NUR-U İSLAM
ES-SALAH  
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM DİNLE
  PEYGAMBERLER TARİHİ
  E-RİSALE
  İSLAMİ SİTELERİ
  RİSALE-İ NURDAN DAMLALAR
  => ZENDEKAYA BAŞEĞMEMEK VE DEHALET ETMEMEK
  => ORDU VE ASKER
  => ANARŞİ-TERÖR VE BÖLÜCÜLÜK
  => 7 MEKTUP
  => Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere’
  => BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'DEN TAVSİYELER
  MIZRAKLI İLMİHALİ
  SORULARLA İSLAMİYET
  FUTUHUL GAYB
  Abdulkadir   Geylani
  FIKHİ MESELELER
  EBUSSUUD FETVALARINDAN SEÇMELER
  HADİS KÜLİYATI
  VİDEOLAR
  KUR'AN-I KERİM
  www.saint-coran.net
  CEVŞEN'ÜL-KEBİR DİNLE
  3D MEKANLAR
  PRATİK BİLGİLER
  İLAHİ KLİPLERİ
  Foto Galeri
  İLETİŞİM
  Ziyaretçi defteri
  ŞİFALI BİTKİLER
  ŞEYTANIN HİLELERİ(VİDEO)
  KABİRDEN MEKTUP(VİDEO)
  AHİRETTEN MEKTUP(VİDEO)
  TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ HOCA VAAZLARI
  FETVALARı
  YAHUDİLİĞİN KANLI YÜZÜ

----------

SALAHADDİN ŞİMŞEK salah06@windowslive.com ÖNERİ VE İSTEKLERİNİZ İÇİN

----------

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&GAZETE MANŞETLERİ &&&&&&&&&&&&&&&& &&&&&&&&&
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'DEN TAVSİYELER

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'

Bil ki, Ey Aziz!

Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zinetleri Halıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlamızı

bilmediğimiz takdirde Cennet de olsa Cehennemdir. Evet, öyle gördüm ve öyle zevk

ettim. Bilhassa şefkatin ateşini söndürecek marifetullahtan başka bir şey var mıdır?

Evet, marifetullah olduktan sonra dünya lezzetlerine iştah olmadığı gibi cennet isteği

bile geri kalır.

Bil ki Ey Aziz!

İnsan yaşayış itibariyle bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir

apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir. Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür

uçağı şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını süratle çalıştırıyor. Arz sefinesi

(dünya gemisi) de süratle giderken temerrü merre's-sehâb (bulutun geçmesi gibi

geçiyor.) Yer gemisi süratle yüzerken dünyanın gayr-ı meşru (helal olmayan)

lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün. Binaenaleyh o zehirli

dünya oklarına bakıp el uzatma.

Bil ki, Ey Aziz!

Allah'a kul ve hizmetkâr olana her şey hizmetkâr olur. Bu da her şey Allah'ın

mülk ve malı olduğunu iman ve azimle olur.

Bil ki, Ey Aziz!

Bu küre-i arz (dünya) misafirhanesi, insanların mülk ve malı değildir. Ancak

insanlar amele gibi o misafirhanenin çeşit çeşit işlerinde ve mesleklerinden çalışırlar.

Bil ki, Ey Aziz!

Dünyada sana ait çok emirler var. Ama ne içeriğinden ve ne sonuçlarından

haberin olmuyor.

Biri cesettir. Evet, cesedin genç iken lâtif, nazik ve güzel gül çiçeğine benzerse

de ihtiyarlığında kuru ve uyuşmuş kış çiçeğine benzer.

Biri de hayat ve hayvanattır. Bunun da sonu ölüm ve bitiştir.

Biri de insaniyettir. Bu ise bitiş ve bakilik arasında şüphelidir. Dâima bakinin

ancak zikir ile muhafazası lâzımdır.

Biri de ömür ve yaşayıştır. Bunun da sınırı tayin edilmiştir. Ne ileri ve ne de geri

bir adım atılamaz. Bunun için acı çekme, mahzun olma. Tahammülünden âciz,

takatinden hariç olduğun uzun emel yükünü yüklenme.

Biri de vücuttur. Vücut zaten senin mülkün değildir. Onun maliki ancak Mâlikü'l-

Mülktür. Ve senden daha çok senin vücuduna şefkatlidir. Binaenaleyh Mâlik-i Hakikinin

idari emrinden hariç o vücuda karıştığın zaman zarar vermiş olursun. Ümitsizliği

aşılayan eden hırs gibi...

Biri de belâ ve musibetlerdir. Bunlar geçicidir, devamları yoktur. Geçiciliği

düşünülürse zıtları akla gelir, buda lezzet verir.

Biri de sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir

olan kimse beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu yoldan ayrıldığın gibi,

bu şehirden de çıkacaksın. Ve sonra bu fani dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise aziz

olarak çıkmaya çalış, Vücudunu Mucidine (yaradanına) feda et, karşılığında büyük bir

fiyat alacaksın. Çünkü feda etmediğin takdirde ya geçici heva olur, gider, veya Onun

malı olduğundan yine O'na döner.

Biri de dünyanın lezzetleridir. Bu ise kısmete bağlıdır. Talebinde yorgun düşer. Ve

geçici olması itibariyle aklı başında olan onları kalbine alıp kıymet vermez.

Dünyanın akibeti ne olursa olsun lezzetleri terk etmek evladır. Çünkü sonucun

ya kurtuluştur; kurtuluş ise şu geçici lezzetlerin terkiyle olur. Veya bedbahtlıktır; ölüm

ve idam beklentisinde bulunan bir adam sehpanın güzelliği ve süslendirilmesinden

zevk ve lezzet alabilir mi?

Bil ki, Ey Aziz!

Dört şey için dünyayı fiilen değil, kalben terk etmek lâzımdır.

1. Dünyanın ömrü kısa olup süratle bitişe ve batışa gider. Bitişin acısıyla

kavuşmanın lezzeti yok olur.

2. Dünyanın lezzetleri zehirli bala benzer. Lezzeti nispetinde acısı da vardır.

3. Seni beklemekte ve senin de süratle ona doğru gitmekte olduğun kabir

dünyanın süslü, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez. Çünkü dünya ehlince

güzel sayılan şey orada çirkindir.

4. Düşmanlar ve zararlı haşaratlar arasında bir saat durmakla dost ve büyükler

meclisinde senelerce durmak arasındaki fark, kabir ile dünya arasındaki aynı farktır.

Dolayısıyla, Cenab-ı Hak da bir saatlik lezzeti terk etmeye davet ediyor ki, senelerce

dostlarınla beraber rahat edesin. Öyle ise kayıtlı ve kelepçeli olarak götürülmeden

evvel Allah'ın dâvetine icabet et.

Bil ki, Ey Aziz!

Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka tarafı rahmettir, ön tarafı ise

azaptır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka tarafında duruyorlar. Senin de onlara

karışma zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye isteğini yok

mudur? Evet, vakit yaklaştı, dünya kirlerinden temizlenmek üzere bir gusül lazımdır…

Eğer, İmam-ı Rabbani Ahmed-i Farukî bugün Hindistan'da hayattadır diye

ziyaretine bir davetiye gelse, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine

gideceğim. Binaenaleyh, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed, Kur'ân'da Muhammed

ismiyle müsemma iki cihanın güneşi kabrin arka tarafında milyonlarca Farukî Ahmedler

ile ebedi istirahatadırlar. Onların ziyaretlerine gitmek için niye acele etmiyoruz? Geri

kalmak hatadır.

Bil ki, Ey Aziz!

Şu gerçeklere dikkat etmek lazımdır:

1. Allah'a kul olana her şey amadedir. Allah'a kul olmayana her şey düşmandır.

2. Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki, rahat edesin.

3. Mülk Allah'ındır. Sende emaneten duruyor. O emaneti alıp senin için

muhafaza edecek. Sende kalırsa gücü biter ve heba olup gider.

4. Devamı olmayan bir şeyde lezzet yoktur. Sen fanisin. Dünya da fanidir. Halkın

dünyası da fanidir. Kâinatın şu görünüşü de fanidir. Bunlar, saniye, dakika ve saat ve

gün gibi birbirini takiben bitişe gidiyorlar.

5. Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın

eserlere de kıymet verme.

Bil ki, Ey Aziz!

Aklı başında olan insan, ne dünya ömründen kazandığına sevinir ve ne de

kaybettiği şeye üzülmez.. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen

de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde yuva kurmuştur. Başının

yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda iz bırakmaya niyet eden

hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Dolayısıyla, ebedî ömrün önündedir. O ömrü bakide

göreceğin rahat ve lezzet ancak bu fani ömürde çaba ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o

ömrü bakiden hiç haberin yok. Ölüm meleği uyandırmadan evvel uyan.

Bil ki, Ey Aziz!

Kur'ân-ı Kerim okunurken anlamak istediğin zaman değişik şekillerde

dinleyebilirsin.

1. Resul-i Ekrem (a.s) nübüvvet kürsüsüne çıkıp beşere hitaben Kur'an'ın

âyetlerini tebliğ ederken, kıraatini kalben ve hayalen dinlemek için kulağını o zamana

gönder. O mübarek dudaklardan çıkar gibi dinlemiş olursun.

2. Veya Cebrail (a.s) Hz. Muhammed'e (a.s) tebliğ ederken her iki Hazretin

arasında yapılan tebliğ konuşmalarının vaziyetini dinler gibi ol.

3. Veya Arş-ı Ala makamında yetmiş bin perde arasında Kelam'ı Ezelî'nin Resul-i

Ekrem (a.s)’a olan konuşmasını dinler gibi hayalî bir vaziyete gir.

Bil ki, Ey Aziz!

Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın sınırlı, ömrünün günleri sınırlı ve her

şeyin fanidir. Öyle ise şu kısa, fani ömrünü fani şeylere sarf etme ki, fani olmasın. Baki

şeylere sarf et ki, baki kalsın.

Bil ki, Ey Aziz!

Ey nefis! Eğer takva ve amel-i salih ile Halık'ını razı etti isen, halkın rızasını

aramana lüzum yoktur. O kâfidir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve sevgi

gösterirlerse iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünkü onlar

da senin gibi âciz kullardır. Dolayısıyla ikinci şıkkı takip etmekte gizli şirktir. Evet, bir

ihtiyaç için sultana müracaat eden adam sultanı razı etmişse o iş görülür…

Bil ki, Ey Aziz!

Gözler sanatı görüp de sanatçıyı gözler görmezse çok garip ve pek çirkin düşer.

Çünkü o halde Sanatçının manen, kalben görünmemesi ya basiretin körlüğündendir

veya kalp gözünün kör olmasındandır. Veya pek dar görüşlü olduğundan meseleyi

büyüklüğüyle kavramadığındandır.

Bil ki, Ey Aziz!

Senin önünde çok korkunç büyük meseleler vardır ki, insanı tedbire ve

hassasiyete mecbur eder.

Birisi: Ölümdür ki, insanı dünyadan ve bütün sevgililerinden ayıran bir

ayrılmaktır.

2. Dehşetli, korkulu ahiret memleketine yolculuktur.

3. Ömür az, sefer uzun, yol tedariki yok, kuvvet ve kudret yok, aczi mutlak gibi

acıklı acılara maruz kalmaktır. Öyle ise bu gaflet ve unutkanlık isyan nedir? Devekuşu

gibi başını unutkanlık kumuna sokar, gözüne gaflet gözlüğünü takarsın ki, Allah seni

görmesin. Veya sen Onu görmeyesin. Ne vakte kadar fani şeylere ihtimam ve ebedi

şeylerle meşgul olacaksın?

Bil ki, Ey Aziz!

Bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ahiret

memleketine gitmek üzereyiz. O yollarda karanlıkları aydınlatacak bir nur ve bir erzak

lazımdır. Güvendiğimiz akıl ve ilimden ümit yok. Ancak Kur'ân'ın güneşinden,

Rahmanın hazinesinden tedarik edilebilir.

[58]DEN TAVSİYELER

Bil ki, Ey Aziz!

İnsan bir yolcudur. Çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan

kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın

ihtiyaçları Mâlikü'1-Mülk tarafından verilmiştir. Fakat o ihtiyaçları cehaletten dolayı

tamamen bu dünya hayatı için sarf ediyoruz. Halbuki o ihtiyaçlarla alakalı onda biri

dünyevî hayata, dokuzu hayatı bakiyeye sarf etmek gerektir.

Ey insan! Ana rahimde iken, çocuk iken, ihtiyar ve iktidardan mahrum bir

vaziyette iken, seni pek leziz rızklar ile besleyen Allah, sen hayatta kaldıkça o rızkı

verecektir. Baksana! Her bahar mevsiminde yeryüzünde yaratılan çeşitli rızkları kim

yaratıyor ve kimler için yaratıyor? Senin ağzına götürüp sokacak değil ya! Yahu,

eğlencelere, bahçelere gidip dallarda sallanan o güleç yüzlü leziz meyveleri koparıp

yemek zahmet midir? Allah insaf versin.

Bil ki, Ey Aziz!

Ücret alındığı zaman veya mükâfat verildiği vakit, rekabet, kıskançlık mikrobu

oynamaya başlar. Fakat iş zamanında, hizmet vaktinde o mikrobun haberi olmuyor.

Hatta tembel adam çalışkanı sever, zayıf olan kuvvetliyi takdir ve ihsan eder. Fakat

çalışmasını ister ki, iş hafif olsun, zahmetten kurtulsun.

Bil ki, Ey Aziz!

İnsanın Cenab-ı Haktan hiçbir hakkı talep etmeye hakkı yoktur. Bilâkis dâima

şükretmeye mecburdur. Çünkü, mülk Onundur, insan Onun mülkünün parçasıdır.

Bil ki, Ey Aziz!

Mahlukatın en zâlimi insandır. İnsan kendi nefsine olan aşırı sevgiden dolayı

kendisine hizmet ve menfaati olan şeyleri sever, hem kıymet verir. Sermayesinden

istifade gördüğü şeylere kul ve köle olur. Aksi halde ne sever ve ne kıymet verir.

Bil ki, Ey Aziz!

Yarın seni rezil ve rüsvalıklara maruz bırakmakla terk edecek olan dünyanın

şatafatına bugün kemal-i izzet ve şerefle terk edersen pek aziz ve yüksek olursun.

Çünkü o seni terk etmeden evvel sen onu terk edersen, hayrını alır, şerrinden

kurtulursun. Fakat vaziyet noksan olursa, kazancında noksan olur.

Bil ki, Ey Aziz!

Ey nefs-i emmâre! Katiyen bil ki, senin hususi, ama pek geniş bir dünyan vardır

ki, amel, ümit, gayret, ihtiyaç üzerine bina edilmiştir. En büyük temel taşı ve tek direği

senin vücudun ve senin hayatındır. Halbuki o direk kurtludur. O temel taşı da çürüktür.

Dolayısıyla, gerçekten bozuk ve zayıftır. Dâima harap olmaya hazırdır.

Evet, bu cisim ebedî değil, demirden değil, taştan değil. Ancak et ve kemikten

ibaret bir şeydir. Ani olarak senin başına yıkılıyor, altında kalıyorsun. Bak, geçmiş

zaman senin gibi geçmiş olanlara geniş bir kabir olduğu gibi, istikbal zamanı da geniş

bir mezaristan olacaktır. Bugün sen iki kabir arasındasın, artık sen bilirsin.

Arkadaş! Bildiğimiz, gördüğümüz dünya bir iken, insanlar sayısınca dünyaları

mevcuttur. Çünkü, her insanın tam manâsıyla hayalî bir dünyası vardır. Fakat öldüğü

zaman dünyası yıkılır, kıyameti kopar.

Bil ki, Ey Aziz!

Bu dünya ebedi kalmak için yaratılmış bir menzil değildir. Ancak Cenab-ı Hakkın

ebedî ve ezeli olan selam diyarına, yolunun davetlisi olan mahlukatın toplanmaları için

bir han ve bir bekleme salonudur.

Ey arkadaş! İnsan başıboş, serseri, sahipsiz bir hayvan değildir. Ancak onun da

bütün harekât ve fiilleri yazılıyor, tespit ediliyor. Ve amelinin neticeleri hıfzediliyor ki,

mahşeri kübrada ona göre derece alsın. Dolayısıyla, her güz mevsiminde yapılan

tahribat, gelecek bahar mevsimlerinde gelen yeni misafirler için yer oluşturmak ve bir

nevi teskere ve izindir.

HOŞ GELDİNİZ  
   
Facebook beğen  
 
 
NAMAZ VAKTİ  
   
TAKVİM  
 
 
facebook Salahaddin Şmşk

Kartınızı Oluşturun
 
  .................................  
Bugün 18 ziyaretçi (48 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol