleri görür, kıyamette rüsvay olur, Cehennem dahi mukarrerdir,
meğer Allah'tan hidayet erişe, yahut şefaat-ı Muhammedi erişe.
"getir şu sudan içeyim" dersin. Ol melûn-i ebedînin canına minnet"âlemlerin yaratıcısı yoktur" de. Eğer şakı ise dediğini der, el-iyaze billâh (Allah
ÇOCUKLARIN ÖLÜMÜ
Bu bap masum
eden, dolayısıyla günahsız olan çocuk kastedilmektedir.}
Bir masum ki hasta ola, ölüm döşeğine gire, makam-ı illiyyîn -ki yani Cennet makamıdırondan
üç yüz altmış melek gele, saf saf olup karşısında duralar. Diyeler:
olsun sana, bugün ol gündür ki geçmiş analarını ve dedelerini ve cümle komşularını Hak
Taâlâ'dan dileyesin
giydirip ve yüz melek dahi gayret ve kuvvet gömleğin(i) giydirip, altmış melek dahi gözünün
perdesini ve hicabım kaldıra.
Cümle hicaplar kalktığı gibi ta Hazreti Âdem'den beri geçmiş müminlerin âba ve ecdatlarım
göre. Onların bazısı için azap hazırlanmış, bunların bu halin(i) görüp ağlaya ve haykıra ve
titreye. Onu bilmeyenler can çekişir sanırlar. Ondan canı alıcı melekler gelip göreler ki şefaat
tacını ve gömleğini giymiş ve gözünün perdesi kalkmış, canım almağa kuvvet getirmeyeler,
diyeler ki: Ya masum, Hallâk-ı âlem sana selâm eyledi ve buyurdu ki:
bana gelsin. Zira ol can emanetini ben verdim yine bana versin. Onun mukabelesinde ona
Cennet ve dîdar (Allah'ı müşahede) vereyim. Eğer inanmazsan yüzünü çevirip göklerden
tarafa nazar eyle, görürsün"
Taâlâ'nın cemalini müşahede eyleye, esirip (mest olup) cûşa gelip titreye ve kükreyip, kızarıp,
sıçrayıp döşeğinde can vermeğe atıla. Yine ol azap içinde olan ecdatları gözüne irişe, yine
canın(ı) vermeye, melekler diyeler ki: Ya masum niçin canını vermezsin? Masum diye ki:
melekler, Cenabı Allah'a rica edin, âba ve ecdadımı bana bağışlasın.
Rab, bu masum ile bizim ahvalimiz sana malumdur.
{Masum: Günahsız ve suçsuz kimse. Burada erginlik çağına gelmeden vefatların ölümün(ü) beyan eder:Ya masum, muştulukdeyip yüz melek başına bir şefaat tacı giydirip ve yüz melek dahi aşk tâcı"Ben onu yarattım, yinedediklerinde masum dahi nazar edip melâikeleri ve AllahEyFeriştehler diyeler ki: YaHazreti Allah celle şânuhu hitap ede ki:
"îzz(et)im hakkı için bağışladım".
Taâlâ onları af eyledi ve cümle ricanı makbul eyledi ve günahlarından geçti
dahi şad olup bu halde iken Hak Taâlâ Cennet'ten iki huri gönderip anası ve babası suretinde
gelip, kollarını açıp diyeler ki:
Cennet'te
oğul diyeler. Elmayı koklar iken Hazreti Azrail aleyhi'sselâm kendi gibi bir hûb (güzel)
masum olup fi'l-hal canın(ı) ala. Bir rivayette elmayı koklar iken canı elmaya yapışa,
Melekü'l-mevt canını elmadan ala, -ikisi dahi caizdir-.
Ondan Melekü'l-mevt ol canı alıp gökleri seyr ettirip Cennet'e götüre. Ondan, bir sahra
vardır yeşil zebercetten, masum ona geldikte, beni bunda niye getirdiniz diye. Melâikeler diye
ki:
pınarı vardır. Hazreti Resûl-i Ekrem aleyhi's-selâm havzının başında durup nurdan
bardakları doldurup kaçan ki atanız ve ananız kıyamet yerine geldikte bu bardakları su ile
doldurup onlara veresiz ve yapışıp salıvermeyesiniz ki Cehennem yoluna gitmeyeler, azap ve
ikap görmeyeler. Zira sizin duanız Hak Taâlâ katında makbuldür. Ve cuma geceleri yeryüzüne
inersiniz, ol vakit Tanrı'nın selâmın(ı) ümmet-i Muhammed üzerine deküresiniz (dökesiniz) ki
kabirde olanların azapları def olur ve onların üzerine nur veresiniz ve onların şükür beratını
Hak Taâlâ'ya götüresiniz
Masumların canlarına bu makamları seyr ettirip tez yine getirip meyyitin başı ucuna koyalar.
Namazı kılınıp kabre girip soru ve hesap oluncaya kadar ol can kabir üzere durur. Eğer
babası anası tevbesiz ölürse kıyamette oğlu ile onların mabeyninde (arasında) bir perde ola, ol
masum onları arayıp bulamaya, birbirlerine hasret kalalar. İşte baliğ olmadıkları halde
böylecedir.
Yine melekler diye ki: Ya masum, mutluluk sana, Hakdedikte masumBizim oğlumuz yahut kızımız, bizim ile gel, biz sensiz olmazızdiyeler. Ondan Cennet elmalarından bir elma çıkarıp masumun eline vereler, alYa masum, kıyamet yeri vardır, katı ıssıdır (sıcaktır), işbu sahrada yetmiş bin rahmetdeyü tenbih ederler.
KADINLARIN ÖLÜMÜ
Bu bab da hatunların ölümün(ü) beyan eder: imdi ol hatun ki lehusa ya hamile ya taun ya iç
ağrısından yahut hiç bunlardan birisi olmasa ancak helali (kocası) hoşnut olsa ol hatun
ölürken Cennet melekleri gelip saf duralar, ona izzet ikram ile selâm vereler ve diyeler ki:
Allah'ın sevgili şehide cariyesi, gel çık, neylersin dünya sarayından, senden Allah Teâlâ razı
oldu ve sana bu hastalığım bahane edip günahını bağışladı, sana Cennet ihsan etti, gel
emaneti teslim eyle
Hatun bu mertebeyi görüp canını vermek istedikte dört yanına bakıp diye ki: Benim ile
dostluk edenleri yargılayıp rahmet etsin sonra teslim edeyim dedikte melekler dahi recasını
Cenabı Hakk'a arz ederler. Hıtab-ı izzet gele:
eyledim"
melekleri ile gele. Yüzlerinin nuru Arş'a çıkmış, başları(nın) tacı ve arkalarında nurdan
hülleler ve ayaklarında altın nalinler ve yeşil kanatları ola ve ellerinde Uçmak yemişleri
rayihaları misk gibi gelip izzet ve ikram ile selâm vereler, diyeler ki:
eyler ve Cennet verip habibi Muhammed aleyhi's-selâma komşu eyler, Hazreti Aişe'ye
musahip eyler.
diyeler."İzzetim hakkı için cümle duasın(ı) müstecapdiye. Melekler dahi muştuluk eylerler. Ondan Melekü'l-mevt yüz yirmi rahmetHallâk-ı âlem sana selâm
Bu hatun bu kelâmları işitip ve gözünün perdesi açılıp ehl-i iman hatunlarını göre ve günahı
olup azabı olanları göre, onların günahlarını bağışla Rabbim deyü niyaz ede. Cenabı İzzet'ten
hitap gele ki:
kızı sana muntazırlar"
terler döke. Can vermek üzere iken iki melek gele, ellerinde ateşten birer çomak. Sağ yanında
ve biri sol yanında dura. Şeytan-ı aleyhil-la'ne koşup gele, diye ki:
yok amma hele bir göreyim
göstere. Ol melekler habis merdudu görüp çomak ile vurup elindeki çanağı kırıp kovarlar. Ol
hatun bunu görüp güle. Ondan ol huri kızları ona cevahir kâse ile Kevser şarabı vereler, içe.
Cennet şarabının lezzetinden canı sıçrayıp kadehe yapışa, Melekü'l-mevt canı kadehten ala.
Feriştehler çağrışıp
(Bakara 2/156) diyeler.
O canı alıp cemî-i gökleri seyr ettirip Cennet'e götüreler, makamın(ı) gösterip derhal yine başı
ucuna getireler. Kaçan kim esvabın (elbiselerini) çıkaralar ve saçın(ı) çözeler heman cesedin
başı ucuna gelip can diye ki: Ya yuyucu (yıkayıcı), yab yab (yavaş yavaş) tut zira Azrail
pençesinden can zahm yemiştir (yara almıştır), tenim gayet zahmet çekmiştir, sarsılmıştır. Ve
teneşire geldikte yine çağıra: Suyu ıssı (sıcak) etme, tenim gayet zayıftır, tez beni elinizden
halas eyle(yi)n, rahat ölem diye. Çün ki yuyup (yıkayıp) kefene saralar, bir miktar dura, yine
çağıra; diye ki:
ibret alsınlar, dahi yakında benim gibi olurlar, ardımdan feryat etmesinler, Kur'an ile anıp
beni unutmasınlar ve miras için çekişmesinler, ta ki kabirde azap görmeyem. Ve cumalarda ve
idlerde (bayramlarda) unutmasınlar.
'Ta cariyem, cümle muradın hasıl eyledim, ver emaneti, Habibimin hatunu vediye. Heman bu hitabı işiticek canı titreye, elleri ve ayakları atıla veGerçi bundan bize faidedeyip elinde bir cevahir içinde buzlu su. Bu suretle gelip suyu"innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" (Biz Allah'a aitiz ve O'na dönücüleriz,Bu cihanı son görüşümdür, hısım ve akrabalarımı göreyim ve beni görsünler,
Ondan musalla üzerine kondukta can çağıra ki: Asan kalın ey benim oğlum ve kızım, anam ve
babam, bunun gibi firak günü yoktur, hasret kıyamete kaldı, elveda olsun size ey ardımca göz
yaşı dökenler diye. Namazı kılınıp omuza alındıkta yine çağıra, ide ki: Beni yab yab götürün,
eğer kasdınız sevap ise bana zahmet verme(yi)n, sizden Allah Taâlâ'ya hoşnutluk götüreyim.
Ondan kabir kenarına kondukta yine çağra diye ki: Görün benim ahvalimi de benden ibret
alın. Şimdi beni karanlık yere koyup gidersiniz, ben amalime (amellerime) göre kalırım. Bu
demleri görüp vefasız dünyanın mekrine aldanma. Çün ki kabrine koyalar can başı ucuna
gele. Zinhar bir meyyiti telkinsiz komayalar.
Allah Taâlâ emriyle meyyit kabirde uykudan uyanır gibi uyana, göre ki bir karanlık yerdedir.
Kuluna (ve)ya cariyesine çağırıp bana mum getirin diye, asla şada gelmeye. Heman ben
kendim kalkayım der iken elleri toprağa gele, başı tabut tahtasına dokuna. Hay ben ölmüşüm
dedikte kabir yarılıp iki sual melekleri gele. Ağızından, yalın ateşler saçarlar, burunlarından
siyah duhanlar (dumanlar) çıkar. Ona yakın gelip ide:
nebiyyüke"
"Men rabbüke vema dînüke ve mendiyeler. Yani "Rabbin kimdir ve dinin hangi dindir ve peygamberin kimdir?"
Ona cevap verir ise ol melekler onu Hak Taâlâ'nın ona rahmetiyle tebşir edip (müjdeleyip)
giderler. Heman ol dem kabrin sağ tarafindan bir pencere açıla, bir ay suretli kişi çıkıp yanına
gele, bu hatun bakıp şad ola ve sen kimsin deyü sual ede. Cevap vere ki: Ben senin dünyada
sabrından ve şükründen hasıl oldum, kıyamete kadar sana yoldaş olurum diye.
SABIRLI MAZLUMLARIN ÖLÜMÜ
Bu bab mazlumların ve sabırlıların ölümü beyanındadır: Bunların Ölümleri birdir, birini
diyeyim, sairleri dahi ona benzer. Garip dahi iki türlüdür: Biri ırak iklimde kalıp yanında
akrabası ve âşinâsı bulunmaya ve biri mekânında amma fakirdir, kimse tenezzül edip yanına
varmaz; bunlar dahi gariptir ve şehittir. Pîrlik (ihtiyarlık) dahi iki bölüktür: Biri altmış
yaşın(ı) geçe ve beş vakit namazını terk etmeye; bu dahi şehittir. Yoksa namazı yok niyazı yok
şehit değildir. Ve kâfir elinde esir olduğu halde ölen dahi şehittir.
Kaçan bu kişiler ölüm yastığına başın(ı) koyalar, gökler kapısı açılır, yere ol kadar melâike
iner ki hesabın(ı) Mevlâ bilir. Ellerinde nurdan taç ve hülleler ola. Ol kişinin canını izzet ile
davet edeler. Nitekim Hak Taâlâ buyurur:
dön. Kullarımın arasına gir, Cennetime gir"
Bir şehit dahi budur ki, yüzün(ü) dergâh-ı izzete tutup diye ki: Ey benim mabudum, ne ki
ömrüm olsa bir nesneye ümit tutmadım illâ hazretine; ve kimseye boyun vermedim, dünya
mekrine aldanmadım, ancak hazretine. Ya Rab şimdiki halde senden ümidim budur ki cemî-i
ümmet-i Muhammedi yarlığayasın deyü dua ve niyaz ede. Bu dahi şehittir.
Ol has melekler ol hülleler saralar, ol dem Hak'tan nida gele ki:
(evvel)
idi ve kendisini pak eder idi. Nitekim buyurur:
temizliğe çok dikkat edenleri sever"
ediniz, Peygamber'e ve sizden emir sahiplerine itaat ediniz"
teşbih et"
eyledim bunun gibi kullarımı Cennet'e koya(yı)m, ebedü'l-ebed muhalled (sonsuza kadar
daimi) kala. Ve ben böyle kullarımdan razı olam. Nitekim buyurur:
kadınlara altından nehirler akan ve ebedi olarak orada kalacakları Cennetler va'd etti"
"O senden, sen de O'ndan razı olarak Rabbine(Fecr 89/28-30)."Cennet'e götürün cümleden". Zira dünyada namaz kılardı ve misafiri sever, suçlulardı) bağışlar idi ve istiğfar eder"Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri ve(Bakara 2/222) ve beni çok zikr eder idi. "Allah'a itaat(Nisa 4/59), "Sabah akşam (O'nu)(Âl-i imran 3/41), ve peygamberlere ve padişahlara mütî (itaatkâr) idi. Pes va'd"Allah mümin erkek ve
(Tevbe 9/72).
İmdi ol iki melekler ki insanın iki omuzunda dünyada hayır ve şerlerin(i) yazarlar, onlar diye
ki: Ya Rabbi, bizi dünyada bu kuluna müekkel (vekil) eyledin. Şimdiki demde izin ver bu
kulun canı ile göğe çıkalım. Hıtab-ı İzzet varit ola ki: "Siz onun kabri katında durun, teşbih
ve tekbir edip bana secde edin, sevabını ol kuluma bağışla(yı)n" deyü. Onlar dahi kıyamete
kadar zikir ve teşbih edip sevabın(ı) ol kulun defterine yazalar.
KAFİRİN ÖLÜMÜ
Bu bab kâfirlerin ölümün(ü) beyan eder:
Bir kâfir ölüm yastığına başın(ı) koya, halet-i nez'inde (can çekişme sırasında) gözünün
perdesini kaldırırlar. Cenneti karşısına getirir bir hûb suretli ferişteh (melek) gele, ayıta ki
"Ey kâfir Müslüman ol yoksa azap çekersin. Kâfir dini bâtıldır, Müslüman dini hakür.
Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedü en-ne Muhammeden abdühu ve resûlüh. Dahi kâfir
dininden çıktım, hak dine girdim. Cennet ve Cehennem hak, Sırat ve Mizan hak, Kur'an hak
buyurdukları gerçektir ve müminlere namaz ve oruç ve zekât haktır diye. Kâfir, eğer benim
ile bu hak kelâmları söyler isen Müslüman olursun ve Allah Taâlâ senin küfründen geçer".
Bu Cennetteki makamları ve hurileri göre. Kâfir dahi Cennete baka, altından ve gümüşten
köşkler göre ve içindeki ay suretli huriler diyeler: İslam'a gel, kıyamete dek karşında duralım.
Ol feriştehler ona iman telkin edeler, bir saat geçe, imana gelmezse bırakıp gideler.
Bu kez şeytan-ı laîn bir keşiş suretine girip gele: Ya fülan ol sana gelenler şeytandır, sen zinhar
dininden dönme, ol gördüğün makamlar şimdi senindir. Ol dahi yüzünü çevirip şeytana meyi
ederse makamlar kapanıp ol saat Cehennem makamları açılır. Ateşten dağlar gürleyip gele,
içinde katırlar gibi akrepler ve çiyanlar. Nitekim hadiste gelir:
akrepler vardır."
"Cehennemde katırlar gibi
Bunun üzerine zebaniler haykırıp ateşten çomakla vuralar. Her birinin ağızlarından ateşler
çıkar, burunlarından tütünler çıkar. Boyları minare gibi, dişleri öküz boynuzu gibi. Ra'd u
berk (gök gürültüsü ve şimşek) gibi haykıra, haykırdıkça ağızlarından zebaniler çıka. Bu
kâfirler bu(n)ların sadasından titreyip yüzünü şeytana çevire, göre kim şeytan dahi korkup
kaçmış, ardından zebaniler kovar: Bire melun, sen Allah'ın feriştehlerine şeytan dersin deyü
yıldırım misâli yetişip kıç ayağından tutup yere öyle vuralar ki yer yarılıp yere geçe. Dönüp
bu kâfirin üzerine haykırıp
melunun sözüne inandın, gör halini"
başından aşırıp sağ elin(i) sol böğrüne sokup ve sol elin(i) sağına sokup arkasından çıkaralar.
Nitekim Hak Taâlâ buyurur:
"Ey kâfir ol meleklerin gösterdiği makamlara inanmadın, oldeyip boynuna ateşten zincirler takıp ve ayakların(ı)"Boyunlarında halkalar ve zincirler, kaynar suya sürülürler"
(Mümin 40/71-72). Bar bar çağıra, zebaniler Çağırıp diyeler ki:
makbul değildir, küfrün galiptir
azab-ı elîm ile canın(ı) alıp Cehenneme atalar, -neûzü billahi taâlâ (Yüce Allah'a sığınırız)
Ey kâfir şimd(id)en sonradeyü dilini ensesinden çeke, gözlerini çıkaralar, türlü türlü