NUR-U İSLAM
ES-SALAH  
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM DİNLE
  PEYGAMBERLER TARİHİ
  E-RİSALE
  İSLAMİ SİTELERİ
  RİSALE-İ NURDAN DAMLALAR
  MIZRAKLI İLMİHALİ
  SORULARLA İSLAMİYET
  FUTUHUL GAYB
  Abdulkadir   Geylani
  FIKHİ MESELELER
  EBUSSUUD FETVALARINDAN SEÇMELER
  HADİS KÜLİYATI
  VİDEOLAR
  KUR'AN-I KERİM
  www.saint-coran.net
  CEVŞEN'ÜL-KEBİR DİNLE
  3D MEKANLAR
  PRATİK BİLGİLER
  İLAHİ KLİPLERİ
  Foto Galeri
  İLETİŞİM
  Ziyaretçi defteri
  ŞİFALI BİTKİLER
  ŞEYTANIN HİLELERİ(VİDEO)
  KABİRDEN MEKTUP(VİDEO)
  AHİRETTEN MEKTUP(VİDEO)
  TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ HOCA VAAZLARI
  FETVALARı
  YAHUDİLİĞİN KANLI YÜZÜ

----------

SALAHADDİN ŞİMŞEK salah06@windowslive.com ÖNERİ VE İSTEKLERİNİZ İÇİN

----------

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&GAZETE MANŞETLERİ &&&&&&&&&&&&&&&& &&&&&&&&&
MIZRAKLI İLMİHALİ

ÖN SÖZ

Bismillâhirrahmânirrahîm.

"Bizi ilmi isteyenlerden ve ona rağbet gösterenlerden kılan Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm

âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed'e, O'nun âline ve bütün ashabına olsun".

Ve ba'du cümle peygamberlerin evveli Hazreti Âdem aleyhi'sselâm, âhiri bizim

peygamberimiz Muhammedeni'l-Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem. Bu ikisinin arasında çok

peygamberler gelmiştir. Onların sayısını Allah Taâlâ bilir. Kur'an-ı azimu'ş-şan'da ism-i

şerifleri beyan olunan yirmi sekiz peygamberdir; herkesin bilmesi vaciptir dediler:

Âdem, İdris, Nuh, Hûd, Salih, İshak, İbrahim, İsmail, Yakup, Yusuf, Şuayb, Lût, Yahya,

Zekeriya, Musa, Harun, Davut, Süleyman, Yunus, İlyas, Elyesa', Zülkifl, Îsâ, Eyyûb,

Muhammed

; salavâtullahi âlâ nebiyyina ve aleyhim.

Üzeyir, Lokman, Zülkarneyn;

ve kimi velidir dediler.

Ve dahi Hazreti Âdem aleyhi's-selâm zürriyetindenim ve âhir zaman peygamberi Muhammed

aleyhi's-salâtü ve's-selâm dinindenim ve ümmetindenim. Elhamdülillah, itikatta mezhebim

Elh-i sünnet ve'l-cemaat.

Ehl-i sünnet ve'l-cemaat demenin mânası, Resûlüllah'ın ashabı ve cemaatı her ne itikat üzere

oldular ise ben dahi ol itikat üzere oldum demektir. Amelde mezhebim İmam-ı Âzam Ebu

Hanife; ben İmam-ı Azam'ı imam edindim ve onun Kitabullah'tan ve hadis-i şeriften anlayıp

çıkardığı meseleleri kabul ettim ve onun sözüyle ameli ihtiyar ettim.

bu üçünde ihtilaf olundu: Kimi nebidir, (peygamberdir) dediler

"La ilahe illallah"

ancak Allahu azimu'ş-şan vardır ve birdir, şeriki (ortağı) ve nazîri (benzeri) yoktur,

mekândan münezzehtir. "Muhammedün resûlüllah" demenin mânası oldur ki âhir zaman

peygamberi Muhammed aleyhi's-selâm Allahu azimü'ş-şan'ın kuludur ve hem resulüdür. Biz

dahi O'nun ümmetiyiz, elhamdülillah.

demenin mânayı şerifi oldur ki ibadete lâyık ve müstahak bir zat yoktur

NAMAZ

Ve dahi namaza dört şey ile girilir:

ellerin(i) kulağına kaldırmak sünnet, eli ayasını kıbleye teveccüh ettirmek sünnet, er kişi baş

parmağını kulağı yumuşağına değdirmek ve hatun kişi omuzuna beraber kaldırmak

müstehap,

elinin üzerine komak sünnet, er kişi ellerini göbeğinden aşağı komak ve hatun kişi göğsüne

komak sünnet, bileğini pekçe kavramak müstahap.

Ve dahi namazda imam olsun, muktedi (imama uyan) olsun, yalnız olsun

Farz ile, vacip ile, sünnet ile, müstehap ile. Namazda"Allahu ekber" demek farz, tekbir aldıktan sonra el bağlamak sünnet, sağ elini sol"Sübhaneke"

okumak sünnet; eğer imam (ise) yahut yalnız ise

sünnet;

bir uzun âyet okumak farz.

Ve dahi rükûda farz da var, vacip de var, müstehap da var: Belini eğdin farz bulundu, üç kere

"eûzu' okumak sünnet; "Besmele" okumak"Fâtiha-yı şerife" okumak vacip; bir sûre koşmak vacip; üç âyet yahut üç âyet kadar

"sübhanellah"

diyecek kadar eğlendin vacip bulundu, üç kere "sübhâne rabbiye'l-azîm"

dedin sünnet bulundu, beş kere (ve)ya yedi kere dedin müstahap bulundu.

Rükûdan kıyama doğruldukta, kezâlik iki secde arasında doğrulup oturdukta bir kere

"sübhanellah"

iki imam. Bu terim genellikle İmam-ı Azam'ın iki büyük talebesi imam Ebu Yusuf ve imam

Muhammed için kullanılır. Fakat burada olduğu gibi bu üç imamdan birinin adı anılıyorsa

İmameyn terimi diğer ikisini ifade eder. Aslında teknik olarak İmam-ı Azamla İmam-ı

Muhammed için "Tarafeyn" (iki taraf), İmam-ı Azamla imam Ebu Yusuf için "Şeyhayn" (iki

şeyh) terimleri kullanılır.} kavline göre vacip; -sünnet demesi dahi var, esah olan vâciptir.-

Dahi secdede farz da var, vacip de var, sünnet de var, müstehap da var: Başını secdeye koydun

farz bulundu, üç kere "sübhânellah" demek kadar eğlendin vacip bulundu, üç kere

rabbiye'l-a'lâ"

Ka'de-i ûlâda (ilk oturuşta) oturması vacip, ka'de-i ahîrede (son oturuşta) oturması farz,

ikisinde de

sünnetlerinin ve cumanın son sünnetinin yalnız ka'de-i ahîrelerinde ve sâir namazların her

ka'desinde "salavât" duasın(ı) okumak sünnet, selâm lafzı vacip, iki yanına bakmak sünnet,

pekçe bakmak müstehap.

diyecek kadar eğlenmesi İmam-ı Ebu Yusuf'a göre farz, İmameyn{İmameyn:"sübhânededin sünnet bulundu, beş kere ya yedi kere dedin müstehap bulundu."et-Tehiyyat" okuması vacip. Farzların ve vaciplerin ve öğlenin ve cumanın evvel

ORUÇ VE ORUÇLULAR

dahi orucun farz olduğuna delil

size de farz kılındı"

"Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç(Bakara 2/43) âyet-i kelimesidir.

Ve orucun farzı üçtür:

1. Niyet etmek,

2. Niyetin evvel ve âhir (son) vaktini bilmek,

3. Şafak yeri ağarmazdan evvelce vaktinden tâ gün batıncaya kadar orucu bozan şeylerden

kendini hıfz etmek (korumak).

Ve dahi kişinin üzerine oruc(un) farz olmasının şartı yedidir:

1. Müslüman ola,

2. Baliğ (ergin) ola,

3. Akıllı ola,

4. Sağ ola,

5. Mukîm ola (yolcu olmaya),

6. Hayız olmaya,

7. Nifas (lohusalık) üzere olmaya.

Ve dahi orucu altı şey bozar:

(1) Yemek yemek,

(2) Ve içecek şeylerden bir şey içmek,

(3) Cima (cinsi münasebet),

(4) Hayız,

(5) Ve Nifas,

(6) Ağızı dolusu kusmak.

Bu altı şey orucu an-asıl (esastan) giderir. Ve bir kaç şey dahi vardır ki an-asıl gidermez,

üzerinden farz sakıt olur (düşer) amma fazla olan sevabını giderir, çektiği açlık ve susuzluk

yanına kalır deyü haberde varit olmuştur. Ol sonraki şeyler kizb (yalan), gıybet, nemime

(koğuculuk), yalan yere yemin etmek gibi.

Ve dahi yedi nefer kimse orucu şer'an yer:

1. Hasta,

2. Müsafir,

3. Hayız,

4. Nifas üzere olan hatun,

5. Gebe hatun -kudreti yetmezse-,

6. Emzikli hatun -çocuğuna zarar olursa-

7. Şeyh-i fâni (çok yaşlı kimse).

Ve dahi oruçta niyet iki nevidir:

1. Ramazan (orucu), nafile (oruç), nezr-i muayyen (belirli adak orucu). Bu üçünün niyeti

birdir. Evvel vakti günün dolunması, âhır (son) vakti gün zevale{Zeval: Güneşin tam ortada

olduğu farzedilen, dik duran bir cismin gölgesinin sıfir olduğu vakit. Güneşin hataya doğru

geçmeye başlamasıyla öğlenin vakti de girmiş olur.} gelmeksizin yememiş içmemiş olsa niyet

eder. Orucu tutarken gün zevale geldikten sonra niyet caiz olmaz.

2. Kaza (orucu), keffaret (orucu), nezr-i mutlak (mutlak adak orucu). Bu üçünün niyeti birdir.

Evvel vakti günün dolunması, âhir vakti tan yeri ağarmazdan evvel niyet caizdir; tan yeri

ağardıktan sonra üçüne dahi niyet caiz değildir.

Ve dahi oruç tutanlar üç nevidir:

Cahiller(in) orucu,

Alimler(in) orucu,

Enbiyaların orucu.

Cahiller

orucu; yemezler, içmezler, cima etmezler, gayrı masiyeti (diğer günahları) işlerler.

Âlimler

orucu; yemezler, içmezler, cima etmezler, gayrı masiyeti de işlemezler.

Enbiya

orucu; onlar şüpheli olan şeylerden kaçarlar.

Oruç tutanların bayramı üç nevidir:

Cahiller(in) bayramı,

Alimlerin bayramı,

Enbiya ve evliya(nın) bayramı.

Ve cahiller bayramı;

bayramımız budur" derler.

akşam oldukta iftar ederler, istediklerini yerler ve içerler, "bizim

Âlimler bayramı;

razı oldu ise bizim bayramımız budur, eğer razı olmadı ise bizim halimiz nice olur?" deyü

tefekkür ederler.

akşam oldukta iftar ederler, "eğer Âllahu azimü'ş-şan tuttuğumuz oruçtan

Amma enbiya ve evliya

rızasına müştakdırlar.

bayramı rü'yetullahtır (Allah'ı görmektir), onlar Allahu azimü'şşan'ın

Ve dahi cümle müminlerin bayramı beş nevidir:

1. Oldur ki kaçan bir müminin sol yanındaki melek kötü amel olarak yazmağa bir şey

bulamaz ise,

2. Sekerâtu'l-mevtte (ölüm sırasında) müjdeci melekleri gelip "merhaba ya mümin sen

Cennetliksin" deyü müjde ederler ise,

3. Kabre vardıkta kabrini Cennet bahçelerinden bir bahçe bulur ise,

4. Arşu'r-Rahman (Allah'ın Arşı) altında enbiya ve evliya ve ulema ve suleha (salih kişiler) ile

gölgelenir ise,

5. Kıldan ince ve kılıçtan keskince ve gecenin karanlığından karanlık, bin yıl eniş ve bin yıl

yokuş, bin yıl düz olan Sırat Köprüsü üzerinde yedi yerde olan suale cevap verip geçerse.

Eğer veremez ise her birinde bin yıl azap olunsa gerektir. Ol yedi sual:

1. İmandan,

2. Namazdan,

3. Oruçtan,

4. Hacdan,

5. Zekâttan,

6. Kul hakkından,

7. Gusülden ve istinca{İstinca: Dışarı çıktıktan sonra su ile temizlenmek.} dan ve abdestten.

Ve dahi bir kimse Ramazan-ı şerifte kast ile bir gün oruç yese keffaret ve kaza lazım gelir.

Keffaret; bir kul (köle) azat eder, ona gücü yetmezse Ramazan ve oruç tutmak haram olan

günlerden mâda günlerde arasını kesmeden altmış gün oruç tutar, ona da gücü yetmezse

altmış fukarayı doyurur, Bir gün kaza; ol günün yerine bir gün oruç tutar.

Altı kimseye keffaret lazım gelmez:

1. Marîz (hasta),

2. Misafir,

3. Emzikli hatun -çocuğuna zarar olup tutmadı ise

4. Şeyh-i fâni (çok yaşlı kimse),

5. Açlıktan yahut susuzluktan helak olmaktan havf eden (korkan) kimse.

Bu altı kimseye keffaret lazım gelmez, özrü gittikten sonra ancak gününe gün olarak kaza

lazım gelir.

Ve dahi yevm-i şek{Yevm-i şek: Şüphe ve tereddüt günü; Ramazan olması muhtemel olan

fakat Ramazan hilâlinin görülmediği, Şabanın son günü mü yoksa Ramazanın ilk günü mü

olduğu tam kestirilemeyen gün.}te niyet bir kaç nevidir: Bir nevi kerahetle caizdir; yevmi-i

şekte Ramazana niyet etmek yahut vâcip-i âhara (başka bir vacip oruca) niyet etmek yahut

Ramazan ise Ramazan, değil ise nafileye veya gayrı vacibe niyet etmek. Bunlar kerahetle

caizdir. Bir nevi dahi kerahetsiz caizdir; ol mutlak oruca niyet etmiş yahut Şabana yani

nafileye deyü niyet etmiş. Bunlar kerahetsiz caizdir. Bir nevi dahi hiç caiz olmaz; ol

"Ramazan ise niyet ettim, değil ise niyetsizim"

Ve dahi bir kimse Ramazanda savma (oruca) niyet etmese, geru öğleden (öğleden önce) yese

İmam-ı Azam'a göre keffaret lazım değil, İmameyn katında keffaret lazım gelir. Ve eğer

öğleden sonra yese bi'l-ittifak (ittifakla) keffaret lazım gelir -kütüb-i fikhıyede mesturdur-.

Ve dahi bir kimse iki (ve)ya üç Ramazandan birer gün oruç yese, her birinden ötürü birer

keffaret mi eder yoksa üçüne bir keffaret mi eder, ihtilaflıdır. Ehvat (en ihtiyatlı) olan her

birinden ötürü birer keffaret eder.

Ve dahi bir adamın Ramazandan borcu olsa, ol adam tutmasa, üzerinden yıl geçse bazı

ulemanın beyanına göre ol adam günahkâr olur.

Ve dahi bir kimse keffaret tutar iken Ramazan-ı şerif gelse Ramazandan sonra tekrar tutmak

lazımdır, evvelkiler sayılmaz.

Ve dahi bir kimse müddet-i sefere (yolculuk müddetine){Bir kişinin -oruç tutma, Cuma

namazı kılma mecburiyetlerinin kalkması, namazların kısa kılınması gibi-yolculuk (sefer)

kolaylıklarından faydalanabilmesi, yani şer'an yolcu sayılabilmesi için normal araçlarla en az

18 saatlik bir yolculuğa çıkmış olması gerekir. Gidilen yer vatan veya oturulan yer değilse ve

15 günden az kalınacaksa seferîlik (yolculuk) hükümleri devam eder.} niyet etmeksizin

orucun(u) yese, badehu (sonra) sefere niyet etse, gitse hem kaza ve hem keffaret lazım gelir.

Ve dahi bir kimse Ramazanda sefere niyet etse, orucun(u) yese, badehu sefere gitmese kaza

lazım olur, keffaret lazım olmaz. Velâkin akşama kadar yemek haramdır, sonra gününe gün

olarak kaza tutar.

Ve dahi bir kimse sefere niyet etmeksizin orucun(u) yese, badehu cebren sefere sürseler

ihtilaflıdır; esah (en doğru) olan hem kaza ve hem keffaret lazım olur.

Ve dahi bir kimse Ramazanda yirmi altı gün yahut eksik yahut ziyade; el-hâsıl bütün

Ramazan olmaksızın mecnun (akıl hastası) olsa badehu ifakat bulsa (ayılsa, iyileşse) ol günleri

kaza eder. Eğer Ramazanın evvelinden âhirine kadar hiç ifakat bulmayıp cünunu (akıl

hastalığı) müstemir (devamlı) olur ise ol Ramazanın orucu sakıt olur (düşer).

Ve dahi bir kimse sehven (unutarak) yese yahut sehven cima etse savmı (orucu) fasıt olmaz.

Eğer savmı fasıt olur zan edip yese kaza lazım olur, keffaret lazım olmaz. Eğer savmı(nın)

bozulmadığını bilip yese hem kaza ve hem keffaret lazım olur.

Ve dahi bir kimse deriyi yutsa yahut bir kimse boyalı ipliği çiğnese, boyasını yutsa yahut bir

âher (başka) kimsenin tükrüğünü yutsa yahut kendi tükrüğünü taşra (dışarıya) çıkarıp yutsa

yahut dişinin arasında olan taamı (yemek parçasını) yutsa, nohuttan ziyade olduğu takdirde

bu suretlerin cümlesinde kaza lazım olur, sûret-i ahîrede ihtilaflıdır, esah olan bozar.

Ve dahi bir kimse avuç miktarı tuz yese, savmı bozar lakin yalnız kâza lazım olur, amma

azacık yese orucu fasit olur -Eşbah'da mezkûrdur- Bir kimse hizmeti işlemek ile bunalsa,

ikindiden sonra savmı yese hem kaza ve hem keffaret lazım olur; amma bir avret (kadın) ya

cariye bunalsa, yese ancak kaza lazım olur -eğer hizmet işlemese erkeği yahut mevlâsı

döğecek ise-.

Ve dahi bir kimse susam tanesini yalnız çiğnese savmı fasit olmaz, amma yutsa-çiğnesin

çiğnemesin- her halde savmı fasit olur, kaza lazım olur.

Ve dahi oruç on beş nevidir: Üçü farz, üçü vacip, beşi haram, dördü sünnet. Farz olan;

Ramazan, kaza, keffaret, bu üçü farzdır. Vacip olan; nezr-i muayyen, nezr-i mutlak (adak

oruçları) ve nafileyi geri çevirmek (başlanıp bozulan nafile bir orucu kaza etmek), bu üçü

vacip. Haram olan; Ramazan bayramında bir gün, kurban bayramında dört gün, yılda beş

gün oruç tutmak haram. Sünnet olan; eyyâm-ı beyiz{Eyyâm-ı bîz (veya beyiz): Ay takvimine

göre her ayın 13, 14 ve 15. günleri.}, ve savm-ı Davud (gün aşın oruç) ve düşenbe (pazartesi)

ve perşembe ve yevm-i aşura ve yevm-i arefe emsali eyyâm-ı mübarekede oruç tutmak sünnet.

dese hiç caiz değildir.

Ve dahi oruç tutmanın on bir faidesi vardır:

1. Cehennem'e kalkan olur,

2. Sâir ibadeti kabul olur,

3. Bedeninin zikri olur,

4. Kibri kırar,

5. Ucbu (kendini beğenmişliği) kırar,

6. Huşûu ziyade eder,

7. Sevabı, mizanı (tartıyı) doldurur,

8. Allah Taâlâ ol kulundan razı olur,

9. İman ile vefat ederse Cennet'e erken dahil olur,

10. Kalbi nurlanır,

11. Aklı nurlanır.

GUSÜL

Ve dahi guslün farzı üçtür:

1. Bir kere ağzına su vermek,

2. Bir kere burnuna su vermek,

3. Bir kere cemî-i bedenini (bütün vücudunu) yıkamak.

Gusül dahi onbeş nevidir: Beşi farz, beşi vacip, dördü sünnet, biri müstehap.

Farz olan:

(tenasül uzvuna) dahil oldukta, ve şehvetle meni geldikte, ve ihtilâm olup döşeğinde (ve)ya

donunda meni buldukta; bu beş yerde gusül etmek farzdır.

Hatunun hayızdan ve nifastan kesildikte, dahi (erkeğin) sünnet yeri avretin fercine

Vacip olan:

eriyle avretin arasında meni bulunmuş, hangisinin olduğu bilinmese, ikisi de gusül etmek, ve

bir adamın üzerine meni bulaşmış ne zamandandır bilmese gusül etmek, ve bir hatun

dünyaya sabi getirmiş kan gelmedi ise gusül etmek -eğer kan gelmiş ise gusül farzdır-

Meyyiti (ölüyü) gasl etmek, dahi bir sabi (çocuk) bulûğa ermiş gusül etmek, ve

Sünnet olan:

vakti gusül eylemek. Müstehap olan: Bir kâfir imana gelmiş; küfür halinde cünüp ise gusül

farz, değilse müstehaptır.

Cuma gün(ü) ve bayram günleri, ve ihram vakti -hangi niyete olursa-, ve Arafat

Dahi guslün haramı üçtür:

1. Erler erlere ve avretler avretlere gusül vaktinde göbeği altından dizi altına gelince olan

mahalli birbirlerine göstermek,

2. Âlâ kavlin (bir görüşe göre) Müslüman hatunları kâfir avretlerine gusül ederken görünmek

-sâir vakitlerde de hüküm böyledir-,

3. Suyu israf etmek.

Ve dahi guslün sünnetleri on dörttür:

1. Su ile istinca etmek,

2. Ellerin(i) bileğine kadar yıkamak,

3. Bedeninde necaset-i hakikiye (gerçek pislik) var ise gidermek,

4. Mazmaza ve istinşakta (ağza ve burna su vermede) mübalağa ederek (guslün) evvelinde

adeta abdest almak,

5. Gusül abdestine niyet etmek,

6. Her azasını, suyu dokunurken oğuşturmak,

7. Evvel sağına sonra soluna sonra başına üçer kere su dökmek,

8. Eli ve ayağı(nın) parmaklarını hilallemek,

9. Ardını, önünü kıbleye döndürmemek,

10. Gusül ederken dünya kelâmı söylememek,

11. Mazmaza ve istinşakı üçer kere etmek,

12. Her azada sağdan başlamak,

13. Gusül ettiği yerde bevl etmemek (işememek),

14. Gusül ettiği yerde namaz kılmamak.

Bundan mâda guslün dahi nice sünnetleri Halebî'de ve gayride zikr olunmuştur.

TEYEMMÜM

Ve dahi teyemmümün farzı üçtür:

1. Niyet etmek -bu şarttır—,

2. Ellerin(i) pak toprağa vurup yüzüne kaplayu mesh etmek,

3. Ellerin(i) bir dahi toprağa vurup evvel sağ koluna sonra sol koluna bura bura mesh etmek.

Bunlar (ikisi) rükündür.

Ve dahi teyemmümün farz olduğuna delil:

Ve dahi teyemmüm altı şeyden caiz değildir -meğer üstlerinde toz ola- emirden, bakırdan,

tunçtan, kalaydan, alfandan, gümüşten. Bu altı şeyden mâda her şeyden caizdir, lakin yer

(toprak) cinsi olmak şartındadır. Suyu aramak ve arayıp bul(a)mamak ve bir âdile (güvenilir

kişiye) sormak ve ol âdil dahi salih olmak şartındadır.

"Temiz toprağa teyemmüm ediniz" (Maide 5/6). .

Ve dahi teyemmümün şartı beştir:

1. Niyet etmek,

2. Mesh etmek,

3. Teyemmüm ettiği şey yer cinsinden olmak -yer cinsinden olmazsa üzerinde toz olmak

lazımdır-,

4. Yer cinsi yahut toz pak olmak,

5. Suyun istimaline hakikaten yahut hükmen kudreti olmamak.

Ve dahi sünneti yedidir:

1. Besmele okumak,

2. Ellerin(i) pak toprağa vurmak,

3. Ellerini vurdukta bir kere Öte beri(ye) çekmek,

4. Parmakların(ı) açmak,

5. Elini silkmek,

6. Evvela yüzüne mesh etmek,

7. Kolların(ı) bura bura mesh etmek.

Ve su aramanın şartı dörttür:

1. Mamurluk ola,

2. Su haber verdilerse,

3. Zann-ı galibi (kesin bilgiye yakın zannı) var ise,

4. Korkuluk değil ise su aramak şartındandır.

Dahi bir kimse suyu bulsa amma suyun olduğu mahal bir milden ziyade ise, eğer (namaz)

vakti geçecek ise ol zaman teyemmüm caizdir; eğer bir milden eksik ise ve vakit geçmeyecek

ise ol zaman teyemmüm etmek caiz değildir.

Dahi bir kimse suyu arasa, bul(a)masa, teyemmüm etse, namazı kıldıktan sonra su görse,

namazı iade eder mi etmez mi? ihtilaflıdır, esah olan etmez.

Ve dahi bir kimse ıslansa amma abdest almağa su bulmasa, teyemmüm edecek yer dahi

bulmasa, bir parça çamur kurutup ondan teyemmün eder.

Ve beş kişi teyemmün etse içinden birisi suyu görse beşinin de teyemmümü bozulur. Dahi bir

kimse bir bardak su getirse, "içinizden biriniz abdest alın" dese beşinin de teyemmümü fasit

olur. Amma "beşiniz de abdest alın" dese, halbuki o su bir adama kifayet etse beşinin de

teyemmümü sahih olur.

Dahi bir kimse cünüp olsa, bir yerde su bul(a)masa, illa camide bulsa, teyemmüm eder, ondan

suyu almağa girer. Eğer camiye girip su bulamazsa namaz için başka teyemmüm lazımdır. Bir

kimse cami içinde oturur iken ihtilâm olsa teyemmüm eder ondan çıkar.

Dahi bir kimsenin elleri kesik olsa teyemmüm eder, lâkin ol kimsenin istinca edecek kimsesi

var ise istinca sakıt olmaz (düşmez), eğer yok ise sakıt olur. Ve eğer elleri ve ayakları kesik

olsa İmameyn'e göre namazı dahi sakıt olur, İmam-ı Ebu Yusuf a göre kılar.

Ve dahi cuma namazında teyemmüm caiz değildir, yani abdest alsa, geç kalıp cuma fevt olur

deyü acele teyemmüm eylese caiz değildir—bedeli olduğundan ötürü{Kılınamadığı zaman

Cuma namazının bedeli öğle namazıdır.}-. Hurma suyu ile abdest almak caizdir.

Bir kimse yolda ihtilâm olsa, teyemmüm eder namazı kılar. Öğleye dek gider, ikindinin vakti

gelip öğlenin vakti çıkacak, ol zaman teyemmün eder, öğleyi kılar. İkindiden sonra su bulsa

sabah namazı ile öğle namazını iade eder mi etmez mi? ulema ihtilaf ettiler; bir kavilde

çevirir, bir kavilde çevirmez, -bu mesele sahib-i tertibe{Sahib-i tertib: Üzerinde kaza namazı

bulunmayan veya en fazla beş vakit namazı kazaya kalmış olan kişi.} göre olmak

muhtemeldir-.

Bir adamın merkebinde su olsa, merkebi gaip etse, teyemmüm eder, namaz kılarken himar

(merkep) çağırsa (bağırsa) adbesti bozulur.

Dahi bir adam binekli olsa, ayakdaşları onu beklemese, atının üzerinde iken teyemmüm eder,

îmâ ile namazı kılar. Amma korkuluk yok imiş lâkin hava ziyadesiyle soğuk; eğer gusül eylese

donacak, teyemmüm ile namazı kılar. Lakin yola giden adam heybesinde kiremit (ve)ya bir

tuğla taşımak lazımdır, zira teyemmüm edecek olsa ortalık yaş ise ol zaman tuğla ile

teyemmüm eder, namazı kılar, -kiremit ve tuğla ile teyemmüm caizdir diyenlere göre-.

Dahi bir kimse bayram namazına dursa, abdesti bozulsa; eğer tekrar abdest alsa, bayram

namazına yetişemez ise yahut ziyade izdiham olmak havfı (korkusu) olsa teyemmüm eder,

namaza durur İmam-ı Azam'a göre, İmameyn kavline göre abdest alır.

ABDEST VE SULARI

Ve dahi abdestin farzı dörttür:

1. Yüzünü yumak (yıkamak),

2. Kollarını dirsekleriyle bile (beraber) yumak,

3. Başının dört bölükte bir bölüğüne mesh etmek,

4. Ayaklarını topuklarıyla bile yumak.

Abdestin farz olduğuna delil;

dirsekleriyle beraber ellerinizi yıkayın, başınızı mesh edin ve ayaklarınızı topuklarıyla

beraber yıkayın"

Ve dahi abdest dört nevidir: Biri farz, biri vacip, biri sünnet, biri mendup.

"Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzünüzü,(Maide 5/6) âyet-i kerimesidir.

Farz olan:

namazı kılmak için ve tilavet secdesi{Tilavet secdesi: Kur'an'daki secde âyetleri okunduktan

sonra yapılması vacip olan secdeye tilavet (okuma) secdesi denir.} etmek için abdest almak.

Dörttür; Mushaf-ı şerife yapışmak için ve beş vakit namaz kılmak için ve cenaze

Vacip olan:

Tavaf-ı ziyaret etmek için abdest almak.

Sünnet olan:

evvel abdest almak.

Ezberden Kur'an okumak için ve mezaristanı ziyaret etmek için ve gusülden

Mendup olan:

çalgı dinledikte, bu şeylere tevbe ve istiğfar edip abdest almak mendup, dahi ulema meclisine

giderken abdest ile gitmek mendup, abdest üzerine abdest almak mendup -eğer arada

abdestsiz caiz olmayan bir amel işledi ise-, ve eğer işlemedi ise mekruhtur.

Ve dahi sular dörttür: Mâ-i mutlak (mutlak, tabii su), mâ-i mukayyet (mukayyet, başka bir

maddeden elde edilen su), mâ-i meşkük(şüpheli su), mâ-i müstamel (kullanılmış su).

Uykuya yattıkta ve uykudan kalktıkta, dahi yalan ve gıybet söyledikte, dahi

Mâ-i mutlak

pak eder, ne yapsan olur.

yağmur suyu ve deniz suyu ve akar pınar suyu ve kuyu suyu. Bu sular murdarı

Mâ-i mukayyet

pak eder amma abdest ve gusül olmaz.

kavun ve karpuz ve asma ve çiçek suyu ve bunlara benzer. Bunlar murdarı

Mâ-i meşkûk

abdest ve hem gusül olur, herhangisini evvel eder ise muhayyerdir.

hımarın (eşeğin) ve anası hımar olan katırın içtiği suya derler. Bu sudan hem

(Mâ-i) müsta'mel

hakikiye yok ise-. Amma mâ-i müsta'mel yere düşen midir yoksa bedenden ayrılan mıdır

bunda ihtilaf vardır. Esah olan bedenden ayrılandır ve onda dahi üç kavil vardır: İmam-ı

Azam'a göre necaset-i galizadır (ağır pisliktir), İmam-ı Ebu Yusuf a göre necaset-i hafifedir

(hafif pisliktir), İmam-ı Muhammed'e göre paktır, esah olan budur.

gusül ve istinca ve abdestten akan (su) -eğer ol suyun içinde necaset-i

Dahi abdestin vücubun şartı dokuzdur:

1. Müslüman ola,

2. Baliğ (ergin) ola,

3. Akıllı ola,

4. Abdestsiz ola,

5. Abdest suyu pak ola,

6. Abdest almağa kudreti ola,

7. Hayız olmaya,

8. Nifas üzere olmaya,

9. Her namazın vakti olan -bu dokuzuncu sahib-i özre{Sahib-i özr (özür sahibi): Devamlı kan

gelmesi veya yaranın akması gibi abdesti bozan şeylerden birinin sürekli olması özür halini

doğurur, özür sahibine de sahib-i özr denir. Her ibadet için sahib-i özre ait özel ve hafifletici

hükümler vardır.} göredir-.

Ve dahi abdestin yirmi beş kadar sünnetleri beyan olunur:

1. "Eûzü" okumak,

2. Besmele okumak,

3. Ellerin(i) yıkamak,

4. Parmakların(aralarını) hilallemek,

5. Ağzına su vermek,

6. Yüzüne su vermek,

7. Niyet etmek,

8. Kıbleye dönmek,

9. Sakalını hilallemek -eğer sık ise-,

10. Sakalına mesh etmek,

11. Sağ yanından başlamak,

12. Sol elinin serçe parmağı ile sağ ayağı, serçe parmağının altından yukarıya doğru

hilallemek,

13. Başına kaplayı (başın bütününü) mesh etmek,

14. Başından artan su ile kulaklarına ve boynuna mesh etmek,

15. Tertip üzere almak (sırayı gözetmek),

16. Arasını kesmeyip biribirine ulaştırmak,

17. Başına mesh verdiği vakit önünden bed' etmek (başlamak),

18. Misvak tutunmak,

19. Gözünün kenarına ve kaşına suyu ulaştırmak,

20. Abdest üzerine abdest almak,

21. Abdest azalarını üç kere yumak,

22. Yüksecik yere durmak,

23. Abdest aldıktan sonra ibriği doldurmak,

24. Abdest alırken dünya kelâmı söylememek,

25. Daim bu niyet üzere olmak.

Ve dahi abdestin müstehapları vardır:

1. Niyeti dil ile söylemek,

2. Kulağından artan su ile boynuna mesh etmek,

3. Mümkün olursa abdestten artan suyu ayak üzerine durup kıbleye karşı içmek,

4. Mümkün ise abdestten sonra şalvarına biraz su serpmek,

5. Pak peşkir (havlu) ile silinmek,

Ve dahi abdestin mekruhları on sekizdir:

1. Suyu yüzüne pek vurmak,

2. Abdest aldığı suyu öfürmek,

3. Üçten eksik yıkamak,

4. Üçten ziyade yıkamak,

5. Abdest aldığı suya tükürmek,

6. Suyun içine sümkürmek,

7. Gargara etmek,

8. Arkasını kıbleye dönmek,

9. Gözünü yummak,

10. Gözünü pek açmak,

11. Soldan başlamak,

12. Sağ eliyle sümkürmek,

13. Sol eliyle ağzına su vermek,

14. Sol eliyle burnuna su vermek,

15. Ayağını yere vurmak,

16. Güneşte ısınmış su ile abdest almak,

17. Mâ-i müsta'melden (kullanılmış sudan) sakınmamak,

18. Dünya kelâmı söylemek.

Ve dahi abdesti bozan şeylerden bu makamda yirmi dört kadar beyan olunur :

1. Ardından (arkasından) çıkan,

2. Önünden çıkan,

3. Kurt ve ufak taş ve şâir önden ve arkadan çıksa,

4. Hukne (şırınga) ettirmek,

5. Hatunlar fercine (tenasül uzvuna) mualece (ilaç) akıtmış olsa, verasından (arkasından)

gelirse,

6. Bir adam kulağına mualece akıtmış olsa ağızından ve burnundan gelirse,

7. Bir adam zekerine (tenasül uzvuna) pamuk tıkamış yarısı ıslanıp düşmüş olsa -pamuğun dış

tarafı ıslanmamış olsa düşmedikçe bozmaz-,

8. Zekerine tıkadığı pamuk bütün ıslansa -düşse de düşmese de-,

9. Ağızı dolusu kusmak,

10. Gözünün birisinde özür olup abdest aldıktan sonra ahar (diğer) gözünden yeni özür zuhur

edip özürlü gözünden gelmek üzere olan bahs (parça) özürsüz gözünden dahi gelmek,

11. Burnunun deliğinden özür gelir olup abdest aldıktan sonra ahar deliğinden gözdeki

tafsilat üzere gelmek,

12. Tükürmüş, tükrüğünden kan görmüş -eğer kan ziyade olursa-,

13. Bir şey kendi(ni) ısırmış, mahallini yoklar, eğer kan bulursa,

14. Bir yerinde yine yaş kan görmüş,

15. Çıplak hayvan üzerinde dalgın uyuyup yokuş aşağı inse,

16. Abdest aldı mı almadı mı deyü şek (şüphe) etmiş ve zann-ı galibi abdestsizliğe olursa,

17. Erler, avretini çıplak iken koçuşsa (kucaklasa),

18. Abdest azalarından bir yerini unutmuş, hangisi olduğun(u) bilmez ise,

19. Bir yerinde kabarcık var imiş, sıkıp cerahat ve kan ve sarı su taşra (dışarı) çıksa,

20. Bir yerinde yarası var imiş, orta yerine su veya kan birikmiş, sağ yerine bulaşmış ise,

21. Bir yere dayanmış uyumuş, eğer o yerden ayrılsa düşecekleyin ise,

22. Rükû ve sücûdu olan namazlarda kendi ve yanındaki işitecek kadar gülmek, -eğer yalnız

kendi işitecek kadar güler ise yalnız namazı fasit olur, abdesti bozulmaz-,

23. Sara tutsa yahut bayılsa,

24. Burnundan kan gelmiş, gusülde yuması lazım olan yere inerse.

NAMAZ VE HÜKÜMLERİ

Ve dahi namazın farzı on ikidir. Yedisi taşrasında (dışında), beşi içinde:

Taşrasında (dışından) olan:

vakit, niyet, iftitah tekbiri.

Hadesten taharet, necasetten taharet, setr-i avret, istikbal-i kıble,

İçinde olan:

Dahi hadesten taharet (manevî temizlik); abdesti yok ise abdest almağa, cünüp ise gusül

etmeğe, abdest ve gusül iktiza ettikte su bulunmazsa teyemmüm etmeğe derler.

Kıyam, kıraat, rükû, sücûd, ka'de-i ahîrede teşehhüt miktarı oturmak.

Hadesten taharet üç şey ile tamam olur:

1. İstincasına dikkat etmekle,

2. İstibrasına dikkat etmekle,

3. Abdest azalarını yıkamada ve başına meshte farz olan yerlerde (kuru) bir yer bırakmamak

ile,

Necasetten taharet (maddî temizlik) üç şey ile tamam olur:

1. Namaz kılarken giydiği esvabını necasetten pak etmekle,

2. Namaz kılarken bedenini pak etmekle,

3. Namaz kıldığı mekânı pak etmekle.

Setr-i avret (örtünme) üç şey ile tamam olur:

1. Erkekler göbeği altından dizi altına varıncaya dek olan azalarını örtmek ile,

2. Hürre (cariye olmayan) hatunlar yüz ve el ve ayaktan mâda cümle bedenlerini örtmek ve

göstermemek ile,

3. Azatsız cariyeler arka ve göbekten diz altına varınca örtmekle.

İstikbal-i kıble (kıbleye dönmek) üç şey ile tamam olur:

1. Kıbleye durmakla,

2. Namazın tekmiline kadar göğsünü kıbleden ayırmamakla,

3. Allahu azimü'ş-şan'ın divan-ı mânevisinde zelil olmak ile.

Vakit üç şey ile tamam olur:

1. Her namazın evvel vaktini bilmek ile,

2. Her namazın âhir vaktini bilmek ile,

3. Namazı vakt-i mekruha (mekruh vakte) var durmamak ile.

Niyet üç şey ile tamam olur:

1. Kıldığı namaz farz mıdır, vacip midir, sünnet midir, müstehap mıdır bilmek ile,

2. Dünya umurunu (işlerini) kalbinden çıkarmakla,

3. Allahu azimü'ş-şan'ı görmüş gibi bilip ibadet etmekle.

İftitah tekbiri (başlama tekbiri) üç şey ile tamam olur:

1. Ellerini kulağına kaldırmak,

2. Tekbiri tazim üzere etmekle,

3. Kalbinden hazır olmak ile.

Kıyam (ayakta durma) üç şey ile tamam olur:

1. Kıyama durmakla,

2. Secde yerine bakmak ile,

3. Kıyamda iken iki tarafına sallanmamak ile.

Kıraat (Kur'an okuma) üç şey ile tamam olur:

1. Cehr (açıktan ve sesli) okunur ise sadasını çıkarmak, gizli okunur ise sağır olmayan kimse

kendi işitecek kadar hurufatı (harfleri) tashih ederek okumak ile,

2. Kur'an-ı Kerim'in mânasını tefekkür etmekle,

3. Tecvit üzere okumak ile.

Rükû üç şey ile tamam olur:

1. Rükûya kemaliyle varmak ile,

2. Bel ile başı beraber olmak,

3. Tumanînet (itminan) üzere durmak ile.

Secde üç şey ile tamam olur:

1. Secdeye sünnet üzere varmak ile,

2. Burnu ile alnı beraber olmak ile,

3. Tumanînet üzere olmak.

Ka'de-i ahire (son oturuş) üç şey ile tamam olur:

1. Erkekler sağ ayağını dikip sol ayağı üzerine oturmak ile ve hatunlar makatını yere koyup

ayaklarını sağ tarafından çıkarmak ile,

2.

3. Ka'de-i ahîrede salavat ve dua okumak ile.

Ve dahi namazın kemali mertebe kabul olmasının şartı: Huşu ve takva ve malâyaniyi terk ve

terk-i kesel ve ibdâd. Huşu, Allahu azimuş-şan'dan havf etmeğe; malâyaniyi terk demek,

dünyasına ve ahıretine yaramayan sohbeti terk etmeğe; terk-i kesel, namazın efâlini edada

üşenmekliği terk etmeğe; ibdad, ezan-ı Muhammedi okunduğu vakit her işi terk edip cemaata

müdavemet etmeğe derler.

Namazın içinde riayeti ehem olan altı şey bunlardır: İhlas, tefekkür, havf, reca, rü'yet-i taksir,

mücahede.

"Tahiyyat'ı tazim üzere okumak,İhlas, amelinde hulûs etmeğe; tefekkür, namaz içinde olan meseleleri düşünmeğe;

havf

, Allahu azimü'ş-şan'dan korkmağa; reca, Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetini ummağa;

rü'yet-i taksir

derler.

Ezan-ı Muhammedi okundukta İsrafil aleyhis's-selâm Sûr'a üfüre(yor) deyü ve abdeste

kalkarken kabrimden kalkıyorum deyü, camiye giderken mahşer yerine gidiyorum deyü,

müezzin ikamet edip cemaat saf saf olurken bu insan(lar) mahşer yerinde yüz yirmi saf olup

seksen safı bizim peygamberimizin ve kırk safı sâir peygamberlerin ümmetleri olsa gerektir

deyü, imama uyduktan sonra imam Fatihayı şerifeyi okurken sağımda Cennet, solumda

Cehennem, ensemde Azrail, karşımda Beytullah, Önümde kabir, ayağım altında Sırat, acaba

benim sualim asan (kolay) olur mu, ettiğim ibadet âhirette başıma taç ve yanıma yoldaş ve

kabrimde çerağ olur mu, yoksa kabul olmayıp eski bez gibi yüzüme vurulur mu deyü

tefekkür etmek gerek.

, kendini taksirat üzere bilmeğe; mücahede, nefis ile ve şeytan ile cenk etmeğe

Ve namazın vacipleri yirmibir kadar beyan olmuştur:

1. İmamın arkasında

2. İmam ve yalnız kılan, farzların iki rekâtında ve sair namazların her rekâtında birer kere

Fatiha-yı şerife okumak

3. Dört ve üç rekâtlı farzların iki evvelki rekâtlarında ve sâir namazların her rekâtında

zamm-ı sûre etmek,

4. Üç ve dört rekâtlı farzlarda Fatiha-yı şerifeyi iki evvelki rekâtlarda tahsis etmek,

5. Bir farzdan bir farza intikal etmek,

6. Fatiha'yı (zamm-ı) sûreden evel okumak,

7. Ka'de-i ûlâ (ilk oturuş) da oturmak,

8. Ka'de-i ûlâda Tahiyyat okumak,

9. Ka'de-i ahîre (son oturuş) de Tahiyyat okumak,

10. Selâm lafzı ile namazdan çıkmak, 11. Salat-ı vitir (vitir namazı) de Kunut duasını okumak,

12. Bayram namazını kılarken zait (ilave) olan tekbiri almak,

13. İhfa (gizli) ile okunacak yerde ihfa ile okumak,

14. Cehr (açıktan, sesli) ile okunacak yerde cehr ile okumak,

15. Tadil-i erkân{Tadil-i erkân: Namazı belli tertip ve düzene uygun olarak kılmak,

namazdaki bedenî hareketlerin, okumaların vs. hakkını vermek, aralıkları düzgün yapmak

vs.} üzere kılmak,

16. Kendi namazda okursa yahut imamından işitirse tilavet secdesin(i) etmek,

17. İktiza etmiş ise secde-i sehv{Secde-i sehv (yanılma secdesi): Namaz kılarken unutma veya

yanılma yoluyla bir farz geciktirilir, bir vacip geciktirilir veya terkedilirse namazın sonunda

bir tarafa selâm verilir, bir secde daha yapılır, oturulur, dualar okunur ve selâm verilir. Bu

fazla secdeye secde-i sehv denir.} etmek,

18. Dört rekât olan farzlarda ka'de-i ûlâda Tahiyyat okuduktan sonra eğlenmeyip kalkmak,

19. Her halde imama tâbi olmak,

20. Özrü yok iken farzları cemaatle kılmak —bir kavle göre-,

21. Kurban bayramının arefesinin sabah namazından dördüncü günün ikindi namazına

kadar farzların akabinde tekbir almak,

"Sübhaneke"den gayrı bir şey okumamak,

Ve dahi namazın otuz dört kadar sünnetleri beyan olunur:

1. Misvak tutunmak,

2. İftitah tekbirinde ve vitrin Kunut tekbirinde ellerin(i) kulaklarına ve avretler omuz

beraberine kaldırmak,

3. İftitah ve Kunut tekbirlerinde avuçlarını kıbleye teveccüh ettirmek,

4. Kıyamda ellerin(i) bağlamak,

5. Sağ elini sol eli üzerine komak,

6. Erler göbeğinden aşağı ve avretler göğsü beraberine bağlamak,

7. Her namazın evvelki rekâtında imam olsun, cemaat olsun, yalnız olsun

"Sübhâneke"

okumak,

8. İmam ve yalnız kılan her evvelki rekâtında

9. Kezâlik imam ve yalnız kılan cümle rekâtlarda Fatiha-yı şerifin evvelinde

şerife okumak,

10. İmam

bitirdikte yabcacık (yavaşça)

11. Kıyamdan rükûya iner iken tekbir almak,

12. Rükûda ellerin(i) dizlerinin üzerine koyup parmakların(ı) açmak,

13. Rükûda üç kere

14. Rükûda beli ile başı beraber tutmak,

15. İmam ve yalnız kılan rükûdan kalkarken

16. Cemaat ile ve yalnız kılan rükûdan kalktıktan sonra

17. Kıyamdan secdeye inerken

18. Secdede üç kere

19. Evvelki secdeden kalkar iken

20. İkinci secdeye iner iken

21. Secdede el parmakların(ı) bitiştirmek

22. Erler secdede dizi üzerine secde edip oyluklarını karnından ayırmak ve hatunlar

oyluklarını karnına yapıştırmak,

23. İkinci secdeden kalkar iken

24. Sağ ayağını dikip sol ayağının üzerine oturmak —erkeklere göre—, nitekim yukarıda

geçti,

25. Ka'de-i ahîrede

26. Sağ yanına ve soluna selâm verirken baş(ı) çevirmek,

27. Tahiyyatta ellerin(i) dizlerinin ucuna beraber tutup parmakların(ı) kendi haline

bırakmak,

28. Secdede elleri ve ayak parmaklarını kıbleye çevirmek,

29. Secdeye vardıkta ellerini kulaklarına beraber tutmak,

30. Yedi aza üzerine secde kılmak (alın-burun, iki el, iki diz, iki ayak),

31. Dört rekât olan farzların son rekâtlarında yalnız Fâtiha-yı şerife okumak,

32. Sünnet-i şerife üzere ezan-ı muhammedî okumak,

33. Cemaatla olsun, yalnız olsun farzlarda ikamet (kamet) etmek,

34. İmam olan adam namazdan sonra yüzünü cemaata döndürmek.

Ve dahi namazın on sekiz kadar müstehapları beyan olunur:

1. Müezzin ikamette

2. İftitah (başlama) ve Vitrin Kunut tekbirlerinde erkekler baş parmağını kulağının

yumuşağına dokundurmak,

3. Kıyamda ellerini bağladıkta bileğini pekçe tutmak,

4. Kıyamda secde yerine bakmak,

5. Rükûda ve secdede beş (ve)ya yedi kere teşbih etmek,

6. Rükûda ayak üzerine nazar etmek (bakmak),

7. Rükûda ayakların(ı) kavuşturmak,

8. Kıyama kalkar iken (ayakları) açmak,

9. Yüzünden evvel elini yere koymak,

10. Secdede yüzünün iki yanına nazar etmek,

11. Selâm verirken omuz başına nazar etmek,

12. İmamın solunda olan kimse selâm verirken imama ve Hafaza meleklerine ve cemaata

niyet etmek,

13. İmamın sağında olan kimse Hafaza meleklerine ve cemaata niyet etmek,

14. Sağında ve solunda kimse yoğise ancak Hafaza meleklerine niyet etmek,

15. Namaz içinde terini silmek,

16. Öksürüğü terk etmek,

17. Esnemeği terk etmek,

18. Tahiyyata oturdukta oylukları üzerine bakmak.

"Sübhâneke"den sonra "eûzü" okumak,"besmele"-i"ve le'd-dâllîn" dedikte imam ve cemaat ve yalnız kılan kendisi Fatiha-yı şerifeyi"âmin" demek,"Sübhâne Rabbiye'l-azîm" demek,"semiallâhu limen hamideh" demek,"rabbenâ leke'1-hamd" demek,"Alluhu ekber" demek,"sübhâne Rabbiye'l-a'lâ" demek,"Allahü ekber" demek,"Allahü ekber" demek,"Allahü ekber" demek,"salavât" duasın(ı) okumak"hayye ale's-salah" dediği zaman cemaat eğlenmeyip kalkmak,

Ve dahi namazın âdapları:

1. Yalnız kılmış yahut imam ile kılmış selâmın akîbinde

minke's-selâmü tebarekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm"

2. Âyete'l-kürsî okumak

3. 33 kere

4. 33 kere

5. 33 kere

6. Bir kere

külli şey'in kadîr"

7. Ellerini kıble-i dua (dua kıblesi) olan Arş'a kaldırıp hulûs üzere dua etmek,

8. Cemaatle ise duayı beklemek,

9. Dua esnasında

10. Duanın hitamında (sonunda) elini yüzüne çalmak.

"Allâhumme ente's-selâmu vedemek,"sübhanellah" demek,"elhamdülillah" demek,"Allahu ekber" demek,"la ilahe illallâhu vahdehu la şerike leh lehu'l-mülkü ve lehu'l-hamdu ve huve âlâdemek,"âmîn" demek,

Ve dahi namazın mekruhları:

1. Boynunu eğip iki yanına bakmak,

2. Üzerinde bir şey ile oynamak,

3. Özürsüz secde yerini süpürmek,

4. Erler ellerini göğsüne beraber tutmak,

5. Parmaklarını çıtlatmak,

6. Özürsüz bağdaş kurup oturmak,

7. Secdede bir ayağını kaldırmak,

8. Ekâbirden birinin yanına varamayacağı esvap (elbise) ile namaz kılmak,

9. Adam yüzüne karşı kılmak,

10. Ateşe karşı kılmak,

11. Bedeninde ve libasında suret (canlı resmi) olma,

12. Esnemek,

13. Ellerin(i) kıbleden çevirmek,

14. Kelb (köpek) gibi inciklerin(i) dikip oturmak,

15. Gözlerini yummak,

16. Başı kabak (açık) kılmak,.

17. Ellerin(i) kıbleden çevirmek,

18. Cemaatle kılarken önünde boş saf var iken geriki safta kılmak. Eğer yanında adam var ise

kerahet-i tenzihiyye, yalnız kalırsa kerahet-î tahri-miyye ile mekruhtur. Bu surette vacibi terk

etmiş olur, cebren li'n-noksan (eksiği tamamlamak ve düzeltmek için) ol namazın iadesi lazım

gelir,

19. Hâil (engel) yoğiken kabre karşı kılmak,

20. Necasete karşı kılmak,

21. Er ile avret (erkek ile kadın) yanyana namaza durmuş, başka başka kılmak,

22. Ayak yolu haceti (tuvalete gitme ihtiyacı) var iken kılmak. Bu dahi eğer şiddetli ise

kerahet-i tahrimiyye ile mekruhtur,

23. Secdeye iner iken özürsüz ellerin(i) evvel komak,

24. Bir rükünde iki kere bir yerin(i) kaşımak. Eğer bir rükünde elini kaldırarak üç kere

kaşırsa namaz fasit olur,

25. İmamdan evvel rükûya varmak,

26. İmamdan evvel rükûdan kalkmak,

27. İmamdan evvel secdeye varmak,

28. İmamdan evvel secdeden kalkmak,

29. Bir şeye dayanıp kalkmak,

30. Secdeden kalkarken ellerinden evvel dizlerin(i) kaldırmak,

31. Yüzünde ve gözünde toz var imiş, süpürmek,

32. İkinci rekâtta, evvelki rekâtta okuduğu sûreden bir sûre atlamak,

33. Evvelki ve ikinci rekâtlarda yahut bir rekâtta bir sûreyi iki kere okumak -nafile namazda

caizdir-,

34. Aşağıdan yukarı yani meselâ evvelki rekâtta

"Tebbet" sûresini ve ikinci rekâtta "İzâ câe"

sûresini okumak (yani bir evvelkini)

35. İkinci rekâtta evvel okuduğu sûreden üç âyet miktarı yahut ziyade okumak,

36. Özürsüz bir yere dayanıp kalkmak,

37. Sinek koğmak,

38. Omuzların(ı) açıp namaz kılmak,

39. Sahrada ise sütreyi{Sütre: Açık alanda veya insanların geçebilecekleri yerlerde namaz

kılmak mecburiyeti olursa namaz kılan secde edeceği yerin önüne taş, tahta, ayakkabı gibi bir

şey koyar ki buna sütre denir.} terk etmek,

40. Adam geçecek yere durmak,

41. El parmakları ile rükûda ve secdede teşbihleri saymak,

42. İmam mihrabın içinde olup önünde bir perde çekilse içeride kalacak mertebe derin olan

mihrapta olmak.

43.İmam mihraptan gayrı yere durmak,

44. İmam bir arşın miktarı yalnız olarak cemaattan aşağıda cemaat yukarıda durmak,

45. Âmini cehr (yüksek ses) ile demek,

46. Kıyamda okuduğunu rükûda tamam etmek,

47. Rükûda okuduğunu kıyamda tamam etmek,

48. Bir ayağı üzerine durmak,

49. Namazda sallanmak

50. Namaz içinde bir şey koklamak.

Ve dahi 55 kadar namazı bozanlar beyan olunur:

1. Dünya kelâmı söylemek,

2. Kendisi işitecek kadar gülmek (başkası işitecek kadar gülmek namazla birlikte abdesti de

bozar),

3. Amel-i kesîr{

unsurlardan biri olarak birkaç şekilde açıklanıyor ise de en yaygın ve kolay anlaşılır tanımı

şudur: Namaz kılanın yaptığı bazı namaz dışı hareketler (el kol hareketi, kaşınma, sallanma

vb.), dışardan bakan birine onun namazda olmadığı intibaını verirse bu hareketler amel-i

kesirdir ve namazı bozarlar; vermezse amel-i kalil (az iş ve davranış)dır ve mekruh olmakla

beraber namazı bozmazlar.} işlemek,

4. Özürsüz farzın birini terk etmek,

5. İhtiyarsız farzın birini terk etmek,

6. Dünya hususu için ağlamak,

7. Özürsüz boğazını ayıtlamak,

8. Sakız çiğnemek,

9. Bir rükünde üç kere bir yerini kaşımak yahut elini kaldırarak birbirine vurmak,

10. Musafaha etmek (tokalaşmak),

11. Kendi işitecek kadar iftitah (başlama) tekbirini almamak,

12. Kendi işitecek kadar okumamak,

13. İçeride namaz kılarken dışarıdan birisi çağırdıkta

azîm"

eğer namaz içinde olduğunu bildirmek ise fasit olmaz,

14. Kasıt ile selâm almak

15. Ağızında şeker olup lezzet verip suyu boğazına kaçmak,

16. Dışarda namaz kılarken ağızını havaya açıp dolu ve yağmur boğazına kaçmak,

17. Hayvanın yularını üç kere tartmak,

18. Üç kere elini kaldırarak yahut üç kere burarak kehle (bit) ve pire emsali hayvan

öldürmek,

19. Bir rükünde üç kıl koparmak,

20. Üç harf olarak oof demek,

21. Bir ayağıyla davan yani at üstünde şer'a mutabık olarak namaz kılarken bir rükünde

özengiyi üç kere tepmek,

22. İki ayağıyla bir kere davan yani evvelki suret gibi özengiyi tepmek,

23. İmamdan ileri durmak,

24. Özürsüz bir saf kadar yürümek,

25. Saçını ve sakalını taramak,

26. Er ile avret beraber imama uyup ve imam dahi avrete niyet etmiş iken yanyana kılmak. Ve

aralarında perde yok ise erin namazı fasit olur, eğer perde yahut bir adam namaz kılacak

kadar açık mahal var ise erin namazı tamamdır,

27. Kendi imamından gayrıya feth etmek (okuma sırasında tıkanılan veya yanlış okunan yeri

söylemek),

28. Bir avret boş yerde imama uyarak durup sonradan cemaat gelip saf doldukta erlerin safı

avrete yetişse avretin sağında ve solunda ve arkasında olan üç ademin namazı fasit olur.

29. Çocuğunu kucaklamak,

30. Bir şey yemek yahut bir şey içmek,

31. Dişinin arasında kalan nohut kadar ziyade şey yutmak,

32. İki eliyle yakasın(ı) kavuşturmak, başında olan kisvesini eliyle çıkarmak yahut çıkarıp

giymek,

33. Bir musibet işitmekle

döneceğiz) demek,

34. Bir sürür işitmekle

35. Bir adam namaz içinde aksırıp

36. Namaz kılarken yanında aksırana

37. Aksıran adam namazda iken

38. Er avretini namazda öpmek,

39. Namazda duada altun ve gümüş ve sâir dünya metâma müteallik bir şey istemek,

40. Göğsünü kıbleden özürsüz çevirmek,

41. Secdede iken ayağın(ı) yerden kaldırmak,

42. Okuduğu Kur'an'ı yanlış okumak -mânası bozulacak kadar olur(sa)-,

43. Avret çocuğunu emzirmek,.-eğer süt bir kerede çıkarsa namazı bozulur; eğer iki kere, üç

kere emzirse süt çıkarsa da çıkmazsa da namazı fasit olur-,

44. Namaz içinde ayakların(ı) sürümek,

45. Hayvana üç kamçı vurmak,

46. Kapalı kapıyı açmak

47. Üç harf yazı yazmak,

48. Kaftanını giymek,

49. Dizliğini giymek,

50. Hayvan üzerinde özürle farz namaz kılarsa hayvanın yönünü kıbleden çıkarmak,

51. Hayvanın üzerinde yük yapmak,

52. Kalbinden mürted olmak (dinden çıkmak),

53. Cünüp olmak yahut avretler hayız görmek,

54. İmam abdestim bozuldu zanniyle yerine âhari (başkası) geçmek,

55. Mâna teğayyür olunarak (bozularak) bir harfin yerine ahar (başka) harf okumak,

Ve dahi namazı bozmayanlar; önünde boş saf varise, bir ya iki adımda varırsa veya âmin dese

-eğer bir ahar (başka) kimseye cevap değil ise-, kaşıyla gözüyle bir kimsenin selâmını alsa,

birisi gelip kaç rekât kıldınız dese, parmaklarıyla işaret etse, bu suretlerin cümlesinde namazı

bozulmaz. Bir yere bevl olunmuş (işenmiş), kuruyup pak olsa orada namaz kılınır, amma

teyemmüm olmaz.

Salat'da lügat mânası da var ıstılah mânası da var.

rahmet ve meleklerden istiğfar ve müminlerden dua etmeye derler.

malume ve erkân-ı mahsusaya derler ki Türkçe namaz denilen ibadete salat ıtlâkı bu

mânayadır. Efâl-i malume namazın taşrasında (dışında) işlediğimiz fiillere, erkân içinde olan

rükünlere derler ki ancak namaza mahsustur.

Ve dahi bir gün Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem Hazreti Ali kerremellâhu vechehu ve

radıyallâhu anhu hazretlerine saadetle

müstahabına riayet etmek gereksin"

Hazreti Ali bunların cümlesini bilir, bize bu namazın farzına, vacibine, sünnetine,

müstahabına riayet etmenin faziletini beyan eyle, biz dahi ona göre amel edelim"

sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri buyurdular ki,

Allahu azımü'ş-şan'ın hoşnut olduğudur, feriştehlerin (meleklerin) sevdiğidir,

peygamberlerinin sünnetidir, marifetin nurudur, amalin efdalidir (amellerin en faziletlisidir),

bedenin kuvvetidir, rızkın berekâtıdır, canın nurudur, duanın kabulüdür, Melekü'l-mevt

Amel-i kesîr: Çok ve fazla iş, davranış anlamına gelen bu terim namazı bozan"la havle velâ kuvvete illâ billâhi'laliyyi'l-yahut "sübhânellah" demek. Lâkin muradı haber vermek ise namazı fasit olur,"innâ lillâhi ve inna ileyhi râciûn" (Biz Allah'a aitiz ve O'na"elhamdülillah" demek,"elhamdülillah" demek -bir rivayette-,"yerhamükellâh" demek,"yehdîkümullâh" demek,Lügat mânası Allahu azimü'ş-şan'danIstılah mânası efâl-i"Ya Ali namazın farzına, vacibine, sünnetine,dedikte ensardan bir zat buyurdu ki "Ya Resûlellah,. Resûlullah"Ey benim ümmet ve ashabım, namaz

(Ölüm meleği: Azrail)

cevaptır, yevm-i kıyamette (kıyamet gününde) üzerine sayeban

arasında şefaatçidir, kabirde çerağdır, Münker ve Nekir hazeratında(gölgelik), Tamu (Cehennem)

ile kendi arasında perdedir, Sırat'ı yıldırım gibi geçiricidir, Uçmak'ta

tacdır, Cennet'in miftahı (anahtarı)dır. Bir kimse cemaat ile iki rekât namaz kusa, başlı

başına yirmi yedi rekât namaz kılsa yine cemaat ile kılınan ikinin sevabı ondan ziyadedir"

Bir rivayette "başlı başına bin rekât namaz kılsa yine cemaat ile kılınan ikinin sevabı

ziyadedir".

(Cennette) başına.

Cemaat ile kılmanın sevabı çoktur, lakin birkaçını beyan etmişler:

1. Müminler bir araya geldikte birbirlerine muhabbet hasıl olur,

2. Cahiller âlimlerden namazın mesailini öğrenirler,

3. Bazının namazı kabul olur ve bazının olmaz, kabul olanların hürmetine olmayanların

namazı dahi kabul olur.

Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri ayıttı (dedi):

ashabım. Sizin için iki tarik (yol) koydum; (biri) Kur'an-ı azimü'ş-şan, biri sünnetimdir.

Bunlardan gayrı yol tutan ümmetim değildir".

"Ey benim ümmetim ve

Ve dahi namazı vakti ile kılmanın fazileti çoktur amma bir kaçını beyan etmişler:

1. Yüzünün nuru olur,

2. Ömrünün berekâtı olur,

3. Duası kabul olur,

4. İnsanın hayırlısı olur,

5. Cümle müminler ona muhabbet eder.

Ve dahi namazın vaktini geçirip kılmanın on beş zararı vardır; beşi dünyada, üçü vefat

ederken, üçü kabirde, dördü meydan-ı Arasat'ta.

Dünyada olan beş zarar:

1. Yüzünde nur olmaz,

2. Ömründe berekât olmaz,

3. Duası kabul olmaz,

4. Bir mümin karındaşı dua emanet eylemiş olsa o da kabul olmaz,

5. Sair ettiği ibadetlerin sevabı eline girmez.

Sekerât-ı mevtte (ölüm sırasında) olan üç zarar:

1. Aç,

2. Susuz,

3. Hor ölür.Ne kadar taam etse (yese) doymaz, ne kadar su içse kanmaz.

Kabirde olan üç zarar:

1. Kabri sıkar, kemikleri biribirine geçer,

2. Kabri ateş dolar,

3. Onun üzerine bir ejderha musallat olur, onun adına akra' derler. Onun elinde bir kamçı

ola, ateşten bir günlük uzunluğu ola, onunla bir kere vurur, yerin dibine geçer, yine çıkar, bir

dahi vurur böylece kıyamete kadar ol kimseye azap etse gerektir.

Meydan-ı Arasat'ta olan dört zarar:

1. Hesabı şedit olur,

2. Allahu azimü'ş-şan'ın gadabına müstahak olur,

3. Cehennem'e dahil olur,

4. Alnına üç satir yazı yazılır; evvelki satır

satır

hakını zayi ettin ise bugünkü günde Allah'ın rahmetinden baîdsin (uzaksın)".

"bu kimse Allah'ın gadabına müstahaktır", ikinci"Allah Taâlâ'nın hakkını zayi edicidir", üçüncü satır nitekim "sen Allahu azümü'şşan'ın

Ve dahi

kurar, altında selamet bulur. Bir adam dört vakit namazı bile bile terk eylese, sonra kaza

etmese üç mezhebe göre katli lazım gelir. Bizim mezhebimize göre katli lazım gelmez ama

ekber-i kebâirden bir büyük günah işlemiş olur ve habs-i medid (uzun ve devamlı hapis) lazım

gelir. Bir adam bir vakit namazı bile bile terk eylese sonra kaza etse bir hafta miktarı yani

ahırette seksen yıl yansa gerektir. -Ahıretin bir günü bu dünyanın bir yılı kadardır, ahıretin

yılları ona göre hesap olunur-.

Ve dahi imama uyanlar dört nevidir: Müdrik, muktedi, mesbûk, lâhık.

"namaz dinin direğidir", bir adam namaz kılar, dinin direğini diker, üzerine sayeban

Müdrik:

İftitah tekbirini (namaza başlama tekbirini) imam ile beraber alana;

muktedî:

İftitah tekbirini imam ile beraber almayıp sonra alana; ve

mesbûk:

İmam rekâtların birini ya ikisini kıldıktan sonra uyana; ve

lâhık:

abdest alıp, gelip, imama uyar yine mukaddem uyduğu gibi bila kıraat rükû ve sücud

tesbihlerin(i) eder, namazı kılar ona derler (ki) imamın ardındaki gibidir. Eğer dünya kelâmı

söylemediyse böylece kılar. Lakin camiden çıktıktan sonra pek yakın mahalden abdest almalı,

zira ileriye giderse namazı fasit olur demiş var.

Ve dahi bir adam gelip imamı rükûda bulsa, rükûya yetişeyim deyü acele edip tekbiri iner

iken alsa, imama uymuş olmaz, imamı rükûda buldukta imama uyup tekbiri ayakta tekmil

edip sonra rükûya gider, (rükûda) imamın beli ile beraber olup teşbih ederse ol rekâta uymuş

olur. Amma rükûya iner iken imamın beli doğrulsa ol rekâta erişmiş olmaz.

Ve dahi namazın beş yerde tadil-i erkânını terk etse İmam Ebu Yusuf a göre namazı fasit olur.

Amma İmameyn'e (İmam Azam ve İmam Muhammed) göre fasit olmaz, lakin vacibi terkten

cebren li'n-noksan (eksiği tamamlamak ve gidermek için) iade lazım olur. (Tadil-i erkânın)

terkinin yirmi altı kadar zararı vardır:

1. Fakirliğe sebep olur,

2. Ahıret uleması ona buğz eder,

3. Adaletten düşer, şahadeti makbul olmaz,

4. Namaz kıldığı mekân yevm-i Kıyamet'te aleyhine şehadet eder,

5. Bir kimse tadil-i erkânsız namaz kılarken öte yanında biri görüp söylemese günahkâr olur,

6. Ol namazı geri çevirmek (iade etmek) üzerine vacip olur,

7. İmansız gitmesine sebep olur,

8. Namazın hırsızı olur,

9. Allah Taâlâ'nın nazar-ı rahmetinden sakıt olur,

10. Kıldığı namaz eski bez gibi yevm-i cezada (ahirette) yüzüne vurulur,

11. Allah Taâlâ'ya münacatta sû-i edep etmiş olur,

12. Namazın fazla olan sevabından mahrum olur,

13. Sair ibadetlerin sevabı verilmemeğe sebep olur,

14. Nâra (ateşe) müstahak olur,

15. Cahiller(in) onu görüp tadil-i erkânı terk etmelerine sebep olur,

16. İmamına muhalefet etmiş olur,

17. İntikalâtta (geçişlerde) olan sünnetleri terk etmiş olur,

18. Allahu azimü'ş-şan'ın gadabına mazhar olur,

19. Şeytanı sevindirmiş olur,

20. Cennet'ten ırak olur,

21. Cehennem'e yakın olur,

22. Kendi nefsine zulm etmiş olur,

23. Tâhir (temiz) olan nefsini mülevves etmiş olur,

24. Sağında ve solunda olan melâikelere eziyet etmiş olur,

25. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellemi mahzun etmiş olur,

26. Cemî-i mahlûkata (bütün yaratıklara) zararı dokunmuş olur, zira ol adamın günahı

sebebine yağmurlar yağmaz ve yerlerde ekinler bitmez ve yağmur vaktiyle yağmaz olur.

Ve dahi imamın arkasına durana yüz sevap ve sağında durana yetmiş beş sevap ve solunda

durana elli sevap verilir. Evvelki safta durana yirmi beş sevap, ikinci saftan tâ geri safa

varıncaya kadar durana on sevap verilir. Bu sevapların bir tanesi bin vukıyye, o vukıyyenin

her bir tanesi bin dirhem ve o dirhemin her bir tanesi Uhut dağından ağır gelse gerektir.

Ve dahi bir adam iftitah tekbirini imam ile beraber alsa, güz günlerinde ağaçların yaprağı

rüzgâr estikçe ne şekil dökülürse ol adamın günahları da öyle dökülse gerektir.

İftitah tekbirinde beraber uymuş ama sonra hades vaki olup (abdesti bozulup) tekrar

İMAMLA BERABER ALINAN TEKBİRİN SEVABI

Bir gün Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem namaz kılarken bir kimse sabah namazında

iftitah tekbirine yetişmedi, vardı bir kul azad eyledi, gelip Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve

selleme ayıttı: Ya Resûlallah ben bugün, iftitah tekbirine yetişmedim, bir kul azad ettim,

acaba iftitah tekbirinin sevabına nail olabildim mi?

Resûlüllah hazretleri Hazreti Ebu Bekir'e "sen ne dersin bu iftitah tekbirinin hakkında" deyü

buyurdu. Ebu Bekir-i Sıddık radıyallâhu anhu buyurdu ki

olsam, kırkının da yükü cevahir olsa, cümlesini fukaraya tasadduk etsem yine imam ile

beraber alınan iftitah tekbirinin sevabına nail olamam."

'Ya Resûlallah, kırk deveye mâlik

Ondan Resûlüllah hazretleri "Ya Ömer sen ne dersin bu iftitah tekbirinin hakkında" dedikte

Hazreti Ömer radıyallahu anhu ayıttı:

olsa, yükü cevahir olsa, cümlesini fukaraya tasadduk etsem yine imam ile beraber alınan

iftitah tekbirinin sevabına nail olamam".

"Ya Resûlallah, Mekke ile Medine arası dolu devem

Ondan Resûlüllah hazretleri "Ya Osman, sen ne dersin bu iftitah tekbiri hakkında" dedikte

Hazreti Osman zi'n-nureyn radıyallahu anhu ayıttı:

namaz kılsam, her bîr rekâtta Kur'an-ı azimü'ş-şani hatm eylesem yine imam ile beraber

alınan iftitah tekbirinin sevabına nail olamam".

"Ya Resûlallah, ben gecede iki rekât

Ondan Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri "Ya Ali, sen ne dersin bu iftitah

tekbiri hakkında" dedikte Hazreti Ali kerremellâhu vechehu ayıttı:

meşrık (bata ile doğu) arası küffar ile dolu olsa, Rabbim bana kuvvet verse, cümlesini kırıp

katl eylesem yine imam ile alınan iftitah tekbirinin sevabına nail olamam".

'Ya Resûlallah mağrip ile

Ondan Resûlüllah hazretleri

kağıt olsa ve deryalar mürekkep olsa ve bütün ağaçlar kalem olsa ve cümle melâikeler kâtip

olsalar, kıyamete kadar yazsalar yine imam ile alınan iftitah tekbirinin sevabını yazamazlar"

"Ey benim ümmet ve ashabım, yedi kat yerler ve yedi kat gökler

deyi buyurmuş.

Ve eğer Allahu azimü'ş-şan'ın yarattığı melekler bu kadar mıdır dersen, Resûlüllah hazretleri

Mirac'a çıktığı gece Cennet'i ve Cehennem'i ve Beyt-i mamur'u seyran ettikte bakıp gördü;

Beyt-i mamur'u melâike tavaf edip giderlerdi. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem ayıttı: 'Ya

karındaşım Cebrail, bu Beyt-i mamur'u tavaf edip giden melâike geri dönmüyor, onlar nereye

giderler?" Ol vakit Cebrail aleyhi's-selâm ayıtta:

bugüne gelince(ye) kadar bu Beyt-i mamur'u tavaf edip giden melâike(nin) geri döndüğün(ü)

görmedim, bir kere tavaf edene kıyamete kadar bir dahi nevbet gelmez"

Ve dahi bir adam namazda

olan kılların sayısınca sevap verir. Ve

kula kabul olmuş hac sevabı verir. Ve rükûya vardıkta Allahu azimü'ş-şan ol kula nice bin

altın sadaka etmiş sevabı ve rükûda sünnet üzere üç kere teşbih ettikte ol kula Allahu

azimü'ş-şan hazretleri gökten inen yüzdört kitabı okumuş kadar sevap verir ve birer

"Ya Habiballah, ben halk olduğum gündendedi."eûzü besmele" okudukta Allahu azimü'ş-şan o kula bedeninde"Fatiha-yı şerife" okudukta Allah Taâlâ hazretleri ol

"semiallâhu limen hamideh"

Ve secdeye vardıkta ol kula Allahu azimü'ş-şan insanlar ve cinler adedince sevap verir,

secdede sünnet üzere üç kere teşbih ettikte ol kula Allahu azimü'ş-şan'ın fazileti çoktur amma

bir kaçını beyan etmişler:

1. Arş ve kürsü ağın kadar sevap verse gerektir,

2. Allahu azimü'ş-şan ol kulunu mağfiret etse gerektir,

3. Ol kul öldükte Mikâil aleyhi's-selâm ol kulun kabrini günde bir kere ziyaret etse gerektir, tâ

kıyamete kadar,

4. Kıyamet gününde Mikâil aleyhi's-selâm ol kulu mübarek kanadı üzerine alıp şefaat edip

Cennet-i a'lâya götürse gerektir.

Ve ka'de-i ahîreye oturdukta Allahu azimü'ş-şan ol kula fükara-yı sabirîn sevabı verir, -

fukara-yı sabirîn sevabı ağniya-yı sakilinden (şükreden zenginlerden) beş yüz yıl evvel

Cennet'e girse gerektir-. Ağniya-yı şakirîn onu görüp nolaydı biz dünyada iken fukara-yı

sabirînden olaydık deyü temenni etseler gerektir. İki yanına selâm verdikte ol kula Allahu

azimü'ş-şan "Cennet'in sekiz kapısı açıldı, ya mümin, her hangisinden girersen gir" deyü

hitap etse gerektir.

Sekiz Cennet'in sekiz kapısı vardır, sekiz de miftahı (anahtarı) vardır: Evveli beş vakit namaz

kılan müminlerin imanıdır, ikinci besmele-i şerifedir, altısı dahi Fatiha-yı şerife'nin içinde

dahildir.

dedikte ol kulu Allahu azimü'ş-şan rahmet deryasına gark eder.

Sekiz Cennet'in

1-Dâr-ı celâl,

2-Dâr-ı karar,

3-Dâr-ı selâm,

4-Cennetü'l-huld,

5-Cennetü'l-me'vâ,

6-Cennetü adn,

7-Cennetü'l-firdevs,

8-Cennetü naîm'dir.

Dâr-ı celâl beyaz nurdandır, Dâr-ı karar kırmızı yakuttandır, dâr-ı selâm yeşil

zeberceddendir, Cennetü'l-huld mercandandır, Cennetü'l-me'vâ gümüştendir, Cennetü adn

altındandır, Cennetü'1-fîrdevs hem altından ve hem gümüştendir, Cennetü naîm kırmızı

yakuttandır.

Cennet'e giren müminler ebedi onda kalırlar, hiç çıkmazlar. Onda olan huriler hayızdan ve

nifastan ve yaramaz hulktan (huydan) berilerdir ve ne türlü taam ve şarap (yemek ve içki)

isterler ise hazır önlerine gelir. Pişirmek ve kortarmak (kotarmak) olmaz. Başları üzerinde

kuşlar uçar. Müminler köşklerinde oturur iken bunları görür, eğer sen dünyada iken bana

böyle yakın gelsen ben seni kebap ederdim deyü kalbine geldiği anda nurdan tabak içinde

henüz pişmiş önüne gelip tütüp durur. Onu yemeğe başlar, kemiklerini bir yere yığar, kalbine

gelir ki şimdi bu yine kuş olsa idi deyü kalbine geldiği anda evvelki gibi kuş olup uçup gider.

Ve dahi Cennet'in toprağı miskten, binasının bir kerpici gümüşten ve bir kerpici altındandır.

Cennet ehlinin her birine yüz er kuvveti verilir. Ehl-i Cennet'in en ednâsına yetmiş huri ve iki

de dünya hatunu verilse gerektir, her birine cima ettikte lezzeti yetmiş yıl baki kalsa gerektir,

daima bakire bulunsa gerektir.

Ve dahi Cennet'te dört ırmak akar, başı birdir, ayağı başka başkadır. Her birinin lezzeti

birbirine uymaz. Onun birisi safi su ve birisi halis süt ve birisi Cennet şarabı ve birisi safi

baldır.

Dahi Cennet'te yüksek köşkler vardır, eğilir, mümin ona biner nereye isterse götürür, bunun

dünyada misli devedir.

Dahi Cennet'te Tuba ağacı vardır, kökü yukarıda, budaklan aşağıda. Onun dünyada misli ay

ve güneş.

CEMALULLAH

Dahi Cennet ehli yer içer, tebevvül ve tağavvut etmezler (küçük ve büyük dışarı çıkmazlar).

Allah Taâlâ Cennet'te mümin kullarına hitap edip "kullarım, benden dahi ne istersiniz

vereyim, zevk'u safada olun" diye, kullar dahi

Cennetine idhal edip bu kadar huri ve ğılman ve vildan verdin, akla gelmedik ve gözler

görmedik ve kulaklar işitmedik bu kadar nimetler verdin, dahi bir şey istemeye haya ederiz"

"ya Rabbi bizi Cehennem'den azad eyledin ve

dedikte Rabbü'l-âlemîn yine hitap edip

var"

isteyeceğimizi bilmeyiz"

mesele iktiza edince ne yapardınız?"

müşkilimiz hal olurdu"

haber alınız, ne haber verirler ise size vereyim"

cemalüllâhı unuttunuz mu, dünyada iken derdiniz ki Rabbimiz Cennet'te mekândan

münezzeh olduğu halde cemalini bize gösterse gerek deyü arzu ederdiniz, onu isteyin"

onlar dahi rü'yet-i cemalüllâhı (Allah'ın cemalini görmeyi) istediklerinde Allahu azimü'ş-şan

mekândan münezzeh olduğu halde cemal-i bâ-kemâlini gösterse gerek Hak Taâlâ'nın cemal-i

pâkini gördükte nice bin yıl hayran kalsalar gerekdir.

Ve dahi Cennet'te kişi köşkünde otururken etrafından pencereler, önlerinde meyveler vardır.

Kullar onu gördükte uzanayım, ol dalı çekeyim, meyveyi koparıp yiyeyim deyü hatırına

geldikte oturduğu yerden kalkmağa ve dalı koparmağa hacet kalmaz, heman oturduğu yere

dal önüne gelir, meyveyi koparır, ağzına kor, çiğneyip dahi lezzeti boğazına gitmeden

kopardığı yerden bir dahi biter, ağızına koyduğundan olgun ve leziz. Böylece Rabbü'l-izzet

bitirse gerektir.

"kullarım, sizin benden bunlardan başka isteyeceğinizdedikte kullar dahi "ya Rabbi bizler dahi istemeye yüzümüz yoktur ve hem nededikte Rabbü'l-âlemin buyursa gerek: "Kullarım, size dünyada bir. Onlar dahi "ulemaya varırdık, ol meseleyi öğrenipdedikte Hak Teâlâ hazretleri "imdi öyle ise sizler ulemaya danışınız,deyü buyurdukta ulema "ya sizlerdeyip

Ve dahi cuma namazının şartı on ikidir:

1. Mısır (şehir) olmak ya mısra tâbi olmaktır,

2. Hutbe okumaktır,

3. Onda imam, padişah-ı İslâm hazretleri yahut (onun) tarafından mezun naibi (vekili)

olmaktır,

4. Zuhr (öğle) vaktinde kılınmaktır,

5. Cemaat,

6. İzn-i âmm (umumi izin) olmaktır.{Burada sayılan şartlar Cuma namazının geçerli olabilme

şartlandır. Cuma namazının farz oluş şartları ise şunlardır. 1. Erkek olmak, 2. Hür olmak, 3.

Yolcu olmamak, mukim olmak, 4. Namaza gidemeyecek ölçüde hasta olmamak, sağlık, 5.

Akıllı ve baliğ olmak.}

Ve dahi cemaat İmam-ı Azam'a ve İmam-ı Muhammed'e göre baliğ ve âkil ve erkek ve

imamdan gayrı üç adam ve İmam-ı Ebu Yusuf a göre imamdan gayrı iki adam olmaktır -esah

olan imameyn kavlidir-.

Dahi bir kimse imama cuma namazının ikinci rekâtının rükûunda yetişse İmam-ı

Muhammed'e göre öğle namazını kılar amma İmam-ı Azam'a ve İmam-ı Ebu Yusuf'a göre

teşehhüdde dahi yetişse cumayı kılar.

Ve hatip hutbe okurken bir kimse nafilede bulunsa (nafile namaz kılsa) iki rekât kılar ziyade

kılmaz ve eğer cuma sünneti ise iki rekât kılardamı selâm verir yoksa dört rekâtı tekmil eder

mi, ihtilaflıdır, esah olan dördü tamam eder.

Ve dahi cumanın vacibi beştir:

1. Ezan vaktinde her şeyi terk etmek,

2. Camiye sa'y etmek (koşmak),

3. Hatip hutbede iken nafile (namaz) kılmamak,

4. Dünya kelâmı söylememek,

5. Her şeyden sükût etmek.

Ve dahi cumanın müstahabı beştir:

1. Tîb-i rayiha (güzel koku),

2. Misvak

3. Pak libas (temiz elbise),

4. Tebkir: Tebkir deyü cuma namazı için camiye erken gitmeye derler. Zaman-ı saadette (Hz.

Peygamber'in zamanında) ashab-ı kiram sabah namazından sonra dağılmayıp cumadan

sonra dağılırlar idi. Bu ümmetten ibtida (ilk önce) terk olunan sünnet tebkirdir.

5. Gusül etmek.

Ve dahi cumanın mekruhları beştir:

1. Hatip hutbede iken selâm vermek,

2. Kur'an okumak,

3. Aksıran adama

4. Yemek ve içmek,

5. Her amel-i mekruhu işlemek.

Ve dahi bayram namazının tekbirleri dokuzdur: Biri farz, birisi sünnet, yedisi vacip. İftitah

tekbiri farz, evvelki rükû tekbiri sünnet, zevaid tekbirleri vacip ve ikinci rekâtın rükû tekbiri

vacibe mukarenetle (bitişik olmakla) vacip.

"yerhamükellâh" demek,

YOKSULLUĞUN SEBEPLERİ

Ve dahi hadiste şöyle gelmiştir: Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâm buyurmuş ki:

"İnsana yoksulluk yirmi dört şeyden hasıl olur:

1. Ayakta bevl etmek (işemek),

2. Cünüp iken taam etmek (yemek),

3. Ekmek ufağın(ı) hor tutup basmak,

4. Soğan ve sarımsak kabuğun(u) ateşe yakmak,

5. Alimlerin önünce yürümek,

6. Atasına ve anasına adıyla çağırmak,

7. Rast geldiği ağaç ve süpürge çöpüyle dişin(i) kurcalamak,

8. Elin(i) balçık yumak,

9. Eşik üzerine oturmak,

10. Bevl ettiği (işediği) yerde abdest almak,

11. Çanağı ve çömleği yumadan (yıkamadan) taam (yemek) koymak,

12. Esvabını (elbisesini) üstünde dikmek,

13. Yüzünü eteği ile silmek,

14. Aç iken soğan yemek,

15. Evinde örümcek komak,

16. Sabah namazın(ı) kılıp mescitten ivelik çıkmak,

17. Erken pazara varıp ve pazardan geç çıkmak,

18. Yoksul kimseden ekmek satın almak,

19. Çıplak yatmak,

21. Kapkaçağı örtüsüz komak,

22. Çerağı üfürmek,

23. Her şeyi "bismillah" demeden işlemek,

24. Şalvarını ayakta giymek." Bunlar cümle yoksulluk getirir, müminler hazer etmek

(sakınmak) lazımdır.

Dahi bir adam sabah namazına erken uyanayım derse, yatacak vakit

"înna a'taynâke"

sûresin(i) okusa sonra

tâalâ ol adam sabah namazına vaktiyle uyanır.

"ya Rabbi beni sabah namazına vaktiyle uyandır" dese bi-iznillâhi

54 FARZ

Ve dahi elli dört farzları beyan edelim:

1. Allah Teâlâ'yı bir bilip zikr etmek,

2. Helalinden yemek ve içmek,

3. Abdest almak,

4. Beş vakit namaz kılmak,

5. Cünüplükten gusül etmek,

6. Kişinin rızkına Allah Teâlâ(nın) kefil olduğunu hak bilmek,

7. Helalden pak libas (elbise) giymek,

8. Hakk'a tevekkül etmek,

9. Kanaat etmek,

10. Nimetlerin mukabilinde Rabbi Teâlâ'ya şükr etmek,

11. Cenab-ı Bâri'den gelen kazaya razı olmak,

12. Belalara sabr etmek,

13. Günahlarından tevbe etmek

14. İhlas üzere ibadet etmek,

15. Şeytanı düşman bilmek,

16. Kur'an-ı azimü'ş-şan'ı hüccet (delil) tutmak,

17. Ölümü hak bilmek,

18. Allahu azimü'ş-şan'ın sevdiğini sevip sevmediğinden kaçmak,

19. Babaya ve anaya iyilik etmek,

20. Emr-i maruf eyleyip emr-i münkeri nehy etmek,

21. Akrabayı ziyaret etmek,

22. Emanete hıyanet etmemek,

23. Daima Allah Teâlâ'dan havf edip (korkup) ferahı terk etmek,

24. Allahu azimü'ş-şan'a ve Resulüne itaat etmek,

25. Günahtan kaçıp ibadet(l)e meşgul olmak,

26. Padişaha mutî (itaatkâr) olmak,

27. Âleme ibret nazarıyla nazar etmek,

28. Tefekkür etmek,

29. Dilini fuhuş kelâmdan hıfz etmek (korumak),

30. Kalbini pak etmek,

31. Hiç bir kimseyi maskaralığa almamak,

32. Harama bakmamak,

33. Her halde mümin sözüne sadık olmak,

34. Kulağını münkirat dinlemekten men etmek,

35. İlim talep etmek,

36. Kilesini ve terazisini (ölçü ve tartısını) hak üzere tutmak,

37. Allahu azimü'ş-şan'ın azabından emin olmayıp daima korkmak,

38. Fukaraya sadaka vermek, yardım etmek,

39. Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetinden ümidin(i) kesmemek,

40. Nefis hevasına tâbi olmamak,

41. Fî sebilillâh (Allah yolunda, Allah için) taam yedirmek,

42. Kifayet miktarı rızık talep etmek,

43. Malının zekâtın(ı) vermek,

44. Hayız ve nifas halinde ehline yakın olmamak,

45. Cemî-i masiyetten (bütün günahlardan) kalbini pak etmek,

46. Tekebbürlüğü (büyüklenmeyi) terk etmek,

47. Baliğ (ergin) olmadık yetimin malını hıfz etmek (korumak),

48. Taze gulama (oğlana) yakın olmamak,

49. Beş vakit namazı hıfz etmek,

50. Zulm ile kimsenin malını yememek,

51. Allahu azimü'ş-şan'a şirk koşmamak,

52. Zinadan kaçmak,

53. Şarap içmemek,

54. Yok yere kasem (yemin) etmemek.

ZEKAT VE HAC

Ve dahi İslâmın binası beştir yani İslâm beş şey üzerine bina kılınmıştır:

1. Kelime-i şehadet getirmek,

2. Beş vakit namaz kılmak,

3. Ramazan-ı şerif orucun(u) tutmak,

4. Eğer farz ise yılda bir kere zekât vermek,

5. Kudreti var ise ömründe bir kere hacca gitmek.

Ve dahi zekâtın farz olmasına delil

kerimesidir.

"Namazı kılınız, zekâtı veriniz." (Bakara 2/43) âyet-i

Ve dahi oniki kimseye zekât vermek caiz değildir:

1. Mecnuna,

2. Meyyit (ölü) kefenine,

3. Borcuna tuta,{Verirken zekâta niyet etmek gerekli olduğundan borç olarak verilen bir

meblağı sonradan zekâta saymak doğru olmaz.}

4. Kâfire,

5. Ağniyaya (zenginlere),

6. Usûlüne ve furûuna,{Bir kişinin ana-baba, dede-ninesi usûlünü, evladı ve erkek

çocuğundan torunları furûunu meydana getirir.}

7. Zevcesine (eşine),

8. Kölesine

9. Mükâtebesine

10. Müdebberesine,{Mükâteb: Belli bir bedeli ödemek karşılığında azat olmak üzere

efendisiyle anlaşmış köle; Müdebber: Azat olması efendisinin ölümüne bağlı köle demektir.

Zekât verilecek sekiz sınıf insanı sayan âyette (bk. Tevbe 9/60) köleler de sayılmakla beraber

burada kişinin kendi kölesi istisna edilmektedir. Yazar aşağıda zekât verilenler arasında da

köleleri saymamıştır.}

11. Avret erine (kadının kocasına) vermek ihtilaflıdır, esah olan vermez.

Ve dahi bir kimseyi yabancı zan etmiş evladı (çıkmış) veya Müslüman zan etmiş kâfir çıkmış

olsa bu mezkûr olan kimselere zekât vermiş olsa esah olan iade etmez.

Zekâtı yedi kimseye vermek caizdir:

1. Istılah-ı şeriat üzere olan miskine,

2. Fukaraya,

3. Borçluya,

4. Zekât devşirmeye memur olana -ücreti mikdarı-,

5. Vilayetinde malı var, burada fakir olana,

6. Seferden münkatı olana,

7. Hacdan münkatı olana.{Kur'an'da zekât verilecek sekiz sınıf insan şöyle sıralanmıştır:

"Sadaka(zekât)lar, fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevli olanlar, kalpleri Islama

ısındırılacak olanlar, köleler, borçlular, Allah yolunda olanlar ve yolcular içindir..." (Tevbe

9/60). Hz. Ömer'in artık islâm güçlenmiştir gerekçesiyle kalpleri îslâma ısındırılacak olanlara

zekât vermeyi kaldıran içtihadı daha sonraki uygulamalara esas olmuşsa da başka bir

zamanda aynı ihtiyaç duyularak bu gruba giren insanlara da zekât verilebileceği söz konusu

edilmektedir.}

Ve dahi zekâtın farz olmasının şartı altıdır:

1. Müslüman ola,

2. Baliğ ola,

3. Akıllı ola,

4. Hür ola,

5. Nisaba{Nisab: Dinen, zengin sayılmanın, dolayısıyla zekat, kurban, sadaka-yı fitar, hac gibi

ibadetleri yapmakla yükümlü olmanın asgari sınırına nisab denir. Nisab altın olarak 20

mıskal (96 gr.) gümüş olarak 200 dirhem (640 gr.) dir.} mâlik ola,

6. Üzerinden (bir) yıl geçe.

Ve dahi kurbanın şartı üçtür:

1. Müslüman ola,

2. Mukim ola (yolcu olmaya),

3. Gani (zengin) ola.

(Kurbanın) rüknü koyun ve deve ve sığır olmak. Bir deve veya bir sığır yedi kurban yerine

geçer; yedi kişi kurban etmek caizdir. Bir ahar (başka) kişi ben de zam olayım dese

cümlesinin kurbanı fasit olur.

Ve dahi haccın rüknü üçtür:

1. Niyet-i ihram yani hacca niyet etmek,

2. Arafat'ta vakfeye durmak,

3. Tavaf-ı ziyaret etmek.

Arafat'ta vakfeye durmanın evvel vakti Zilhiccenin dokuzuncu günü zeval vaktinden ertesi

sabah oluncaya dekdir.

Ve dahi tavaf yedi nevidir:

1. Tavaf-ı ziyaret,

2. Tavaf-ı umre -bunlar farzdır-,

3. Tavaf-ı kudüm -sünnettir-,

4. Tavaf-ı veda, 5. Tavaf-ı nezr -vaciptir-,

6. Tavaf-ı nafile,

7. Tavaf-ı tatavvu -müstehaptır-,

Ve dahi hac için ihrama niyet etmek farzdır, ihram bezi tutunmak sünnettir, cemîi dikilmiş

esvaptan âri olmak vaciptir.

Ve hac(cın) farz olmasının şartı yedidir:

1. Müslüman ola,

2. Baliğ ola,

3. Akıllı ola,

4. Sağ ola,

5. Köle olmaya,

6. Havâic-i asliyesinden (temel ihtiyaçlarından) ziyade şey ola,

7. Yola emin ola.

CENAZE VE HÜKÜMLERİ

Ve dahi cenaze namazı ve defin etmek ve yıkamak ve kefen, cümlesi farz-ı kifayedir.

Ve dahi kefen üç nevidir: Kefen-i farz, kefen-i sünnet ve kefen-i kifaye.

Kefen-i sünnet

farz

avretlere iki kat kifayet eder.

Ve dahi cenaze namazında imamete evlâ olan evvelâ padişahtır, ondan sonra kadî-i belde

(belde kadısı), ondan sonra cumaya mezun olan hatip, ondan sonra imam-ı hay {İmam-ı hay;

esas olarak mahalle imamı demektir} -imam-ı hay deyü meyyitin (ölünün) hayatında

hüsnüzan ettiği âlim kimsedir-, ondan sonra meyyitin velisidir. Velisi gelmeyince zikr

olanlardan mâda bir ahar (başka) kimse kıl(dır)mış olsa velisi muhayyerdir, dilerse çevirir

(yeniden kıldırır) dilerse çevirmez; -sair tafsilat kütüb-i mutavvelâtta mesturdur-.

Ve dahi bir adamın yarısı ortasından biçilmiş olup yalnız yarısı bulunsa onun namazı

kılınmaz. Bir adamın başı yok gövdesi var, onun namazı kılınmaz. Bir meyyit bulsalar her

yeri parça parça olmuş, her parçası bir yerde olsa onun namazı kılınmaz, ol parçaları bir yere

getirseler namazı kılınır.

Bir cenazeyi yıkasalar,

ama kabre vardıktan sonra,

yıkarlar, namazın(ı) kılarlar. Kabre koyup üzerini örttükten sonra haber verseler ol vakit

çıkarmazlar.

Ve dahi bir cenazeye teyemmüm ettirseler götürürken su bulunsa muhayyerdir. Bir beldede

çok adamlar fevt olsa hepsinin birden namazını kılmak caizdir -şer'a tatbik olunarak-, lakin

evlâ olan birer (birer) kılmak gerektir.

Ve dahi cenaze namazına

hazır olan imama"

Ve dahi bir adamı hırsızlık ederken tutsalar re'y-i hakim ve vali (hakim ve valinin görüşü ve

kararı) ile öldürseler yahut bir adam padişaha âsi olup öldürseler yahut bir adam kendi

anasını yahut babasını öldürse bunların namazları kılınmaz.

Ve dahi bir adam kendi kendini öldürse onun namazı kılınmaz, -İmam Ebu Yusuf indinde

kılınır-.

erlere üç ve avretlere beştir. Kefen-i kifaye erlere iki, avretlere üçtür. Kefen-ierlere bir, avretlere birdir. Kefen bulunmayıp harir (ipek) bulunsa erlere bir kat,"bir yeri kuru kaldı" deseler, eğer başı bağlanmadı ise onu yıkarlar"bunun abdest azalarından bir yeri kuru kaldı" deseler ol yeri"Allah Teâlâ'nın rızası için namaza, meyyit için duaya, uydum şudeyü niyyet ede.

EHLİ SÜNNETİN ALAMETİ

Ve dahi Ehl-i sünnet olanların on alameti vardır:

1. Cemaata müdavemet eder,

2. Fâsık (günahkâr) demeyip imama uyar,{Ehl-i sünnete göre mümin ve imamlık şartlarına

sahip fakat günah işleyen kişilerin arkasında namaz kılınır. Günahkârlığını gerekçe

göstererek imamın arkasında namaz kılmamak bir fitne unsuru olarak görülmüş ve uygun

bulunmamıştır.}

3. Edik üzerine meshi caiz görür,

4. Ashaba ve Resûlüllah'a ar verir söz söylemez,

5. Padişaha kılıç çekmez,

6. Dinde bi -gayr-ı hakkın mücadele etmez,

7. Dinde şek (şüphe) etmez,

8. Hayrı, şerri Allah Teâlâ'dan bilir,

9. Ehl-i kıbleyi tekfir etmez (namaz kılana kâfir demez),

10. Dört ashabı diğer ashap üzerine tercih eder,

İşte ol on alamet bunlardır. Ondan sonra dört ashab'ın içinde Ebu Bekiri's-Sıddîk

cümlesinden uludur ve ondan sonra Hazreti Ömer uludur, ondan sonra Hazreti Osman

uludur, ondan sonra Hz. Ali uludur.

Ebu Bekir radıyallâhu anhu iki yıl üç ay ve yirmi gün hilafet etti. Ömeru'l-Faruk radıyallâhu

anhu on sene altı ay dört gün hilafet etti. Osman-ı Zi'n-Nureyn radıyallâhu anhu on bir sene

on bir ay ve on sekiz gün hilafet etti. Hazreti Ali radıyallâhu anhu dört sene on ay ve bir gün

hilafet etti. Ve oğlu Hasan radıyallâhu anhu altı ay hilafet etti. Cümlesi otuz yıldır.

Ve dahi keramet-i evliya (velilerin kerameti) haktır. Cümle velilerin efdali (en faziletlisi)

Hazreti Ebu Bekiri's-Sıddîk' tir, hilafeti haktır, icma-ı ümmet ile sabittir, Resûlüllah sallallâhu

aleyhi ve sellemin kayın atasıdır, kızı Aişe anamızı Resûlüllah'a tezvic eylemiştir, hakikat

ilminde mahirdir, cümle malım hak yolunda sarf etti, ta kim bir habbe kalmadı, hurma

lifinden eğnine setr-i avret edecek kadar şey giydi. Cebrail aleyhi's-selâm dahi onun giydiği

gibi giyip Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve selleme geldi, Resûlüllah onu bu halde görecek

saadet ile

buyurdukta Cebrail aleyhi's-selâm

melekler var ise cümlesi bu haldedir. Sebebi oldur ki Allahu azimü'ş-şan hitap etti ki Ebu

Bekir kulum cümle emlâkını benim rızam için benim yoluma sarf eyledi, hurma lifinden dona

girdi, ey benim meleklerim sizler dahi o dona girin deyü emr eyledi. Cümle melekler bu

haldedir"

"Ya karındaşım Cebrail, bu halde ben seni görmedim idi, bu hal ne aceptir" deyü"Ya Resûlallah, şimdi sen beni bu halde gördün, ne kadardeyü buyurdu. Onun için "sıddîk"denildi.

ÖMER ADALETİ

Onun ardınca efdal-i evliya Hazreti Ömer radıyallâhu anhudur, hilafeti icma-ı ümmet ile

sabittir, şeriat ilminde mahirdir. Bir gün Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerine bir

münafık ile bir Yahudi dava ile geldiler, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri

davalarını hükm etti, hak yahudinin elinde çıktı. Ol münafik razı olmayıp Resûlüllah ol dem

onlara

geldiler.

Dedi: Ey kişi neye geldiniz? Münafık: Bu yahudi ile davam vardır.

Hazreti Ömer buyurdu: Sahib-i şeriat (Peygamber) var iken ben davayı nasıl göreyim?

Münafik dedi ki: Biz Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve selleme vardık, davayı yahudiye hükm

eyledi, ben razı olmadım.

Heman Ömer radıyallâhu anhu onlara

İçeriye girdi, satırı eteğinin altına alıp bunların yanına geldi, hemen çektiği gibi ol münafığın

kellesini uçurdu,

Ömeru'l-Faruk denildi ve Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri

edici Ömer'dir"

Onun ardınca efdal-i evliya Hazreti Osman-ı Zi'n-Nûreyn radıyallâhu anhudur, hilafeti

haktır, icma-ı ümmet ile sabittir. Resûlüllah ona birbiri ardınca iki kızın(ı) vermiştir, kızı

vefat ettikte

medh etmiş idi. Tezvic ettikten sonra kızı buyurdu ki

Hazreti Osman'ı gayet medh eylediniz, buyurduğunuz kadar değil"

sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri kızına "Ey benim kızım, Hazreti Osman'dan gökteki

melekler haya ederler" buyurdu. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri ona iki

kızın(ı) verdikten ötürü Osman-ı Zi'n-Nûreyn (iki nur sahibi) denildi. Resûlüllah'ın

damadıdır, marifet ilminde mahirdir.

Onun ardınca efdal-i evliya Hazreti Ali kerremellâhu vechehu ve radıyallâhu anhudur, hilafeti

icma-i ümmet ile sabittir, Resûlüllah'ın damadıdır. Kızı Fatıma anamızı ona tezvic etmiştir,

tarikat ilminde mahirdir. Bir gulamı var idi, bir gün gulam murad eyledi ki şu efendimi

tecrübe edeyim. Vakta ki Hazreti Ali taşrada idi, gıdamın katına gelip bir hizmet buyurdu.

Gulam sükût eyledi. Ondan Hazreti Ali kerremellâhu vechehu gulama

yaptım ve hatırınız neden münkesir oldu (kırıldı) ve benim nemden incindin"

gelip elin öptü "sen bana bir şey yapmadın, ben bugün senin abdinin (kölenim), muradım seni

tecrübe etmek idi, hakka (hakikaten) velisin" dedi.

"Ey kişi Ömer'e varın, sizin davanızı görsün" deyü buyurdu. Onlar Hazreti Ömer'e"Siz eğlenin, ben sizin davanızı fasl edeyim" dedi."Resûlüllah'ın hükmüne razı olmayanın hali budur" dedi. Onun için ona"Hak ile bâtılı ayırtdedi."Bir dahi olsa verirdim" demiştir. Sonraki kızını verdikte Hazreti Osman'ı gayet"Ey benim gözüm nuru atam, sizdedikte Resûlüllah"Ya gulam ben sana nededikte gulam

AHKAMI ŞER'İYYE

Ve dahi ahkâm-ı şer'iyye

(İslam Şeriatının ahkamı) sekizdir:

1-Farz,

2-vacip,

3-sünnet,

4-müstehap,

5-mubah,

6-haram,

7-mekruh,

8-müfsit.

Farz oldur ki

olmuş ola; iman, Kur'an, abdest almak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca

gitmek, cünüplükten gusül etmek gibi.

onu Allahu azimü'ş-şan buyurmuş ola, buyurduğu "şüphesiz delil" ile belli

Farz dahi üç nevidir:

billahi ilâ ahırihi" bilip ve inanıp daim ittikat etmeye derler. Farz-ı muvakkat amelin vakti

geldikte işlediğimiz farz olan amellere derler. Farz ale'l-kifaye onu elli adamdan yahut yüz

adamdan birisi işlese sairlerinden sakıt olur; selâm almak ve selâm vermek gibi, cenaze

namazı kılmak ve cenazeyi gasl etmek (yıkamak) gibi, sarf ve nahiv (Arapça dilbilgisi)

okumak ve hafız olmak ve ilm-i vücûh (Kur'an'ın değişik okuma şekilerini veren ilim)

öğrenmek gibi.

Farz-ı dâim, farz-ı muvakkat, farz-ı ale'l -kifaye. Farz-ı dâim "Amentü

Ve dahi bir farz içinde beş farz,

farz, ihlası farz, inkârı küfürdür.

vardır: Bu farzın ilmi farz, ameli farz, miktarı farz, itikadı

Vacip oldur ki

olmuş ola. Vacip olduğuna inanmayan kâfir olmaz lakin işlemeyen Cehennem azabına layık

olur. Meselâ salat-ı vitirde (vitir namazında) Kunut duası okumak ve hacılar (kurban)

bayramında kurban kesmek ve Ramazan-ı şerif bayramında fitre vermek gibi.

onu Allahu azimü'ş-şan buyurmuş ola, buyurduğu "şüpheli delil" ile belli

Ve dahi bir vacip içinde dört vacip bir farz vardır:

İlmi vacip, ameli vacip, miktarı vacip, itikadı vacip, ihlası vacip, riyası haram.

Ve dahi sünnet;

terk etmiş ola. Terk edene azap olmaz lakin itaba ve şefaattan mahrum olmağa layık olur.

Meselâ misvak istimal etmek ve ezan ve ikamet ve cemaatla namaz kılmak ve evlendiği gece

taam (yemek) yedirmek ve çocuğunu sünnet etmek gibi.

onu Resûlüllah sallallâhu aheyhi ve sellem hazretleri bir kere (ve)ya iki kere

Sünnet dahi üç nevidir:

Sünnet-i müekkede, sünnet-i gayrı müekkede, sünnet-i ale'l-kifaye.

Sünnet-i müekkede

namazının son sünnetleri ve öğle namazının evvel ve son sünnetleri gibi. Bunlar sünnet-i

müekkededir, asla terk olunmaz.

olan sabah namazının evvel sünneti ve akşam namazının ve yatsı

Sünnet-i gayrı müekkede

olunursa bir şey lazım gelmez ama her zaman terk olunur ise itaba ve şefaattan mahrum

olmağa sebep olur.

olan ikindi ve yatsı namazının evvel sünnetleri. Bunlar bazan terk

Sünnet-i ale'l-kifaye

itikâfa{İtikâf: Ramazanın son on gününde mescidin veya evin bir köşesine çekilerek dünya

işlerinden uzaklaşmak, yeme içme, konuşma ve uykuyu en aza indirerek ibadetle meşgul

olmak.} girmek ve meşru olan işlerinin evvelinde "besmele-i şerife" demek gibi.

beş, on adamdan birisi işlerse sairlerinden sakıt olur; selâm vermek ve

Eğer taam (yemek) evvelinde besmele-i şerife demezse üç zararı vardır:

1. Şeytan beraber eki eder (yer),

2. Yediği taam bedenine maraz (hastalık) olur,

3. Yediği taamda bereket olmaz. Eğer besmele der ise üç faidesi vardır:

1. Şeytan beraber eki etmez,

2. Yediği taam bedenine şifa olur,

3. Taamda bereket olur.

Ve dahi müstehap;

işlemiş ola. İşlemeyene azap da ve itab da olmaz, şefaattan mahrum kalmak da olmaz lakin

işleyene sevap çoktur demişler. Nafile namaz kılmak ve nafile oruç tutmak ve nafile sadaka

vermek gibi.

onu Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem ömründe bir kere yahut iki kere

Müstehap dahi üç nevidir:

bazılar(ı) bazından ziyadedir demiş.

Ve dahi mubah oldur ki onun ne işlemesinde sevap var ve ne terkinde azap var; yürümek ve

oturmak ve ev almak ve helalinden türlü taam yemek ve helalden türlü libas giymek gibi.

Ve dahi haram olur ki onu Allahu azimü'ş-şan hazretleri nehy etmiş ola yani kullarına

işleme(yi)n demiş ola.

Haram dahi iki nevidir:

Müstehap, âdap, mendup. Bu üçünün de sevabı birdir lakin

Biri haram lî-aynihi

ve hamr(şarap) içmek ve hınzır(domuz) eti yemek gibi. Bir adam bunları işler iken besmele-i

şerif dese yahut helaldir dese kâfir olur, ama bunları dememiş olsa kâfir olmaz ama

Cehennem azabına layık olur. Ve eğer musir olup tevbesiz ölürse imansız gitmeye sebep olur,

(haram li-aynihinin haramlığına) inanmayan kâfir olur. Haram li-gayrihi olan; bir adam bir

adamın bağına girip sahibinin izni yok iken meyvesini koparıp yemiş ve eşyasını ve akçesini

çalıp harcamış. Ol adam besmele dese yahut helaldir dese kâfir olmaz. Ol adamın (mal

sahibinin) hakkıdır, alır. Bir adamda altı buçuk arpa ağın hakkı olsa yarın yevm-i kıyamette

cemaat ile kılınmış yedi yüz rekât kabul olmuş namazın sevabını Hazreti Mevlâ alıverse

gerektir.{Haram li-aynihide haram olan şeyin bizzat kendisi haramdır, haram Ii-gayrihide ise

şeyin bizzat kendisi helaldir ama elde ediliş ve kullanılış tarzı haramdır; çalıntı meyve

örneğinde olduğu gibi. Onu haram kılan meyve oluşu değil çalıntı oluşudur}

ve biri haram li-gayrihi. Evvelki adam öldürmek ve zina ve livata etmek

Ve dahi mekruh

Biri kerahet-i tahrimiye ve biri kerahet-i tenzihiye. Kerahet-i tahrimiye vacibin terkidir,

harama karib (yakın)dir; kerahet-i tenzihiye sünnetin terkidir, helale karibdir. Kerahet-i

tahrimiye işleyen eğer kast ile işlerse âsi ve günahkâr olur, Cehennem azabına layık olur ve

namazda ise ol namazın cebren li'n-noksan (eksiği tamamlamak ve gidermek için) iadesi vacip

olur; eğer sehiv (yanılma) ile işlerse secde-i sehiv ile sakıt olur. Kerahet-i tenzihiye işleyene

azap olmaz lakin itaba ve şefaattan mahrum kalmağa müstahak olur, -eğer musir olur ise-; at

eti ve kedi ve fare artığı yemek gibi.

, kişinin işlediği amelin sevabını gideren şeye derler. Mekruh dahi iki nevidir:

Ve dahi müfsit

ve zakâtı ve bey'i ve şirayı (alım ve satımı) bozan gibi.

, kişinin işlediği amelleri temelinden giderene derler; imanı ve nikâhı ve haccı

İMANIN ŞARTLARI VE BİLİNMESİ GEREKENLER

Ve dahi sıfat-ı iman altıdır:

"Âmentü billahi":

Allahu azimü'ş-şan vardır ve birdir, şeriki (ortağı) ve nazîri (benzeri) yoktur, mekândan

münezzehtir, kemal sıfatlarıyla muttasıftır ve noksan sıfatlardan beridir; kemal sıfatlar

Allahu azimü'ş-şan'da bulunur, noksan sıfatlar bizlerde bulunur.

Bizlerde bulunan noksan sıfatlar elsizlik ve ayaksızlık ve gözsüzlük, hastalık, sağlık, yemek,

içmek; buna müşabih şeyler çoktur, bunlar bizlerde bulunur. Ve Allahu azimü'ş-şan'da

bulunan yedi kat gökleri direksiz durdurduğu gibi ve yerde yılanları ayaksız yürüttüğü ve

havada kuşları uçurduğu ve cümle mahlukatı yaratıp rızkını verdiği gibi bu da Allahu

azimü'ş-şan'ın kemal sıfatlarından bir eserdir.

Ve dahi Allahu azimü'ş-şan hakkında bizlere bilmesi vacip olan sıfat-ı nefsiyye birdir: Vücud

(var olmak). Allahu azimü'ş-şan'ın var olmasına naklen delil

20/14) kavl-i şerifidir. Aklen (delil), bu âlemleri halk eden mevcuttur, olmaması muhaldir.

Ve dahi sıfat-ı nefsiyye; zat onsuz ve ol zatsız tasavvur ve mülahaza olunmaz.

Ben Allahu azimü'ş-şan'ın varlığına ve birliğine inandım, iman getirdim."Şüphesiz ben Allah'ım" (Tâha

Ve dahi Allahu azimü'ş-şan hakkında bize bilmesi vacip olan sıfât-ı zatiyye beştir:

Kıdem:

Allahu azimü'ş-şan'ın varlığının evveli olmamak,

Beka:

Naklen delil Allah Taâlâ'nın

şerifidir. Aklen delil; varlığının evveli ve âhiri olsa, sonra olmuş olup âciz ve nakıs (eksik)

olurdu. Âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.

Allahu azimü'ş-şan'ın varlığının ahiri (sonu) olmamak. Buna Vâcibü'l-vücud derler."O Evvel'dir, Âhır'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır" (Hadid 57/3) kavl-i

Kıyam bi-nefsihi:

muhtaç olmaması. Naklen delil Allah Taâlâ'nın

muhtaç fakirlersiniz"

olmamış olsa âciz ve nakıs olurdu, âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında

muhaldir.

Allahu azimü'ş-şan'ın zatında ve sıfatında ve ef âlinde (fiillerinde) kimseye"Allah ganidir (ihtiyaç sahibi değildir), siz ise(Muhammed. 47/38) kavl-i şerifidir. Aklen delil; bu sıfatlar O'nda

Muhalefettin li'l-havâdis:

Naklen delil Allah Taâlâ'nın

Allahu azimü'ş-şan'ın zatında ve sıfatında kimseye benzememesi."Yeryüzünde ve gökyüzünde O'nun benzeri bir şey yoktur"

(Şûra 42/11) kavl-i şerifidir. Aklen delil; bu sıfatlar O'nda olmamış olsa âciz ve nakıs olurdu,

âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.

Vahdaniyyet:

(benzeri) yoktur. Naklen delil Allah Taâlâ'nın

şerifidir. Aklen delil; eğer ortağı olsa âlem fena olurdu, biri yaratmasın(ı) diler ve biri

yaratmamasın(ı) dilerdi. Sıfat-ı zatiyye mefhumunda zatiyyet (zata mahsusluk) olduğu için

sıfât-ı zatiyye dediler.

Allahu azimü'ş-şan'ın zatında ve sıfatında ve ef âlinde şeriki (ortağı) ve nazîri'Deki O Allah Bir'dir" (İhlas 112/1) kavl-i

Ve dahi Allahu azimü'ş-şan'ın hakkında bizlere bilmesi vacip olan sıfât-ı subûtiyye sekizdir:

Hayat, ilim, sem', basar, irade, kudret, kelâm, tekvin. Bu sıfatların mânaları budur ki:

Hayat:

başka tanrı olmayandır, diridir, kayyumdur"

Allahu azimü'ş-şan diri olmasa bu mahlukat vücuda gelmezdi.

Allahu azimü'ş-şan'ın diri olması. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Allah kendisinden(Bakara 2/255) kavl-i şerifidir. Aklen delil;

İlim:

bilendir"

nakıs olurdu; âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.

Allahu azimü'ş-şan'ın bilmesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Görünmeyeni ve görüneni(Ra'd, 13/9) kavl-i şerifidir. Aklen delil; Allahu azimü'ş-şan'ın bilmesi olmasa âciz ve

Semi'

: Allahu azimü'ş-şan'ın işitmesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "O işitendir, bilendir"

(Bakara 2/137) kavl-i şerifidir. Aklen delil; işitmesi olmasa âciz ve nakıs olurdu, âciz ve nakıs

olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.

Basar:

Allahu azimü'ş-şan'ın görmesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "O işitendir, görendir"

(Şûra 42/11) kavl-i şerifidir. Aklen delil; görmesi olmasa âciz ve nakıs olurdu, âciz ve nakıs

olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.

İrade:

yapar"

ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.

Allahu azimü'ş-şan'ın dilemesi, Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Şüphesiz Allah dilediğini(Hac 22/18) kavl-i şerifidir. Aklen delil; eğer dilemesi olmasa âciz ve nakıs olurdu, âciz

Kudret:

her şeye kadirdir"

olurdu, âciz ve nakıs olmak Allahu azimü'ş-şan'ın hakkında muhaldir.

Allahu azimü'ş-şan'ın gücünün yetmesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Şüphesiz Allah(Bakara 2/20) kavl-i şerifidir. Aklen delil; eğer gücü yetmese âciz ve nakıs

Kelâm:

konuştu"

bu Allahu azimü'ş-şan hakkında muhaldir.

Allahu azimü'ş-şan'ın söylemesi. Naklen delil Allah Taâlâ'nın "Allah Musa'ya(Nisa 4/164) kavl-i şerifidir. Aklen delil; eğer söylemesi olmasa âciz ve nakıs olur idi,

Tekvin:

Naklen delil Allah Taâlâ'nın

Aklen delil; yerlerde ve göklerde acaip mahlukatı vardır, cümlesini yaratan O'dur.

Ve dahi Allahu azimü'ş-şan'ın hakkında bize bilmesi vacip olan sıfât-ı maneviye sekizdir.

Hayy, ilîm, semî, basîr, mürîd, kadîr, mütekellim, mükevvin. Bu sıfât-ı şeriflerin mânaları

budur ki :

Allahu azimü'ş-şan haliktır, her şeyi yaratan O'dur, O'ndan gayrı yaratıcı yoktur."Allah her şeyin yaratıcısıdır" (Zümer 39/62) kavl-i şerifidir.Hayy, Allahu azimü'ş-şan diri olucudur.

İlîm,

Allahu azimü'ş-şan ilm-i kadîmiyle bilicidir.

Semî,

sem'-i kadîmiyle (başlangıcı olmayan işitmesiyle) işiticidir.

Basîr,

kadîmesiyle dileyicidir.

Allahu azimü'ş-şan basar-ı kadîmiyle görücüdür. Mürîd, Allahu azimü'ş-şan irade-i

Kadîr,

Allahu azimü'ş-şan kudret-i kadîmesiyle gücü yeticidir.

Kelam,

Allahu azimü'ş-şan kelâm-ı kadîmiyle söyleyicidir.

Tekvin,

Allah Taâlâ hakkında muhal olan sıfatlar bunların zıddıdır.

Allahu azimü'ş-şan halk edicidir.

'Ve melâiketihi":

azimü'ş-şan'ın melekleri vardır, onlar nurdan halk olunmuştur. Yemezler ve içmezler, onlarda

erkeklik ve dişilik olmaz. Gökten yere inerler ve yerden göğe çıkarlar ve bir halden bir hale

girerler ve göz açıp yumunca onlar Allahu azimü'ş-şan'a âsi olmazlar ve bizcileyin (bizim gibi)

günah etmezler ve onların içinde mukarrebler (Allah'a yakın olanlar) ve peygamberler vardır.

Cümlesinin efdali Cebrail, Mikâil, İsrafil, Azrail âleyhimü's-selâmdır. Bunlar cümle

meleklerin peygamberleridir ve onlann her-birisini Allahu azimü'ş-şan bir hizmete

koşmuştur, kıyamete kadar bir hizmete dahi nöbet gelmez.

Dahi ben Allahu azimü'ş-şan'ın meleklerine inandım, iman getirdim. Allahu

'Ve kütübihi" :

azimü'ş-şan'ın kitapları vardır, cümlesi yüz dört kitaptır; yüzü suhuftur ve dördü büyük

kitaptır.

Dahi (ben) Allahu azimü'ş-şan'ın kitaplarına inandım, iman getirdim. Allahu

Tevrat

Hazreti Musa aleyhi's-selâma,

Zebur

Hazreti Davud aleyhi's-selâma,

İncil

Hazreti İsa aleyhi's-selâma,

Kur'an

bizim peygamberimiz Muhammed aleyhi's-selâma nazil olmuştur.

Yüz suhufun

10 suhufu Hazreti Âdem aleyhi's-selâma,

50 suhufu Şît aleyhi's-selâma,

30 suhufu İdris aleyhi's-selâma,

10 suhufu İbrahim aleyhi's-selâma,

Bunların cümlesini Cebrail aliyhi's-selâm indirmiştir, cümlesinden sonra Kur'an-ı azimü'şşan

nazil olmuştur, az az, âyet âyet yirmi üç senede tamam olmuştur, hükmü kıyamete değin

bakidir; nesihten (hükümsüz bırakılmaktan) ve tebdilden (değiştirilmeden) beridir.

'Ve rusulihi":

Taâlâ'nın peygamberleri vardır; evveli Hazreti Âdem aleyhi's-selâm, âhiri bizim

peygamberimiz Hazreti Muhammedeni'l-Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem. Bu ikisinin

arasında çok peygamberler gelmiş ve geçmiştir, onların sayısını Allahu azimü'ş-şan bilir.

Dahi ben Allahu azimü'ş-şan'ın peygamberine inandım, iman getirdim. Allah

Ve dahi peygamberler hakkında bizlere bilmesi vacip olan sıfatlar beştir :

tebliğ, ismet, fetanet.

Sıdk, emanet,

Sıdk:

Cümle peygamberlerin sözlerinde sâdık olması,

Emanet:

Onlar emanete hıyanetlik etmezler,

Tebliğ:

ulaştırması,

Onlar(ın) Allahu azimü'ş-şan'ın emrini ve nehyini bilip ümmetlerine beyan edip

İsmet:

Büyük ve küçük günahlardan beri olmak,

Fetanet:

Cümle peygamberlerin nastan (insanlardan) akıllı olması.

Caiz olan sıfatlar beştir:

onlar bizim gibi dünyaya muhabbet etmezler.

Onlar yerler ve içerler ve hasta olur ve dünyalarını değiştirirler,

' Ve'l-yevmi'l-âhıri":

yine dirilsek gerektir. Cennet ve Cehennem, mizan, sırat, haşır ve neşir, azab-ı kabir (kabir

azabı), Münker ve Nekir suali haktır ve olacaktır.

Dahi ben kıyamet gününe inandım ve iman getirdim. Cümlemiz ölüp

'Ve bi'l-kaderi hayrihi ve şerrihi minallâhi taâlâ"

cümlesinin Allahu azimü'ş-şan'ın takdiriyle ve dilemesiyle ve yaratmasıyla ve Levh-i

mahfuz'a yazmasıyla olduğuna inandım, iman getirdim, asla kalbimizde şek ve şüphe yoktur.

: Dahi hayır ve şer, olup ve olacakların

"Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedû enne Muhammeden abduhu ve resûlüh."

Ve dahi itikatta mezhebim birdir; ehl-i sünnet ve'l-cemaat mezhebidir ki bu mezheptenim.

Amelde mezhep dörttür:

İmam-ı Azam,

İmam-ı Şafiî,

İmam-ı Mâlik,

İmam-ı Ahmed b. Hanbel.

Bu dört mezhepten her hangisine olursa taklit etmek caizdir. Lakin biz İmam-ı Azam

mezhebindeniz. İmam-ı Azam mezhebi savaptır (doğrudur), hata olmak ihtimali var; gayrı

mezhepler hatadır, savap olmak ihtimali vardır.

İMANI KORUMANIN ŞARTLARI

Ve dahi imanın bizde baki kalıp çıkmamasının şartı ve sebebi altıdır:

1. Biz gaibe (görünmeyene-gizli olana) iman getirdik; bizim imanımız gaibedir, zahire

değildir. Zira biz Allahu azimü'ş-şan'ı gözümüz ile görmedik, dahi peygamberleri görmedik

lakin görmüş gibi inandık, iman getirdik, asla şüphemiz yoktur.

2. Yerde ve gökte, insanda ve cinde ve meleklerde ve peygamberlerde gaibi bilir yoktur; ancak

gaibi Allahu azimü'ş-şan bilir. Her kes bu itikat üzerine olmak gerektir.

3. Haramı haram bilip itikat etmek,

4. Helali helal bilip itikat etmek,

5. Allahu azimü'ş-şan'ın azabından emin olmayıp daima korkmak,

6. Her ne kadar günahkâr ise Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetinden ümidin(i) kesmemek.

Bu altı şeyden birisi bir adamda bulunmasa beşi bulunsa yahut birisi bulunsa beşi bulunmasa

ol adamın islâmı sahih değildir.

Ve dahi imansız gitmenin sebepleri kırk kadar beyan olunmuştur:

1. Yaramaz itikat,

2. Zayıf iman

3. Dokuz azasını doğru yoldan çıkarmak,

4. Günahına musir olmak,

5. Nimet-i islâmdan şükrünü kesmek,

6. İmansız gitmeden korkmamak,

7. Nahak (haksız) yere zulm etmek,

8. Sünnet üzere okunan ezan-ı muhammedîyi dinlememek,

9. Anaya ve babaya asî olmak,

10. Çok çok yemin etmek,

11. Namazda beş yerde ta'dil-i erkânı terk etmek,

12. Namazı kolay sanıp alçak iş gibi tutmak,

13. Hamr (şarap) içmek,

14. Mümin karındaşına eziyet etmek,

15. Yalan yere evliyalık satmak,

16. Günahını unutmak,

17. Kendisini beğenmek,

18. İlim ve amelim çok demek,

19. Münafıklık etmek

20. Haset etmek,

21. Üstadının şer'a muhalif olmayan yerde sözünü tutmamak,

22. Bir adamı tecrübe etmeden iyi demek,

23. Yalana musir olmak,

24. Ulemadan kaçmak,

25. Erkekler harir (ipek) giymek,

26. Bıyıkların(ı) kitaba uydurmamak,

27. Gıybete musir olmak,

28. Komşusuna eziyet etmek,

29. Dünya umuru (işleri) için çok gadaba gelmek,

30. Riba (faiz) yemek,

31. Sihirbazlık etmek,

32. Kaftanın yenini ve eteğini uzun etmek,

33. Allahu azimü'ş-şan'ın sevdiğini sevmemek, sevmediğini sevmek,

34. Sıla-i rahmi (memleketi, yakınları ziyareti) terk etmek,

35. Mümin karındaşına üç günden ziyade kin tutmak,

36. Zinaya musir olmak,

37. Livata etmek,

38. Livata ettirmek,

39. Hatununu haramdan sakınmamak,

40. Münkiri (kötü ve günah şeyi) men etmemek.

İMAN-İSLAM-DİN-MİLLET-ŞERİAT

Ve dahi iman ve islâm ikisi birdir: Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri(nin) Allahu

azimü'ş-şan'dan getirdiği şeyleri dil ile ikrar ve kalp ile tasdik etmektir; buna iman ve islâm

derler.

Ve dahi din ve millet ikisi birdir. Resûlüllah sallallâhu taâlâ aleyhi ve sellem hazretleri(nin)

Allahu azimü'ş-şan'dan itikada müteallik getirdiği şeylere din ve millet derler. Şeriat:

Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâmın Hak Taâlâ'dan a'mâle (muamelât, ibadet)

müteallik getirdiği şeylere şeriat derler.

Ve dahi iman-ı icmali kâfidir, tafsil dahi lazım değildir.{İcmali iman: Peygamberin tebliğ

buyurduğu şeylerin hepsine birden, toptan inanmak; Tafsili iman: iman esaslarına, Kitap ve

sünnetle gelen şeylerin hepsine, hükümlerini bilerek, tasdik ederek inanmaktır.} Mukallidin

imanı, sahihtir ve bazı yerde tafsil dahi lazımdır.

İman dahi üç kısımdır:

îman-ı taklidi, iman-ı istidlâlî, iman-ı hakikî.

İman-ı taklidi;

gibi yatar kalkar, onun imanından korkulur.

farzı, vacibi, sünneti, müstehapları bilmez, anasından babasından gördüğü

İman-ı istidlali;

üstaddan varmış öğrenmiş, onun imanı kuvvetlidir.

farzı, vacibi, sünneti, müstehabı hem bilir hem amel eder ve hem bildirir,

İman-ı hakikî;

şüphe gelmez, onun imanı enbiya (peygamberler) imanı gibidir, (diğer iman nevilerinin)

cümlesinden âlâdır.

Ve dahi ahkâm-ı şer'iyye (şerî hükümler) amele müteallıkdır, imana müteallik değildir. Yalnız

iman ile Cennet'e girilir, yalnız amel ile Cennet'e girilmez; iman amelsiz makbuldür amma

amel imansız kabul değildir; iman husemaya (yakınlara) verilmez, amelin sevabı verilir; iman

vasiyet olmaz, amel vasiyet olur; ameli terk eden kâfir olmaz, imanı terk eden kâfir olur.

Cemî-i enbiyaların (bütün peygamberlerin) imanı birdir, ahkâmlarında ihtilaf vardır.

cümle âlem bir yere gelse Rabbisini inkâr etseler ol etmez, asla kalbine şek ve

Biri iman-ı hılkî, biri iman-ı kesbî.

İman-ı hılkî

gelen iman. Kur'an'da ifade edildiğine göre Yüce Allah ruhları yarattığı zaman onlara "Ben

sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sormuş, onlar da "belâ" (evet) demişlerdir. Bu konuşmaya

"elest bezmi" denir (bk. A'raf 7/172).

ahd-i mîsak vaktinde kulların belî (evet) demesidir.{îman-ı hılkî: Yaratılıştan

İman-ı kesbî:

(bulûğa erdikten sonra) cemî-i müminlerin (bütün müminlerin) imanı birdir, amelleri bir

değildir.

Ve dahi iman ile amel beyninde (arasında) fark: İman kâfir ile müslime tâbidir; iman farz-ı

dâimdir, amel farz-ı muvakkattır; iman kâfir ile müslime farzdır, amel yalnız müslime farzdır.

Kazanılan, elde edilen, farkına varılan iman.} İman-ı kesbî ba'de'l-bülûğ

Ve dahi iman sekiz nevidir:

İman-ı metbû:

Melekler imanıdır;

îman-ı ma'sûm:

Enbiya imanıdır;

İman-ı makbul:

Müminler imanıdır;

İman-ı mevkuf:

Ehl-i bidat imanıdır;

İman-ı merdut:

Münafıklar imanıdır;

İman-ı taklit:

imanından korkulur;

Anasından babasından görmüş, üstattan ögrenmeyenin imanıdır, onun

İman-ı istidlali:

Mevlâ-yı müteâli delil ile bilendir, onun imanı kuvvetlidir;

İman-ı hakikî:

kalbine şek ve şüphe gelmez, bu cümleden a'lâdır.

Cümle âlem bir yere gelseler, Rabbisini inkâr etseler ol inkâr etmez ve asla

Ve dahi imanın hükmü üçtür:

1. Boynu kılıçtan kurtulur,

2. Malı haraçtan{Haraç: Müslüman bir ülkedeki gayrı müslimlerden alınan toprak vergisi.}

kurtulur,

3. Cesedi Cehennem'de muhalled (ebedi) kalmaz, yanar ise de çıkar.

"Âmentü billahi... ilâ ahırihi": Buna sıfât-ı iman ve mü'menün bih ve zat-ı iman ve aslî iman

denilir, -ululuğuna binaen ve şerefine binaen

dahi imanın medarı ikidir:

Ve

Akıl olmak, baliğ olmak (akıllı olmak ve buluğ çağına girmiş olmak).

İmanın aslı ikidir:

Âlemin yaratılması, Kur'an-ı azimü'ş-şan'ın inmesi.

Delili ikidir:

Delil-i aklî, delil-i naklî.

İmanın rüknü ikidir:

İkrarım bi'l-lisan (dil ile ikrar) ve tasdîkun bi'l-cenan (kalp ile tasdik);

bunların da şartı ikidir:

Kalbin şartı şek olmamak, dilin şartı temyiz etmek.

Yakîn:

Allahu azimü'ş-şan'ın zatını kemaliyle bilmek,

Havf:

kesmemek,

Allahu azimü'ş-şan'dan korkmak, Reca: Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetinden ümidin(i)

Mahabbetullah:

Allah'a ve Resulüne muhabbet etmek,

Haya:

ısmarlamak.

Allah'tan ve Resulünden utanmak, Tevekkül: Cemî-i umurunu (bütün işlerini) Allah'a

Ve dahi iman ve islâm ve ihsan neye derler?:

İman:

altı şeye inanmağa derler,

İslâm:

Allahu azimü'ş-şan'ın emrini tutmaya ve nehyinden ictinab etmeye (kaçınmaya) derler,

İhsan:

Allahu azimü'ş-şan'ı görür gibi ibadet etmeye derler.

Ve dahi iman ve marifet ve tevhid ve şeriat ve din ve millet neye derler?:

İman:

Luğatta mutlak tasdik etmeye derler, şer'de altı şeyi tasdik etmeye derler,

Marifet:

Allahu azimü'ş-şan'ı kemal sıfatlarıyla muttasıf ve noksan sıfatlardan beri bilmektir.

Tevhid:

Allahu azimü'ş-şan'ı birlemektir,

Şeriat:

(kaçınmaktır),

Allahu azimü'ş-şan'ın emrine inkıyad (uymak) ve nehyinden ictinab etmektir

Din ve millet:

Bu cümlesi üzerine ölünceye dek dâim olmaktır.

Ve dahi iman beş kalenin içinde hıfz olur (korunur):

1. Yakîn,

2. İhlas,

3. Eda-yı farz (farzları yerine getirmek),

4. İtmam-ı sünnet (sünnetleri tam yapmak),

5. Hıfz-ı edep (edebi muhafaza)dir.

Her kim bu beş şeyi hıfz eder ise imanını hıfz etmiş olur, birini terk eder ise düşman galip

olur. (İmanın düşmanı) dörttür: Sağda neva, solda nefis, önde dünya, ensede şeytan imanı

almak diler. İmanımızı Allah Taâlâ düşmanların şerrinden emin eyleye.

"La ilahe illallah"

gayrı bir zat yoktur, ancak Allahu azimü'ş-şan vardır ve birdir, şeriki ve nazîri yoktur,

mekândan münezzehtir.

demenin mâna-yı şerifi, ibadete layık ve müstahak, Allahu azimü'ş-şan'dan

"Muhammedun resûlüllâh"

aleyhi ve sellem Allahu azimü'ş-şan'ın hak resulüdür, biz de O'nun ümmetiyiz, elhamdülillah.

demenin mânası Hazreti Muhammed Mustafa sallallâhu taâlâ

Ve dahi kelime-i tevhidin sekiz ismi vardır:

1. Kelime-i şehadet getirmek,

2. Kelime-i tevhid,

3. Kelime-i ıhlas,

4. Kelime-i takva,

5. Kelime-i tayyibe,

6. Davetü'l-hak,

7. Urve-i' vüska,

8. Kelime-i semeretü'l-Cennet.

Ve dahi (kelime-i tevhidin) şartı; ihlas, niyet, ve mânasını bilmek ve tazim ile getirmek(tir).

Ve zikir eden kimse dört şeye muhtaçtır: Tasdik, tazim ve halavet (tat ve zevk almak) ve

hürmet.

Tasdiki terk eden münafıktır, tazimi terk eden mübtedi'dir, halaveti' terk eden müraidir,

hürmeti terk eden fâsıktır, eğer inkâr ederse kâfir olur.

Ve dahi zikir üç nevidir:

zikri ve zikr-i havas âlimlerin zikri ve zikr-i ehas enbiya(nın) zikri(dir).

Zikr-i avam ve zikr-i havas ve zikr-i ehass. Zikr-i avam cahillerin

Ve dahi zikir edecek aza üçtür:

1. Lisan ile zikir ki kelime-i şehadet getirmek,

2. Tevhid ve teşbih ve Kur'an okumak,

3. Kalp ile zikirdir.

Ve dahi kalbin zikri üç nevidir:

1. Allahu azimü'ş-şan'ın sıfatlarına dâll olan (delâlet eden) delilleri tefekkür etmek,

2. Ahkâm-ı şer'iyyenin delilerini tefekkür etmek,

3. Mahlûkatın sırrını tefekkür etmek, -sarı karıncadan kıla varınca(ya kadar)-.

Ve dahi Allahu azimü'ş-şan hazretleri

rahmet ile zikr ederim. Ve eğer siz beni dua ile zikr ederseniz ben de sizi icabet ile (duanızı

kabul etmek ve ona karşılık vermekle) zikr ederim. Ve eğer siz beni taat ile zikr ederseniz ben

de sizi naîmim (nimet ve Cennetim) ile zikr ederim. Ve eğer siz beni tenhalarda zikr ederseniz

ben de sizi cemiyet-i küb-rada zikr ederim. Ve eğer siz beni yoklukta zikr ederseniz ben de sizi

yardımım ile zikr ederim. Ve eğer siz beni icabet ile zikr ederseniz ben de sizi hidayet ile zikr

ederim. Ve eğer siz beni sıdk ile ve ıhlas ile zikr ederseniz ben de sizi halas ve necat ile zikr

ederim. Ve eğer siz beni Fatiha-yı şerife ile ve Fatiha-yı şerife'nin içinde olan rubûbiyet

(rablık) ile zikr ederseniz ben de sizi rahmetim ile zikr ederim" deyü buyurur.

Ve dahi zikir etmenin yüz kadar faidesini ulema beyan etmiş, bazısını zikr edelim: Allahu

azimü'ş-şan ondan razı olur, melekler razı olur, şeytan gamlanır, kalbi dakik ve yumuşak olur,

ibadete haris olur, kalbinden gamı gider, kalbini ferahlandırır, yüzünü nurlandırır, şecaat

sahibi olur, muhabbe-tullâha vasıl olur, ona marifetulahtan bir kapı açılır ve dahi seksen

ahlâk-ı hamideyi (övülmüş huyu) cem etmiş olur.

"Kullarım, siz beni taat ile zikr ederseniz ben de sizi

"Ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resûlühu"

âhır zaman peygamberi Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri Allahu

azimü'ş-şan'ın hem kuludur ve hem resulüdür. Yedi ve içti ve hatunlar nikahladı, oğulları ve

kızları oldu -cümlesi Hazreti Hadice'den olmuştur, İbrahim'den gayrı, İbrahim Mâriye adlı

cariyeden olmuştur, memeden kesilmeden vefat etmiştir-, cümle evlatları kendisinden evvel

vefat etmiştir, -Fatıma radıyallâhu taâlâ anhadan gayrı-, onu Hazreti Ali kerremallâhu

vechehuye tezvic etmiştir. Hazret-i Hasan ve Hazreti Hüseyin radıyallâhu taâlâ anhum

Hazreti Ali'den olmuştur. Bu cümle kızların içinde Hazreti Fatıma efdaldir ve Rasûlüllah

sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerinin sevgilisidir.

Resûl-i Ekrem'in (başka başka zamanlarda aldığı) on bir hatunu vardır: Hazreti Hadice ve

Şevde ve Aişe ve Hafsa ve Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe ve Zeyneb bt. Cahş ve Zeyneb bt.

Huzeyme ve Meymûne ve Cüveyriye ve Safiyye radıyallâhu taâlâ anhünne.

Dahi (Hazreti Muhammed) insan ile cine hak ile bâtılı, haram ile helali, dünya fani ahıret

baki olduğunu, ilmihal-i dini talim ile gelmiş hak peygamberdir.

demenin mâna-ı şerifi dahi budur ki,

ŞERİATIN DELİLLERİ (HÜKÜMLER NASIL ÇIKAR?)

Ve dahi edille-i şer'iyye (şer'î deliller) dörttür:

Kitap, sünnet, icma-i ümmet, kıyas-ı fukaha.

Kitap,

Allahu azimü'ş-şan'ın kelâmına;

sünnet,

Resûl: O'nun davranışı, takrir-i Resul: Başkalarının yapıp da Hz Peygamberin uygun

gördüğü veya ses çıkarmadığı şeylerdir. Bu üçü Sünnet'i meydana getirir.;

kavl-i Resul, fiil-i Resul, takrîr-i Resul{Kavl-i Resul: Hz. Peygamberin sözü fiil-i

icma-ı ümmet,

ümmetlerin bir yere cem' olmasına;

kıyas,

Ve dahi enbiyanın (peygamberlerin) Allahu azimü'ş-şan tarafından itikadda yani inanmaya

müteallik getirdiği şeylere din ve millet derler. Ümmetlerin kabul ettiğine şeriat derler.

Ve dahi mezhep deyü yola derler. Bizim iki yolumuz vardır; biri itikad yolu ve biri amel yolu.

İtikad yolunda kulağuzumuz Ebu Mansur Matüridî, amel yolunda kulağuzumuz İmam-ı

Azam Ebu Hanife. Ve dahi Ebu Mansur Matüridî'nin adı Muhammed, babasının adı

Muhammed, dedesinin adı Muhammed, hocasının adı Ebu Ridil İbadî. Ebu Ridil İbadî'nin

hocasının ismi Ebu Bekir Cürcanî ve onun hocasının ismi Ebu Süleyman Cürcanî, Ebu

Süleyman Cürcanî'nin hocasının ismi Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed, bunların cümlesinin

hocasının ismi İmam-ı Azam Ebu Hanife rahmetullâhi aleyhi rahmeten vâsiaten.

Cümle nâsın (bütün insanların) üç imamı vardır ki onları bilmek farzdır: Emirde, nehiyde

imamımız Kur'an-ı azimü'ş-şan, şeriatta imamımız Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem

hazretleri, nizam-ı âlemde imamımız padişah-ı âlem-penah hazretleridir.

müctehitlerin bir şeyi bir şeye benzetmesine derler.

EFENDİMİZİN 20 ÖZELLİĞİ

Ve dahi bizim peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem hazretlerine mahsus yirmi kadar

sıfatlar vardır, beyan olunur:

1. İnsanla cine gönderilmiş hak peygamberdir,

2. Şeriatının hükmü kıyamete değin bakidir,

3. Şeriatı evvel geçen peygamberlerin bazı hükmünü nesh etmiştir, şimdi onlar ile amel etmek

caiz değildir,

4. Hâtemu'l-enbiyadır,

5. Şefaati ehl-i kebâire (büyük günah sahiplerine) ve ehl-i sağâire (küçük günah sahiplerine)

âmdır,

6. Validesinden sünnetli doğmuştur,

7. Tebevvül ve tağavvut ettikte (küçük ve büyük abdest bozdukta) yer yutup misk gibi kokar

idi,

8. Mübarek gölgesi asla yere düşmedi,

9. Önünden gördüğü gibi ardından dahi görür idi,

10. Mübarek ayağı kuma bassa iz olmaz, taşa bassa iz olur idi

11. Mübaret cesedine müezziyat olan (eziyet veren) hayvanattan bir şey konmaz idi,

12. Asla ihtilam olmadı,

13. Her nereye gitmek murad eyleseler O'nun nur-ı pâki kendinden evvel varır idi,

14. Her kimin yanına dursa mübarek boyu dört parmak yüksek gösterir idi,

15. O'nun üzerinden bir beyaz bulut eksik olmadı,

16. Salât-ı evvâbîn ve kuşluk ve teheccüd (gece) namazları O'na vacip idi, bize sünnet oldu,

17. Teyemmüm ile namaz kılmak ancak O'nun şeriatıncadır,

18. UyuSa, uyansa abdesti bozulmaz idi, zira peygamberlerin gözleri uyur kalpleri uyumaz,

19. Doğduğu gibi secdeye vardı,

20. O'nun vücud-ı pakı dünyaya gelmezden evvel şeyatîn (şeytanlar) göklere çıkarlar idi,

O'nun vücud-ı pakı dünyaya geldikten sonra şeyatîn göklere çıkamaz oldu. Nice hasâis-ı Nebi

(Peygamber'e mahsus haslet ve özellikler) vardır, -kütübi mutavvelâtta tafsil olunmuştur-.

Ve'dahi mucizatları ve sıfatları vasfa gelmez ve vasfı kabil değildir. Ve gazada ashap suya

sıkılıp

içtiler ve kırbaların(ı) doldurdular. Ve dahi mübarek parmağıyla aya işaret edip iki pare ettiği

gibi. Ve O'nun mutizatı çoktur, biz O'nun vasfını bilmekte âciziz.

Ve dahi silsile-i Resûlüllah sallallâhu taâlâ aleyhi ve sellem, Hazreti İbrahim aleyhi's-selâmın

oğlu Hazreti ismail aleyhi's-selâma müntehidir.

Muhammed b. Abdillah b. Abdü'l-Muttalib b. Hâşim b. Abdi Menaf b. Kusayy b. Kilâb b.

Mürre b. Ka'b b. Lüeyy b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. Nadr b. Kinane b. Huzeyme b. Müdrike

b. îlyas b. Mudar b. Nezâr b. Mu'add b. Adnan'dır. Bundan yukarısı ihtilaflıdır.

Ve Muhammedeni'l-Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem hazretleri araptan Beni Haşimden

Kureyş kabilesindendir, Mekke-i mükerreme'de doğmuştur, Medine-i münevvere'ye hicret

etmiştir, kırk yaşında nübüvvet gelmiştir, altmış üç yaşında dâr-ı fenadan dâr-ı bekaya intikal

etmiştir.

"Ya Resûlallah su yoktur" dedikte mübarek parmaklarından sular akmıştır, ol sudan

MİSVAK KULLANMANIN FAİDELERİ

Ve dahi misvak tutunmanın on beş faidesi vardır, -Siracü'l-vehhâc'da mezkûrdur-. Ve gayrı

yerde yetmiş iki faidesi var, İbn Hacer Heytemî Ubâb şerhinde zikr etmiştir. On beş faidenin;

1. Sekerât-ı mevtinde (ölüm anında) şehadet kelimesini getirmeğe sebep olur.

2. Dişlerin etini pekiştirir,

3. Balgamı giderir,

4. Safrayı keser,

5. Ağız ağrısını giderir,

6. Ağız kokusun(u) giderir,

7. Başın damarların(ı) pekiştirir,

8. Allahu azimü'ş-şan ondan razı olur,

9. Şeytan gamlanır,

10. Gözleri nurlanır,

11. Hayrı ve hasenatı çok olur,

12. Sünnet ile amel etmiş olur,

13. Ağzı pak olur,

14. Fasihu'l-lisan (doğru ve açık konuşan) olur,

15. İki rekât misvak ile kılınan namazın sevabı misvaksız yetmiş rekât kılınan namazın

sevabından çok olur.

YEMEK VE HÜKÜMLERİ

Ve dahi taam yemenin farzı altıdır:

1. Aç olmayacak kadar yemek,

2. Ol taamı yedikte ağzına lezzet gelmesini Allahu azimü'ş-şan'dan bilmek,

3. Yediği zaman doymayı ve içtiği zaman kanmayı Allahu azimü'ş-şan'dan bilmek,

4. Helalinden yemek,

5. Ol taamın kuvveti geçinceye dek Allah Taâlâ'ya kulluk etmek,

6. Kanaat etmek,

Ve dahi yemenin sünnetleri:

Pabucun(u) çıkarıp yemek, diz çöküp yemek,

Sofrayı aşağı kurmak,

Sirke yemek,

Ahirinde (sonunda) hamd etmek,

Taama başlarken besmele demek,

Taam evvelinde tuz yemek,

Arpa ekmeği yemek,

Ekmeği eliyle paralamak,

Üç parmağıyla yemek,

Önünden; yemek kabın(ın) kenarından yemek,

Ekmek ufağını devşirmek,

Kabı parmağıyla sıyırmak,

Üç kere parmakların(ı) yalamak, d

İşini kurcalamak,

Lokmayı küçük almak,

Çokça çiğnemek.

Ve dahi taam yemenin mekruhları:

Sol eliyle yemek,

Taamı koklamak,

Pişmiş eti bıçak ile kesmek,

Besmeleyi terk etmek.

Ve dahi taam yemenin haramı:

Karnı doyduktan sonra yemek, -eğer misafir, yemek sahibi yemedikçe yemezse yahut sahur

Taamında kuvvet ziyade olsun için olursa doyduktan sonra yemek caizdir-,

israf etmek,

Haram li-gayrihinin evvelinde besmele demek -ulema küfründe ihtilaf ettiler-,

Davetsiz yere gitmek,

İzinsiz gayrın ekmeğini almak ve izinsiz gayrın bağına girmek ve meyvesin(i) koparmak,

Bedenine maraz (hastalık) olacak şeyi yemek,

Altın ve gümüş tabaktan yemek,

Riya (gösteriş) ile hazırlanmış taamdan yemek, nezr ettiği (adadığı) taamı yemektir.

Ve dahi ısıcak taam yemenin dokuz zararı var-

1. Kulağı sağır olmağa sebep olur,

2. Benzi sarı olur,

3. Gözlerinin feri olmaz

4. Dişleri sararır,

5. Ağzının lezzeti olmaz,

6. Karnı doymaz,

7. Fehmi (anlayışı) az olur,

8. Aklı az olur,

9. Bedenine maraz ârız olur.

Ve dahi taam az yemenin on faidesi vardır:

1. Bedeni kavi olur,

2. Kalbi nurlu olur,

3. Hıfzı (ezber gücü) kavi olur,

4. Geçinmesi asan (kolay) olur,

5. Amelinde lezzet bulur,

6. Allahu azimü'ş-şan'ı çok çok zikr etmiş olur,

7. Ahıreti tefekkür eder,

8. İbadetinde lezzeti ziyade olur,

9. Her şeyde isabet ve irşadı çok olur,

10. (Ahırette) hesabı asan olur.

KELİME-İ ŞEHADETİN FAYDALARI

Ömründe bir kere şehadet getirmek farzdır, delil Allah Taâlâ'nın

yoktur"

"Bilki Allah'tan başka tanrı(Muhammed 47/19) kavl-i şerifidir.

Ve kelime-i şehadet getirmenin dört şartı vardır:

1. Dil ile getirirken kalbi hazır olmak,

2. Mânasını bilmek,

3. Hulûs-i kalp ile getirmek,

4. Tazim ile getirmek.

Ve dahi şehadet getirmenin yüz otuz kadar faidesi vardır. Amma zikr olunacak dört şeyden

biri bulunmasa şehadet kelimesinin faidesi olur, eğer bulunursa faidesi yoktur. Ol dört şeyin

biri

benzetmek), biri

Şirk Allahu azimü'ş-şan'ın zatında şirk koşmağa, şek dinde meks etmeğe (tereddüt göstererek

durmaya), teşbih vehminde Allah Taâlâ'yı bir mahlûka benzetmeğe, ta'tîl Allahu azimü'ş-şan

âleme karışmaz, her bir şey vakti geldikte kendi tabiatıyla olur demeğe derler.

Ve dahi yüz otuz faidenin otuzu bu mahalde zikr olunmuştur. Otuzdan beşi dünyada ve beşi

ölür iken ve beşi kabirde ve beşi Arasat'ta ve beşi Cehennem'de ve beşi Cennet'te.

şirk (Allah'a ortak koşmak), biri şek (şüphe), biri teşbih (Yüce Allah'ı varlıklardan birineta'tîl (Allah'ın varlığını veya kâinata müdahalesini inkâr etmek).

Amma dünyada olan beş faide:

İsmi güzel çağırılır,

Ahkâm-ı şer'iyye üzerine farz olur,

Boynu kılıçtan kurtulur,

Allahu azimü'ş-şan razı olur,

Cümle müminler ona muhabbet eder.

Ve dahi ölür iken olan beş faide:

Azrail aleyhi's-selâm ona güzel surette gelir,

San yağdan kıl çeker gibi ruhunu alır,

Cennet kokuları gelir ve dahi İlliyyîn'e çıkar

Müjdeci melekler gelir "merhaba ya mümin, sen Cennetliksin"deyü haber verirler.

Ve dahi kabirde olan beş faide:

Kabri geniş olur,

Münker ve Nekir hazretleri güzel surette gelir,

Allahu azimü'ş-şan ona bir melek tayin eder, bilmediğini talim eder,

Allahu azimü'ş-şan bilmediğini hatırına getirir,

Cennet'te makamın(ı) görür.

Ve dahi meydan-ı Arasat'ta olan beş faide:

Sual ve hesabı asan (kolay) olur,

Kitabı sağından verilir, ,

Mizanda sevabı ağır gelir,

Arşu'r-Rahman altında gölgelenir,

Sırat'ı yıldırım gibi geçer.

Ve dahi Cehennem'de olan beş faide; ,

Eğer Cehennem'e girer ise Cehennem ehli gibi gözleri gök olmaz,

Şeytan ile çatılmaz,

Ellerine ateşten bilecek, dahi boğazına zencir vurulmaz,

Hamİm suyundan içirmezler,

Ebedi Cehennem'de kalmaz.

Ve dahi Cennet'te olan beş faide:

Cümle melekler ona selâm verir,

Sıddîklar ile refik (arkadaş) olur,

Ebedi Cennet'te kalır,

Allah Taâlâ ondan razı olur,

Allahu azimü'ş-şan'ın didârını görür.

BÜYÜK GÜNAHLARDAN BAZILARI

Ve dahi günah-ı kebâirin (büyük günahların) nevi çoktur, bu mahalde yetmiş ikisi beyan

olmuştur:

1. Adam öldürmek,

2. Zina etmek,

3. Livata etmek,

4. Şarap içmek,

5. Hırsızlık etmek

6. Keyif verecek şey yemek,

7. Elin malını cebren almak

8. Yalan yere şahitlik etmek,

9. Ramazan orucun(u) özürsüz yemek,

10. Riba (faiz) yemek,

11. Çok çok yemin etmek,

12. Valideynine (ana babasına) âsi olmak,

13. Sıla-yı rahmi (ana babayı, yalanlan ziyareti) terk etmek,

14. Hîn-i muharebede (harp sırasında) bir muslindin) bir kâfirden kaçması,

15. Yetim malını yemek,

16. Kilesin(i) ve terazisin(i) (ölçü ve tartısını) hak üzere uydurmamak,

17. Namazı vakti geçtikten sonra kılmak,

18. Mümin karındaşının hatırın(ı) yıkmak,

19. Resûlüllah sallallâhu taâlâ aleyhi ve selleme hilaf söz isnat etmek,

20. Rüşvet almak.

21. Hak şahadetine varmamak (doğru şahitliğe gitmemek),

22. Malının zekâtın(ı) vermemek,

23. Münkeri (kötülüğü) men etmemek,

24. Ruh sahibi olan hayvanatı ateşe yakmak,

25. Kur'an-ı azimü'ş-şan'ı ezberleyip yine unutmak,

26. Allahu azimü'ş-şan'ın rahmetinden ümit kesmek,

27. Âleme (başkasına) hıyanetlik etmek,

28. Hınzır (domuz) eti yemek,

29. Ashab-ı Resûlüllah'a seb etmek (kötü söz söylemek),

30. Karnı doyduktan sonra yemek,

31. Avretler(in) ehlinin (kadının kocasının) döşeğinden kaçması,

32. Avretlerin erinin ziyanına varması

33. Bir saliha hatuna fahişe demek,

34. Koğuculuk etmek,

35. Kendisine livata ettirmek,

36. Ölmüş hayvan eti yemek,

37. Emanete hıyanet etmek,

38. Gıybet etmek,

39. Haset etmek,

40. Allahu azimü'ş-şan'a şirk (ortak) koşmak,

41. Yalan söylemek,

42. Tekebbür etmek (büyüklük taslamak),

43. Vâristen mal kaçırmak,

44. Buhl(cimrilik) üzere musir olmak,

45. Dünyaya muhabbet etmek,

46. Allah Taâlâ'nın azabından korkmamak,

47. Haramı haram bilip itikat etmemek,

48. Helali helal bilip itikat etmemek,

49. Falcıların falına inanmak,

50. Dininden dönmek,

51. Özürsüz elin avretine nazar etmek (bakmak),

52. Avretlerin erkeklerin libasını (elbisesini) giymesi,

53. Erkeklerin avretlerin libasını giymesi,

54. Harem-i Kabe'de günah işlemek,

55. Namazı vaktinden evvel kılmak,

56. Ehlinin (karısının) oyluğunu anasının oyluğuna benzetmek

kayın validesi, kızkardeşi gibi kendisiyle evlenmesi ebediyyen haram olan bir kadının

bakılması caiz olmayan yerine benzeterek ona yaklaşmamaya yemin etmesine zıhar denir.

Böyle bir söz kullanan koca, keffaret vermedikçe -nikâhı devam etmesine rağmen- karısıyla

cinsi münasebette bulunamaz.}

,{Kocanın, karısını annesi,

57. Padişaha âsi olmak,

58. Ehlinin anasına söğmek,

59. Birbirine nişan dökmek,

60. Kelb (köpek) artığın(ı) yemek,

61. Bir adama iyilik edip sonra başına kakmak,

62. Erlerin harir (ipek) giymesi,

63. Allah Taâlâ'dan gayrıya yemin etmek,

64. Cahil kalmak,

65. Cahillik üzerine musir olmak,

66. Cahillik ne musibettir bilmemek,

67. Çok çok günahına musir olmak,

68. Zaruri olmayarak kahkaha ile çok gülmek,

69. Cünüp gezmek,

70. Hayız ve nifas halinde avretine yakın olmak,

71. Teğanni etmek (makamla şarkı-türkü söylemek),

72. Kendine zina ettirmek.

KÜFÜR BAHSİ (KAFİR OLMAK)

Ve dahi küfür üçtür:

Küfr-i inadı, küfr-i cehlî, küfr-i hükmî.

Küfr-i inadı:

yaptıkları) küfür gibi. Bir adam bunları Cehennemliktir deyü hükm eylese hükmü caizdir.

Ebu Cehil ve Firavun ve Nemrud ve Şaddad (in bildikleri halde inat ederek

Ve küfr-i cehlî:

iken işitirler de "gel müslüman ol" desen "biz atamızdan ve babamızdan böyle gideriz"

derler.

Avam-ı kâfirlere, bu dinin hak olduğunu bilir ve ezan-ı Muhammedi okunur

Küfr-i hükmî

küfr-i hükmî derler, bu dahi küfürdür.

Ve tazim olunacak şeye; Allahu azimü'ş-şan'ın evliyasına ve enbiyasına ve ulemasına ve ilm-i

fıkıh kitaplarına ve fetva-yı şeriflere tazim edecek iken tahkir eder ise ol dahi küfürdür. Ve

tahkir olunacak şeye tazım; kâfirlerin âyin-i dinlerini beğenmek ve zünnarını kuşanmak ve

şapka giymek ve muhabbet edip onlara el kavuşturmak gibi, bunların cümlesi küfürdür

demişler.

deyü tazim olunacak yerde tahkir, tahkir olunacak yerde tazim eder ise buna

Küfrün yedi zararı vardır:

1. Dini ve nikâhı gider,

2. Boğazladığı yenmez,

3. Helali (hanımı) ile ettiği cima zina olur,

4. Ol adamı öldürmek vacip olur,

5. Cennet ondan ırak olur,

6. Nar-ı Cehîm (Cehennem ateşi) ona yakın olur,

7. Ol halde ölürse namazı kılınmaz.

1-Bir kimse rızası ile ''

kafir olayım ki-dinden çıkayım ki felan şey, filan adamdadır, yahut

yoktur

olmaktır).İmanı ve nikahı tecdid gereklidir.

2-''

3-Bir adam ''

değilmidir bilmem

4-

Allah'a mekanlaştırmış olur.Allah'u Teala mekandan bari dir

5-Bir kimse

6-Bir kimseye

''senin söylemenle kılmam, Allah'u Teala'nın emri olduğu için kılarım'' olsa kafir olmaz.

7-Bir kız ile bir oğlan akıl bali' olsalar, onları nikah etseler ve imanın şartlarını sorsalar; eğer

bilemez iseler onlar müslüman değildir.Onları müslüman edip, imanını ve islamını öğretip

sonra nikahlerını kıyarlarsa, nikahları nikah olur.

8-Ve dahi bir kimse bıyıklarını kırpmış olsa (sünnet olan şekli ile) yanında duran adam

şeye yaramadı

9-Ve dahi bir adam ipek elbise giyse, başka bir kimsede ''mubarek olsun'' dese küfründen

korkulur.

10-Bir kimse bir mekruhu işlese mesela kıbleye karşı ayağını uzatıp yatmak yahut tükütmek,

kıbleye karşı bevl etmek gibi..Bunları işleyen adama ''

da ''her

saymadığı için.

11-Bir adam bir adamın gıybetini yapsa, yanında bulunan birisi ''

o adam da ''

12-Bir kimse ''

yahut ''

küfürdür, kafir olmaya sebeptir.

13-Bir kimse (şimdki hali kastederek) ''

kafir olur.

14-Bir kimse ''

15-Bir kimse ''

16-Bir kimse ''

edilmiştir.

17-Bir kimse, evladı ölen bir kişiye ''

18-Bir kadın beline kara bir ip bağlasa ''

din adamlarının bellerine bağladığı ip) kafir olur, erkeğine haram olur.

19-Bir kimse diğerine beddua etse ve ''

ölesin

20-Bir kimse bir işi işledeiği halde ''

21-Bir adam ile kadın şahitsiz nikah etseler ve ''

olurlar.Zira peygamber gaybı bilir manasına gelir,peygamber hayatta iken gaybı bilmez idi,

ahirete rıhlet buyurduktan sonra bilir demek olur.

22-Bir kimse Allahu Tela adına yemin etmek istediğinde diğeri ''

istemem, talak yemini isterim

23-Bir kimse ben geleceği bilirim, gelecekten haber veririm dese, o ve ona inananlar kafir

olur.Cinlerin bildirmesiyle bilirim dese yine kafir olur.Gaybı ancak Allah bilir.

24-Bir kimse bir kimseye ''

kafir olur.Zira can alıcı Allah'ın ulu meleğidir.Böyle söylemek bu meleği hafife almaktır.

25-Bir kimse ''

26-Bir kimse Hazreti Muhammed aleyhisselam'ın ahir zaman peygamberi olduğunu bilmese

kafir olur.

27-Bir kimse ''

hıristiyan olmaktan şerlidir demek gerekirdi.

28-Bir kimse haram maldan sadaka verse ve ondan sevap umsa, alan dahi haram olduğunu

bilse ve dua etse, o kişide amin dese ikisi dahi kafir olur.

29-Bir kimse ihtilafa düştüğü adama ''

dese ol dahi ''

kafir olur.

30-Bir kimse küfretse, bir kişi de bu küfre gülse, gülen dahi kafir olur.Gülmesi zaruri ise

olmaz.

31-Bir kimse ''

32-''

33-Bir kimse ''

bu dünyada olmazdık

34-Bir kimse ''

evlatlarıymışız

35-Küçük günah işleyen birisine ''

kafir olur.

36-''

edilse ve bilemese o kişinin zımmi (müslüman ülkesine sığınan gayri müslim)den farkı yoktur.

37-Bir haram helal, helali de haram sayan kişi dinden çıkar.

38-Bir kimse mesela adı Yahya olan birisine Kuran aayeti olan ( ya yahya huzil kitabe) dese

kafir

'' dese ol şey, o adamda ister olsun ister olmasın rıza-i küfürdür(kafir olmaya razıZina ve livata helal olaydı bende işlese idim'' diye temenni eylese bu dahi küfürdür.cemi peygambrlere inandım amma Adem aleyhisselam peygambermidir'' dese kafir olur.Bir kimse ''Allah'u Tela gökte benim şahidimdir-yukarda Allah var'' dese kafir olur.Zira.''peygamberlerin dediği gerçek ise biz kurtulduk'' dese kafir olur.''gel namaz kıl'' deseler, cevaben ''kılmam'' dese kafir olur.Ancak muradı''bir'' dese küfründen korkulur.Zira sünneti Rasulu hafife almış olur.bu mekruhtur işleme!'' deseler ol adamgünahımız bu kadar olsa'' dese küfründen korkulur.Yani mekruhu birşeydenne lazım gıybet etme'' dese,bu bir şeymidir''--''bu gıybet değildir''dese kafir olur.Allah bana cennet verse sensiz girmem'' yahut ''filan ile cennete girmem''Allah bana cennet verse seni görmeden cenneti dilemem'' dese bunların cümlesikıble ikidir, biri Kabe'dir diğeri is Kudüs'tür'' desekafirlerin işi güzeldir'' diye itikat etse küfürdür demişler.yemek yerken konuşmamak mecusilerin güzle bir adetidir'' dese kafir olur.sen müslümanmısın?'' dese o dahi ''İnşallah'' dese o kişinin kafir olduğu beyanAllah'a senin evladın lazım oldu'' dese kafir olur.bu nedir?'' deseler, o da ''zünnardır'' dese (hıristiyanAllah senin canını kafir olarak alsın-kafir olarak'' dese kafir olur.Allah Teala bilir ki fülan işi işlemedim'' dese kafir olur.Allah ve peygamber şahiddir'' deseler kaifrben Allah adına yemin etmeni'' dese alimlerin çoğuna göre kafir olur.senin didarın bana can alıcı gibidir'' dese alimlerin çoğuna görebey namazlık (namaz kılmamak) hoş iştir'' dese kafir olur.hıristiyan olmak yahudi olmakten iyidir'' dese kafir olur.Yahudi olmakgel şeriata başvuralım ve çaresini şeriatta arayalım''zorla götüren olmadıkça gitmem'' dese ''şeriattan banane, işime gelmez'' deseAllah'tan boş yer yoktur'' dese kafir olur.Meşayıhın ruhları hazırdır,bilirler'' dese kafir olur.Adem aleyhsselam buğday yemese idi biz kötü olmazdık'' dese kafir olur.''Biz''dese küfründe ihtilaf olunmuştur.Adem aleyhisselam bez dokurdu'' dese, diğeride ''demekki biz çulha'' dese kafir olur.tövbe et'' denilse, o da ''ne işledimki tövbe edeyim'' deseZürriyyetin kimdir, milletin kimdir, i'tikatta ve amelde mezhebin kimdir?''diye sual

HAYIRLI MÜMİN OLMAK

Ve dahi müminin müminde yedi hakkı vardır:

1. Davetine varmak,

2. İyadesine varmak (ziyaret edip hal hatır sormak),

3. Cenazesine varmak,

4. Nasihat etmek,

5. Selâm vermek,

6. Bir zâlimin elinden bir mazlumu kurtarmak,

7. Aksırdıkta

"yerhamükellâh" demek.

Ve dahi müminin hayırlısı beş haslet(i) bulunandır:

1. Taata ikbal edici ola,

2. İlm-i nâfi'a sa'y edici ola (faydalı ilmi elde etmeye çalışma),

3. Nâs (insanlar) onun şerrinden emin ola,

4. Elin malına tama' etmeye,

5. Mevt (ölüm) için hazır ola.

Ve dahi bir kimse dört şeyi gizlese nâsın hayırlısıdır:

1. Fakirliğini,

2. Sadakasını,

3. Musibetini,

4. Belasını,

Ve dahi Cennet dört kimseye müştaktır:

1. Dili zikr edici ola,

2. Hafız-ı kelâmullah ola,

3. İt'âm-ı taam edici (yemek yediren) ola,

4. Şehr-i ramazanda sâim (ramazan ayında oruçlu) ola.

Her kimse bu yedi şeyi dillerinden kesmeyeler:

1. Her işinde besmele-i şerifi diyeler,

2. Her işi tamam edip kurtulduktan sonra "elhamdü lillâh" diye,

3. Bir kimseye filan yere gideceksin "inşaallah" diye,

4. Bir musibet işitmiş "innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" (Biz Allah'a aitiz ve muhakkak O'na

döneceğiz", (Bakara 2/156) diye,

5. Lisanından bir hata sâdır olmuş tevbe ve istiğfar ede,

6. Lisanında

âlâ külli şeyin kadîr"

7.

şerifesine huzur-ı kalp ile gecede ve gündüzde çok müdavemet edeler. "Sübhânellâhi ve'lhamdü

lillâhi ve la ilahe illalllâhu vallâhu ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'lazîm".

Ve dahi ehl u iyal hakkına lazım olan mesaili öğrene ve öğrete ki kıyamette avretler erlerinden

sual olunur.

"la ilahe illallâhu vahdehu la şerîke lehu lehu'l-mülkü ve lehu'l-hamdü ve hüvekelime-i tayyibesini kesmeye,"Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedü erme Muhammeden abdühu ve resulünü" kelime-i

EVLİLİK BAHSİ

Ve dahi evlenmekte çok faide vardır, tafsili kabil değildir, bazı faziletlerinden diyelim: Evveli

dinini hıfz etmiş (korumuş) olur ve huyu güzel olur ve kârında (işinde) bereket olur. Ve dahi

sünnet ile amel etmiş olur. Nitekim Peygamberimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâm buyurur:

"Nikâh edin ve çok evladınız olsun. Zira ben kıyamette ümmetimin çokluğuyla sair ümeme

(ümmetlere) iftihar ederim."

Dahi faide-i kesîresi (çok faydası) vardır, söylesek çok olur. İmdi kişiye layık olan cemî-i

hakkına riayet ede. Ve dahi hem dünyada ve hem de ahırette yüzü ak ola. Ve dahi bir kimse

evlendiği zaman sual edip dinine kavi olanı ala, aslı yaramaz olanı almaya -ve eğer güzel dahi

olursa-. Ve dahi malından ve hüsnünden (güzelliğinden) ötürü almaya zira sonra zelil olur.

Nitekim Peygamberimiz aleyhi's-selâm buyurdu ki:

ötürü bir hatun alsa onun malından ve hüsnünden mahrum kalır. Ve bir kimse dininden ötürü

bir hatun alsa Hak Taâlâ onun malını ve hüsnünü ziyade eyler."

fezâili (faziletleri) söylesek söz çok olur, murat heman bir tenbihtir.

Ve dahi avretleri fâsıklara ve yaramazlara vermeyeler.

Ve dahi demişler ki avret erinden dört mertebe aşağı olmak gerektir: Biri başı ve biri boyu ve

biri malı ve biri hısımı ve akrabası.

Ve dahi dört şeye avret erinden ziyade gerek: Biri güzel ola ve biri edepli ola ve biri huyu

güzel ola ve biri haramdan ve şüphelilerden sakınıcı ola.

Ve dahi genç kızları koca (yaşlı) kimseye vermeyeler, adeta fesada sebep olur.

Ve dahi sünnettir ki sorup sual ettikten sonra nikâhtan evvel emin olduğu bir hatun

vasıtasıyla görücü göndere. Ve görmekte üç faide vardır:

1. İkisinin arasında ta ölünceye değin muhabbet eksilmeye,

2. Rızkında berekât ola,

3. Sünnet-i Resul ile amel etmiş olur. Bundan sonra nikâh ede ve dahi nikâhtan sonra iyice

şeyler göndere, -kesret-i muhabbete (sevginin artmasına) sebeptir-.

Ve dahi gerdek gecesi taam etmek sünnet-i Resuldür.

Ve dahi ibtidaki (ilk) gecesi güveyinin gelinin iki ayağın(ı) yumak, ol suyu saçmak sünnet-i

Resûl'dür ve evde bereket olmağa sebeptir.

Ve dahi iki rekât namaz kılıp dua eyleye ki sünnet-i Resûl'dür, terki reva değildir.

Ve dahi her ne dua eder ise duası makbuldür.

Ve dahi güveyi görenler bunu diyeler: "Allah Taâlâ sana mübarek eylesin ve senin üzerine

mübarek olsun ve sizin ikinizin arasını hayır ile cem eylesin, bir hoşça geçinin." "Oğullu

uşaklı olasız" demek cahillerin) cevabıdır ki bu sözde Mevlâ'dan niyaz ve temenni yoktur.

Ve dahi ol mahalle mahsus ve gayet gerekli duaları okumak sünnettir lakin kelâm uzar deyü

yazmadık. Bizim muradımız anlatmaktır, cümlesini beyan etsek söz çok olur.{Bazı nüshalarda

şu ek bilgi mevcuttur:

"Ve dahi cimadan (cinsi münasebetten) evvel ehli (hanımı) ile müla'abe yani musahabet

(sohbet) ve oynaşmak sünnet-i Resûl'dür. Zira rivayet olunur ki oynaşmaktan evvel cima

etmek hatununa cefadır."

"Ve dahi besmeleyi terk eylemeyeler. Rivayet olunur ki besmele demese şeytan onunla cem

olur. Ve dahi mücamaatın (cinsi münasebetin) âdabı kütüb-i mutavvelâtda mesturdur,

erbabından tahsil eyleyeler."

"Ve dahi cimadan sonra uyursa abdest alıp ondan sonra uyuya, zira sünnettir..."} Hâsıl-ı

kelâm cemî-i umûr-ı diniyeyi (dinî konuların hepsini) bilip ve avretine dahi öğrete, zira

ahırette sual olunur, bilmezem demek özür olmaz.

"Bir kimse malından (ve hüsnünden)Ve bunun hakkında olan

KADININ GÜZEL KOKU SÜRMESİ

Ve dahi avretini şer'-i şerifin cevaz vermediği yere göndermeye. Zira Hazreti Peygamberimiz

aleyhi's-selâm hadis-i şerifinde buyurmuş ki: "Bir avret güzel kokular ile namaz kılmak için

mescide gelse ol avretin namazı kabul olmaz tâ ki varıp cenabetten gusül eder gibi gusül

etmeyince". İmdi onlara, güzel rayiha ile camiye ve mescide gitmek caiz olmayınca ya

dışarıya çıkıp halka görünmek için ne mertebe olmak gerek, ona göre kıyas eyle, ne kadar

azaba müstahak olur.

Ve dahi Peygamberimiz aleyhi's-selâm bir hadis-i şerifte buyurmuştur:

fukara ve Cehennem ehlinin çoğu avretlerdir."

eylediler:

"Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

görüp bir kemlik (kötülük) gördükte ol on iyiliği unutup bir kemliği daim söylerler ve zinet-i

dünyayı ziyade çok severler ve ahırete sa'y etmezler (çalışmazlar) ve gıybeti çok ederler.

Erlerden ve avretlerden her kim bu sıfatlar ile muttasıf olursa ehl-i Cehennemdir"

kelâm mümin ve mümineye lazımdır; din ilminde lazım olan şeylerin cümlesini öğrenip

bilmek gerektir.

Ve dahi Hazreti Ali kerremellâhu taâlâ veche-hudan rivayet olunur ki bir gün Resûl-i Ekrem

hazretleri huzuruna bir avret gelip:

buyurursunuz?"

gelebilir misin?"

Buyurdular ki:

"Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem dedi: "Hangi avret erinden destursuz dışarıya çıksa her adımı

başına günah yazılır." Avret ayıttı: "Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem buyurdu: "Erine bed söz

söylese kıyamette dilini ensesinden çıkaralar". Ol avret ayıttı: "Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem

buyurdu: "Hangi avret ki malı ola da erinin hacetini bitirmeye, ahırette ol avretin yüzü kara

ola." Ve dedi: "Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem buyurdu: "Hangi avret erinin malından

uğnlasa, bir âhara (başkasına) verse, eriyle helallik dilemese Allahu azimü'ş-şan ol avretin

zekât ve sadakasın(ı) kabul eylemez". Ve dedi ki: "Dahi var mı?". Resûl-i Ekrem buyurdu:

"Cennet ehlinin çoğuHazreti Aişe radıyallâhu anhaya sualAvretlerin çoğunun Cehennem'de olmasına sebep nedir? (Şöyle cevap verdi:)Bunlar belaya sabr eylemezler ve on iyilik. Hâsıl-ı"Ya Resûlallah bir ere varmak isterim nededi. Saadetle buyururlar ki : "Erin hakkı avret üzerinde çoktur, hakkındandedi. Ol avret: "Ya Resûlallah erin hakkı nedir?" dedi."Sen onu incitir isen Allah'a âsi olursun ve namazın kabul olmaz." Avret dedi:

"Hangi avret erine söğse yahut karşı (söz) söylese Tamu (Cehennem) içinde dilinden asalar ve

hangi avret cengi ve çeğaneye (çalıp oynamaya) varsa (ve)ya bir akçe verse küçük yaşından

beri kazandığı sevap mahv ola ve üzerinde olan libasları davacı olup; bizi mübarek günlerde

giymedi ve helaline karşı giymedi, haram yerlerde giydi dedikte

olan avretleri bin yıl yaksana gerektir". Ol avret bu cevaplan işidicek (işitince) ayıttı:

Resûlallah, bu zamana gelince ere varmadım, geri varmam"

Bu kere Hazreti Resûl-i Ekrem saadetle buyurdular ki: "Ya hatun, ere varmanın dahi

sevabın(ı) haber vereyim dinle:

yıl ibadet etmekten yeğdir ve erine bir içim su verse bir yıl oruç tutmaktan efdaldir. Erinin

döşeğinden kalktığı gibi gusül eylese bin kurban etmişçe sevap bula ve helaline hile etmeden

ölse onun için gökte melekler tesbih ederler. Ve helali ile oynasa altmış kul azat etmeden

hayırlıdır. Erinin rızkını saklasa ve helalinin (kocasının) akrabasına merhamet (etse) ve beş

vakit namazın(ı) kılıp orucun(u) tutsa bin kere Kabe'ye varmadan efdaldir."

Hak Taâlâ buyurur: 'Böyle"Yâdedi."Hangi avret kim eri, Allah senden hoşnut olsun dese altmış

Fatımatu'z-Zehra radıyallâhu anha:

avret erine âsi olsa Allah'ın laneti içinde kalır ta eriyle helalleşmeyince kurtulmaz. Ve erinin

döşeğinden kaçsa cemî-i sevabı gide. Erine tekebbürlük eylese Hak Taâlâ ona hışm eyler. Ve

erine sen benim kethudamsın dese ve senden ne gördüm dese Allah Taâlâ ona nimetini haram

eyler, erinin kanını diliyle yalasa henüz erinin hakkını yerine getirmeye. Erinin desturuyla

seyre çıksa erinin defterine bin günah yazılır. Destur vermediği için destursuz çıkan avretleri

bundan kıyas eyle".

Resûl-i Ekrem buyurur:

birine) secde etmesini emir buyursa idi ben de avretin erine secde etmesini buyurur idim".

"Bir avret helalini incitse hali nice olur?" dedikte, "Bir'Ya Fatıma eğer Allah Taâlâ bir ehadin bir ehade (birinin başka

Hazreti Aişe-i Sıddîka radıyallâhu anha ayıttı:

Ekrem buyurdular ki :

vasiyet eyle: Yarın kıyamet gününde evvel imandan, ikinci abdestten, üçüncü eri hakkından

sual olunur. Hangi er kim avretinin yavuzluğuna sabr eylese Hak Taâlâ ona Eyyüp

Peygamber sevabını vere. Bir avret dahi erinin yavuzluğuna sabr eylese Aişe-i Sıddîka

mertebe-sin(i) bula. Ve dahi bir er avretini suçsuz döğse kıyamette ben davacı olurum. Üç

yerde kişi hatunun(u) döğmek caizdir: Namazdan ötürü ve döşeğine gelmediğinden ötürü ve

izinsiz dışarı çıktığından ötürü. Sair kabahatlerde bir kaç tenbih etmek gerektir, eğer olmazsa

bırakmak gerek tâ ki azapta olmamak için".

"Ya Rasûlallah bana vasiyet eyle". Resûl-i"Ya Aişe ben sana vasiyet ederim, sen de ümmetimin hatunlarına

ÖLÜM BAHSİ

Ve dahi ölüm hali beyan olunur: Ey biçareler, siz ölümden kaçarsınız,

yanında olacak bana dahi yapışır"

kaçarsınız. Bu itikat da haramdır, sakının imanınızı noksan edersiniz.

Ey biçareler, ne kaçarsınız, ölüm size va'd olunmuştur, ileri geri gitmez. Hallâk-ı âlem, size

eceliniz geldikte göz açıp yumunca kadar vade vermez, mukadderden ne ziyade ve ne de eksik

olur. Hak Taâlâ emrini her ne yerde hüküm ettiyse ol kişi malını ve evladını ve iyalini cümle

bırakıp ol diyara gider, toprağına varmayınca canın(ı) almağa emr olunmaz. Her kimseye

ölüm vadesi geldikte ölür. Nitekim Hak Taâlâ buyurur:

gecikebilir ne de öne alabilirler"

Ve dahi ölüme artık ve eksik vakit olmaz. Şu vakit takdir olmuştur ki doğmazdan evvel

-yetmiş bin yedi yüz yetmiş yıl evvel- ve kişi ne yerde ölür ve tevbe ile mi ve tevbesiz mi ve

nasıl marazdan ve iman ile mi yoksa imansız mı gider, cümlesi Levh'a yazılmıştır. Nitekim bu

âyet-i kerimede buna işaret vardır: "

indirir, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede

öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah bilendir, haberdardır"

Hallâk-ı âlem ölümü yarattı sonra diriliği yarattı, ondan (sonra) rızkımızı yarattı ve Levh'a

yazdı, -Dibace şerhinde mesturdur-. İmdi Hak Taâlâ sizin günde kaç nefes alıp verdiğinizi

bilicidir ve Levh'a yazmıştır. Üç yüz altmış melek gözetirler, tamam vakti gelince Melekü'lmevt'e

(Ölüm meleği: Arzail'e) haber verirler. Eğer hayatında Kur'an ile sabit olan sözleri

inanıp tutmuş isen saadetle gidersin. Cümle şeyi Allah'tan bil. Ve ardınca feryat etmeye(ler).

Bunlar gibi şeyler imansız gitmene sebeptir, -neûzü billâh (Allah'a sığınırız)-. Günah ve hata

vaki olursa tevbe-i nasûh (samimi tevbe) eyleyin.

Hak sübhanehu ve taâlâ Azrail aleyhi's-selâma buyurur: "Dostlarımın canını asan al,

düşmanlarımın canını güç al. el-iyaze billâh (Allah korusun) eğer âsi olursa". Ve yevm-i

kıyametin (kıyamet gününün) bir gününün miktarı bin yılca ola (ve)ya âyet hükmünce elli bin

yılca ola. Bu babta tefsir çoktur:

-sizin sayımınıza göre bin yıl kadar tutan- bir gün içinde O'na yükselir"

ol feriştehler (melekler) âsinin canın(ı) şol azap ile alırlar ki dil ile vasfa gelmez. -Bizi yoktan

var eden Allah'a sığındık-. Nitekim bazı meyyit (ölü) döşeğinde yay gibi o yana bu yana döner.

Nitekim Allah Taâlâ buyurur:

kolaylıkla alanlara and olsun, yüzüp yüzüp gidenlere and olsun"

Ol feriştehler azaplar edip biribirine söyleşirler. Cebrail aleyhi's-selâm ol meleklere der ki:

Merhamet etme(yi)n. Münafıkların canı burnu ucuna gele yine koyuvereler. Her azasını öyle

sıkalar ki gözlerinin nuru döküle. Nitekim Hak Taâlâ buyurur:

yakında yere sürteceğiz"

cihan sana azap etti, sana inayet yoktur, sen diri iken işlediğini unuttun mu? Ey yaramaz kişi,

sana hazırlandı şol azap kim münafıklar ve kâfirler azabıdır. Zira sende namaz yok, zekât

yok, sadaka yok, fakirlere merhamet yok idi, kendini haramdan sakınmaz idin, cümle işin

fesat idi, gıybet eder idin, yine Allah kerimdir der idin, işte azap dahi kerimdir. Nitekim Hak

Taâlâ buyurur:

bulan yok mu?' denir. Artık ayrılık vaktinin geldiğini sanır"

Hak sübhanehu ve taâlâ hazretlerinden hitap gele ki:

anmadılar, mütekebbir olurlar idi, farzı, sünneti, vacibi tutucu değiller idi. Şimdi benim

azabım(ı) görsünler"

damarlarından çıkaralar, hulkûma getirip yine koyuvereler.

Hitap gele ki:

uyma(yı)n demedi mi, her şeyi Allah'tan bilin demedi mi? Dünya cifesine haris olma(yı)n,

Allah'ın verdiğine kanaat edin, fakir kullarına merhamet edin, miskinleri taamlandırın. Allah

şol padişahtır ki sizi yarattı ve üzerine aldı ki (sizi) besleye. Ve sana O'ndan bir bela gelse yine

O'na çağırasın, dermanı O'ndan dileyesin,

"filan öldü, ben dahive "taun filan mahalleye geldi" deyü ahar (başka) yere"Ecelleri gelince ne bir saat(A'raf 7/34)Kıyamet saatini bilmek Allah'ın kaün-dadır. Yağmuru O(Lokman 31/33)."Gökten yere kadar olan işleri Allah düzenler, sonra işler(Secde 32/5). Ondan"Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, canları(Nâziat 97/1-3)."Havada olan burnunu(Kalem 68/16). Feriştehler derler ki: Sen cennetlik değilsin, Hallâk-ı"Dikkat edin, can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayandığı zaman 'çare(Kıyamet 75/26-28)."Şol münafıklar bir gün ölümlerin(i)diye. Yine zebaniler tırnakları dibinden yapışıp canını göğsününÂlimler size bildirmedi mi, Kitabımızı okumadınız mı, gafil olma(yı)n, şeytana"ben hekimlere bir akçe verdim de iyi oldum"

deme, Allah'ın inayetinden bil. Ol senin malım dediğin sana dahi emanettir, ondan sizin

derdinize derman yoktur, helal ise hesabın(ı) vermeğe memursunuz.

Dahi Hak sübhanehu ve taâlâ sana ne kadar takdir etti ise alırsın. Ne maldan ve ne evlattan

ve ne dosttan her ne kadar feryat etsen ve hangi sahraya kaçsan kurtulamazsın, ancak

toprağın kande ise ol yerde defn olursun. Ecelin gelmedikçe sana kimseden ziyan gelmez.

Böyle itikat ederseniz imanınız kâmil olur.

Ve Hak Taâlâ sizi sınasa, size sağlık gibi, mal gibi, evlat gibi nimet verse sevinip

lillâh bizim Rabbimiz bize ikram eyledi"

bela verse gam çekersiniz, sabır etmezsiniz, şükrü unutursunuz.

Hak Taâlâ'dan hitap gele kim:

kılları dibinden alıp yine koyuvereler. Hak Taâlâ'nın azap ettiğim kimse etmeye kadir

değildir.{Esas metinde bu cümle "Hak Taâlâ'nın azap ettiğini kimse etmemeye kadir değildir"

şeklindedir. Bu cümle Allah'ın azap iradesini kimse geri çeviremez anlamında doğrudur.

Fakat alttaki âyete uygun olarak "etmeye" demeyi tercih ettim.} Nitekim Hak Taâlâ buyurur:

"elhamdü(demezsiniz). Allah Taâlâ size musibet verse yani bir'Ta meleklerim, onu tutun". Pes melekler onun canını cemî-i

"O gün hiç kimse Allah'ın azap ettiği gibi azap edemez. Hiç kimse O'nun vurduğu bağ gibisini

vuramaz"

Ol ölüm döşeğinde yatan kimse bu azabı görüp "ah ah, keşke dünyada iken amel kılaydım,

bugün bu siyaseti çekmezdim" diye.

Yine ol hasta(yı) bekleyen kişilere hitap gele kim: Ey benim mütekebbir kullarım, işte bu

dostunuzu mal hare edip (harcayıp) kurtarınız. Dünyada benden korkmazsınız, Kitabımla

amel etmezsiniz, benden gelen belaya sabr etmezsiniz, benden şikayet edersiniz. İşte bu kul

azapta ve canı hulkuma geldi, benim kudretimden melekler bu nidayı işitip; ey rabbim senin

azabın haktır deyip secdeye varalar. Nitekim Hak Taâlâ buyurur: "Can boğaza dayanınca ve

siz o zaman bakıp kalırken biz ona sizden daha yakınızdır, fakat siz görmezsiniz" (Vakıa

56/83-85).

Ondan yine feriştehlere nida gele kim

kılı dibi boş kalmaya, üç yüz on üç melek bir ağızdan haykırıp: Ey Allah'ın âsi kulunun canı

gel çık teninden. Bugün ol gündür ki sana azap ola. Allah'tan gayriye muhabbet eylediğinden

ötürü mütekebbir olup fakirlere selâm vermezdin, haram olan şeyleri ederdin, bâtılı hak

görürdün, hakkı bâtıl görürdün diyeler. Allah Taâlâ buyurdu:

melekler ellerini uzatmış 'canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere

söylediklerinizden, Onun âyetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı bir azapla

cezalandırılacaksınız' derken bir görsen"

Ondan ol kişi meleklere diye kim: Bir dem aman verin, aklımı başıma getireyim deyince göre

kim Melekü'l-mevt (ölüm meleği) üzerinde durur. Onu görünce bu azapları unutup titremeğe

başlaya.

Yine ol kişi Melekü'l-mevt'i gördükte diye kim: Bunca melekler azap eder iken sen kimsin ve

niye geldin diye. Ondan ölüm bir heybetli avaz ile çağırıp diye kim:

yüzünden (seni) çıkarsam gerek ve evlatlarını yetim kılsam gerek ve dünyada sevmediğin

akrabana malını miras etsem gerek.

(Fecr 89/25-26)."tutun" deyü. Pes öyle tutalar ki her endamından bir"Bu zâlimleri can çekişirlerken(Enam 6/93).Ben şol ölümün ki dünya

Heman ki ölümden bu sözleri işitip ölecek bir miktar titreyip yüzün(ü) öte beri çevire, zira

alameti budur. Hadis-i Buharî'de Resûl-i Ekrem buyurur:

çevirip ölümü yine onda göre"

döne, Melekü'l-mevt bir katı avaz ile çağırıp diye ki:

ananın canlarını aldım, sen hazır dururdun, ne faide eyledin. Cümle dostların bakarlar ne

faide? Dahi ben sol ölüm meleğiyim ki tahkik öldürdüm, senden evvel geçmişlerin kuvvetleri

senden ziyade idi.

"Çün (sesi işite) gözünü duvara. Her ne tarafa dönerse ölümü onda göre. Yine arkası üzerineBen şol ölüm meleğiyim ki atanın ve

Bu yatan kişi melekler ile bu kadar söyleşdikte azap feriştehleri çekilip giderler. Azrail

aleyhi's-selâmı bu heybetle gördükte ol saat aklı zail olur. Azrail aleyhi's-selâm sual ede ki:

Dünyayı nice gördün diye. Nitekim hadis-i şerifte gelir: ''Sonra Mele-kü'l-mevt ölüm

döşeğinde olana sorar: Dünyayı hasıl gördün? Şöyle cevap verir: Onu hileci ve gaddar

gördüm". Onda olacak kişi diye ki: Dünya mekrine (hilesine) aldandım, bu hale geldim diye.

Ve Hallâk-ı cihan dünyayı bir kan şekline koya; gözleri gök, dişleri öküz boynuzu gibi. Bir

kabîh (kötü, pis) raiha ile gelip bu ölecek kişinin göğsü üzerine otura. Ondan ol kişinin malını

karşısına getireler. Kan ile kahr ile haram ve helal demeyip kazandığı malı varislerine vereler,

gözü önünde. Ondan ol kendi sahibine diye ki:

sadaka vermedin, şimdi senden çıktım, istemediğin kişiler eline girdim, senden minnetsiz

aldılar.

Ey âsi beni kazandın, nâ-hak yere verdin,

Bu hal içinde iken susayıp, yüreği yanıp tutuşup dört yanına baka. Ondan bu halde iken

şeytan fursat bulup imanın(ı) almağa başı ucuna gelir. Ol merdut (şeytan) elinde bir kadeh

tutar, içinde buzlu su, hastanın başı ucunda çalka(la)r. Ol yatan kişi onu görüp işite. ör

mahalde bay ve gedarım (efendi ve kölenin) hali belli olur. Cenab-ı Hak sait kullarından

eyleye; eğer saadetsiz isen

der ki: Hâşâ

korusun) imanı gider. Lakin her şeyde yine hikmet Hûda'nındır. Ol halde olan hastanın

yanında su tutmak gerek ve sıkça sıkça ağzını açıp su vermek lazımdır. Eğer hidayet yetişir ise

şeytana lanet edip red eder.

Vadesi tamam oldukta eğer mümin ise emr olunur, Azrail aleyhi's-selâm canını alır, üç yüz

altmış melek ol canı Azrail aleyhi's-selâmın elinden alıp cümle yaranı ve dostları suretine

girip Uçmak hullelerin(i) (Cennet elbisesini) giydirip canını Cennet sarayına ileteler, yine

derhal meyyitin yanına getireler. Ve eğer imansız gitti ise üç yüz altmış siccîn melekleri

Cehennem'den katrandan kara zakkum yapraklı getirip ol imansız çıkan canı ona sarıp

derhal Cehennem'e iletip yerin(i) gösterip yine yanına getireler.

Ve dahi bir kişi baliğ olup dünyada ne kadar yaşarsa ve isyan dahi edip tevbesiz giderse

-neûzü billâh- bu ukubetleri görür, kıyamette rüsvay olur, Cehennem dahi mukarrerdir,

meğer Allah'tan hidayet erişe, yahut şefaat-ı Muhammedi erişe.

"getir şu sudan içeyim" dersin. Ol melûn-i ebedînin canına minnet"âlemlerin yaratıcısı yoktur" de. Eğer şakı ise dediğini der, el-iyaze billâh (Allah

ÇOCUKLARIN ÖLÜMÜ

Bu bap masum

eden, dolayısıyla günahsız olan çocuk kastedilmektedir.}

Bir masum ki hasta ola, ölüm döşeğine gire, makam-ı illiyyîn -ki yani Cennet makamıdırondan

üç yüz altmış melek gele, saf saf olup karşısında duralar. Diyeler:

olsun sana, bugün ol gündür ki geçmiş analarını ve dedelerini ve cümle komşularını Hak

Taâlâ'dan dileyesin

giydirip ve yüz melek dahi gayret ve kuvvet gömleğin(i) giydirip, altmış melek dahi gözünün

perdesini ve hicabım kaldıra.

Cümle hicaplar kalktığı gibi ta Hazreti Âdem'den beri geçmiş müminlerin âba ve ecdatlarım

göre. Onların bazısı için azap hazırlanmış, bunların bu halin(i) görüp ağlaya ve haykıra ve

titreye. Onu bilmeyenler can çekişir sanırlar. Ondan canı alıcı melekler gelip göreler ki şefaat

tacını ve gömleğini giymiş ve gözünün perdesi kalkmış, canım almağa kuvvet getirmeyeler,

diyeler ki: Ya masum, Hallâk-ı âlem sana selâm eyledi ve buyurdu ki:

bana gelsin. Zira ol can emanetini ben verdim yine bana versin. Onun mukabelesinde ona

Cennet ve dîdar (Allah'ı müşahede) vereyim. Eğer inanmazsan yüzünü çevirip göklerden

tarafa nazar eyle, görürsün"

Taâlâ'nın cemalini müşahede eyleye, esirip (mest olup) cûşa gelip titreye ve kükreyip, kızarıp,

sıçrayıp döşeğinde can vermeğe atıla. Yine ol azap içinde olan ecdatları gözüne irişe, yine

canın(ı) vermeye, melekler diyeler ki: Ya masum niçin canını vermezsin? Masum diye ki:

melekler, Cenabı Allah'a rica edin, âba ve ecdadımı bana bağışlasın.

Rab, bu masum ile bizim ahvalimiz sana malumdur.

{Masum: Günahsız ve suçsuz kimse. Burada erginlik çağına gelmeden vefatların ölümün(ü) beyan eder:Ya masum, muştulukdeyip yüz melek başına bir şefaat tacı giydirip ve yüz melek dahi aşk tâcı"Ben onu yarattım, yinedediklerinde masum dahi nazar edip melâikeleri ve AllahEyFeriştehler diyeler ki: YaHazreti Allah celle şânuhu hitap ede ki:

"îzz(et)im hakkı için bağışladım".

Taâlâ onları af eyledi ve cümle ricanı makbul eyledi ve günahlarından geçti

dahi şad olup bu halde iken Hak Taâlâ Cennet'ten iki huri gönderip anası ve babası suretinde

gelip, kollarını açıp diyeler ki:

Cennet'te

oğul diyeler. Elmayı koklar iken Hazreti Azrail aleyhi'sselâm kendi gibi bir hûb (güzel)

masum olup fi'l-hal canın(ı) ala. Bir rivayette elmayı koklar iken canı elmaya yapışa,

Melekü'l-mevt canını elmadan ala, -ikisi dahi caizdir-.

Ondan Melekü'l-mevt ol canı alıp gökleri seyr ettirip Cennet'e götüre. Ondan, bir sahra

vardır yeşil zebercetten, masum ona geldikte, beni bunda niye getirdiniz diye. Melâikeler diye

ki:

pınarı vardır. Hazreti Resûl-i Ekrem aleyhi's-selâm havzının başında durup nurdan

bardakları doldurup kaçan ki atanız ve ananız kıyamet yerine geldikte bu bardakları su ile

doldurup onlara veresiz ve yapışıp salıvermeyesiniz ki Cehennem yoluna gitmeyeler, azap ve

ikap görmeyeler. Zira sizin duanız Hak Taâlâ katında makbuldür. Ve cuma geceleri yeryüzüne

inersiniz, ol vakit Tanrı'nın selâmın(ı) ümmet-i Muhammed üzerine deküresiniz (dökesiniz) ki

kabirde olanların azapları def olur ve onların üzerine nur veresiniz ve onların şükür beratını

Hak Taâlâ'ya götüresiniz

Masumların canlarına bu makamları seyr ettirip tez yine getirip meyyitin başı ucuna koyalar.

Namazı kılınıp kabre girip soru ve hesap oluncaya kadar ol can kabir üzere durur. Eğer

babası anası tevbesiz ölürse kıyamette oğlu ile onların mabeyninde (arasında) bir perde ola, ol

masum onları arayıp bulamaya, birbirlerine hasret kalalar. İşte baliğ olmadıkları halde

böylecedir.

Yine melekler diye ki: Ya masum, mutluluk sana, Hakdedikte masumBizim oğlumuz yahut kızımız, bizim ile gel, biz sensiz olmazızdiyeler. Ondan Cennet elmalarından bir elma çıkarıp masumun eline vereler, alYa masum, kıyamet yeri vardır, katı ıssıdır (sıcaktır), işbu sahrada yetmiş bin rahmetdeyü tenbih ederler.

KADINLARIN ÖLÜMÜ

Bu bab da hatunların ölümün(ü) beyan eder: imdi ol hatun ki lehusa ya hamile ya taun ya iç

ağrısından yahut hiç bunlardan birisi olmasa ancak helali (kocası) hoşnut olsa ol hatun

ölürken Cennet melekleri gelip saf duralar, ona izzet ikram ile selâm vereler ve diyeler ki:

Allah'ın sevgili şehide cariyesi, gel çık, neylersin dünya sarayından, senden Allah Teâlâ razı

oldu ve sana bu hastalığım bahane edip günahını bağışladı, sana Cennet ihsan etti, gel

emaneti teslim eyle

Hatun bu mertebeyi görüp canını vermek istedikte dört yanına bakıp diye ki: Benim ile

dostluk edenleri yargılayıp rahmet etsin sonra teslim edeyim dedikte melekler dahi recasını

Cenabı Hakk'a arz ederler. Hıtab-ı izzet gele:

eyledim"

melekleri ile gele. Yüzlerinin nuru Arş'a çıkmış, başları(nın) tacı ve arkalarında nurdan

hülleler ve ayaklarında altın nalinler ve yeşil kanatları ola ve ellerinde Uçmak yemişleri

rayihaları misk gibi gelip izzet ve ikram ile selâm vereler, diyeler ki:

eyler ve Cennet verip habibi Muhammed aleyhi's-selâma komşu eyler, Hazreti Aişe'ye

musahip eyler.

diyeler."İzzetim hakkı için cümle duasın(ı) müstecapdiye. Melekler dahi muştuluk eylerler. Ondan Melekü'l-mevt yüz yirmi rahmetHallâk-ı âlem sana selâm

Bu hatun bu kelâmları işitip ve gözünün perdesi açılıp ehl-i iman hatunlarını göre ve günahı

olup azabı olanları göre, onların günahlarını bağışla Rabbim deyü niyaz ede. Cenabı İzzet'ten

hitap gele ki:

kızı sana muntazırlar"

terler döke. Can vermek üzere iken iki melek gele, ellerinde ateşten birer çomak. Sağ yanında

ve biri sol yanında dura. Şeytan-ı aleyhil-la'ne koşup gele, diye ki:

yok amma hele bir göreyim

göstere. Ol melekler habis merdudu görüp çomak ile vurup elindeki çanağı kırıp kovarlar. Ol

hatun bunu görüp güle. Ondan ol huri kızları ona cevahir kâse ile Kevser şarabı vereler, içe.

Cennet şarabının lezzetinden canı sıçrayıp kadehe yapışa, Melekü'l-mevt canı kadehten ala.

Feriştehler çağrışıp

(Bakara 2/156) diyeler.

O canı alıp cemî-i gökleri seyr ettirip Cennet'e götüreler, makamın(ı) gösterip derhal yine başı

ucuna getireler. Kaçan kim esvabın (elbiselerini) çıkaralar ve saçın(ı) çözeler heman cesedin

başı ucuna gelip can diye ki: Ya yuyucu (yıkayıcı), yab yab (yavaş yavaş) tut zira Azrail

pençesinden can zahm yemiştir (yara almıştır), tenim gayet zahmet çekmiştir, sarsılmıştır. Ve

teneşire geldikte yine çağıra: Suyu ıssı (sıcak) etme, tenim gayet zayıftır, tez beni elinizden

halas eyle(yi)n, rahat ölem diye. Çün ki yuyup (yıkayıp) kefene saralar, bir miktar dura, yine

çağıra; diye ki:

ibret alsınlar, dahi yakında benim gibi olurlar, ardımdan feryat etmesinler, Kur'an ile anıp

beni unutmasınlar ve miras için çekişmesinler, ta ki kabirde azap görmeyem. Ve cumalarda ve

idlerde (bayramlarda) unutmasınlar.

'Ta cariyem, cümle muradın hasıl eyledim, ver emaneti, Habibimin hatunu vediye. Heman bu hitabı işiticek canı titreye, elleri ve ayakları atıla veGerçi bundan bize faidedeyip elinde bir cevahir içinde buzlu su. Bu suretle gelip suyu"innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" (Biz Allah'a aitiz ve O'na dönücüleriz,Bu cihanı son görüşümdür, hısım ve akrabalarımı göreyim ve beni görsünler,

Ondan musalla üzerine kondukta can çağıra ki: Asan kalın ey benim oğlum ve kızım, anam ve

babam, bunun gibi firak günü yoktur, hasret kıyamete kaldı, elveda olsun size ey ardımca göz

yaşı dökenler diye. Namazı kılınıp omuza alındıkta yine çağıra, ide ki: Beni yab yab götürün,

eğer kasdınız sevap ise bana zahmet verme(yi)n, sizden Allah Taâlâ'ya hoşnutluk götüreyim.

Ondan kabir kenarına kondukta yine çağra diye ki: Görün benim ahvalimi de benden ibret

alın. Şimdi beni karanlık yere koyup gidersiniz, ben amalime (amellerime) göre kalırım. Bu

demleri görüp vefasız dünyanın mekrine aldanma. Çün ki kabrine koyalar can başı ucuna

gele. Zinhar bir meyyiti telkinsiz komayalar.

Allah Taâlâ emriyle meyyit kabirde uykudan uyanır gibi uyana, göre ki bir karanlık yerdedir.

Kuluna (ve)ya cariyesine çağırıp bana mum getirin diye, asla şada gelmeye. Heman ben

kendim kalkayım der iken elleri toprağa gele, başı tabut tahtasına dokuna. Hay ben ölmüşüm

dedikte kabir yarılıp iki sual melekleri gele. Ağızından, yalın ateşler saçarlar, burunlarından

siyah duhanlar (dumanlar) çıkar. Ona yakın gelip ide:

nebiyyüke"

"Men rabbüke vema dînüke ve mendiyeler. Yani "Rabbin kimdir ve dinin hangi dindir ve peygamberin kimdir?"

Ona cevap verir ise ol melekler onu Hak Taâlâ'nın ona rahmetiyle tebşir edip (müjdeleyip)

giderler. Heman ol dem kabrin sağ tarafindan bir pencere açıla, bir ay suretli kişi çıkıp yanına

gele, bu hatun bakıp şad ola ve sen kimsin deyü sual ede. Cevap vere ki: Ben senin dünyada

sabrından ve şükründen hasıl oldum, kıyamete kadar sana yoldaş olurum diye.

SABIRLI MAZLUMLARIN ÖLÜMÜ

Bu bab mazlumların ve sabırlıların ölümü beyanındadır: Bunların Ölümleri birdir, birini

diyeyim, sairleri dahi ona benzer. Garip dahi iki türlüdür: Biri ırak iklimde kalıp yanında

akrabası ve âşinâsı bulunmaya ve biri mekânında amma fakirdir, kimse tenezzül edip yanına

varmaz; bunlar dahi gariptir ve şehittir. Pîrlik (ihtiyarlık) dahi iki bölüktür: Biri altmış

yaşın(ı) geçe ve beş vakit namazını terk etmeye; bu dahi şehittir. Yoksa namazı yok niyazı yok

şehit değildir. Ve kâfir elinde esir olduğu halde ölen dahi şehittir.

Kaçan bu kişiler ölüm yastığına başın(ı) koyalar, gökler kapısı açılır, yere ol kadar melâike

iner ki hesabın(ı) Mevlâ bilir. Ellerinde nurdan taç ve hülleler ola. Ol kişinin canını izzet ile

davet edeler. Nitekim Hak Taâlâ buyurur:

dön. Kullarımın arasına gir, Cennetime gir"

Bir şehit dahi budur ki, yüzün(ü) dergâh-ı izzete tutup diye ki: Ey benim mabudum, ne ki

ömrüm olsa bir nesneye ümit tutmadım illâ hazretine; ve kimseye boyun vermedim, dünya

mekrine aldanmadım, ancak hazretine. Ya Rab şimdiki halde senden ümidim budur ki cemî-i

ümmet-i Muhammedi yarlığayasın deyü dua ve niyaz ede. Bu dahi şehittir.

Ol has melekler ol hülleler saralar, ol dem Hak'tan nida gele ki:

(evvel)

idi ve kendisini pak eder idi. Nitekim buyurur:

temizliğe çok dikkat edenleri sever"

ediniz, Peygamber'e ve sizden emir sahiplerine itaat ediniz"

teşbih et"

eyledim bunun gibi kullarımı Cennet'e koya(yı)m, ebedü'l-ebed muhalled (sonsuza kadar

daimi) kala. Ve ben böyle kullarımdan razı olam. Nitekim buyurur:

kadınlara altından nehirler akan ve ebedi olarak orada kalacakları Cennetler va'd etti"

"O senden, sen de O'ndan razı olarak Rabbine(Fecr 89/28-30)."Cennet'e götürün cümleden". Zira dünyada namaz kılardı ve misafiri sever, suçlulardı) bağışlar idi ve istiğfar eder"Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri ve(Bakara 2/222) ve beni çok zikr eder idi. "Allah'a itaat(Nisa 4/59), "Sabah akşam (O'nu)(Âl-i imran 3/41), ve peygamberlere ve padişahlara mütî (itaatkâr) idi. Pes va'd"Allah mümin erkek ve

(Tevbe 9/72).

İmdi ol iki melekler ki insanın iki omuzunda dünyada hayır ve şerlerin(i) yazarlar, onlar diye

ki: Ya Rabbi, bizi dünyada bu kuluna müekkel (vekil) eyledin. Şimdiki demde izin ver bu

kulun canı ile göğe çıkalım. Hıtab-ı İzzet varit ola ki: "Siz onun kabri katında durun, teşbih

ve tekbir edip bana secde edin, sevabını ol kuluma bağışla(yı)n" deyü. Onlar dahi kıyamete

kadar zikir ve teşbih edip sevabın(ı) ol kulun defterine yazalar.

KAFİRİN ÖLÜMÜ

Bu bab kâfirlerin ölümün(ü) beyan eder:

Bir kâfir ölüm yastığına başın(ı) koya, halet-i nez'inde (can çekişme sırasında) gözünün

perdesini kaldırırlar. Cenneti karşısına getirir bir hûb suretli ferişteh (melek) gele, ayıta ki

"Ey kâfir Müslüman ol yoksa azap çekersin. Kâfir dini bâtıldır, Müslüman dini hakür.

Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedü en-ne Muhammeden abdühu ve resûlüh. Dahi kâfir

dininden çıktım, hak dine girdim. Cennet ve Cehennem hak, Sırat ve Mizan hak, Kur'an hak

buyurdukları gerçektir ve müminlere namaz ve oruç ve zekât haktır diye. Kâfir, eğer benim

ile bu hak kelâmları söyler isen Müslüman olursun ve Allah Taâlâ senin küfründen geçer".

Bu Cennetteki makamları ve hurileri göre. Kâfir dahi Cennete baka, altından ve gümüşten

köşkler göre ve içindeki ay suretli huriler diyeler: İslam'a gel, kıyamete dek karşında duralım.

Ol feriştehler ona iman telkin edeler, bir saat geçe, imana gelmezse bırakıp gideler.

Bu kez şeytan-ı laîn bir keşiş suretine girip gele: Ya fülan ol sana gelenler şeytandır, sen zinhar

dininden dönme, ol gördüğün makamlar şimdi senindir. Ol dahi yüzünü çevirip şeytana meyi

ederse makamlar kapanıp ol saat Cehennem makamları açılır. Ateşten dağlar gürleyip gele,

içinde katırlar gibi akrepler ve çiyanlar. Nitekim hadiste gelir:

akrepler vardır."

"Cehennemde katırlar gibi

Bunun üzerine zebaniler haykırıp ateşten çomakla vuralar. Her birinin ağızlarından ateşler

çıkar, burunlarından tütünler çıkar. Boyları minare gibi, dişleri öküz boynuzu gibi. Ra'd u

berk (gök gürültüsü ve şimşek) gibi haykıra, haykırdıkça ağızlarından zebaniler çıka. Bu

kâfirler bu(n)ların sadasından titreyip yüzünü şeytana çevire, göre kim şeytan dahi korkup

kaçmış, ardından zebaniler kovar: Bire melun, sen Allah'ın feriştehlerine şeytan dersin deyü

yıldırım misâli yetişip kıç ayağından tutup yere öyle vuralar ki yer yarılıp yere geçe. Dönüp

bu kâfirin üzerine haykırıp

melunun sözüne inandın, gör halini"

başından aşırıp sağ elin(i) sol böğrüne sokup ve sol elin(i) sağına sokup arkasından çıkaralar.

Nitekim Hak Taâlâ buyurur:

"Ey kâfir ol meleklerin gösterdiği makamlara inanmadın, oldeyip boynuna ateşten zincirler takıp ve ayakların(ı)"Boyunlarında halkalar ve zincirler, kaynar suya sürülürler"

(Mümin 40/71-72). Bar bar çağıra, zebaniler Çağırıp diyeler ki:

makbul değildir, küfrün galiptir

azab-ı elîm ile canın(ı) alıp Cehenneme atalar, -neûzü billahi taâlâ (Yüce Allah'a sığınırız)

Ey kâfir şimd(id)en sonradeyü dilini ensesinden çeke, gözlerini çıkaralar, türlü türlü
HOŞ GELDİNİZ  
   
Facebook beğen  
 
 
NAMAZ VAKTİ  
   
TAKVİM  
 
 
facebook Salahaddin Şmşk

Kartınızı Oluşturun
 
  .................................  
Bugün 13 ziyaretçi (18 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol