BOŞANMA BAHSİ. 2
Talâk Lafızları, Zifafdan Önce Talâk, Akidden Evvel Talâk Ve Ay Başı Olan Kadının Talâkı 2
Karısını Baskı Altında Boşayan Kişinin, Mecnunun, Sarhoşun Ve Kölenin Talâkı Ve Diğer Meseleler. 6
HUL' (kadının bir bedel karşılığında kocasından boşamasını istemeyi), 10
ÎLÂ' (kocanın karısına dört ay veya daha fazla bir zaman yaklaşmamaya yemin etmesi) 10
VE ZIHÂR (kocanın karısına "sen benim anam, bacım gibisin" yahut "sen benim anamsın, bacımsın" diyerek kendisine haram kılması). 10
Lian (Karşılıklı Lanetleşme) Çocuğun İlhakı Ve Lakit (Buluntu Çocuk). 12
İddet, İstibra. 18
(Boşandığı kocası ölen kadının hamile olup olmadığının anlaşılması için bekletilmesi), 18
Matem Tutma Ve Çocuk Bakımı. 18
TAHRİC
4365- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"(Adam karısına) Tek ağızla (bir defada) «Sen üç kere boşsun» derse bu, bir talâk sayılır." [Ebû Dâvud]
4366- Rezîn'in rivayeti: İbn Abbâs şöyle derdi:
"Eğer: «Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun» derse bu, bir sayılır. Yeter ki bunlarla birinci söylediği «sen boşsun» sözünü vurgulamak isteyip ve kadınla da henüz gerdeğe girmemiş olsun."
4367- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Bir adam gelip, ona karısını üç kere boşadığını söyledi. Cevaben ona dedi ki:
"Sizden biriniz yürür, ahmaklığa biner de, sonra şöyle der:
«Ey İbn Abbas, ey İbn Abbas! Allah şöyle buyurmuştur: 'Kim Allah'tan korkarsa ona mutlaka bir çıkış yolu kılar.'» Sana bir çıkış yolu bulamıyorum; sen Rabbine âsi oldun, kadın da senden talâk-ı bâin ile ayrılmış oldu. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
«Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda onların iddetlerini gözeterek boşayın ve sayın» (Talâk sûresi, 1)." [Ebû Dâvud]
4368- Mâlik radiyallahu anh'dan, ona ulaştığına göre:
Bir adam İbn Abbâs'a:
"Ben karımı yüz kere boşadım, ne dersin?" dedi. O ise şu cevabı verdi:
"Kadın senden üç talakla boşandı. Kalan doksan yedi ile de sen Allah'ın âyetlerini eğlenceye aldın."
4369- Mahmûd bin Lebîd radiyallahu anh'dan:
"Peygamber sallallahu aleyhi Ve sellem'e, bir adamın karışım bir kerede üç talâkla boşa-dığı bildirildi. Kızarak ayağa kalktı ve sonra şöyle buyurdu:
«Ben aranızdayken Allah'ın Kitabıyla mı oynanıyor?» Bir adam ayağa kalkıp dedi ki:
«Ey Allah'ın Resulü! Onu öldürmeyeyim mi?»" [Nesâî]
4370- Abdullah bin Yezîd bin Rukâne radiyallahu anh'dan, o da babasından, o da dedesinden:
"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldim, dedim ki:
«Ey Allah'ın Resulü! Ben karımı kesinlikle boşadım.»
«Sen bu sözle ne kastettin?» diye soranca "Bir kere boşamayı kastettim» dedim. «Allah'a yemin edebilir misin?» buyurdu. «Allah'a yemin ederim» dedim. «Öyleyse o, senin kastettiğin gibi (bir ke-re)dir» buyurdu." [Tirmizî ve Ebû Dâvud.]
4371- Mâlik radiyallahu anh'dan: Ömer'den, karısına: "İpin benim elimde değil, senin omuzundadır (serbestsin)" djyen kimse hakkında fetva istediler. Tavaf ediyorken Ömer sordu:
"Bu binanın (Kabe'nin) hakkı için bu sözünle neyi kastettin?" Adam cevap verdi:
"Eğer sen benden bu mekanın dışında (başka bir şeyin hakkı için) yemin etmemi isteseydin, doğru söylemezdim. Bu sözümle aynlmayı (talâkı) kastettim" dedi.
Bunun üzerine Ömer:
"Öyle ise o, kastettiğin gibidir" dedi.
4372- Nâfi' radiyallahu anh'dan:
İbn Ömer, (karısına hitaben) haliyye (ipinden kurtulmuş deve olasm) diyen ve beriyye (kocadan kurtulmuş kadın olasm) diyen hakkında derdi ki:
"Bunlardan her birisi üç kere boşanmış sayılır." [Muvatta']
4373- Mâlik radiyallahu anh'dan:
Ali radiyallahu anh, karısına: "Sen bana haramsın" diyen adam hakkında: "Bu, üç talâktır" derdi.
4374- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Dedi ki:
"Kim karısını kendisine haram ederse bu, (boşanma ifade eden) birşey değildir."
Ondan sonra: "And olsun ki, sizin için Allah Resulünde güzel bir örnek vardır" âyetini (Ahzâb 21) okudu.
4375- Diğer rivayet:
"Kişi karısını kendi üzerine haram kılarsa bu, keffâreti gerektiren bir yemin olur; keffâ-retini verir." Sonra ilgili âyeti okudu. [Buhârî ve Müslim]
4376- Nesâî'nin rivayeti: Adam ona dedi ki:
"Ben karımı kendime haram ettim."
Cevap verdi:
"Sen yalan söylüyorsun. O sana haram değildir." Sonra: "Ey Peygamber! Allah'ın sana helâl kıldığını sen neden haram kılıyorsun?" mealindeki (Tahrim sûresinin ilk) âyetini) okudu ve:
"Sen en ağır keffâreti vereceksin, bir köle azat edeceksin" buyurdu.
4377- Mâlik radiyallahu anh'dan: Bir adam İbn Ömer'e gelip dedi ki: "Ben boşama yetkisini kanma verdim. O
da kendini boşadı, ne dersin?" İbn Ömer dedi ki: "Sanırım o (kadının) dediği gibidir." Bunun üzerine dedi ki: "Ey Ebû Abdurrahman, böyle yapma!" "Bunu ben değil, sen yaptın" dedi.
4378- Nâfi'den nakledilen diğer rivayet: İbn Ömer, boşanma işini karısının kararına havale eden adam hakkında şöyle derdi:
"Hüküm, kadının verdiği hükümdür. An-
cak kocası kabul etmeyip de: «Ben üç talâk kastetmedim, sadece bir talâk kastettim» derse, yemin ettirilir, kadın iddetinde kaldığı sürece, adam ondan daha çok söz sahibi olur."
4379- Hammâd bin Zeyd radiyallahu anh'dan:
Eyyûb'e dedim ki: "(Karısına:) «İşin kendi elindedir» diyen adamın sözünden üç talak lazım geldiğini, Hasan'dan başka kimsenin söylediğini biliyor musun?"
"Hayır" dedi. Sonra "Bağışla Allahım! Ancak bu hususta bana Katâde, İbn Semu-re'nin azatlısı Kesîr tarikiyla, Ebû Seleme'den, o da Ebû Hureyre'den, o da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den şunu naklettiğini biliyorum: "(Kadın kendisini boşar-sa) üç talâk vâki olur" dedi. m Eyyûb dedi ki: "Kesîr'e rastladım, (bu hadisi) sordum, fakat bunu bilemedi. Sonra Ka-tâde'ye döndüm ve durumu anlattım. Onun unutmuş olduğunu söyledi." [Sünen ashâh.]
4380- Mesrûk radiyallahu anh'dan:
"O beni seçtikten sonra bir yahut yüz ya da bin kere boşanmayı eline verip serbest bırakmama hiç aldırmam. Âişe'ye sordum; şu cevabı verdi:
«Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bizi boşanma hususunda muhayyer bıraktı, biz kendisini seçtik, bu talâk oldu mu? (hayır!)»" [Mâlik hariç, Altı hadis imamı.]
4381- İbn Mes'ud radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Hanımına: «(Boşanma) işin elindedir. İşinde serbestsin» derse, yahut karısını ailesine verir de onlar da onu kabul ederlerse bu, bir bâin talâk (kesin boşama) sayılır."
4382- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, (karısına, sen bana) haram(sın demek) hususunda, eğer (bu sözüyle) talâk kastetmişse bu, talâk sayılır; aksi halde yemin olur." [İkisi de Taberânî'ye aittir.]
4383- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında kişi, gerdeğe girmeden önce karısını üç kere boşadığı zaman, onu bir talâk sayarlardı. Ebû Bekr'in, zamanında hatta Ömer'in hilâfetinin ilk senelerinde de bu böyle idi.
İnsanlar bunu dillerine dolayıp işi azıtınca, Ömer şöyle dedi:
«Artık onların aleyhine (bunu üç talâk) olarak kabul ediyor ve geçerli kılıyorum»."
[Müslim, Nesâî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.]
4384- O ve Mâlik, İbn Abbâs ve Ebû Hureyre'den:
"Zifafa girmeden önce, karısını üç talâkla boşayan adam hakkında kendilerine sorulan soruya şu cevabı verdiler:
«Başka bir adamla evlenmedikçe, onu alamaz»."
4385- Rezîn'in rivayeti: İbn Abbâs, Ebû Hureyre ve İbn Amr bin el-Âs dediler ki:
"Bir talâk uzaklaştırır, üç talâk haram kılar, ancak evlendikten sonra durum değişir.
Zifafa girilmeden önce, bir kere boşanan kadında iddet sözkonusu olmadığı gibi, üç kere boşananda da iddet yoktur. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
«Ey iman edenler, mü'min kadınlarla nikahlanıp onları, temasta bulunmadan boşadı-ğınızda, onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur.» (Ahzâb, 49)
Yalnız mut'ası verilir ki, o da adı konan mehrin yarısıdır. Eğer mehrin adı konmamış-sa o zaman mut'a verilir. Mehir lazım gelmez."
4386- Malik radiyallahu anh'dan; Ömer, oğlu Abdullah ile onun oğlu Salim, ayrıca İbn Mes'ûd, el-Kâsım bin Muhammed, İbn Şihâb, Süleyman bin Yesâr hepsi şöyle derlerdi:
"Kişi, evlenmeden önce (evleneceği) kadını boşayacağına dair yemin edip sonra yeminini tutmasa, evlendiği zaman o kadını boşaması lazım gelir."
4387- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: O, "Evleneceğim her kadın boştur" diyen "Eğer bu kimse, kadının mensup olduğu kabileyi ya da muayyen bir kadını ismen belirterek zikretmemişse, onun bu sözüne bir şey lazım gelmez" derdi. [Mâlik]
4388- Amr bin Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesi radiyallahu anh'dan:
(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Ancak malik ve sahip olduğun (kadın) hakkında boşama sözkonusu olur. Ancak mâlik ve sahip olduğun köle hakkında azat etmek sözkonusudur. Ancak mâlik ve sahib olduğun mal için alış veriş sözkonusu olur." [Ebû Dâvud ve Tirmizt]
4389- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah, boşanmayı evlilikten sonra kılmıştır." [Buhârî]
Ayrıca, sahâbi ve sahabe dışında tam yirmi dört kişinin ismini zikrederek, bunların hepsinin "Evlenmeden önce boşanma yoktur" dediklerini söyledi.
4390- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "O, hanımını âdet halinde boşamış. Bu durum, Ömer'e bildirilince, kızmış ve şöyle demiş:
«Söyleyin ona hanımına dönsün. Temizlenip hayız oluncaya dek, sonra tekrar hayız olup temizleninceye kadar onu tutsun. Ondan sonra boşamak isterse, ona dokunmadan (onunla cinsî ilişki kurmadan) boşasın. İşte Allah Azze ve Celle'nin emrettiği iddet budur»."
4391- Onun rivayetlerindendir: "Abdullah b. Ömer, bir kere boşamıştı. Talâğı (bir olarak) hesaba katıldı. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ona emrettiği gibi karısına döndü."
4392- Bir diğer rivayet: "Söyle ona; hanımına dönsün, sonra temizken ya da hamile iken onu boşasın!"
4393- Bir diğer rivayet: Abdullah (bin Ömer)'e bu konu sorulduğu zaman, şöyle derdi:
"Sen hanımını bir kere veya iki kere boşa-dıysan, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem işte bana bunu emretti. Eğer sen onu üç kere boşadın ise, başka bir adamla evlenmedikçe kadınla evlenmen haram olur. Hanımını Allah'ın emri dışında boşadığından dolayı da Allah'a âsi gelmiş olursun."
4394- Bir başka rivayette: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (ilgili âyeti) okudu: «Ey Peygamber kadınları boşadığınız zaman onları iddetlerine doğru bosayın»." (Talâk, 1).
4395- Başka bir rivayette: İbn Ömer'e: "(Kadın hayız halindeyken yapılan) bu talâk sayılır mı?" diye sorduklarında, şu cevabı verdi:
"Ne demek, (insan) acziyet gösterip ahmaklık etse de (hiç vuku bulan talâk gider) mi?" [Altı hadis imamı.]
4396- Abdurrahman bin Zeyd bin el-Hat-tâb'ın azatlısı Sabit bin el-Ahnef radiyallahu anh'dan:
"O, mevlâsı olan Abdurrahman'in ümmü veledi (cariyesi) ile evlendi. Bunun üzerine Abdullah bin Abdirrahman onu çağırdı. Yanına girdiğinde, iki köle, iki demir zinciri bir de kamçı ile karşılaştı. Ona dedi ki:
«Onu boşa, aksi halde kendisine yemin olunan Allah için bu elimdekilerle sana yapacağımı yaparım.» Bunun üzerine:
«O benden bin kere boştur» dedi. Çıktı gitti ve bunu İbn Ömer'e sorunca, kızarak şöyle dedi:
«Bu, zorla olduğu için talâk sayılmaz.»
Adam, bu meseleyi sonra İbnü'z-Zü-beyr'e sordu. Bunun üzerine:
«O haram olmamıştır, haydi ehline (karına) dön!» dedi.
İbnü'z-Zübeyr, Medine emîri olan Câbir bin el-Esved'e, Abdullah bin Abdurrahman'ı cezalandırması için bir mektup yazdı. Sabit, Medine'ye geldi; İbn Ömer'in bilgisi dahilinde hanımı kendisine hazırlandı. (Hatta İbn Ömer) onun düğün yemeğinde bulundu."
[Mâlik, bunu daha uzun bir metinle rivayet etti.)
4397- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Bunamış ve akıl hastası olanların dışında, her boşanma caiz ve geçerlidir." [Tirmizî]
4398- Âişe radiyallahu anhâ'dan:
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "(Iğlâkta) öfkeli bir halde ne talâk vardır ve ne de itâk (köle azadı)."
Ebû Dâvud "ğalak, öfke manasınadır" dedi.
4399- Osman radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Sarhoş ve mecnunun talâkı sayılmaz." [Buhârî]
4400- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan: "Vesveselinin talâkı caiz değildir." [İkisi de Buhârî'ye aittir. Bir bâb başlığında yer almıştır.]
4401- Âişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Cariye'nin talâkı ikidir. İddeti ise iki hayız müddetidir." [Tirmizî ve Ebû Dâvud.]
4402- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: O, derdi ki:
"Köle, karısını iki kere boşadığı zaman, başka biriyle evlenmedikçe (kadın) ona haram olur. Boşanılan kadın hür olsun, cariye olsun fark etmez."
Hür kadının iddeti üç hayız; cariye olan kadının iddeti ise iki hayızdır." [Mâlik]
4403- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Ona denildi ki:
"Bir kölenin nikâhında köle bir kadın vardır. Onu iki kere boşadı; sonra her ikisi de azat edildi. Onu (kadınla evlenmek) istemeye hakkı var mıdır?"
"Evet. Çünkü bu takdirde onun bir talâk hakkı daha vardır. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem böyle hükmetmiştir" cevabını verdi. [Ebû Dâvud ve Nesâî]
el-Hattâbî der ki: "Bildiğime göre hiç kimse bu görüşte bulunmamıştır. İsnadı hakkında da menfi sözler sarfedilmiştir."
4404- Nâfi' radiyallahu anh'dan:
İbn Ömer şöyle derdi: "Kim kölesine, evlenme izni verirse, artık boşamak kölenin elinde olur. Karısını boşamak ondan başka hiç kimsenin elinde olmaz. Kişi, kölesinin cariyesini ya da cariyesinin cariyesini alırsa, bunda bir sakınca yoktur." [Mâlik]
4405- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan, dedi ki:
Cariyenin boşanması şu beş suretle vâki olur: Azat edilmesi, kocasının onu boşaması, efendisinin onu satması, efendisinin onu hibe etmesi ve bir de mirası." [Rezîn]
4406- Âişe radiyallahu anh'dan, dedi ki: "İki kölemi azat etmek istedim; Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem kadından önce, adamı azat etmemi emretti." [Ebû Dâvud ve Nesâî]
4407- Rezîn şunu ilave etti: "Kadının muhayyerlik (erkeği kabul ve reddetme) hakkı olmaması için."
4408- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "(Cariye) Berîre'de üç sünnet vâki olmuştur: Azat edildi. Kocasını tercih edip etmemede muhayyer bırakıldı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
«Velâ hakkı azat eden içindir.»
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem içeri girdi; tencere kaynıyordu. Kendisine ekmek ve ev katıklarından bir şey sunuldu.
«Tencerenin kaynadığını görüyorum» deyince; şöyle dediler:
«Evet ama o, Berîre'ye sadaka olarak verilen ettir. Sen sadaka yemezsin ki.»
«O, ona sadakadır; bize ise hediyedir» buyurdu."
4409- Diğer rivayette: "Kocası hür idi" diye geçer.
Buhârî, bu hadisin munkatı' olduğunu söyledi. Ve İbn Abbâs'in "Onu (kocasını) köle olarak gördüm" sözünün rivayet olarak daha sahih olduğunu ifade etti. [Altı hadis imamı.]
4410- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Berire'nin kocası Muğîs adında bir köle idi, Azat edildikten sonra kocasından ayrı kaldığı için sanki şimdi onun (kocasının) yaşlan sakalına akmış, (karısının) arkasında dolaştığını görür gibiyim. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demişti:
«Ey Abbâs! Muğis'in Berîre'ye olan aşkına karşılık Berire'nin ona olan nefretine hayret etmiyor musun?»
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Berîre'ye dedi ki:
«Ona (kocana) dönsen iyi olur.»
«Bunu sen bana emrediyor musun?" diye soranca,
«Ben sadece onun lehine şefaat ediyorum» dedi. Berîre de şu karşılığı verdi:
«Bu hususta benim ona ihtiyacım yoktur»." [Buhârî ve Sünen ashabı.]
4411- Abdullah b. Mes'ûd radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Sünnete uygun boşama, kadın temizken (hayızdan temizlenince) onu, cinsî ilişki kurmadan bir kere boşamaktır. Sonra tekrar hayız olup temizlenince bir kere daha boşar. Ondan sonra kadın, bir hayızla iddet bekler." [Nesâî]
4412- Ömer radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Herhangi bir kadını kocası bir veya iki
talâkla boşayıp helâl oluncaya (iddeti bitinceye) kadar onu bırakırsa, sonra o kadm başka bir adamla evlenir de, sonra o adam ölür ya da onu boşarsa, sonra ilk kocasına dönerse, kalan bir talâk hakkı mahfuz olarak o, onun (ilk kocasının) yanında olur." [Mâlik]
Mâlik dedi ki: "İşte (bu meselede) hakkında ihtilâf olmayan sünnet budur."
4413- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Allah'ın en nefret ettiği helâl, kadın boşamaktır." [Ebû Dâvud]
4414- Ebû Musa radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Kadınlar ancak şüpheden dolayı boşanırlar. Allah, zevk için boşayan erkeklerle, zevk için boşanan kadınları sevmez." [Bezzâr ile Mu'cemıı'l-Kebir ve'l-Evsat.]
4415- Sevbân radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Ortada (ciddî) hiçbir şey yok iken herhangi bir kadın, kocasından boşanmak isterse, cennet kokusu ona haram olur." [Ebû Dâvud ve Tirmizî.]
4416- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "İnsanlarda şu (yaygın) bir âdet idi: Kişi kadını boşardı, iddeti biteceği zaman ona geri dönerdi; böylece yine o nikâhında kalırdı. Belki yüz kere veya daha fazla boşardı. Bu durum öyle ileri gitti ki, hatta kişi karısına şöyle dedi:
«Vallahi seni ne tam boşayacağım, ne de himayeme alacağım, ebedî şekilde böyle (muallakta) tutacağım.» Kadın da:
«Bu nasıl olur?» diye sordu. Cevap verdi:
«Seni boşarım; beklersin tam iddetin biteceği an sana dönerim.» Bunun üzerine kadın hemen Âişe'ye gitti ve bunu sordu. O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gelinceye kadar cevap vermedi ve sustu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gelince, durumu bildirdi. O da cevap vermeyip sustu. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu: «Boşanma iki defadır. Ondan sonra ya iyilikle tutmak ya da iyilik yaparak bırakmak vardır.» (Bakara, 229)
Bunun üzerine halk, bundan sonra talâğı (yeniden) gözden geçirdi, bir kısmı boşadı, bir kısmı boşamadı." [Tirmizî]
4417- Sevr bin Zeyd ed-Düelî radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Kişi, ihtiyaç duymadığı ve tutmak da istemediği karısını sırf ona zarar vermek için boşar, sonra ardından tekrar ona dönerdi. Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyurdu: «Haklarına tecavüz etmek için, onları zararlı olacak şekilde tutmayın. Böyle yapan şüphesiz kendine yazık etmiş olur.» (Bakara, 231) Allah böylece onlara öğüt vermiştir." [Mâlik]
4418- İmran bin Husayn radiyallahu anh'dan:
"Ona, karısını boşayıp, hiç kimseyi karısını boşadığına veya ona döndüğüne dair şahit göstermeden karısıyla cinsî ilişkide bulunan kimse hakkında sordular. Bunu yapan adama şu cevabı verdi:
«Sünnete muhalif olarak boşadın, sünnete muhalif olarak ona geri döndün. Onu boşarken de, dönerken de, şahit göster, bir daha da onu (şahit tutma işini) bırakma!»" [Ebû Dâvud]
4419- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Bir kadının kız kardeşinin tabağındakini boşaltmak (yani kocasından ayırmak) ve kendisi evlenmek için boşanmasını istemesi doğru olmaz. Ona mukadder olan, onun da başına gelir." [Altı hadis imamı.]
4420- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Üç şeyin ciddîsi de ciddîdir, şakası da ciddidir: Nikâh, talâk ve (bir defa boşadığı karısına dönme) ric'at." [Tirmizî ve Ebû Dâvud]
4421- İbn Mes'ud radiyallahu anh'dan: Ondan aynısı rivayet edildi, ancak şu farkla: "Ric'at yerine ıtk = köle azat etmek" kelimesi yer almaktadır. [Rezîn]
4422- Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hafsa'yı boşadı, sonra ona rücû etti (döndü)." [Ebû Dâvud ve Nesâî]
4423- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'dan:
"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hafsa'yı boşadı. Ömer bunu duyunca, başına toprak koyup:
«Ey Hattabm oğlu! Bundan sonra artık Allah sana değer vermez» dedi.
Bunun üzerine Cibril Aleyhisselam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip:
«Allah, Ömer'e acıdığı için sana, Haf-sa'ya dönmeni emrediyor» dedi."
[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'de. İsnadında Amr bin Salih el-Hadremî adlı râvi vardır.]
4424- Ömer radiyallahu anh'dan: Ona bir adamla hanımı geldi. Adam dedi ki: "Hanımımı boşadım. Sonra kendisine rücû ettim." Kadın ise şöyle dedi: "Beni boşadı, üçüncü hayızımın sonuna kadar beni bıraktı, kan kesildi. Yıkanmak için suyumu hazırlayıp koydum. Kapımı kapattım, elbisemi çıkardım, (bu kocam) kapıyı çalıp şöyle seslendi: "Sana rücû ettim, sana rücû ettim." Bunun üzerine yıkanmayı bırakıp elbisemi giydim."
Ömer, İbn Mes'ûd'a: "Ey İbn Ümmi Abd, buna ne dersin?" diye sordu. İbn Mes'ûd şöyle dedi:
"Sanırım adamın buna (karısına dönmeye) hakkı vardır. Çünkü üzerinden henüz bir namaz vakti geçmemiş." Ömer de dedi ki:
"Ne güzel söyledin. Benim görüşüm de budur." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'de]
4425- Amr bin Şuayb radiyallahu anh'dan, o da babasından, o da dedesinden:
(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Bir kadın kocasının kendisini boşadığmı iddia ederse ve buna adil bir şahit getirirse, kocasına yemin ettirilir. Eğer aksine yemin ederse, şahidin şahitliği bâtıl olur. Eğer yeminden kaçınırsa, onun bu yeminden kaçışı diğer bir şahidin yerini tutar ve boşaması geçerli kılınır." [İbnMâce]
4426- Sevbân radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Ortada herhangi bir sebep yok iken bir kadın para karşılığında kendini adama boşatırsa, o kadın cennet kokusunu bulamaz."
4427- Diğer rivayet: "Kendilerini para veya herhangi bir mal karşılığı boşatan kadınlar, münafıkların ta kendileridir." [Tirmizî ve Ebû Dâvud.]
4428- İbn Abbas radiyallahu anh'dan: Sabit bin Kays bin Şemmâs'ın karısı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şöyle dedi:
"Ahlâk ve din yönünden Sabit'i kınamıyorum, müslüman olarak onun kocalık haklarını inkâr etmeyi de hoş görmüyorum." Şöyle buyurdu: "Onun sana (mehir olarak) verdiği bahçesini geri verir misin?"
"Evet." dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Sâbit'e: "Haydi bahçeyi ver ve onu iki kere boşa!" buyurdu. [Buhârî ve Nesâî]
4429- Ebû Davud'un Âişe'den rivayetinde ise: "Sabit onu dövdü ve omuzunu kırdı" ibaresi geçer.
4430- Ümmü Seleme radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarından birinin yanına bir ay girmeyeceğine dair yemin etti. Yirmi dokuz gün geçince sabah erken ya da öğleden sonra onların yanına gitti. Ona denildi ki: «Ey Allah'ın Ne-bîsi! Onların yanına bir ay girmeyeceğine dair yemin etmiştin.» Şöyle buyurdu: «Ay bazen yirmidokuz gün çeker»." [Buhârî ve Müslim]
4431- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Bakara sûresinin 226. âyeti hakkında) dedi ki:
"Dört ay geçince, ona (boşadığına) ya rü-cû etmek ya da boşamak için durdurulur. îlâ yapan onu boşayıncaya kadar ona (kadına) bu müddetin dolmasıyla (erkeğin aleyhine) boşanma vâki olmaz." Bu hüküm, Osman, Ali, Ebu'd-Derdâ, Âişe ve sahabeden oniki kişiden de nakledilmiştir.
4432- Diğer rivayet: "Bu müddet geçtikten sonra, Allah'ın emri doğrultusunda onu ya iyilikle tutar ya da talâğa karar verip boşar." [Mâlik ve Buhârî]
4433- Mâlik radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Bir kimse, karısıyla, çocuğu sütten kesip ayınncaya kadar cinsî ilişkide bulunmayacağına dair yemin ederse, bu îlâ sayılmaz. Duyduğuma göre Hz. Ali'ye bunu sormuşlar da bu tür yemini îlâ saymamış."
4434- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlarından bir kısmıyla cinsî ilişkide bulunmayacağına dair yemin etti, helâl olan şeyi haram etti. Sonra bu yemine keffâret verdi." [Tirmizî]
4435- Katâde radiyallahu anh'dan:
Ali, İbn Abbâs ve İbn Mes'ûd dediler ki: "(Yeminden sonra) dört ay geçerse kadın bir bâin (kesin) talâkla boşanır." [Taberânî, Mu'cemu't-Kebîr'de]
4436- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben kanma zıhar yaptım. Keffâretini vermeden onunla cinsî temasta bulundum."
"Seni buna iten nedir? Allah seni esirgesin?"
"Halhalini (ayak bileziğini) ay ışığında gördüm (dayanamadım.)"
"Allah'ın sana emrettiğini yerine getirmedikçe ona yaklaşma!" buyurdu. [Sünen ashabı]
4437- Ebû Temîme el-Hüceymî radiyallahu anh'dan:
"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın karısına: «Ey kız kardeş!» dediğini duydu. Bunu hoş görmeyip onu böyle söylemekten alıkoydu." [Ebû Dâvud]
4438- el-Kâsım bin Muhammed radiyallahu anh'dan: Ona sordular:
"Bir adam, falan kadınla evlenirsem hemen onu boşayacağım" derse hükmü nedir? O da şu cevabı verdi: "Bir adam «eğer falan kadınla evlenirsem onu kendime annemin sırtı gibi yapacağım» dediğinde (zıhar yaptığında), Ömer ona onunla evlenebileceğini; ancak keffâretini verinceye kadar ona yaklaşamıyacağını emretti." [Mâlik]
4439- Seleme bin Sahr el-Beyâdî radiyallahu anh'dan:
"Ben cinsî ilişki bakımından kadınlara kimsenin düşkün olamayacağı kadar çok düşkündüm. Ramazan ayı girdi, hanımımla cinsî ilişki kurabilirim diye korktum. Bu nedenle Ramazan ayı çıkıncaya kadar onu zıhâr ettim.
Derken bir gece o bana hizmet ederken, bir tarafı açıldı; dayanamadım onunla cinsî temasta bulundum. Sabah olunca kavmime bildirdim; «Haydi benimle beraber Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e yürüyün» dedim. «Vallahi olmaz!» dediler.
Bunun üzerine ben tek başıma gittim ve durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bildirdim; cevaben şöyle buyurdu:
«Ey Seleme! Sen bunu yaptın mı?»
«Ey Allah'ın Resulü! Ben bunu yaptım (iki kere). Allah'ın emrine razıyım ve ona tahammül edeceğim. Allah'ın sana gösterdiği şeyin doğrultusunda hükmünü ver!» dedim. Şöyle buyurdu:
«Bir ense (köle) azat et!»
«Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ondan başka hiçbir kölem yoktur» dedim ve enseme vurdum.
«Hiç aralıksız birbiri ardınca iki ay oruç tut!" dedi.
"Bu benim başıma oruç sebebiyle gelmedi mi?» dedim.
«Öyleyse bir vesak hurmayı altmış yoksul arasında dağıt!»
«Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki, yemeksiz sabahladık. Hiçbir şeyimiz yoktur.»
«Haydi öyleyse Züraykoğullarının zekât tahsildarına git te sana versin, ve ondan bir vesak hurmayı altmış fakir arasında dağıt, kalanını da ailenle beraber sen ye» buyurdu.
Kavmime dönüp, şöyle dedim:
«Sizden sıkıntı ve kötü düşünce gördüm, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'de ise, genişlik ve güzel düşünce gördüm. Sizin sadakalarınızın bana verilmesini emretti»."
[Tirmizî ve Ebû Dâvud.]
4440- Huveyle bint Mâlik bin Sa'lebe ra-diyallahu anhâ'dan, dedi ki:
"Kocam, Evs bin es-Sâmit zıhar yaptı (beni annesinin sırtına benzetti). Hemen Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e şikayete geldim. Bunun üzerine o, benimle tartışıyor ve şöyle diyordu:
«Allahtan kork! O senin amcanın oğludur.» Yanından Kur'ân'dan şu âyetler ininceye dek ayrılmadım: «Allah, kocası hakkında
seninle mücadele eden (kadının) sözünü işitti.» —âyeti zıhânn keffâretini bildiren âyete kadar—. (Sonra) şöyle buyurdu:
«Bir köle azat eder.» Dedim ki:
«(Parasını) bulamaz.» Dedi ki:
«İki ay oruç tutar.» Dedim ki:
«Ey Allah'ın Resulü! O yaşlı bir adamdır, takat getiremez.»
«Öyleyse altmış fakiri doyursun» deyince, şöyle dedim:
«Onun tasadduk edecek bir şeyi yok!»
«Öyleyse ben ona bir zenbil hurma verip yardım edeyim.» Dedim ki:
«Ey Allah'ın Resulü! Bir zenbil hurma da ben veririm.»
«iyi yaptın, haydi şimdi git; bu iki zenbil hurmayı yoksullara dağıtıp yedir; sonra da amcanın oğluna dön!» buyurdu."
(Bu hadisi nakleden ravilerden Yahya bin Âdem), "Arak altmış sa'dır" dedi.
4441- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:
Hilâl bin Ümeyye, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in huzurunda kansına iftira atarak onun Şerîk bin Sehmâ ile cinsî ilişkide bulunduğunu iddia etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
"Ya şahit getireceksin ya da sırtına kamçı yiyeceksin?"
"Birimiz hanımının üstünde bir adam görürse şahit mi arayacak?" Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tekrarladı:
"Ya şahit bulacaksın, ya da sırtına kamçı yiyeceksin."
Bunun üzerine Hilâl kendini şöyle demekten alamadı:
"Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, ben doğru söylüyorum. Allah muhakkak hakkımda, sırtımı kamçıdan kurtaracak bir hüküm indirecektir."
Çok geçmeden "Vellezîne yermûne ezvâcehum... -es-sâdıkîn'e kadar- (=Kanlarına zina isnâd eden ve kendinden başka da şahitleri bulunmayan kimseler)" âyeti nazil oldu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hemen haber gönderip onları getirtti. Hilâl şahitlik etti. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Allah mutlaka birinizin yalancı olduğunu söylüyor, içinizden tevbe edecek yok mu?"
Sonra kadın (Hilâl'in karısı) ayağa kalkıp (dört kere) şehâdette bulundu; beşinci şehâdete gelince, şöyle dedi:
"Eğer o (kocasını kastediyor) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın azabı onun (kendisini kastediyor) üzerine olsun" dedi. Kadına dediler ki: "Şayet yalancı isen bu söz büyük azabı gerektirir." Bunun üzerine kadın durduğu yerde şöyle sarsılıp sendeledi. Geriye döndü, döneceğini sandık, şöyle dedi: "Ben kesinlikle kavmimi bir daha rezil etmem." Ondan sonra çekip gitti (yalanına devam etti). Ardından Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Dikkat edin (kadını gözetin); eğer iki gözü sürmeli, poposunun iki tarafı da etli (uylukları geniş), ayakları dolgun çocuk doğurursa anlayın ki o çocuk Şerîk bin Semhâ'dandır."
Hakikaten de o nitelikte bir çocuk doğurdu.
Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Allah'ın kitabında (Hân yapanlara ceza verilmeyeceği hakkında) bir hüküm geçmemiş olsaydı, onunla görülecek işim olacaktı (O kadına had tatbik ederdim."
[Buhârî, Tirmizî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.]
4442- Diğer rivayet: "Allah'ın tevbelerini kabul ettiği üç kişiden biri olan Hilâl, akşamleyin tarlasından geldi. Ailesinin yanında bir adam buldu, gözüyle gördü; kulakları ile duydu. Sabaha kadar uyuyamadı. Sabah olunca soluğu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında aldı, durumu bir bir anlatıp bildirdi.
Bu habere Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem pek üzüldü, hiç hoş karşılamadı ve (adama) kızdı. Derken «Vellezîne yermûne ez-vâcehum (=Karılanna zina isnâd edenler» âyeti indi. O, âyeti karı kocaya okudu, hükmünü bildirdi, onlara gereken öğüdü verip âhiret azabının dünya azabından daha çetin olduğunu da bildirdi. Benzerini nakletti.
Hadisin metninde ayrıca şöyle geçer: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onları ayırdı. Çocuğun herhangi bir babaya nisbet edilmemesine; çocuğa ve annesine zina suçla-
ması yapılmamasına hükmetti. Kim kadına fahişe, çocuğuna piç derse ona had vurulacağını bildirdi. Ayrıca karı koca talâksız ayrılmış olduklarından, kocanın ölümü ile de dul kalmadığından karının iddet müddeti içinde geçiminin ve oturacağı evin erkek üzerine lazım gelmeyeceğine de hükmetti.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sonra şöyle buyurdu:
«Eğer kadın, sarı renkli hafif uyluklu, dar sırtlı, ince incikli bir çocuk doğurursa, çocuk Hilâlindir. Eğer esmer, kıvırcık saçlı, azaları dolgun, incikleri yağlı, beşli, oturakları büyük çocuk dünyaya getirirse, o isnâd edilen adamdandır.»
Hakikaten de adama benzer bir çocuk dünyaya getirdi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
«Eğer arada yaptıkları yeminler olmasaydı, ben o kadına had tatbik ederdim»."
İkrime dedi ki: "O kadının çocuğu daha sonra Mudar'a (kabilesine) emîr tayin edildi. Babasına nisbet edilmezdi."
4443- Müslim ve Nesâî, Enes radiyallahu anh'dan:
"Hilâl karısına iftira attı." Benzerini rivayet etti. Ayrıca onda şöyle geçer:
"İslâm'da liân yapan ilk kişi o adamdır."
Yine onda şöyle geçmektedir:
"Eğer beyaz renkli, düz saçlı, gözleri bozuk çocuk doğurursa o Hilâl'indir; eğer gözü sürmeli, kıvırcık saçlı, dolgun baldırlı çocuk doğurursa o Şerîk'indir."
4444- Sehl bin Sa'd es-Sâidî radiyallahu anh'dan:
"Uveymir el-Aclanî, Asım bin Adiyy el-Ensârî'ye gelip şöyle dedi:
«Ne dersin, bir adam karısını başka bir erkekle bulursa onu (adamı) öldürür mü? Siz onu öldürür müsünüz? Yahut nasıl yapar acaba? Bunu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e bir sorsanız?»
Âsim gitti ve ona sordu. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hoş karşılamadı; üstelik bu tür sorulardan dolayı onu ayıpladı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den duydukları Âsım'ın ağırına gitti.
Doğru Uveymir'in yanına gitti. Uveymir:
«Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ne cevap verdi?» diye sorunca:
«Bana hayırla gelmedin. Çünkü bu soruları Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hoş karşılamadı» dedi.
«Vallahi ben ona gidip mutlaka bu soruyu soracağım» dedi ve gitti. İnsanların ortasında soruyu yöneltti:
«Ey Allah'ın Resulü! Bir adam karısının yanında bir adam bulursa, onu öldürür mü? Siz onu öldürür müsünüz, yoksa ne yapmalıdır?» Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
«Senin ve eşinin hakkında âyet inmiştir. Haydi git eşini getir!»"
Sehl dedi ki: "Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında insanlarla beraber duruyorken o ikisi (kan-koca) lânetleştiler (mülâene yaptılar). Lânetleşmeyi bitirdiklerinde, Uveymir:
«Ey Allah'ın Resulü! Eğer ben onu (evimde) tutarsam yalan söylemiş ve iftira etmiş olurum» dedi ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona bunu emretmeden, kadını üç talâkla boşadı."
İbn Şihâb ez-Zührî dedi ki: "İşte bu boşanma, karşılıklı lânetleşenlerin sünneti (âdeti) oldu." [Tirmizî hariç, Altı hadis imamı]
4445- Diğer rivayet: "Kadın hamile kalmıştı, doğurduğu zaman (neseben) annesine nisbet edildi. Allah'ın farz kıldığı miraslarda, o annesine, annesi de ona vâris oldu. Bu husustaki miras sünneti, böyle câri oldu."
4446- Diğer rivayet: (Allah Resulü sallal-lahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Eğer yılan ebesi gibi sarımtırak ve kısa çocuk doğurursa, kadın doğru söylemiş, koca ona yalan söyleyip iftira etmiştir. Siyah gözlü ve dolgun kalçalı doğurursa, koca doğru söylemiştir." Sonra kadın arzu edilmeyen özelliklere sahip bir çocuk doğurdu.
4447- Buhârî, Müslim ve Nesâî, İbn Ab-bâs'dan Asım'ın olayını aynı şekilde rivayet ettiler; ayrıca onda şöyle geçer:
Bir adam İbn Abbâs'a dedi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in «Eğer şahitsiz (delilsiz) recm etseydim bunu recmederdim» dediği kadın o mudur (yani Uveymir'in karısı mıdır)?"
"Hayır (bu o değildir) o kadın İslâm'ın yüz karası olan (başka bir) kadındır."
4448- Nesâî'nin rivayeti: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, birbirlerine Hânda bulunan (yani yalan söyleyene dört sefer karşılıklı lanette bulunan) kan kocaya mülâeneyi teklif ettiği zaman, beşinci yeminde, erkeğe elini ağzının üzerine koymasını emretti ve «Bu (beşinci yemin Allah'ın azabını) gerektiren bir durumdur» buyurdu."
4449- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Ey Ebû Bekri Ümmü Rûmân ile beraber bir adam bulursan ne yaparsın?" Şu cevabı verdi: "Ona en kötü şeyi yaparım."
"Ey Ömer! Ya sen (karınla beraber) bir adam bulursan, ne yaparsın?"
"Vallahi gözünün yaşına bakmam, öldürürüm!" dedi.
"Ya sen ey Süheyl bin Beydâ?" diye sorunca, şu cevabı verdi:
"Allah iftirada bulunan adama lanet etti. Şu halde o habistir. Allah kötülük (zina) yapan kadına lanet etti. Şu halde o da habisedir. Allah üçün birincisine lanet etti." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: "Ey İbn Beydâ! Sen Kur'ân'ı «Vellezîne yermûne ezvâcehum (^Hanımlarına zina iftirasında bulunanlar)» âyetini (Nûr 6) te'vil ettin."
[Taberânî, Mu'cemu' l-Evsat'ta.]
4450- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ensâr'dan bir adam, Bel'aclân'dan bir kadınla evlendi; gerdeğe girdi, ancak onu kız olarak bulmadı. Durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e aksettirdi. Bunun üzerine kızı çağırdı. Kız: «Bilakis bakire idim» deyince; karşılıklı lânetleşmelerini emretti ve nihayet ona (kadına) mehrini geri verdi." [Bezzâr]
4451- Ali ve İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Karısını boşadıktan sonra üzerinde ric'at (kadına dönme) hakkı olduğu halde kişi, karısına iftira etmiş ise, lânetleşirler; eğer karısını talâk-ı bâin ile kesin boşamış ise lânetleşmezler." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'de]
4452- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Utbe bin Ebî Vakkâs ölmeden önce kardeşi Sa'd'a dedi ki: «Zem'a'nın cariyesinden doğan oğlu bendendir. Ona sahip çık!» Fetih yılı olunca Sa'd onu alıp: «Bu benim kardeşimin oğludur, onu almamı bana vasiyet etti» dedi.
Abd bin Zem'a ise: «Hayır, o benim kardeşim ve babamın cariyesinin oğludur, çünkü o, onun (Zem'a'nın) yatağında doğmuştur.» Bunun üzerine hemen davayı Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e ilettiler. Sa'd şöyle dedi: «Ey Allah'ın Resulü! O benim kardeşimin oğlu, bana kendisinin oğlu olduğunu söylemiş, almamı tenbihlemişti. Bak, ona ne kadar da benziyor.»
Abd ise şöyle iddia etti: «O benim kardeşimdir. Babamın cariyesinin oğludur; yatağında doğmuştur.» Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bakıp inceledi, Ut-be'ye bariz bir benzerlik gördü. (Ancak buna rağmen:) «Bu sana aittir ey Abd bin Zem'a! Çocuk doğduğu yatağa aittir. Zina eden kadın için de taş vardır» buyurdu.
Sonra Abd'in kızkardeşi ve Ümmü'l-Mü'minîn olan Sevde'ye de şöyle dedi: «Sen bundan sonra bu çocuğa gözükme!» Çünkü o Utbe'ye benziyordu. Utbe ölüp Allah'a kavuşuncaya dek bir daha onu (Sevde'yi) göremedi." [Tirmizî hariç, Altı hadis imamı]
4453- Nesâî, Ebu'z-Zübeyr'den: "Zem'a'nın cinsî ilişki kurduğu bir cariyesi vardı; başka birisiyle ilgisi bulunduğunu da zannediyordu. O, zannettiği kişiye benzer bir çocuk doğurdu. Cariye hamile iken Zem'a vefat etti.
Şevde bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatınca, şöyle buyurdu: «Çocuk doğduğu yatağa aittir. Sen bundan sonra bu çocuğa gözükme, artık o senin kardeşin değildir.»
4454- Abdullah bin Abdillah bin Ebî Ümeyye radiyallahu anh'dan:
"Kocası ölen bir kadın dört ay on gün id-det bekledi. Süre dolunca evlendi. Evlendiği kocasının yanında dörtbuçuk ay geçtikten sonra doğurdu.
Ömer'e gelip durumdan haberdar etti. Ömer de Cahiliyeti idrak etmiş eski kadınları çağırdı ve bunun durumunu sordu. Onlardan bir kadın şöyle dedi: «Ben sana durumu bildi-
reyim. Kocası bu kadın hamile iken ölmüştür. Kadın o arada bir kanama geçirmiştir. Çocuk içerde güçsüz kalmıştır, sonra ikinci adamla evlenip de onunla cinsî temas kurduğu zaman, yeni adamın suyu (menisi) onu rahminde kımıldatmıştır ve çocuk karnında büyümüştür.» Ömer kadının bu görüşünü doğruladı ve onları bir birlerinden ayırdı. «Sizin hakkınızda bana gelen bilgi hayırlıdır» dedi ve çocuğu ilk kocasına (nesebine) ilhak etti." IMâlik]
4455- Rebâh radiyallahu anh'dan: "Ailem beni Bizans'lı bir cariyesiyle evlendirdi. Onunla gerdeğe girdim. Siyah bir çocuk doğurdu. Adını Abdullah koydum. Tıpkı benim gibi. Sonra onunla cinsî ilişki kurdum. Yine benim gibi siyah çocuk doğurdu ve ona Ubeydullah ismini taktım.
Sonra Bizanslılardan Yohanna adlı bir köle ile temas kurmuş olacak ki, nikâhlımın doğurduğu çocuk bu sefer büyük kelerlerden bir kelere benziyordu. Ona: «Nedir bu?» diye sordum.
«Bu Yuhanna'nındır» deyince, doğru Osman'a gidip durumu bildirdim. Her ikisini çağırıp sordu. Onlar da (zinayı) itiraf ettiler. Onlara: «Size Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in verdiği hükmü vereyim mi? O, çocuğun doğduğu yatağın sahibine ait olduğuna hükmetmiştir.» Bundan sonra Hz. Osman hem cariyeyi, hem de Yuhanna'yı kamçılattı. Zira ikisi de köle idiler." [Ebû Dâvud]
4456- Ebû Hureyre radiyallahu anhdan:
Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip "Benim siyah bir çocuğum doğdu" dedi. O çocuğun kendinden olmadığını iddia edip kendinden nefyetmek istiyordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de buna müsaade etmedi ve:
"Senin develerin var mıdır?" diye sordu.
"Evet."
"Renkleri nasıldır?"
"Kırmızı."
"Aralarında boz renkli var mıdır?"
"Evet."
"Peki bu nereden gelmiştir!" "Soyunda olan bir damara çekmiştir." "Kim bilir belki senin bu siyah çocuğun da soyundaki bir damara çekmiştir" buyurdu. [Mâlik hariç. Altı hadis imamı.]
4457- Amr bin Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesi radiyallahu anh'dan:
Bir adam dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Falan kişi benim çocuğumdur. Cahiliyette annesiyle zina etmiştim." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İslâm'da Cahiliyye davası yoktur. Cahi-liyet işi bitmiştir. Çvcuk (doğduğu) yatağa aittir. Zina eden kadın ise çocuktan mahrum bırakılır (veya taşlanır)." [Ebû Dâvud]
4458- Âişe radiyallahu anhâ'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yüzünün her yanı gülerek büyük bir sevinçle yanıma girdi ve dedi ki: "Mücezziz el-Müdlir cî'yi görmedin mi, biraz önce bir örtü altında yatmakta olan Zeyd bin Harise ile oğlu Üsâme bin Zeyd'e baktı ve şöyle dedi: «Şu ayaklar var ya (birbirlerine öyle benziyorlar ki) sanki birbirlerinden hâsıl olmuşlar»."
4459- Diğer rivayet:
"Mücezziz el-Müdlicı'yi görmedin mi, yanıma girdi. Üsâme ile babası Zeyd'i gördü. Üzerlerinde kadife bir örtü vardı, başlarını örtmüşler ayakları dışardaydı. Dedi ki: «Bu ayaklar birbirinin aynıdır, sanki birbirlerinden oluşmuşlar»." [Mâlik hariç, Altı hadis imamı.]
4460- Diğer rivayet: "Üsâme zift gibi simsiyahtı. Zeyd ise pamuktan daha beyazdı."
4461- Ömer radiyallahu anh'dan:
"O, cahiliyette doğan çocuklarını, İslâm'da kendisinin olduğunu iddia edenlerin nesebine katıyordu. İki adam geldi; her ikisi de bir kadından doğma olan çocuğun kendilerine ait olduğunu söylediler. Ömer, fizyolojik benzerlikleri belirlemede uzman olan bir kâif çağırdı. Kâif dedi ki: «İkisinin de bunda (çocukta) payı vardır, ortaktırlar.» Ömer ona (kâife) bastonla dürtüp: «Ne biliyorsun?» dedi. Sonra kadını çağırıp: «Sen durumun iç yüzünü anlat bakalım!» dedi. «Bu çocuk, bu iki adamdan birinindir. Ailemin develerini otlatırken, bunlardan birisi ile ilişkim oldu. O ve ben hamile kaldığıma
kanaat getirdik. Sonra adam ayrılıp gitti; o ara hayız oldum. Sonra diğeri geldi onunla temas kurdum, çocuğun hangisinden olduğunu kestiremiyorum.» Kâif: «Allahü ekber!» diye bağırdı. Bunun üzerine Ömer, çocuğa dönüp: «Bunlardan hangisini istersen ona git!» dedi." [Mâliki]
4462- Ebû Osman en-Nehdî radiyallahu anh'dan: Ziyâd babalık iddiasında bulununca, Ebû Bekre ile karşılaştım ve dedim ki: "Bu yaptığınız şey nedir? Ben Sa'd bin Ebî Vak-kâs'dan duydum, şöyle diyor:
«Kulağım Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den dinledi; şöyle buyurdu: 'Kim İslâm'da kendi babası olmadığını bildiği halde 'Bu benim babanıdır'diyerek başka bir adamın kendi babası olduğunu iddia ederse, cennet ona haranı olur.'»" Ebû Bekre de dedi ki:
"Ben de bunu Ondan işittim."
[Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.]
4463- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Kim bildiği halde kendisini babasından başkasına nisbet ederse, kâfir olur. Kim kendisinin olmayan bir şeyi (benimdir) diye iddia ederse, o kimse bizden değildir. Ateşteki yerine hazırlansın. Kim bir adama kâfir ya da «Allah'ın düşmanı» derse, eğer adam kâfir ya da Allah'ın düşmanı değilse, mutlaka bu söz dönüp dolaşır kendi üzerine gelir." |Buhârî ve Müslim]
4464- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Bir kavme (gayr-i meşru elde ettiği için) o kavimden olmayan bir çocuğu dahil eden bir kadının Allahf'ın dini) ile hiçbir alakası yoktur ve Allah onu kesinlikle cennetine koymayacaktır. Bile bile çocuğunu kabul etmeyen bir erkeği de Allah kendisinden uzaklaştıracak (kıyamet gününde) önceki ve sonraki (ümmet)lerin gözü önünde kepaze edecektir." [Ebû Dâvud ve Nesâî]
4465- Amr bin Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesi radiyallahu anh'dan:
"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, varisler tarafından babaya nisbeti talep edildiğinde, (hayatmda inkâr etmediği için) babanın ölümünden sonra nesebe dahil edilen bu çocuğun o babanın cinsî münasebet kurduğu gün
mülkünde bulunan cariyeden doğmuş olması halinde, vârislere ilhak edilmesine hükmetti.
Fakat daha önce taksim edilen mirasdan hiçbir şey alamaz. Ama henüz taksim edilmemiş mirasa yetişirse o zaman nasibini alır. «Çocuk benden değildir» deyip inkâr ettiyse babasına verilmez.
Çocuk eğer mâlik olmadığı bir cariyeden doğma ise veya zina ettiği hür bir kadından doğma ise, onun nesebine ilhak edilmeyeceği gibi çocuk varis de olamaz. «Falan adamdandır» diye kendisine nisbet edildiğinde o da «Evet bendendir» deyip iddiayı kabul ederse, çocuk cariyeden ya da hür kadından doğma olsun, fark etmez zina çocuğu olur."
4466- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"islâm'da cariyelerle zina yoktur. Kim ca-hiliyette cariye ile zina etmiş ise, doğan çocuk kendi asabesine (efendisine) katılırdı. (Fakat islâmiyet geldikten sonra) kim meşru nikâhtan olmayan bir çocuğa bendendir diye iddia ederse, o çocuk ona varis olmaz (kendisine de vâris olunmaz)." [İkisi de Ebû Davud'a aittir.]
4467- Zeyd bin Erkam radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında oturuyordum. Yemen'den bir adam gelip şöyle dedi: Yemen ehlinden üç kişi, Ali'ye geldiler ve temiz halinde iken cinsî ilişki kurdukları bir kadından doğan çocukta hak iddia ettiler ve her biri «Bu çocuk benimdir» dediler. O da davalarını şöyle halletmeye çalıştı: Onlardan ikisine dedi ki: «Çocuğu buna (üçüncü şahsa) helâl edin, hoş görün.» Bunun üzerine diğer ikisi yüksek sesle bağrıştılar. Sonra bir diğer ikisine «Buna (başka üçüncüye) çocuğu helâl edin, hoş görün!» dedi. Bunun üzerine o ikisi de yüksek sesle bağrıştılar. Sonra ikisine: «Çocuğu buna (üçüncüye) helâl edin, hoş görün!» dedi. Onlar da yüksek sesle bağrışmaya başladılar. Sonra Ali şöyle dedi: «Siz anlaşamayan ve çekişen ortaklarsınız. Ben aranızda bir kur'a çekeceğim; kime çıkarsa çocuk onun
olacaktır. Kur'a kendisine çıkan da o iki arkadaşına üçte iki diyet ödeyecektir.» Hemen aralarında kur'a çekti. Çocuğu kur'ada kazanana verdi. (Ali'nin verdiği bu hüküm karşısında) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem azı ya da öndişleri göriinünceye dek güldü." [Ebû Dâvud ve Nesâî]
4468- Enes radiyallahu anh'dan:
(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Kim kendisini babasından başkasına nisbet ederse, ya da kendisini azat edenlerden başkasına nisbet edilmeyi isterse, kıyamete kadar birbiri ardınca Allah'ın laneti üzerine olur." [Ebû Dâvud]
4469- Râfi' bin Sinan radiyallahu anh'dan: "O, müslüman oldu, fakat hanımı müslüman olmaya yanaşmadı. Kadın (yanında bir çocukla) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve:
"Bu benim sütten ayrılmış kızımdır» dedi. Râf'i de: «Benim kızımdır» dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
«Sen şuraya otur!» dedi; kadına da:
«Sende şuraya otur!" dedi. Çocuğu alıp aralarına oturttu. İkisine de «Haydi çocuğu çağırın!» dedi. (Çağırdılar) Çocuk annesine meyi etti. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
«Allahım ona doğruyu göster!» diye dua etti. Çocuk döndü doğru babasına yönelip geldi." [Nesâî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.]
4470- Ebû Cemile radiyallahu anh'dan: "Ömer'in zamanında sokağa bırakılmış bir çocuk buldum. Onu alıp getirdim. Ömer beni görünce dedi ki: «Bu işte bir bit yeniği olabilir. Bu yavruyu niye aldın?»
«Onu (ölüme) terkedilmiş olarak buldum; onun için aldım.» dedim. Fakat sanki beni itham eder gibi bir durumu vardı; bunun üzerine beni tanıyan biri «Bu iyi bir adamdır!» deyince Ömer de şöyle dedi: «Öyleyse haydi git! O hürdür, nafakası bize aittir»." [Mâlik ve Buhârîbâb başlığında.]
4471- Rezîn şunu ekledi: "Müslümanların valileri ona (bulunmuş çocuğa) vâris olurlar ve (gerektiğinde) onun namına diyet verirler."
O, bunu "Belki bu işte bir bit yeniği vardır" şeklindeki rivayette zikretmiştir.
4472- Esma bint Yezîd bin es-Seken el-Ensâriyye radiyallahu anhâ'dan:
"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in zamanında kocasından boşandı. Boşanan kadın için o günlerde henüz iddet bekleme hükmü yoktu. Allah Teâla, boşanma üzerine iddet hükmünü inzal buyurdu. Böylece talâk (boşanma) sebebiyle hakkında iddet (hükmü) nazil olan ilk kadın o oldu." [Ebû Dâvud]
4473- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan, dedi ki: Allah şöyle buyurdu:
"Boşanan kadınlar kocaya gitmeden, kendi kendilerine üç ay başı hali bitene kadar beklerler." (Bakara, 228) Yine Allah Teâla şöyle buyurdu:
"Kadınlarınızı içinden ay hali görmekten kesilenler hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki onların iddet beklemesi üç aydır." (Talâk, 4) Sonra bunu neshedip şöyle buyurdu:
"Eğer onları, henüz temastan (cinsî ilişkide bulunmadan) önce boşarsanız onların üzerinizde sizin sayacak idde tiniz yoktur." |Nesâî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.]
4474- Urve radiyallahu anh'dan:
Âişe, Abdurrahman bin Ebî Bekr'in kızı Hafsa'yı, üçüncü hayıza girdiğinde (ailesinin evine) gönderdi. İbn Şihâb dedi ki: Bu hâdise bana ulaşınca, Amre bint Abdirrahman'a anlattım. "Urve doğru söylemiştir" dedi. Bunun üzerine bu hususta insanlar onunla tartıştılar ve dediler ki: "Allah, Kitâb'ında üç kur' buyurdu." Âişe bu tartışmadan haberdar olunca, şöyle dedi: "Doğru söylediniz. Siz kur'un ne olduğunu biliyor musunuz? Kur' (kadının) temizlik halleridir (yoksa hayız değil)". [Mâlik.]
Ayrıca şunu ilave etti: İbn Şihâb şöyle dedi: "Ebû Bekr bin Abdirrahman'ın şöyle dediğini duydum: "Fakihlerimizden kimi idrak ettim ise hepsi bu hususta, Âişe gibi söylediler."
4475- Ömer radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Hangi kadın, boşanıp bir veya iki hayız görürse, sonra hayız görmemeye başlarsa, tam dokuz ay bekler. Hamileliği ortaya çıkarsa, ne âlâ, çıkmazsa o dokuz aydan sonra üç ay daha bekler. Ancak ondan sonra evlenebilir." |Mâlik]
4476- er-Rubeyyi «bint Muavviz radiyallahu anhâ'dan:
"O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında (mal karşılığı) kendi talebi ile kocasından ayrıldı.
Ona Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hayız süresi iddet beklemesini emretti, ya da o, bununla emrolundu.” [Nesâî ve aynı lafızla Tirmizî.]
4477- Mâlik, Nâfi'den:
"Rubeyyi', amcasıyla birlikte İbn Ömer'e gelip, Osman'ın zamanında mal vermek suretiyle kocasından ayrıldığım ve Osman'ın bunu duyduğu halde bir itirazda bulunmadığını söyledi. İbn Ömer, ona şöyle dedi:
«Senin iddetin, normal boşanmış kadının iddeti gibidir»."
4478- Ebû Dâvud, İbn Ömer'den:
"Mal karşılığı kendi isteğiyle kocasından boşanan kadının iddeti, normal boşanan kadının iddeti gibidir."
4479- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Sabit bin Kays bin Şemmâs'ın karısı,
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında hul' usûlü (mal karşılığı kendi isteğiyle) kocasından ayrıldı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona bir hayzla iddet beklemesini emretti."
[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Tırmizî.]
4480- Ümmü Seleme radiyallahu an-hâ'dan:
"Eşlem kabilesinden Subey'a adında bir kadın, kocasının nikâhı altındaydı. Kocası, o hamile iken öldü. Ebu's-Senâbil bin Ba'kik onu istedi. Onunla evlenmeyi kabul etmedi. Dedi ki: «Vallahi benimle iki sürenin (vefat ve doğum iddetinin) en uzununu bekleyince-ye dek evlenmen doğru olmaz.» On güne yakın bir süre bekledikten sonra Paygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi. (Durumu bildirdi) O da ona: «Haydi evlen!» buyurdu."
[Altı hadis imamı.]
4481- Onun rivayeti erindendir:
Ebû Seleme bin Abdirrahman ile İbn Abbâs, kocasının vefatından birkaç gün sonra ni-fas gören (doğuran) kadın hakkında tartıştılar. İbn Abbâs dedi ki: "Onun iddeti iki sürenin (vefat ve doğum iddetinin) en son olanıdır. Ebû Seleme ise: "Tamam, süre (doğurmakla) bitmiştir, artık evlenebilir" dedi.
Ebû Hureyre ise ben (Ebu Seleme'yi kastederek) "Kardeşimin oğlunun görüşünü paylaşıyorum" dedi. Bunun üzerine hemen Ku-reyb'i Ümmü Seleme'ye gönderdiler. Ona meseleyi sordu, cevabı şu oldu: "Sübey'atü'l-Eslemiyye, kocasının vefatından birkaç gün sonra doğurdu. Bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatınca, onun evlenmesini emretti."
4482- Başka bir rivayette: "Kocasının vefatından onbeş gün sonra doğurdu. Onu biri genç, diğeri yaşlı iki adam istedi. Kadın gence meyledince, ihtiyar şöyle dedi: «Henüz evlenmen helâl değildir.» O arada ehli (ana babası) da yoktu. Ana babası geldiğinde kendisini tercih edeceklerini umuyordu. Kadın durumunu öğrenmek için hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi; şöyle buyurdu: «Artık serbest oldun, istediğinle evlenebilirsin»."
4483- Başka rivayetinde:
Ebû Seleme, İbn Abbâs'a dedi ki: "Allah Teâlâ: «Hamilelerin, bekleme süreleri (iddetleri), karnındaki çocuklarını doğurmaları ile biter» buyuruyor." İbn Abbâs:
"Bu husus, talâk sonucu olan ayrılmalar için sözkonusudur." Ebû Hureyre ise:
"Ben kardeşimin oğlunun (Ebû Sele-me'nin) görüşündeyim" dedi. Benzerini nakletti. Ayrıca onda şöyle geçmektedir:
"(Sübey'a) kocasının ölümünden yirmi gün sonra doğurdu."
4484- Başka rivayette:
"Sübey'a'nın kocası öldürüldü. Ölümünden kırk gün sonra doğurdu. Birisi onu istedi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de onu onunla evlendirdi."
4485- Başka bir rivayette: "Ebû Seleme dedi ki: Bana Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından bir adam bildirdi:
"Sübey'a, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip, kocası öldükten sonra henüz dört ay dolmadan doğurduğunu söyledi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona, evlenebileceğini söyledi." Ebû Hureyre:
"Ben de buna şahidim" dedi.
4486- Başka bir rivayette: Sübey'a'dan: "Kocası, Sa'd bin Havle, Veda haccında vefat etti. Ondan sonra çocuğunu doğurdu. Lohusalık bittikten sonra evlenmek için süslendi, püslendi. Ona Ebu's-Senâbil dedi ki: «Üstünden dört ay on gün geçmedikçe vallahi sen evlenemezsin.» Hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip durumunu bildirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem da ona, artık serbest olup evlenebileceğine fetva verdi."
İbn Şihâb der ki: "Çocuk doğurduğu zaman, henüz lohusa halinde evlenmesinde herhangi bir beis görmüyorum; ancak temizlenene kadar evlendiği kocası ona yaklaşamaz."
4487- İbn Mes'ud'dan, Sübey'a hakkında: "Siz onun hakkında ruhsatı bırakıp eziyet ediyorsunuz. Halbuki kadınlarla ilgili kısa sûre (Talak sûresi), onlar hakkındaki uzun sûreden (Bakara sûresi) sonra nazil olmuştur (yani vefat iddeti âyeti, doğum iddeti âyeti ile nesholunmuştur)" dediği bildirilmiştir.
4488- Diğer rivayet: (İbn Mes'ûd dedi ki:) "Kim dilerse onunla iddialaşabilirim. «Hamile olanların bekleme süreleri çocuklarını doğurmaları ile sona erer» mealindeki âyet (Talâk 4), kocası ölen hakkındaki âyetten sonra nazil olmuştur. Bu nedenle kocası ölen hamile kadın doğurduğu zaman serbesttir, evlenebilir."
4489- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Ona kocası öldüğünde hamile olan kadın hakkında sordular; şu cevabı verdi: "Çocuk doğurduğu zaman, serbesttir." Yanındaki bir adam dedi ki: "Ömer: «Daha kocası tabuttayken henüz gömülmeden önce bile doğursa, kadın serbest olur» dedi." (Mâlik]
4490- Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan: "Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetinde bize karışıklık çıkarmayınız. Kocası ölen kadının bekleme süresi dört ay on gündür." Ümmü'l-Veled'i (efendisinden çocuk dünyaya getiren cariyeyi) kastediyor. [Ebû Dâvud]
4491- Mâlik, İbn Ömer'den: "Ümmü veledin iddeti, efendisi öldüğünde, yalnız bir hayz müddetidir."
4492- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Evtâs günü (ordu) evli kadınları (ganimet olarak) ele geçirdiler, onlarla evlenmek hususunda endişeye kapıldılar. Bunun üzerine: «Ve'l-Muhsanâtu mine'n-nisâi illâ mâ meleket eymâ-nüküm (=Savaşta esir olarak elinize geçen cariyeler müstesna bütün evli kadınlarla nikahlen-manız da haram kılınmıştır)» âyeti (Nisa 24) nazil oldu (yani evli olan esir kadınlar iddetleri bittiği zaman onlara helâldir)."
4493- Evtâs esirleri hakkında merfû olarak rivayet edilen bir diğer hadiste şöyle buyurmuştur: "(Esir olan) hamile kadınla, do-ğurmadıkça cinsî ilişki kurulmaz. Hamile olmayanlarla da bir kere hayız oluncaya dek, Cİnsîİlişki kurulmaz." [Müslim ve Sünen ashabı.]
4494- Ebu'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, seferlerinin birinde, bir çadırın kapısında doğumu yaklaşmış bir kadının durduğunu gördü ve kim olduğunu sordu. Dediler ki: «O falan kimsenin cariyesidir.»
«Galiba adam onunla (cinsel) temas kurmak istiyor» deyince: «Evet» dediler.
Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Onunla beraber kabre girecek bir lanetle ona lanet etmek içimden geldi. Acaba bu adam, helal olmayan şeyi (karnındaki çocuğu) nasıl kendisine mirasçı bırakacak. Ya da kendisine köle gibi kullanması helal olmayanı (bebeği) nasıl kendisine hizmetçi kılacaktır?" [Müslim ve Ebû Dâvud.]
4495- Mâlik radiyallahu anh'dan, dedi ki: Bana ulaştığına göre:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem cariyelerin istibrâsını (rahimlerinin boş olduğunu anlamak için bekletilmesini), şayet hayız görenlerden ise bir hayız, hayız görmeyenlerin ise üç ay beklemelerini emrederdi. Başkasının suyu ile sulanmasını yasaklardı."
4496- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Kendisiyle cinsî ilişkide bulunulan cariye, hibe edildiği, yahut satıldığı ya da azat edildiği zaman, rahmini bir hayız (gördürerek) istibrâ etsin. Bakire olan istibrâ edilmez."
[İkisi de Rezîn'e aittir.]
4497- Fâtıma bint Kays radiyallahu an-hâ'dan:
Ebû Seleme bin Abdirrahman dedi ki: "Ebu Amr bin Hafs, onu (Fâtıma'yı) gıyabında bâin talak ile boşadı. Vekilini biraz arpa ile ona gönderdi. Gelen arpayı az bulunca vekîl (Fâtıma'ya) şöyle dedi: «Vallahi senin üzerimizde bir (nafaka) hakkın yoktur.»
(Kadın) hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şikayette bulundu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Bir nafaka hakkın yoktur. (Zira ta-lâk-ı bâin ile boşsun)» buyurdu ve Ümmü Şe-rik'in evinde iddetini doldurmasını söyledi. Sonra buyurdu ki: «O (Ümmü Şerik) ashabımın evine girip çıktığı bir kadındır. En iyisi mi sen, İbn Ümmü Mektûm'un evinde iddetini doldur. O âmâ bir adamdır, onun yanında rahatça soyunursun seni görmez. Süren dolunca bana bildir!»
Süresi dolunca, gelip bildirdi. Muâviye ile Ebû Cehm'in kendisine talip olduklarını söyledi. Bunun üzerine şu tavsiyede bulundu: «Ebu Cehm asasını omuzundan indirmez (ka-
dınlan çok döver). Muaviye ise, malı olmayan bir fakirdir. En iyisi mi sen Üsâme bin Zeyd' le evlen!» Fatıma önce kabul etmedi. Resûlullah tekrar Üsame ile evlenmesini tevsiiye edince bu sefer kabul etti ve evlendi. Allah onda çok hayır kıldı; ben de ona gıpta ettim." [Buhârî hariç, Altı hadis imamı]
4498- Rivayetlerindendir: Ebu Hafs bin el-Muğîre onu üç kere boşadı. Sonra Yemen'e gitti. Ailesi ona (Fatıma'ya): «Senin nafaka hakkın yoktur» dedi." Benzerini zikretti.
4499- Başka rivayette:
"Ebû Amr bin Hafs bin el-Muğîre, Ali ile beraber Yemen'e gitmek üzere yola çıktı. Karısı Fâtıma bint Kays'a onu bir talâkla boşadı-ğma dair bir haber gönderdi."
Aynca o rivayette kadının nafakasız evine taşındığı yer almaktadır. Bir de Mervân'ın şöyle dediği geçmektedir: "Bu hadisi bir kadından başka kimseden işitmedik, buna karşılık biz, insanları üzerinde bulduğumuz güvenilir ve sahih hususla amel edeceğiz."
Fatıma'ya Mervân'ın bu sözü ulaşınca, şöyle dedi: "Aramızda hakem olarak Kur'ân vardır. «Onları evlerinden çıkartmayın!» bu-yurulmuştur." Dedi ki: "Bu, kendisinde ric'at hakkı olanlar için bahis konusudur. Üç talâktan sonra ne olabilir ki! Kadın hamile olmadığı zaman nasıl ona nafaka yoktur, diyorsunuz? Neden onu hapsediyorsunuz?"
4500- Rivayetlerindendir: Onu (Fâtıma'yi) kocası bâin talak ile boşadı. Kadın dedi ki: "Bunun üzerine davayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e ilettim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, benim ne mesken ve ne de nafaka hakkımın bulunmadığını söyledi."
4501- Şa'bî, Fâtıma bint Kays hakkında Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Ne nafakası ve ne de meskeni vardır" hadisini nakledince, Esved bin Yezîd, bir avuç taş alıp ona atarak şöyle dedi: "Yazık sana bu gibi hadisleri revayet ediyorsun, halbuki Ömer bu hususta şöyle demiştir: «Biz, unutup unutmadığını bilmediğimiz bir kadının sözünden dolayı Allah'ın Kitabını ve onun Resulünün sünnetini bırakmayız. Onun (bu durumdaki bir kadının) mesken hakkı da vardır; nafaka hakkı da vardır. Çünkü Allah Teâla şöyle buyurmuştur: 'Onları evlerinden çıkartmayın, kendileri de çıkmasınlar'.» (Talâk, 1)"
4502- "Ebû Amr bin Hafs'ın yanındaydım. Necrân harbine gitti." Benzerini nakletti. Aynca onda şöyle geçer: "Onunla (Üsâme ile) evlendim, Allah beni İbn Zeyd'le müşerref kıldı. İbn Zeyd'le beni mükerrern kıldı."
[Buhârî hariç, Altı hadis imamı]
4503- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Yahya bin Saîd bin el-Âs, Abdurrahman bin el-Hakem'in kızını boşadığı zaman, Abdurrahman onu (kızını) evine taşıdı. Bunun üzerine Âişe, Medine valisi olan Mervan'a şu haberi gönderdi: «Allahtan kork, kadını evine geri gönder»." Mervân'ın cevabı; "Abdurrahman bana üstün geldi."
4504- Diğer rivayet: (Kasım b. Muh.) Ona (Âişe'ye) dedi ki: "Sana Fâtıma bint Kays'ın durumu ulaşmadı mı?" Hz. Âişe"Fâtıma'nın hadisini hatırlamanın sana bir faydası yoktur" diye cevap verince, Mervân şöyle dedi: "Eğer Hz. Fatıma'nın evinden çıkmasını gerektiren şer, sana malum olsaydı, Yahya ile hanımı Amre arasında bulunan şer('in Amre'nin Yahya'nın evini terketmesini meşru kılacak bir sebep teşkil ettiğini) sana anlatmaya yeterdi."
4505- Diğer rivayet: "Âişe, Fâtıma bint-i Kays'ın sözünü şiddetle reddetti ve: «Gerçekten Fatıma ıssız bir yerde idi ve etrafından korkuluyordu. İşte bu nedenle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onun (İbn Ümmü Mek-tûm'un evine) taşınmasına izin verdi» dedi."
4506- Diğer rivayet: "Boşanan kadın kocasının evinde iddetini beklemek üzere kalmaktan korkarsa veya (kaldığı o evde) ailesi aleyhine kötü sözler söylenir endişesi taşıyorsa (böyle bir durumda boşandığı evden başka bir eve taşınabilir). "[Buhârî, Müslim, Muvatta' ve Ebû Dâvud.]
4507- İbnü'l-Müseyyeb radiyallahu anh'-dan:
Ona denildi ki: Fâtıma bint Kays boşandı ve (iddeti bitmeden) evinden çıktı."
Saîd dedi ki: "O, insanları fitneye sürükleyen bir kadındır. Fâtıma, diliyle etrafındaki-leri inciten birisiydi de İbn Ümmi Mektûm'un evine emaneten kondu." [Ebû Dâvud]
4508- Câbir radiyallahu anh'dan: "Teyzem üç talâkla boşandı. Teyzem daha sonra, hurmalarının meyvesini devşirmek istedi. Ancak bir adam evden çıkmasına engel oldu. Hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve durumunu arzetti. Resûlullah şöyle buyurdu: «Hurmalarını devşir, belki onu tasadduk edersin ya da orhınla bir iyilik yaparsın»."
[Müslim, Nesâî ve "teyzem üç talâkla boşandı" lafzıyla Ebû Dâvud.]
4509- Füray'a bint Mâlik radiyallahu anh'dan:
"Kocası, işinde çalıştırmak üzere, Acem işçiler aramaya gitmişti. Onu öldürdüler.
Bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlattı ve dedi ki: «Kocamın kalacak bir evi yok. Ondan bana geriye bir rızık ta kalmadı. Ailemin yanına dönüp kalabilir miyim?»
«Evet, olur» dedi. Sonra sordu: «Nasıl demiştin?» sözünü ona tekrarlayınca şöyle buyurdu: «(Farz olan) iddet müddeti doluncaya kadar (orada) bekle»." [Mâlik ve Sünen ashabı]
4510- Mücâhid radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Vellezîne yüteveffevne minkum ezvâcen (=Içinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşler...)" (Bakara 234) âyeti inince, kadının iddetini kocasının ev halkı' yanında geçirmesi vacip oldu. Sonra Allah: "Vellezîne yutevefi fevne minküm ve yezerûne ezvâcen vasiyyeten li-ezvâcihim metâen ile'l-havli gayre ihrâcin. Fe-in harecne felâ cunâhe aleyküm fîmâ feal-ne fî enfusihinne min ma 'rûfin (-Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, eşlerinin kendi evlerinden çıkarılmayarak yılına kadar faydalanmasını vasiyet etsinler. Eğer onlar kendiliklerinden çıkarlarsa, artık onların yaptıkları meşru işlerden dolayı size bir sorumluluk yoktur" âyeti (Bakara 240) nazil olunca Allah senenin tamamını yedi ay, yirmi gün olarak kadına kocası tartından yapılmış bir vasiyet kabul etti. Kadın isterse bu vasiyet müddetinde kocasının evinde kalır; isterse çıkar. "Evlerinden çıkarılmayarak... eğer çıkarlarsa size bir sorumluluk yoktur" âyetine göre bu (yedi ay yirmi günlük) iddet dahi olduğu gibi kadına vaciptir.
İbn Abbâs dedi ki: "Bu âyet kadının idde-tini kocasının yanında doldurması mecburiyetini nesh etmiş, istediği yerde iddetini doldurabileceğine izin vermiştir."
Ata'nın görüşü: "Dilerse kocasının yanında iddetini doldurur ve kendisi hakkında yapılmış vasiyyete uygun olarak oturur. İsterse çıkar. Çünkü «Onların (kendi nefisleri hakkında) yaptıklarında sizin üzerinize bir günah yoktur» buyurulmuştur.
Sonra miras âyeti gelince, süknâyı yani koca evinde bekleme mecburiyetini nesh etti. O halde artık kadın istediği yerde iddet bekler ve ona süknâ da yoktur."
[Buhârî, Ebû Dâvud ve Nesâî]
(Müellif) derim ki: Birinci görüşe göre, nesih yoktur. İlk âyet, önce geldiği için nesh edici olamaz. Lâkin ayrı bir hüküm olmasını gerektirir. Bir sene faydalanmak hâlâ meşrudur.
İkinci görüşe göre, birinci âyet nüzul itibarıyla ikincidir. Böylece nesh edici olur. Buna göre süknâ (evde bekleme mecburiyeti) nesh edilmiş olur.
Üçüncü görüşe göre, süknâyı nesh eden "sekizde bir dörtte bir" hakkı bulunduğunu ifade eden miras âyetidir. Demek ki ikincisinin ifadesine göre, kadını bir yıl faydalandırmak lazım gelir. Bu da tabii hem nafakayı, hem süknâyı ve hem de bir sene beklemeyi gerektirir. Birincisinin medlulü zamandır ki, buna göre ancak bir seneyi nesh etmeye elverişli olur. Öyleyse süknânın neshi tıpkı nafaka gibi Miras âyetiyle olmaktadır.
4511- Ömer radiyallahu anh'dan:
"O, kocaları ölmüş olan kadınları Beydâ'dan geri çevirir ve hacca gitmelerini önlerdi."
4512- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Kocası ölen bir kadın ona, geceleyin tarlalarında kalıp kalamayacağını sordu. «Kalamazsın» cevabını verdi. Bu yüzden, evinden erkenden çıkar, sabahleyin tarlalarında olurdu. Orada kalır, akşam olunca da evinde gecelerdi."
4513- İbnü'l-Müseyyeb ve Süleyman bin Yesâr radiyallahu anh'dan:
"Tulayha el-Esediyye, Reşîd es-Sakafî ile evliydi. Reşîd onu boşadı. Kadın, iddeti bitmeden evlendi. Bunun üzerine Ömer ona ve yeni kocasına elindeki sopa ile birkaç kere vurup onları ayırdı. Sonra şöyle dedi: «Herhangi bir kadın iddetinde evlenirse, eğer evlendiği koca onunla zifafa girmemişse, kocasından ayrılır ve eski kocasından olan iddeti-nin kalan kısmını tamamlar. Sonra isteyenlerden başka bir talip onu isteyebilir.
Eğer onunla zifafa girmiş ise, ayrılırlar. Birincisinin iddetini tamamlar; ayrıca ikinci kocasından da iddetini doldurur, evlendiği o ikinci koca ile bir daha bir araya gelemezler»."
İbnü'l-Müseyyeb der ki: "(İkinci durumda) kendisinden yararlanıldığı için erkek, kadının mehrini tam öder." [Mâlik]
4514- Zeyneb bint Ebî Seleme, annesi Ümmü Seleme radiyallahu anhâ'dan:
"Bir kadının kocası öldü, yakınları (ağlamaktan dolayı) gözlerinin rahatsızlığından korktular. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e kadının sürme çekebilmesi için izin istemeye geldiler.
«Hayır sürme çekme! Cahiliyet devrinde sizden herhangi biriniz (kocası öldüğünde) en kötü elbiseleri içinde (yahut); evinin en kötü yerinde (bir sene) beklerdi. Bir sene tamam olup ta yanından bir köpek geçtiği zaman ona bir deve tezeği atardı (ve böylece iddetinden çıkardı). Şimdi sen dört ay on gün geçinceye kadar sakın gözüne sürme çekme!»"
4515- Diğer rivayet: "Kadının deve tezeği atması hakkında sordular. Zeynep şöyle dedi: "Cahiliyye'de kocası ölen kadın, evin küçük ve karanlık bir köşesine çekilir, en kötü elbiselerini giyerdi, bir sene geçinceye dek koku sürünmezdi. Sonra eşek yahut koyun ya da
kuş gibi hayvanlar getirilir (efsunlanır gibi) ona sürünürdü. Kadının böyle cildine sürte sürte ezdiği hayvan yaşamaz ölürdü. Sonra çıkar, kendisine deve ya da koyun tezeği verilirdi de onu atardı. Ondan sonra dilediği kokuyu sürünürdü."
Mâlik hadisin metninde geçen: "teftad-du" kelimesini "kadın cildine sürer" olarak tefsir etti.
4516- Zeynep bint Ebî Seleme radiyallahu anhâ'dan:
Ümmü Habîbe, babasının (Ebû Süfyân'ın) ölüm haberini duyunca, koku getirtip kollarına sürdü ve şöyle dedi:
"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle buyurduğunu duymasaydım koku sürmeğe hiç ihtiyacım olmazdı:
«Allah'a ve âhiret gününe inanan herhangi bir kadının, bir ölüye karşı üç günden fazla yas tutması helâl olamaz, ancak kocası müstesna. Çünkü onun için dört ay on gün bekleyip yas tutar»."
4517- Ümmü Atiyye radiyallahu anhâ'dan:
"Üç günden fazla ölüye yas tutmaktan alı-konurduk, ancak koca hariç; onun için dört ay on gün matem tutardık, sürme çekmezdik, ko-kulanamazdık. (Yemen yapımı) Asb elbisesinin dışında boyanmış elbiseler giyemezdik. Hayızından birimiz yıkandığı zaman, temiz haline girdiği zaman yaptığı yıkanmada bir nebze koku kullanmasına müsaade edilirdi. Cenazelerin ardından gitmek de bize yasaklanırdı." [Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.]
4518- Ümmü Seleme radiyallahu anhâ'dan:
(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Kocası ölen kadın, sarı renkli ve kırmızı elbiseler giyemez, zînet kullanamaz, kına yakamaz ve sürme çekemez." [Ebû Dâvud ve Nesâî]
4519- Mâlik'in rivayeti: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Seleme'nin yasını tutarken Ümmü Seleme'nin yanına girdi. Gözlerinde sabır (bir nevi ot suyu) vardı. «Ey Ümmü Seleme, bu nedir?» diye sorunca; «Ot suyudur, ey Allah'ın Resulü» dedi. Bunun üzerine: «Gece sür, gündüz sil!» buyurdu."
4520- Diğer bir rivayet: "Kocasına yas tutan ve ağlamaktan dolayı gözlerinden rahatsızlanan bir kadına şöyle buyurdu: «Has sürme ile sürmeleri, ancak gündüz onu sil!"
4521- Diğer rivayet: (Ümmü Seleme dedi ki) "Yas tutan kadm başını sidr ve zeytin yağı ile toplayabilir."
4522- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Bir kadın, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şöyle dedi:
«Kocam, bana faydası dokunan ve bana tatlı sular içiren oğlumu alıp götürmek istiyor.» Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
«Aranızda kur'a çekin!» buyurdu. Adam razı olmayıp:
«Benim çocuğumda kim hak iddia edebilir?» Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çocuğa şöyle dedi:
«Bu senin babandır, bu da annen. İstediğinin elinden tut!» Çocuk da hemen annesinin elinden tuttu, annesi de onu alıp gitti." [Sünen ashabı]
4523- Amr bin Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesi radiyallahu anh'dan:
Bir kadın, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip dedi ki: "İşte oğlum, karnım onun yuvasıydı, memelerim ise emziği, kucağım barınağı idi. Babası beni boşadı, şimdi çocuğu benden çekip almak istiyor." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sen ona (çocuğa yeniden) evlenmediğin müddetçe daha lâyık ve hak sahibisin!"
4524- Ali radiyallahu anh'dan:
Zeyd bin Harise, Mekke'ye gitti ve Ham-za'nın (yetim kalan) kızını getirdi.
Ca'fer: "Onu ben alacağım, çünkü o benim amcamın kızıdır. Onu almaya ben daha lâyığım ve daha hak sahibiyim. Üstelik teyzesi de benim yanımdadır. Teyze (bir nevi) annedir" dedi.
Ali de: "Ben ona daha hak sahibiyim. O benim amcamın kızıdır. Benim yanımda Allah Resulünün kızı vardır. O ona daha çok yakışır. Fâtıma, onda daha hak sahibidir" dedi.
Zeyd ise şöyle dedi: "Onu almaya benim daha çok hakkım vardır. O benim kardeşimin kızıdır. Onun için bunca yolu tepip gittim. Onu getiren benim."
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onun Ca'fer'e verilmesine hükmetti ve şöyle buyurdu:
"Teyze annedir."
[İkisi de Ebû Davud'a aittir.]
4525- el-Kâsım bin Muhammed radiyallahu anh'dan:
"Ömer'in nikâhında Ensâr'dan bir kadın vardı. Ona Âsım'ı doğurdu. Sonra boşandılar. Ömer, Küba'ya geldi. Çocuğunu orada oynarken buldu, alıp onu hayvanının üstünde önüne bindirdi. Çocuğun ninesi yetişip:
«Çocuğu ver!» dedi. Tartışmaya başladılar; derken, mesele Ebû Bekr'e aksetti. Ebu Bekr Ömer'e dedi ki:
«Çocuğu ona bırak!»
Ömer, ona karşı itiraz etmedi." [Mâlik]
TAHRİC
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2197), Hammâd b. Zeyd an Eyyûb an İkrime an İbn Abbâs muallak senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2197), Hammâd b. Zeyd an Eyyûb an İkrime an İbn Abbâs muallak senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2197), Humeyd b. Mes'adt an İsmail an Eyyûb an Abdillah b. Kesîr an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Nesâî (talâk 6, VI, 142), Sül. b. Dâvud an İbn Vehb an Mahrame an ebîhî an Mahmûd senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2206-8) ve Tirmizî (no. 1177), muhtelif tariklerle Rükâne'den tahrîc ettiler. Tirmizî, Buhârî'den isnadının muzdan b olduğunu nakletmişsin.
Muvattâ, talâk no. 5, s. 551.
Muvattâ, talâk no. 7, s. 552.
Muvattâ, talâk no. 6, s. 552.
Bu hadisi Buhârî (tefsîr Tahrîm 1, VI, 68; talâk 8, VI, 166), Müslim (talâk 18-19, s. 1100) ve Nesâî (talâk 16, VI, 151), Yahya b. e. Kesîr an Ya'lâ b. Hakîm an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Buhârî (tefsîr Tahrîm 1, VI, 68; talâk 8, VI, 166), Müslim (talâk 18-19, s. 1100) ve Nesâî (talâk 16, VI, 151), Yahya b. e. Kesîr an Ya'lâ b. Hakîm an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Nesâî (talâk 15, VI. 151), Abdullah b. Abdis-samed an Mahled an Süfyân an Salim an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.
Muvattâ, talâk no. 10, s. 553.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2204), Tirmizî (no. 1178), Nesâî (talâk 11/1, VI, 147), el-Hâkim (II, 205) ve Beyhakî (VII, 349), Hammâd b. Zeyd'den tahrîc ettiler. Tirmizî "garîb", Nesâî "münker" hükmü vermiştir. Mahfuz olan Ebû Hureyre'nin sözü olarak gelen mevkuf rivayetidir.
Bu hadisi Buhârî (talâk 5, VI, 165-6), Müslim (talâk no. 24-28, s. 1105-4), Ebû Dâvud (no. 2203), Tirmizî (no. 1179), Nesâî (nikâh 2/2-3, VI, 56) ve İbn Mâce (no. 2052), Mesrûk an Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadis-i mevkufu Saîd b. Mansûr (Sünen no. 1693) ve Taberânî (no. 9632-3), İbn e. Necîh an Mücâhid an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Râvileri güvenilir kimselerdir; ancak Mücâhid'le İbn Mes'ud arasında kopukluk vardır.
Bu hadisi Müslim (talâk no. 17, s. 1099), Ebû Dâvud (no. 2199-2200) ve Nesâî (talâk 8, VI, 145), an Tavus an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Lafız Ebû Davud'a aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 290), Tirmizî (no. 1181) ve İbn Mâce (no. 2047), Amr b. Şuayb'dan tahrîc ettiler.
Buhârî, bunu (talâk 9, VI, 168), isnâdsız olarak zikretmiştir. Sözkonusu kimseler şunlardır: Alî, Saîd b. el-MUseyyeb, Urve, Ebû Bekr b. Abdirrahman, Ubeydul-lah b. Abdillah b. Utbe, Ebân b. Osman, Alî b. Hüseyn, Şüreyh, Saîd b. Cübeyr, el-Kâsım, Salim, Tavus, el-Ha-san, İkrime, Atâ, Âmir b. Sa'd, Câbir b. Zeyd, Nâfi' b. CUbeyr, Muh. b. Ka'b, Sül. b. Yesâr, Mücâhid, el-Kâsım b. Abdirrahman, Amr b. Herim ve Şa'bî.
Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk (no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî (talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no. 2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII, 414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim (talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185), Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096), 4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2, VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII, 325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b. Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13, VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî (no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk (no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî (talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no. 2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII, 414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim (talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185), Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096), 4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2, VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII, 325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b. Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13, VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî (no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk (no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî (talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no. 2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII, 414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim (talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185), Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096), 4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2, VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII, 325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b. Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13, VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî (no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk (no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî (talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no. 2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII, 414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim (talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185), Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096), 4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2, VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII, 325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b. Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13, VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî (no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk (no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî (talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no. 2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII, 414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim (talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185), Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096), 4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2, VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII, 325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b. Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13, VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî (no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk (no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî (talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no. 2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII, 414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim (talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185), Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096), 4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2, VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII, 325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b. Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13, VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî (no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Mâlik (talâk no. 1191), Muh. b. Abdila'lâ an Mervan b. Muâviye el-Fezârî an Alâ b. Âdân an İkrime b. Halici an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve Atâ sebebiyle isnâdının zayıf olduğunu söyledi.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2193) ve İbn Mâce (no. 2046), Muh. b. İshâk an Sevr b. Yezîd arı (Muh. b.) Ubeyd b. e. Salih an Safıyye binti Şeybe an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2189), Tirmizî (no. 1182) ve İbn Mâce (no. 2080), Müzahir ani'l-Kâsım b. Muh. An Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Mâlik (talâk no. 50, s. 574), bunu an Nâfi' an İbn Ömer sahîh senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2187-8) ve Nesâî (talâk 19/1-2, VI, 154-5), Yahya b. e. Kesîr an Ömer b. Mu'allib an Ebfl-Hasan mevlâ benîNevfel an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Muvattâ, talâk 51, s. 575.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2237), Nesâî (talâk 28, VI, 161) ve İbn Mâce (no. 2532), Ubeydullah b. Abdirrahman b. Mevheb ani'l-Kâsım an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İbn Mevheb hakkında ihtilâf vardır.
Bu hadisi Buhârî (ıtk 10, III, 120-1; ferâid 19, Vni, 9; 22/2, VIII, 10), Ebû Dâvud (no. 2235), Tirmizî (no. 4419-1155) ve Nesâî (talâk 30/1-2, VI, 163), İbrâhîm en-Ne-ha'îani'l-Esved an Âişe asl-ı senediyle; Mâlik (talâk no. 25, s. 562), Buhârî (nikâh 18, VI, 124; 14, VI, 171, lafız buraya aittir; afime 31, VI, 208), Müslim (ıtk 14, s. 1144; no. 10, 1143) ve Nesâî (talâk 29/1, VI, 162), RabVa b. e. Abdirrahman ani'l-Kâsım b. Muh. an Âişe asl-ı senedi ile; Müslim (ıtk no. 5, s. 1141), Nâfi' an İbn Ömer an Âişe tarikiyle; Müslim (ıtk 8-9, s. 1142-3), Ebû Dâvud (no. 2233, 2236), Tirmizî (no. 1154) ve Nesâî (talâk 31/1, VI, 164), Hişâm b. Urve an ebîhî asl-ı senedi ile; Müslim (ıtk no. 10-12, s.
1143-4), Ebû Dâvud (no. 2234) ve Nesâî (talâk 29/2, VI, 162; 31/3-4, VI, 165), Abdurrahman b. el-Kâsım an ebîhî an Aişe senedi ile; Müslim (ıtk no. 13, s. 1144) ve Nesâî (talâk 31/2, VI, 155), Ubeydullah b. Ömer an Yezîd b. Rûmân an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Buhârî'nin sözkonusu rivayeti (talâk 15/1, VI, 171), Ebû'l-Velîd an Şu'be ve Hemmâm an Katâde an İkrime an İbn Abbâs senedi ile gelmiştir.
Lafız Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (talâk 15/2-3, 16, VI, 171-2), Ebû Dâvud (no. 2231-2), Tirmizî (no. 1156) ve Nesâî (kudât 27, VIII, 245), an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Nesâî (talâk 2/1, VI, 140), Muh. b. Yahya b. Eyyûb an Hafs b. Giyâs ani'l-A'meş an Ebî İshâk an Ebî'l-Ahvas an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti. Râvileri güvenilir kimselerdir.
Bu mevkufu Mâlik (talâk no. 77, s. 586), Saîd b. el-Mii-seyyeb ve Humeyd b. Abdirrahman b. Avfve Ubeydullah b. Utbe ve Süleyman b. Yesâr hepsi de an Ebî Hureyre an Ömer senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2178), Kesîr b. Ubeyd an Muh. b. Halıdan Muarrefb. Vâsıl an Muhârib b. Dinar an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti. Ayrıca yine Ebû Dâvud (no. 2177) bunu Ahmed b. Yûnus an Muarref an Muhârib tarikiyle mürsel olarak da irâd etmiştir. Bu rivayetlerden mürsel olanını Ebû Hatim, Dârekutnî ve Beyhakî sahîh olarak tercih ettiler.
Bu hadisi Bezzâr (no. 1497-8), iki ayrı senedle Ebû Te-mîme ve Abdullah b. İsâ ammen haddesehu an Ebî Musa asl-ı senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2226), Tirmizî (no. 1187) ve İbn Mâce (no. 2055), Eyyûb an EbîKilâbe an Ebî Esma an Sevbân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnadı hakkında hasen hükmü verdi.
Bu hadisi Tirmizî (no. 1192), Kuteybe an Ya'lâ b. Şebîb an Hişâm b. Urve an ebihîan Âişe senedi ile, sonra Ebû Kuıeyb an Abdillah b. İdrîs an Hişâm an ebîhî senedi olarak Âişe'ye zikretmeksizin Urve'nin mürseli olarak tahrîc etti. İkinci tarikin, ilkine göre daha sahîh olduğunu söyledi. Mürsel tarik Muvattâ'da (talâk no. 80, s. 588) da yer almıştır.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2186) ve İbn Mâce (no. 2025), Ca'fer b. Süleyman an Yezîd er-Reşk an Mutarrif b. Abdillah an İmrân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İbn Hacer, Bulûğu'l-Merâm'da isnadının sahîh olduğunu söyledi (Neyi VI, 268).
Bu hadisi Mâlik (kader no. 7, s. 900), Buhârî (kader 4, VII, 211) ve Ebû Dâvud (no. 2176), Mâlik an Ebî'z-Zi-nâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Tirmizî (no. 1190) ve Nesâî (buyu' 19, 21/1-2, VII, 258-9), ez-Zührîan Saîd b. el-Müseyyeb an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Müslim (nikâh 38-9, s. 1029-30), İbn Şîrîn an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Buhârî (nikâh 53, VI, 138), Sa'd b. İbrâhîm an Ebî Seleme an Ebî Hureyre tarikiyle tahrîc ettiler.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2194), Tirmizî (no. 1184) ve İbn Mâce (no. 2039), Abdurrahman b. Habîb b. Erdek an Atâ b. e. Rebâh an İbn Mâhek an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnadı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2283), Nesâî (talâk 76, VII, 213) ve İbn Mâce (no. 2016), Yahya b. Zekeriyyâ b. e. Zaide an Salih b. Salih an Seleme b. Kuheyl an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Heysemî, râvilerinden Amr el-Hadremî'yi tanımadığını, diğeri râvilerinin ise güvenilir kimseler olduğunu söylemiştir (Mecma' IV, 334).
Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma' IV, 337).
Bu hadisi İbn Mâce (no. 2038), Muh. b. Yahya an Amr b. e. Seleme Ebî Hafs an Züheyr an İbn Cüreyc an Amr b. Şuayb senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisin lafzı, Tirmizî'ye aittir. Bunu Ebû Dâvud (no. 2226) ve Tirmizî (no. 1187), Eyyûb an Ebî Kilâbe an Ebî Esma an Sevbân asl-ı senedi ile; ayrıca Tirmizî (no. 1186), Ebû Kureyb an Muzâhim b. Zevvâd b. Uley-ye an ebîhîan Leys an Ebî'l-Hattâb an EbîZür'a an Ebî İdrîs an Sevbân senedi ile (lafız bu isnada aittir) tahrîc ettiler. Ancak bu ikinci isnadın güçsüz olduğunu söyledi.
Bu hadisin lafzı, Tirmizî'ye aittir. Bunu Ebû Dâvud (no. 2226) ve Tirmizî (no. 1187), Eyyûb an Ebî Kilâbe an Ebî Esma an Sevbân asl-ı senedi ile; ayrıca Tirmizî (no. 1186), Ebû Kureyb an Muzâhim b. Zevvâd b. Uley-ye an ebîhîan Leys an Ebî'l-Hattâb an EbîZür'a an Ebî İdrîs an Sevbân senedi ile (lafız bu isnada aittir) tahrîc ettiler. Ancak bu ikinci isnadın güçsüz olduğunu söyledi.
Lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 12/1-3, VI, 170) ve Nesâî (talâk 34/3, VI, 169), İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2228), Muh. b. Ma'mer an Ebî Amir Abdilmelik b. Amr an Ebî Amr es-Sedûsî an Abdillah b. e. Beki: b. Muh. b. Amr b. Hazm an Amre an Âise senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Buhârî (nikâh 92/1, VI, 152), Müslim (siyam no. 25, s. 764) ve İbn Mâce (no. 2061), İkrime b. Abdirrahman b. el-Hâris b. Hişâm an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu mevkuf hadisi Mâilk (talâk no. 18, s. 556) ve Buhârî (talâk 21/3, VI, 174), Mâlik an Nâfi} an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu rivayeti Buhârî (talâk 21/2, VI, 174), Kuleybe an Leys an Nâfî' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Tirmizî (no. 1201), el-Hasan b. Kaza'a an Mesleme b. Alkame an Dâvud b. Alî ani's-Şa bîan Mes-rûk an Âise senedi ile tahrîc etti.
Lafız Nesâî'ye aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2223, 2225), Tirmizî (no. 1199), Nesâî (talâk 33/1-3, VI, 167-8), İbn Mâce (no. 2065), İbnu'l-Cârûd (no. 342), Tabe-rânî (M. el-Kebîr no. 11599-600), el-Hâkim (II, 204) ve Beyhakî (VII, 386), el-Hakem b. Ebân an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2210-1), Hâlid el-Hazzâ an Ebî Temime (an raculin min kavmihî) asl-ı senedi ile tahrîc etti. Ancak Ebû Davud'un ifadesiyle bu: Hâlid an Ebî Osman an Ebî Temime ve Hâlid an raculin an Ebî Temime talikleriyle de rivayet olunmuştur.
Mâlik (talâk no. 20, s. 559), bu fetvayı an Saîd b. Amr b. ani'l-Kâsım senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2213) ve Tirmizî (no. 1200) iki ayrı senedle Seleme b. Sahr'dan tahrîc ettiler. Tirmizî, kendi isnadı hakkında hasen hükmü verdi.
Evs, Ubâde b. es-Sâmit'in kardeşidir. Ebû Dâvud (no. 2214), el-Hasan b. Alî an Yahya b. Adem an ibn İdrîs an Muh. b. İshâk an Ma'mer b. Abdillah b. Hanzale an Yûsuf b. Abdillah b. Selâm an Huveyle senedi ile tahrîc etti.
Bur WavetıBuârHte{sırNûr3,VV4;taâk2,8,'Vl,m; şehâdât 21), Ebû Dâvud (no. 2254-5) ve Tirmizî (no. 3178), Hişâm b. Hassan an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu rivayeti Ebû Dâvud (no. 2256), el-Hasan b. Alî an Yezîd b. Hârûn an Abbâd b. Mansûr an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Müslim (liân no. 11, s. 1134) ve Nesâî (talâk 37-38, VI, 171-2), Hişâm b. Hassan an Muh. b. Şîrîn an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
İlk iki lafız Buhârî'nin, üçüncüsü ise Buhârî'ye (talâk 30) aittir.
İlk iki lafız Buhârî'nin, üçüncüsü ise Buhârî'ye (talâk 30) aittir.
İlk iki lafız Buhârî'nin, üçüncüsü ise Buhârî'ye (talâk 30) aittir.
Bu rivayeti Buhârî (talâk 31, VI, 180), Müslim (liân no. 12, s. 1134) ve Nesâî (talâk 39, VI, 173-4), Yahya b. Saîd an Abdirrahman b. el-Kâsım ani'l-Kâsım an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu rivayeti Nesâî (talâk 40, VI, 175), Alî b. Meymûn an Sü'fyân un Asım b. Küleyb an ebîhî an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.
Heysemî'ye râvilerinden Mûsâ b. İshâk'ı tanımadığını diğer râvilerin ise Sahîh ricalinden olduğunu söylemiştir (Mecma'V, 12).
Râvileri Sahîh ricalinden ise de isnadında kopukluk vardır (Mecma'V, 13).
Bu hadisi Mâlik (akdiye no. 20, s. 739), Ahmed (VI, 129-226), Buhârî (buyu' 3,100; ıtk 8; vasâyâ 4; mağâzî 53, V, 96; farâid 18,28; husûmât 6; ahkâm 29), Müslim (radâ' 36, s. 1080), Ebû Dâvud (no. 2273), Nesâî (talâk 48-49, VI, 180-1) ve İbn Mâce (no. 2004), ez-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Nesâî (talâk 48/4, VI, 180-1), İshâk b. İbrahîm an Certr an Mansûr an Mücâhid an Yûsuf b. ez-Zü-beyr an Abdillah b. ez-Zübeyr senedi ile tahrîc etti.
Bu hadis-i mevkufu Mâlik (akdiye no. 21, s. 740), an Yezîd b. Abdillah b. el-Hâd an Muh. b. İbr. b. el-Hâris et-Teymi an Süleyman b. Yesâr an Abdillah b. e. Ümey-ye senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2275), Mûsâ b. İsmaîl an Mehdi b. Meymûn an Muh. b. Abdillah b. e. Ya'kûb ani' l-Hasan b. Sa'd mevlâ'l-Hasan b. Alî an Rebâh senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Buhârî (talâk 26, VI, 178), Müslim (Hân no. 18-19, s. 1137), Ebû Dâvud (no. 2260-1), Tirmizî (no. 2129), Nesâî (talâk 46/1-3, VI, 178-9) ve İbn Mâce (no. 2002), ez-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2274), Züheyr b. Harb an Ye-zld b. Harun an Hüseyn el-Muallim an Amr b. Şuayb senedi ile tahrîc etti.
İlk iki lafız Müslim'e, üçüncüsü ise Ebû Davud'a aittir.
Bu hadisi Ahmed (VI, 38,226), Buhârî (fadâilu'l-Ashâb 17/2, IV, 213; menâkıb 23, IV, 166; farâid 31), Müslim (radâ' 38-40, s. 1081-2), Ebû Dâvud (no. 2267-8), Tirmizî (no. 2130), Nesâî (talâk 51, VI, 184) ve İbn Mâce (no. 2349), ez-Zührî an Urve an Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
İlk iki lafız Müslim'e, üçüncüsü ise Ebû Davud'a aittir.
Bu hadisi Ahmed (VI, 38,226), Buhârî (fadâilu'l-Ashâb 17/2, IV, 213; menâkıb 23, IV, 166; farâid 31), Müslim (radâ' 38-40, s. 1081-2), Ebû Dâvud (no. 2267-8), Tirmizî (no. 2130), Nesâî (talâk 51, VI, 184) ve İbn Mâce (no. 2349), ez-Zührî an Urve an Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
İlk iki lafız Müslim'e, üçüncüsü ise Ebû Davud'a aittir.
Bu hadisi Ahmed (VI, 38,226), Buhârî (fadâilu'l-Ashâb 17/2, IV, 213; menâkıb 23, IV, 166; farâid 31), Müslim (radâ' 38-40, s. 1081-2), Ebû Dâvud (no. 2267-8), Tirmizî (no. 2130), Nesâî (talâk 51, VI, 184) ve İbn Mâce (no. 2349), ez-Zührî an Urve an Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadis-i mevkufu Mâlik (akdiye no. 22, s. 740-1), an * Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ömer senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi (mağâzî 56/4, V, 102-3), Müslim (îmân no. 114, s. 80) ve Ebû Dâvud (no. 5113), Şu'be an Âsim an Ebî Osman asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Buhârî (menâkıb 5, IV, 156) ve Müslim (îmân 112, s. 79-80), Abdülvâris ani'l-Hüseyn el-Muallim an Abdillah b. Büreyde an Yahya b. Ya'mer an EbTI-Esved an Ebî Zerr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2263), Nesâî (talâk 47, VI, 179-80) ve İbn Mâce (no. 2743), İbnü'l-Hâd an Abdillah b. Yûnus an Saîd el-Makburî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2265-6), Muh. b. Râşid an Süleyman b. Mûsâ an Amr b. Şuayb asl-ı senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2264), Ya'kûb b. İbr. an Mu'temir an Selm b. ebî'z-Zinâd an ba'di ashâbihî an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2269-2271) ve Nesâî (talâk 50/1-3, VI, 182-3), es-Şa'bîan Abdillah b. (ebr)t-Halîl an Zeyd b. Erkam asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Ebû Dâvud (5115), bu hadisi Sül. b. Abdirrahman ed-Dimaşkî an Ömer b. Abdilvâhid an Abdirrahman b. Yezîd b. Câbir an Saîd b. e. Saîd an Enes senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2244) ve Nesâî (talâk 52, VI, 185), Abdülhamîd b. Ca'fer (yahut b. Seleme) an ebîhî an ceddihi Rafı' b. Sinan asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İsnadında ihtilâf vardır.
Bu hadis-i mevkufu Mâlik (akdiye 19, s. 738), ani'z-Zührî an Süneyn Ebî Cemile senedi ile ve Buhârî (sehâ-dât 16, III, 158), isnâdsız olarak tahrîc ettiler.
Bu tadisi Ebû Dâvud (no. 2281), Süleyman b. Abdilha-mîifdSehrânîan Yahya b. Salih an İsmaîl b. Ayyaş an Amr b. Muhacir an ebîhî an Esma binti Yezîd senedi ile tahrîc etti.
ddet: Boşanma veya ölümden sonra geri kalan evlilikle ilgili izlerin ortadan kalkması için şer'an belirlenen muayyen müddettir.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2195, 2282) ve Nesâî (talâk 54, VI, 187; talâk 74, VI, 212), Alî b. el-Hüseyn b. Vâ-kıd an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an iklime an ibn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu mevkufu Mâlik (talâk 70, s. 582), an Yahya b. Saîd ve an Yezîd b. Abdillah b. Kusayt el-Leysî an Saîd b. el-Müseyyeb an Ömer senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Tirmîzî (no. 1185) ve Nesâî (talâk 53, V, 186), ayn ayrı tariklerden olmak üzere er-Rebî'den tahrîc ettiler.
Bu hadis-i mevkufu Ebû Dâvud (no. 2230), el-Ka'nebî an Mâlik an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2229) ve Tirmizî (no. 1185m), Hişâm b. Yûsuf an Ma'mer an Amr b. Müslim an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İsnadı hakkında Tirmizî "hasen garîb" hükmü verdi.
Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2, VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3), Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191), Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194) tahrîc etti.
Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2, VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3), Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191), Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194) tahrîc etti.
Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2, VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3), Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191), Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194) tahrîc etti.
Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2, VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3), Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191), Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194) tahrîc etti.
Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2, VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3), Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191), Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194) tahrîc etti.
Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2, VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3), Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191), Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194) tahrîc etti.
Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2, VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3), Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191), Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194) tahrîc etti.
Bu rivayeti Nesâî (talâk 56/15, VI, 196-7), Muh. b. Ab-dila'lâ an Hâlid an İbn Avn an Muh. b. Şîrîn an lbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.
Bu rivayeti Nesâî (talâk 56/16, VI, 197), Muh. b. Ca'fer an İbn Şebremeti'l-Kûfîan İbrâhîm en-Neha'îan Alkame b. Kays an İbn Mes'ûd senedi ile tahrtc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2308), Saîd an Malar an Re-câ b. Hayve an Kabîsa b. Zûeyb an Amr b. el-Âs senedi ile tahrîc etti.
Bu mevkufu Mâlik (talâk no. 92, s. 593), an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Müslim (radâ' 33-35, s. 1079-80), Ebû Dâvud (no. 2155), Tirmizî (no. 3020) ve Nesâî (nikâh 59, VI, 110), Katâde an Salih Ehî'l-Halîl an EbîAlkame el-Hâşimî un Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Müslim (radâ' 33-35, s. 1079-80), Ebû Dâvud (no. 2155), Tirmizî (no. 3020) ve Nesâî (nikâh 59, VI, 110), Katâde an Salih Ehî'l-Halîl an EbîAlkame el-Hâşimî un Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Müslim (nikâh no. 139, s. 1065) ve Ebû Dâvud (no. 2156), Şu'be an Yezîd b. Humeyr an Abdirrah-man b. Ciibeyr b. Nufeyr an ebîhî an Ebî'd-Derdâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-: leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s. 580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22, VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no. 2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41, s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208), es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-: leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s. 580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22, VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no. 2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41, s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208), es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-: leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s. 580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22, VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no. 2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41, s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208), es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-: leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s. 580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22, VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no. 2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41, s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208), es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-: leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s. 580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22, VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no. 2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41, s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208), es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-: leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s. 580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22, VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no. 2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41, s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208), es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-: leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s. 580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22, VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no. 2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41, s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208), es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-: leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s. 580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22, VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no. 2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41, s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208), es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
Bu hadisin tüm lafızları Buhârî'ye aittir. Bunu Mâlik (talâk 63, s. 579) ve Buhârî (talâk 41/1, VI, 183) ve Ebû Dâvud (no. 2295), Mâlik an Yahya b. Saîd ani'l-Kâ-sım b. Muh. ve Süleyman b. Yesâr asl-ı senedi ile (4501-2 nolu rivayetler);
Bu hadisin tüm lafızları Buhârî'ye aittir. Bunu Mâlik (talâk 63, s. 579) ve Buhârî (talâk 41/1, VI, 183) ve Ebû Dâvud (no. 2295), Mâlik an Yahya b. Saîd ani'l-Kâ-sım b. Muh. ve Süleyman b. Yesâr asl-ı senedi ile (4501-2 nolu rivayetler);
Bu hadisin tüm lafızları Buhârî'ye aittir. Bunu Mâlik (talâk 63, s. 579) ve Buhârî (talâk 41/1, VI, 183) ve Ebû Dâvud (no. 2295), Mâlik an Yahya b. Saîd ani'l-Kâ-sım b. Muh. ve Süleyman b. Yesâr asl-ı senedi ile (4501-2 nolu rivayetler);
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2296), Ah. b. Abdillah b. Yûnus an Züheyr an Ca'fer b. Burkan an M"ymûn b. Mih-rân an Saîd senedi ile tahrîc etti.
Lafız Müslim'e aittir. Bu hadisi Müslim (talâk no. 55, s. 1121), Ebû Dâvud (no. 2297), Nesâî (talâk 70, VI, 209) ve tbn Mâce (no. 2034), İbn Çijreyc an Ebî'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisi Mâlik (talâk no. 87, s. 591), E"bû Dâvud (no. 2300), Tirmizî (no. 1204), Nesâî (talâk 60/1-3, VI, 199-200) ve İbn Mâce (no. 2031), Saîd b. İshâk b. Ka'b b. Ucre an ammatihî Zeyneb binti Ka'b Ucre ani'l-Fu-ray'a asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Nesâî'ye aittir. Tirmizî'ye göre isnadı sahihtir.
Bu hadisi Buhârî (talâk 50/1, VI, 187; tefsîr Bakara 41, V, 160), Ebû Dâvud (no. 2301) ve Nesâî (talâk 60, VI, 200), ibn ebî Necîh an Mücâhid asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu mevkufu Mâlik (talâk 88, s. 591-2), an Humeyd b. Kays el-Mekkî an Amr b. Şuayb an Saîd b. el-Müseyyeb an Ömer senedi ile tahrîc etti.
Mâlik (nikâh no. 27, s. 536), ani'z-Zührî an Saîd ve Süleyman senedi ile tahrîc etti.
Her iki lafız da Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Mâlik (talâk 101, s. 596-598), Buhârî (talâk 46-47, VI, 186), Müslim (talâk 58, s. 1123-4), Ebû Dâvud (no. 2299), Tirmizî (no. 1195-7) ve Nesâî (61, VI, 201), Humeyd b. Nâfi' an Zeyneb binti ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Her iki lafız da Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Mâlik (talâk 101, s. 596-598), Buhârî (talâk 46-47, VI, 186), Müslim (talâk 58, s. 1123-4), Ebû Dâvud (no. 2299), Tirmizî (no. 1195-7) ve Nesâî (61, VI, 201), Humeyd b. Nâfi' an Zeyneb binti ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Bu hadisin senedi yukardakinin aynıdır. Kaynakların bir kısmında yukardaki metinle birlikte olarak gelmiştir.
Bu hadisi Buhârî (hayd 12, I, 80; cenâiz 30-31, II, 78; talâk 47/2, VI, 186; 48, VI, 186), Müslim (cenâiz no. 34-5, s. 646; talâk no. 66-7, s. 1127-8), Ebû Dâvud (no. 2302-3) ve Nesâî (talâk 63-64, VI, 203-4), muhtelif tariklerle Ümmü Atiyye'den tahrîc ettiler.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2304) ve Nesâî (talâk 55, VI, 203), Yahya b. e. Bukeyr an İbr. b. Tahmân an Büdeyl ani'l-Hasan b. Müslim an Safiyye binti Şeybe an İlmmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Mâlik bu rivayeti (talâk no. 105, s. 598), belâğan îrâd ettiler.
Mâlik bu rivayeti (talâk no. 105, s. 598), belâğan îrâd ettiler.
Bu hadisi Abdürrezzâk (no. 12612), Şafiî (Ümm V, 82), Ahmed (II, 448), Dârimî (II, 170), Ebû Dâvud (no. 2277), Tirmizî (no. 1357), Nesâî (talâk 52/2, VI, 185), İbn Mâce (no. 2351), el-Hâkim (IV, 97, "isnadı sahihtir") ve Beyhakî (VIII, 3), Hilâl b. e. Usâme an Ebî Meymûne an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî'ye göre isnadı sahihtir.
Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2276), Mahmûd b. Hâlid ani'l-Velîd an Ebî Amr el-Evzâî an Amr b. Şuayb asl-ı senedi ile tahrîc etti.
Bu hadisi Ebû Dâvud- (no. 2278), el-Abbâs b. Abdilazîm an Abdilmelik b. Amr an Abdilazîz b. Muh. an Yezîd b. el-Hâd an Muh. b. İbr. an Nâfi' b. Uceyr an ebîhî an Alî senedi ile tahrîc etti.
Bu hadis-i mevkufu Mâlik (vasiyyet no. 6, s. 767), an Yahya b. Saîd ani'l-Kâsım senedi ile tahrîc etti.