NUR-U İSLAM
ES-SALAH  
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM DİNLE
  PEYGAMBERLER TARİHİ
  E-RİSALE
  İSLAMİ SİTELERİ
  RİSALE-İ NURDAN DAMLALAR
  => ZENDEKAYA BAŞEĞMEMEK VE DEHALET ETMEMEK
  => ORDU VE ASKER
  => ANARŞİ-TERÖR VE BÖLÜCÜLÜK
  => 7 MEKTUP
  => Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere’
  => BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'DEN TAVSİYELER
  MIZRAKLI İLMİHALİ
  SORULARLA İSLAMİYET
  FUTUHUL GAYB
  Abdulkadir   Geylani
  FIKHİ MESELELER
  EBUSSUUD FETVALARINDAN SEÇMELER
  HADİS KÜLİYATI
  VİDEOLAR
  KUR'AN-I KERİM
  www.saint-coran.net
  CEVŞEN'ÜL-KEBİR DİNLE
  3D MEKANLAR
  PRATİK BİLGİLER
  İLAHİ KLİPLERİ
  Foto Galeri
  İLETİŞİM
  Ziyaretçi defteri
  ŞİFALI BİTKİLER
  ŞEYTANIN HİLELERİ(VİDEO)
  KABİRDEN MEKTUP(VİDEO)
  AHİRETTEN MEKTUP(VİDEO)
  TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ HOCA VAAZLARI
  FETVALARı
  YAHUDİLİĞİN KANLI YÜZÜ

----------

SALAHADDİN ŞİMŞEK salah06@windowslive.com ÖNERİ VE İSTEKLERİNİZ İÇİN

----------

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&GAZETE MANŞETLERİ &&&&&&&&&&&&&&&& &&&&&&&&&
ORDU VE ASKER

Risale-i Nur’da

ORDU VE ASKER

TAKDİM.. 1

ASKER NUR TALEBELERİ 2

KUMANDANLARIN BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİ HÜRMETLE TAKDİRİ 3

31 MART’TA ASKERLERE NASİHATLER 3

ASKERLİKTE İTAATİN EHEMMİYETİ 4

İÇ KARIŞIKLIKTA YABANCI MÜDAHALE TEHLİKESİ 6

ASKERLER, AHRARLAR VE NUR TALEBELERİ 6

ASKERLERİN MEŞRUTİYETE KATKILARI 7

2001’LERE BİR MESAJ. 7

İSLÂM CUMHURİYETLER BİRLİĞİ MÜJDESİ 8

CHP’Lİ BAKANA BİR MEKTUP 8

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNDEN İNÖNÜ’YE BİR MEKTUP 9

TÜRK MİLLETİNİN ALEYHİNDEKİ DIŞ TEHLİKELER NELERDİR? 10

GAYR-İ MÜSLİM VATANDAŞLARIN ASKERLİĞİ 10

BİSMARK’IN İBRETLİ TESBİTLERİ 11

İSLÂM CEBREN YAYILMADI 11

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ CEPHEDE 11

İTTİHAD TERAKKİ PARTİSİ VE BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN BİR TESBİTİ 12

DECCALLER ASKER KUVVETİNDEN İSTİFADE ETMEK İSTERLER 12

KAHRAMAN ORDU DİZGİNİNİ ONUN ELİNDEN KURTARACAK! 13

SİYASİ MADDİ MÜCADELE YASAĞI 13

AFYON MAHKEMESİ MÜDAFAASINDAN 14

DENİZLİ MAHKEME MÜDAFAASINDAN 14

RAHMET-İ İLAHİYEDEN ÜMİT KESİLMEZ 15

MEBUS SALİH YEŞİL’İN MEKTUBU 15

SONSÖZ. 16

TAKDİM

Risale-i Nur eserlerinde, pek çok ehemmiyetli meselelerde olduğu gibi, Asker Kuvveti ve

Ordu hakkında da ehemmiyetle üzerinde durulmuştur.

Milletin kurduğu ve sahibi olduğu Devlet bünyesinde yerini alan Ordu’nun, muayyen

selahiyet ve vazife hududları vardır.

Bu hudutlar dairesinde vazife şuuruna sahip olan

harice karşı (muhafaza-yı hudud) şeklinde ifade edilen iki temel vazifesi

milletinin istiklâliyeti ve bekası cihetinde çok büyük ehemmiyeti taşır.

Ordunun, dahilde (asayişi te’min),İslâm

Buna göre Ordu, devlet bünyesi içinde belirlenen vazifelerinde hassasiyetinin

zayıflatılması veya vazife hudutlarını aşması gibi durumlar milli beka ve istiklâliyetin

zararına neticeler doğurur.

Evet, hak kanunlarına itaat, millî beraberliğe ve dolayısıyla millî kuvvetin

tahakkukuna sebeptir.

Bediüzzaman Hazretleri

bu hakikatı:

«Askerlik ocağı cesîm ve muntazam

ve itaatte serkeşlik

Sizin o muntazam ve kuvvetli fabrika-i Askeriyeniz, otuz milyon Osmanlı ve üç yüz

milyon nüfus-u İslâmiyenin

Şamiye sh: 105) şeklinde nazara verir.

İşte bu derlemede milletin en büyük maddî ve müsellah kuvveti olan mücessem ve

muhteşem Ordunun vazife şuuru ve istikameti gibi hususlarına bakan bazı kısımları,

Risale-i Nurdan tesbit ederek fikir sahasına arzetmeyi dinî ve millî bir vazife telakki ettik.

[1] bir fabrikaya benzer. Çarkların biri intizam[2] etmekle, bütün fabrika hercümerc[3] olur.[4] nokta-i istinadı[5] ve mâden-i istimdadıdır.[6]» (Hutbei

ASKER NUR TALEBELERİ

Takdim yazısında da belirtildiği gibi

Risale-i Nurdan istifade ile gayret-i vataniye ve hamiyet-i milliyeye sahib olmalarına

ve istikametli ve cesur yetişmelerine ehemmiyet verir

Bediüzzaman Hazretleri Ordu mensuplarının. Ezcümle:

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri

Külliyatındaki hakikatlara hem muhatap hem de talebe olan, o zaman yüzbaşı rütbesiyle

Eğirdir Dağ Komando birliğinde vazife yapan merhum

mektubu yazmıştır:

«İşte, seni gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyorum. Şöyle ki:

Ben Sözleri yazarken ihtiyarsız

zuhur ediyOrdu. Ben hayret ediyordum, neden böyle yazıyorum? Sebebini bulamıyordum.

Sonra hatırıma geldi ki, belki

hırz-ı cân

yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman Askerleri bekliyordum.

İşte mağrur olma, şükret;

dört adet Sözleri meşâgil-i dünyeviye

zannımı

Üstad

yıllarda yazmış olduğu bu mektupta Risale-i Nurların ehil ellere geçmekte olduğunu

memnuniyetle müşahede ettiğini bildiren ve bilhassa Askerler içinden okuyup istifade

edenleri nazara veren mektubun bir kısmında diyor ki:

«Aziz, sıddık kardeşlerim,

Barla’da (1926-1934) telif ettiği Risale-i NurAlbay Hulusi Ağabeye hitaben şu[7] olarak ekser temsilâtı,[8] şuûnât-ı Askeriye[9] nev’indeistikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip[10] edecek en mühim talebeleri Askerîden yetişecek. Onun için böylesen o Askerlerden bahtiyar birisisin ki, evvel yetiştin. Yirmi[11] içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü[12] teyid etti.» (Barla Lâhikası sh: 248)Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu’da ikamete mecbur edildiği (1936-1943)

...Ankara’da, dünyaca yüksek makamlarda, Askeriye heyetinde, kemâl-i iştiyak

[13]

ve takdirle Risale-i Nur’u yazıp okutturuyorlar.

Başta Miralay Mehmed Yümnü

olarak, mühim Askerî paşaları, “Risale-i Nur iman kurtarıcıdır” diye takdirkârâne

tam teslimiyetle okuyup istifade ediyorlar.

Yine Asker bir talebesi hakkında şu iltifatkâr sözleri söyler:

«Cenab-ı Hak,

aynı şarkta

» (Kastamonu Lâhikası sh: 235)Galip Bey gibi çok fedakârları İslâm Ordusunda yetiştirsin. Bu zat, garpta,Hulûsi Bey gibi imana hizmet ediyor.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 241)

Bediüzzaman Hazretleri

talebelerinin bazı mektuplarını nazara vererek Asker meslekdaşlarının ibret almalarını ister.

Şöyle ki:

«

Envâr-ı Kur’âniye mizan ve burhanlarından

namındaki risale-i şerifeler fakiri ihyâ

rabbî) Çoktan beri aramakta iken, lehü’lhamd, Cenab-ı Hak Sözler’i bu fakire ihsan

buyurdu. Kalb ve gönlüme âciz kalemim ve kalim

Lâhikası sh: 65)

Risale-i Nurdan aldığı fazilet dersi ile Askerî şerefini koruyan bir talebesinin istikametini

anlatan

Risalelerden istifade ederek istikamet kazanan AskerBinbaşı merhum Âsım Beyin fıkrasıdır.[14] ve kıymeti takdir edilemeyen Sözler[15] ediyor, kalbimi nurlandırıyor. (haze min fazli[16] tercüman olamıyor.» (BarlaBediüzzaman Hazretleri diyor:

«

ve eğer yalan dese, kırk senelik namuskârane ve müstakimane Askerliğinin

haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, “Ya Rab, hayatımı al” demiş; duası kabul

olup o dakikada teslim-i ruh eyledi, istikamet şehidi oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun

hatâ diyemeyeceği bir muavenet-i hayriyeye ve bir tasdike

Binbaşı Merhum Asım Bey isticvab[17] edildi. Eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir[18] hatâ tevehhüm[19]

edenlerin çirkin hatâlarına kurban oldu.

Evet, Risale-i Nur’dan tam ders alan, bir su içer gibi, kolayca terhis tezkeresi telâkki

ettiği ecel şerbetini içer.»

(Tarihçe-i Hayat sh: 222)

KUMANDANLARIN BEDİÜZZAMAN

HAZRETLERİNİ HÜRMETLE

TAKDİRİ

Burada kısaca zikredilen Asker talebelerinden başka

takdir eden kumandanlar da vardır. Bu cümleden olarak

Bediüzzaman Hazretlerini hürmetleBediüzzaman Hazretleri diyor ki:

«Cephe-i harpte yazdığı ve şimdi müsadere

başkumandanı olan

yapmadığı bir hürmetle istikbaline koştuğu o yâdigâr-ı harbin

hissedar olmak fikriyle,

harpteki mücahedatı takdirkârâne yad»

«Bediüzzaman Said Nursî Burdur’da iken, birgün, o zamanın Erkân-ı Harbiye-i Umumiye

Reisi

itaat etmiyor; gelenlere dinî dersler veriyor” diye şekvâda bulunuyor.

Çakmak,

olduğunu bildiği için diyor ki: “

ediniz.”

Bütün böyle takdiratlara rağmen Risale-i Nura muaraza eden muarızlara hitaben

[20] edilen İşârâtü’l-İ’câz, o zamanınEnver Paşaya o derece kıymettar görünmüş ki, kimseye[21] hayrına, şerefineİşârâtü’l-İ’câz’ın tab’ı için kâğıdını vererek, müellifinin(Şualar sh: 456)[22] Mareşal Fevzi Çakmak Burdur’a geliyor. Vali, Mareşale, “Said Nursî hükûmeteMareşal FevziBediüzzaman’ın ne kadar dâhi ve ne kadar mânevî büyük ve müstakim bir zatBediüzzaman’dan zarar gelmez. İlişmeyiniz, hürmet» (Tarihçe-i Hayat sh: 151)

Bediüzzaman Hazretleri

«Yirmi seneden evvelki hayatım ise, bu vatan ve millet lehinde fedakârane sarf olunduğuna

delil,

takdiratı altında hizmetlerimle ve harekât-ı milliyede

hükûmet reisleri takdirle ve Meclis-i Mebusan

Demek bu yirmi senede bana verilen azap, bütün bütün kanunsuz ve keyfî bir muameledir.

Bu yirmi sene kırk bayramımı münzevî, yalnız geçirdim. Artık yeter! Kabir kapısındayım,

beni dünyaya baktırmayınız.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 76)

der ki:eski Harb-i Umumîde[23] gönüllü alay kumandanı olarak Başkumandanın[24] fevkalâde hizmetimi Ankara’daki[25] beni orada görmekle alkışlamasıdır.

31 MART’TA ASKERLERE

NASİHATLER

Osmanlı devletinin son devresinde vukubulan meşhur 31 Mart Hadisesinde Askerlerin de o

olaylara karışması ve karıştırılması üzerine bundan fevkalâde müteessir olan Bediüzzaman

Hazretleri hem hadisenin yatıştırılması hem de Askerin, asli görevini bırakarak günlük

siyasî olaylara karışmaması ve itaata bedel aralarına ihtilâfın girmemesi için ikaz etmiştir.

Bir hitabesi aynen şöyledir:

«Asâkire Hitap

(

30 Nisan 1909)

Ey asâkir-i muvahhidîn!

ediyorum ki,

zabitlerinizdir.

biri intizam ve itaatte serkeşlik

Dinî Ceride, numara 110,[26] Fahr-i Âlemin (aleyhissalâtü vesselâm) fermanını size tebliğşeriat dairesinde ûlülemre[27] itaat farzdır. Ûlülemriniz ve üstadlarınız,[28] Askerlik ocağı cesîm ve muntazam[29] bir fabrikaya benzer. Çarkların[30] etmekle, bütün fabrika hercümerc olur.

Sizin o muntazam ve kuvvetli fabrika-i Askeriyeniz, otuz milyon Osmanlı ve üç yüz

milyon nüfus-u İslâmiyenin nokta-i istinadı ve mâden-i istimdadıdır.

Sizin iki müthiş istibdadı kansız ve def’aten öldürmeniz harikulâde olduğundan ve şeriat-ı

garrânın

İslâmiyenin

iki inkılâbın pahasına binler şehit verseydik, ucuz sayacaktık. Lâkin itaatinizden binde bir

cüz’ü feda olunsa, bize pek çok pahalı düşer. Zira

37]

[31] iki mucize-i garrâsını izhar ettiğinizden, zaifü’l-akide[32] olanlara hamiyet-i[33] kuvvetini ve şeriatın kudsiyetini[34] iki burhan ile izhar[35] eylediniz. Buitaatinizin tenakusu,[36] ukde-i hayatiye[veya hararet-i gariziyenin[38] tenakusu gibi, mevti intaç[39] eder.

Tarih-i âlem serâpâ

devletçe ve milletçe müthiş zararları intaç

İslâmiyeniz

noktalardan men edecektir.

[40] şehadet ediyor ki, Asker neferatının siyasete müdahaleleri[41] etmiştir. Elbette hamiyet-i[42] böyle sizi uhdenizde[43] olan hayat-ı İslâmiyeye zarar verecek

Siyaset düşünenler, sizin kuvve-i müfekkireniz

ûlülemirlerinizdir.

[44] hükmünde olan zabitleriniz ve[45]

Bazen zarar zannettiğiniz şey, siyaseten büyük zararı def ettiği için ayn-ı maslahat

[46]

olduğundan, zabitleriniz tecrübeleri hasebiyle görüyor ve size emir veriyor. Sizde de tereddüt

câiz değildir. Ef’âl-i hususiye-i nâmeşrua,

[47] san’attaki meharet ve hazakate[48]

münafi

mühendis-i mâhirin

istifade olamaz. Kezalik

İslâmiye ile münevverü’l-fikir

için itaatinize halel

kıyamınız,

efkâr

Harekâtınız bu inkılâpta ilâç gibiydi ki, fazla olsa zehre münkalip

İslâmiyeyi fena bir hastalığa hedef eder. Hem de himmetinizle bizdeki istibdat şimdilik

mahvoldu. Lâkin

derecede ihtiyat ve itidal lâzımdır.

Yaşasın şeriat-ı garrâ! Yaşasın Askerler!

[49] değildir ve san’atı menfur etmez. Nasıl ki bir tabib-i hâzık[50] ve bir[51] nâmeşrû harekâtı için, onların tıp ve hendeselerinden mani-i, fenn-i harpte tecrübeli ve o san’atta mahir ve hamiyet-i[52] zabitlerinizin bazılarının cüz’î nâmeşrû harekâtı[53] vermeyiniz. Zira fenn-i harp mühim bir san’attır. Hem de sizin[54] şeriat-ı garrâ, yed-i beyzâ-i Mûsâ gibi, sair sebeb-i tefrika[55] ve teşettüt-ü[56] olan cemiyetleri bel’[57] etti. Sahirleri[58] de secdeye mecbur eyledi.[59] olur. Ve hayat-ı, Terakkiler için Avrupa’nın istibdâd-ı mânevisi altındayız. Nihayet

Said Nursî»

(Hutbe-i Şamiye sh: 105)

ASKERLİKTE İTAATİN EHEMMİYETİ

Bu gelen hitabede de yine Askeriyedeki dindar kumandanlara itaatin bozulmaması ve ll.

meşrutiyetin ilan edilmesinde Askerin müsbet rolü anlatılırken deniliyor ki:

«Kahraman Askerlerimize

Ey şanlı asâkir-i muvahhidîn! Ve ey bu millet-i mazlumeyi ve mukaddes İslâmiyeti iki

defa büyük vartadan tahlis eden muhteşem kahramanlar!

Cemal ve kemaliniz,

zamanda gösterdiniz. Ve hayatınız ve kuvvetiniz

ufak âmirinize karşı bile irae

[60] intizam ve inzibattır. Bunu da hakkıyla en müşevveş[61] bir[62] itaattir. Bu meziyet-i mukaddeseyi en[63] ediniz. Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon[64]

İslâmın nâmusu

şecaatinizdedir.

müşfik pederlerinizdir. Kur’ân ve hadis ve hikmet ve tecrübe ile sabittir ki,

itaat farzdır.

[65] artık sizin itaatinize bağlıdır. Sancak ve tevhid-i İlâhî sizin yed-i[66] Sizin o mübarek elinizin kuvveti de itaattir.[67] Sizin zabitleriniz,haklı âmire

Malûmunuzdur ki, otuz üç milyon nüfus, yüz sene zarfında böyle iki inkılâbı yapamadı.

Sizin o itaatten neşet eden hakikî kuvvetiniz, umum millet-i İslâmiyeyi medyun-u şükran

etti. Bu şerefi hakkıyla teyid etmek, zabitlerinize itaatledir. İslâmiyetin namusu da o

itaattedir. Biliyorum ki, müşfik pederleriniz olan zabitlerinizi mes’ul etmemek için işe karıştırmadınız.

Şimdi ise iş bitti. Zâbitlerinizin âğuş-u şefkatlerine

böyle emrediyor. Zira zabitler ûlülemirdirler.

nizam-ı Askerîde ûlülemre itaat farzdır.

vesselâm) muhafazası da itaat iledir.

[68] atılınız. Şeriat-ı garrâVatan ve millet menfaatinde, hususanŞeriat-ı Muhammedînin (aleyhissalâtü

Said Nursî»

«Ben işittim ki, Askerler bazı cemiyetlere intisap

müthişesi hatırıma geldi. Gayet telâş ettim. Bir gazetede yazdım ki:

(Hutbe-i Şamiye sh: 103)[69] ediyorlar. Yeniçerilerin hâdise-i

Şimdi en mukaddes cemiyet, ehl-i iman Askerlerinin cemiyetidir. Umum mü’min ve

fedakâr Askerlerin mesleğine girenler, neferden seraskere

ittihad, uhuvvet, itaat, muhabbet ve ilâ-yı kelimetullah,

cemiyetinin maksadıdır

Askerler merkezdir. Millet ve cemiyet onlara intisap etmek lâzımdır. Sair cemiyetler, milleti,

Asker gibi mazhar-ı muhabbet ve uhuvvet etmek içindir.

Amma

fırka

teşkil ediyor. Hiçbir mü’min ve fedakâr Asker—zâbit olsun, nefer olsun—

değil ki, tâ intisaba lüzum kalsın.

Muhammedî diyebilir. Buna karışmam.» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 22)

«İkinci günde bir ukde-i hayatımız

“Askerlerin zabitleri Asker kıyafetine girmiş. İtaat çok bozulmamış.” Tekrar sual ettim:

Kaç zabit vurulmuş? Beni aldattılar, dediler: “Yalnız dört tane. Onlar da müstebit imişler.

Hem şeriatın âdap ve hududu icra olunacak.”

Bir de gazetelere baktım; onlar da o kıyamı

cihette sevindim.

tatbiktir.

müteessir oldum.

Ey Askerler! Zabitleriniz bir günah ile nefislerine zulmediyorlarsa, siz o itaatsizlikle otuz

milyon Osmanlı ve üç yüz milyon nüfus-u İslâmiyenin haklarına bir nevi zulmediyorsunuz.

Zira, umum İslâm ve Osmanlıların haysiyet, saadet ve bayrak-ı tevhidi, bu zamanda bir

cihette sizin itaatinizle kaimdir.

Hem de şeriat istiyorsunuz; fakat itaatsizlikle şeriata muhalefet ediyorsunuz.

Ben onların hareketini ve şecaatlarını okşadım. Zira

tercümanı

takdirle beraber nasihatimi bir derece tesir ettirdim

böyle âsân

[70] kadar dahildir. Zira,[71] dünyanın en mukaddes. Umum mü’min Askerler tamamıyla bu maksada mazhardırlar.ittihad-ı Muhammedî (a.s.m.) ki, umum mü’minlere şâmildir,[72] cemiyet ve[73] değildir. Merkezi ve saff-ı evveli[74] gaziler, şehidler, âlimler, mürşidler[75]hariçLâkin bazı cemiyet-i hayriye, kendine ittihad-ı[76] olan itaat-i Askeriyeden sual ettim: Dediler ki:[77] meşru gibi tasvir ediyorlardı. Ben de birZira, en mukaddes maksadım, şeriatın ahkâmını tamamen icra veFakat itaat-i Askeriyeye halel geldiğinden, nihayet derecede meyus veVe umum gazetelerle Askere hitaben neşrettim ki:efkâr-ı umumiyenin yalancı[78] olan gazeteler, nazarımıza hareketlerini meşru göstermişlerdi. Ben de. İsyanı bir derece bastırdım. Yoksa[79] olmazdı.» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 25)

«Harbiye Nezaretindeki

Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur Askeri itaate getirdim. Nasihatlerim tesirini

sonradan gösterdi. İşte nutkun sureti:

[80] Askerler içine Cuma günü ulema[81] ile beraber gittim.

Ey

haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette sizin itaatinize vabestedir.

zabitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslâma

zulmediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslâmiyeyi

Biliniz ki,

itaatsizlik etse, bütün fabrika hercümerc

Yeniçeriler şahittir. Siz şeriat dersiniz, halbuki şeriate muhalefet ediyorsunuz. Ve

lekedar ediyorsunuz. Şeriatla, Kur’ân ile, hadis ile, hikmet ile, tecrübe ile sabittir ki;

SAĞLAM, DİNDAR, HAKPEREST ULÜ’L-EMRE İTAAT FARZDIR.

asâkir-i muvahhidîn![82] Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâmın nâmusu ve[83] Sizin[84] tehlikeye atıyorsunuz.Asker ocağı cesîm ve muntazam[85] bir fabrikaya benzer. Bir çark[86] olur. Asker neferatı siyasete karışmaz.

Sizin ulü’l-emriniz, üstadınız, zabitlerinizdir. Nasıl ki, mâhir mühendis, hâzık tabip

cihette günahkâr olsalar, tıp ve hendeselerine

88]

cüz’î nâmeşru

zulmetmeyiniz. Zira, itaatsizlik yalnız bir zulüm değil, milyonlarca nüfusun hakkına bir

nevi tecavüz demektir.

şecaatinizdedir

mutî

nüfusun vücuda getirmediği böyle pek çok kan döktüren inkılâpları siz itaatinizle, kan dökmeden

yaptınız.

Bunu da söylüyorum ki:

mânevî kuvvetinizi zâyi etmektir. Zira şimdi hükümfermâ,

akliye ve fenniyedir.

şecaatle galebeye çalışıyorlar. Yalnız şecaat-i fıtriye

bir[87] zarar vermez. Kezâlik, münevverü’lefkâr[ve fenn-i harbe âşinâ,[89] mektepli, hamiyetli, mü’min zabitlerinizin[90] bir[91] hareketi için itaatinize halel[92] vermekle Osmanlılara, İslâmlaraBilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ı tevhid-i İlâhî[93] sizin yed-i.[94] O yedin kuvveti de itaat ve intizamdır. Zira bin muntazam ve[95] Asker, yüz bin başıbozuğa mukabildir. Ne hâcet, yüz sene zarfında otuz milyonHamiyetli ve münevverü’l-fikir[96] bir zâbiti zâyi etmek,[97] şecaat-i imaniye veBazan bir münevverü’l-fikir, yüze mukabildir. Ecnebîler size bu[98] kâfi değil…

Elhasıl:

isyan etmeyiniz. Yaşasın Askerler! Yaşasın meşrûta-i meşrûa!

Örfî sh: 26)

Osmanlı Devletinin son devrelerinin içtimaî hadiseler ve şartları içinde Ordunun birlik ve

beraberliğinin korunmasında hassasiyet gösteren

hitabe ve makalelerinde

ihtilâfların önlenmesi ve insaniyetin lâzımı olan hakikiki hürriyetin muhafazası

olduğu görülüyor.

Fahr-i Âlemin[99] fermanını size tebliğ ediyorum ki, itaat farzdır. Zabitinize[100]» (Divan-ı Harb-iBediüzzaman Hazretlerinin mezkûresas maksad, meşru itaat ile ittihadın bozulmaması ve

Zamanımızın hayli hadisatı karşısında da ayni hassasiyetin lüzumu ve nazara verilmesi

icab ediyor.

İÇ KARIŞIKLIKTA YABANCI

MÜDAHALE TEHLİKESİ

Yukarıda nazara verilen içtimaî kargaşalıklar ve pek çok hissî temayüller ve garazkârlıklar

için ifsad cereyanlarının perdeler arkasından bozguncu ve tahrikçi parmaklarını

karıştırmaları, en dikkate değen taraftır.

Tarih tekerrür ettiği için,

için anlatırken diyor ki:

Bediüzzaman Hazretleri, 31 Mart hadisatını, ibret ve ders almak

«Fakat zemin bataklık ve dam

Askeriye feda edildi.

münakaşatı ve

keşmekeşleri

görünür, bunda da yalnız ziyâ-yı şeriat-ı beyzâ

[101] ve plân serilmişti. Mukaddes olan itaat-iÜssü’l-esas esbab,[102] fırkaların[103] taraftarane ve garazkâranegazetelerin belâğat[104] yerine mübalâğat ve yalan ve ifratperverane[105] idi. Bu metâlib-i seb’ada, nasıl ki yedi renk çevrilse yalnız beyaz[106] tecellî etti, fesadın önüne set çekti.

Elhasıl:

Sekiz-dokuz ayda gazetelerin heyecan verici neşriyatıyla ve fırkaların[107]

cemiyetlere fedai yazmakla

Askeriyeye münafi

muhalif zannettikleri şeyleri bazı dikkatsizlerin efrada telkinatıyla ve itaat bozulduktan

sonra

112]

ve inkılabı vücuda getiren zevatın tahakkümatıyla ve itaat-i[108] olan hürriyet-i mutlaka efrada sirayetle[109] ve âdâb-ı diniyeyemüstebitler,[110] cahil mutaassıplar,[111] dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan[olanlar, iyilik zannıyla o bataklık zeminde tohum ekmeye başlamasıyla ve

devletin umum siyaseti cahil efradın elinde kalmakla

atılmakla ve dahil ve hariç müddeîler parmak vurmakla ortalık

girdiğinden, bu hâdisenin istidad-ı tabiîsi,

115]

münteşireyi

Hem geçen inkılâb-ı azîmde

müsteniddir”

120]

mucizânesini gösterdi. Ve daima da gösterecektir.

gazetelerin esas-ı fikirlerine muterizim. Şöyle ki:

Hayat onun yoluna feda edilen ve hayattan bin derece daha yüksek olan haysiyet ve itaat-i

Askeriyeyi, hayata feda edilen ve ehl-i vicdan nazarında gayet hasis olan âmâl-i nâmeşruaya

feda etmeye ihtimal verdiler. Hem de hakaik ve ahval onun cazibesine tâbi ve o

merkeze merbut olan şems-i şeriat, saltanata veya hilâfete veya başka siyasete tâbî ve âlet

tevehhümüyle, bir şems-i münîri, münkesif bir yıldıza peyk ve câzibesine tâbi itikad etmek

gibi göstermekle tarik-i dalâlete sülûk ettiler.

ve bir milyona yakın fişek havayaanarşistlik haline[113] hercümerc[114] ve müdahale-i ecnebî[iken, min indillâh, ism-i şeriat, o müteaddit sebeplerden çıkan ervah-ı habîse ve[116] yuvalarına irca[117] ile, on üç asırdan sonra bir mucize daha gösterdi.[118] Ordu ve ulemanın “Meşrutiyet şeriata[119] diye yükselen sadâsı, umum ehl-i İslâmın vicdanlarını manyetizmalandırdı.[O inkılâp, inkılâpların kaide-i tabiîyesini hark ile şeriatın tesir-i[121] Nisan’ın nısf-ı âhirinde[122] çıkan

Bütün kuvvetimle derim ki: Terakkimiz, ancak milliyetimiz olan İslâmiyetin

terakkisiyle ve hakaik-i şeriatın tecellîsiyledir. Yoksa, “Yürüyüşünü terk etti,

başkasının da yürüyüşünü öğrenmedi” diye olan darb-ı mesele mâsadak

[123]

olacağız.

Evet, hem şan ve şeref-i millet-i İslâmiye, hem sevab-ı âhiret, hem cemiyet-i milliye,

hem hamiyet-i İslâmiye, hem hubb-u vatan,

olmalıyız

[124] hem hubb-u din ile mütehassis. Zira müsennâ daha muhkemdir.[125]

Ey paşalar, zabitler!

Cinayetlerime ceza

kübrâ; ve şeriat ise, medeniyet-i fuzla (en faziletli) olduğundan, âlem-i İslâmiyet, medine-

i fazilet-i Eflâtuniye

[126] ve şimdi suallerime de cevap isterim. İslâmiyet ise, insaniyet-i[127] olmaya sezâdır.[128]» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 38)

ASKERLER, AHRARLAR VE NUR

TALEBELERİ

1909 yılında Hazret-i Üstad, cemiyeti irşad etmekle vazifedar olan, din âlimlerinde bulunması

gereken vasıfları sıralar ve olmasını istediklerini

istemediklerini de

Nur Talebeleri

yaşasın” diye ve olmasını‘‘gebersin’’ diye ifade eder. Sonunda özellikle Askerler, ahrarlar vesıralaması da oldukça dikkat çekicidir.

«Hâsıl-ı kelâm

etsin. Hem hakîm-i müdakkik

beliğ-i muknî

söylesin. Ve mizan-ı şeriatle

Yaşasın Şeriat-ı Garrâ!

: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i muhakkik[129] olmalı, tâ ispat ve iknâ[130] olmalı, tâ muvazene-i şeriatı[131] bozmasın. Hem[132] olmalı, tâ mukteza-yı hal[133] ve ilcaat-ı zamana[134] muvafık söz[135] tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır.[136] Yaşasın Adalet-i İlâhî![137] Yaşasın İttihad-ı Millî![138]

Ölsün İhtilâf! Yaşasın Muhabbet-İ Millî!.. Gebersin ağrâz-ı şahsiye

[139] ve fikr-i intikam!

Yaşasın şecaat-ı mücessem

Yaşasın akıl ve tedbir-i mücessem

leri.

[140] Askerler! Yaşasın satvet-i muşahhas[141] Ordular![142] dindar Cemiyet-i Ah râr [143] ve Nur talebe -HAŞİYE

Said Nursî

» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 81)

ASKERLERİN MEŞRUTİYETE

KATKILARI

1908’de ilan edilen ll. Meşrutiyet

olduğunu şöyle anlatır:

«Hürriyet ve meşrutiyet;

* hakkında sorulan bir suale, hürriyete kimlerin vesileAskerlerimizin süngüsüyle, cemiyet-i milliyenin kalemiyle

sahife-i vücuda geldi.» (Münazarat sh: 31)

Mezkûr cevapta,

bilakis elindeki maddi kuvveti, meclisi çalıştırmak, hürriyetlerin verilmesinde

kullanmak gerektiği

Askerler, değil meclisi feshetmek veya hürriyetleri askıya almakçok öz olarak ifade ediliyor.

2001’LERE BİR MESAJ

Said Nursi Hazretleri 1911 yılında Şam’da İslâm dünyasına büyük bir mesaj

vermiştir.

çıkış yollarını göstermektedir.

Aslı Arabça olan bu hutbeyi

Türkçeye tercüme etmiş, bazı ilaveler ve çıkarmalar yaparak yayınlamıştır. Verilen “

sene sonra”

Türkleri, İslâmiyetin kahraman Ordusu olarak tavsif ettiği ve Arablara hitap ettiği bu

eserinde diyor ki:

«Yeis,

kemalâta mâni ve (ene ınde hüsnü zannî abdî bî)

ve âcizlerin şe’nidir, bahaneleridir. Şehamet-i İslâmiyenin

Arap gibi nev-i beşerde medar-ı iftihar yüksek seciyelerle mümtâz bir kavmin şe’ni

olamaz. Âlem-i İslâm milletleri Arabın metanetinden ders almışlar.

Araplar ye’si bırakıp, İslâmiyetin kahraman Ordusu olan Türklerle hakikî bir tesânüd

ve ittifak ile el ele verip Kur’ân’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilân

edeceklerdir.

Yine

Ordusunun mukaddesatı koruma ve kahramanlığını anlatırken şu ifadeleri kullanır:

«

gösterdi.

Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibarıyla, o İslâmiyet milliyetinin sadefi ve

kalesi hükmünde Arap ve Türk hakikî iki kardeş, o kale-i kudsiyenin

nöbettarlarıdırlar.

İşte, bu kudsî milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslâm birtek aşiret hükmüne geçiyor.

Aşiretin efradı gibi, İslâm taifeleri de birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit ve

alâkadar olur. Birbirine mânen—lüzum olsa maddeten—yardım eder. Güya bütün

İslâm taifeleri bir silsile-i nuraniye

Bu hitabe hem hal-i hazır durumu, hem istikbaldeki olayları nazara vermekte veBediüzzaman Hazretleri 1951 yılında bizzat kendisikırkellitabirleri hem 1911 yılı itibariyle hem 1951 yılı itibariyle düşünülmelidir.[144] ümmetlerin, milletlerin “seretan”[145] denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve[146] hakikatine muhaliftir; korkak, aşağı[147] şe’ni değildir. Hususanİnşaallah, yine» (Hutbe-i Şamiye sh: 44)Bediüzzaman Hazretleri Arab ve Türkün tarihî bağlarını hatırlatıp OsmanlıHürriyet-i şer’iye ile meşveret-i meşrua,[148] hakikî milliyetimizin hâkimiyetiniHakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyettir. Ve Hilâfet-i Osmaniye ve[149] ile birbirine bağlıdır.

Nasıl ki bir aşiretin bir ferdi bir cinayet işlese, o aşiretin bütün efradı, o aşiretin düşmanı

olan başka aşiretin nazarında müttehem olur.

o düşman aşiret onlara düşman olur. O tek cinayet, binler cinayet hükmüne geçer. Eğer o

aşiretin bir ferdi, o aşiretin mahiyetine temas eden medar-ı iftihar bir iyilik yapsa, o aşiretin

bütün efradı onunla iftihar eder. Güya herbir adam, aşirette o iyiliği yapmış gibi iftihar

eder.

İşte bu mezkûr hakikat içindir ki, bu zamanda, hususan

fenalık işleyenin üstünde kalmaz. Belki milyonlar nüfus-u İslâmiyenin hukuklarına tecavüz

olur. Kırk-elli sene sonra çok mi salleri görülecek .

Ey bu sözlerimi dinleyen bu

İslâm camiindeki ihvân-ı Müslimîn!

yok. Onun için mazuruz” diye böyle özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul

değil. Tembelliğiniz ve neme lâzım deyip çalışmamanız ve

hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz,

İşte, seyyie böyle binlere çıktığı gibi, bu zamanda hasene—yani İslâmiyetin kudsiyetine

temas eden iyilik—yalnız işleyene münhasır kalmaz. Belki

imana mânen fayda verebilir.

verebilir.

[150] Güya herbir fert o cinayeti işlemiş gibi,kırk-elli sene sonra, seyyie,Cami-i Emevîdeki kardeşler ve kırk-elli sene sonra âlem-i“Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımızittihad-ı İslâm ile, milliyet-isizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.o hasene, milyonlar ehl-iHayat-ı mâneviye ve maddîyesinin rabıtasına kuvvetOnun için, neme lâzım deyip kendini tembellik döşeğine atmak zamanı değil!..

İSLÂM CUMHURİYETLER BİRLİĞİ

MÜJDESİ

Onun için tembellikle günahınız büyüktür. Ve iyiliğiniz ve haseneniz de gayet büyük ve

ulvîdir. Hususan

kırk-elli sene sonra, Arap taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i[151]

Amerika

zaman gibi küre-i arzın nısfında, belki ekserisinde tesisine muvaffak olmanızı rahmet-i

İlâhiyeden kuvvetle bekliyoruz.

gibi en ulvî bir vaziyete girmeye, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmiyeyi eskiBir kıyamet çabuk kopmazsa, inşaallah nesl-i âti görecek.

Sakın kardeşlerim, tevehhüm, tahayyül etmeyiniz ki, ben şu sözlerimle siyasetle iştigal için

himmetinizi tahrik ediyorum. Hâşâ!

fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki,

İslâmiyeti kendine âlet etsin.

Hakikat-i İslâmiye[152] bütün siyâsâtın

Ben kusurlu fehmimle şu zamanda, heyet-i içtimaiye-i İslâmiyeyi, çok çark ve dolapları

bulunan bir fabrika suretinde tasavvur ediyorum. O fabrikanın bir çarkı geri kalsa, yahut

bir arkadaşı olan başka bir çarka tecavüz etse, makinenin mihanikiyeti bozulur. Onun için,

ittihad-ı İslâmın tam zamanı gelmeye başlıyor. Birbirinizin şahsî kusurlarına

bakmamak gerektir.

» (Hutbe-i Şamiye sh: 54)

CHP’Lİ BAKANA BİR MEKTUP

Bu kısım da,

olan gelişmeler ve yeni yapılanmalar inkılablar ve doğacak mahzurlar ve millî ahengin

bozulma sebebleri ve kahraman Ordumuzun geleceği hakkındaki endişelerini, bazı devlet

ricalinin dikkatlerini çektiği yazılarından bazılarıdır.

İşte bunlardan birisi 1947 yıllarında

Bakanı

«Eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına

çıkmazsanız

medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur’âniye ve imaniyeyi

tervice

ki,

kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet;

mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlûp olup, âlem-i İslâmın kalesi

ve şanlı Ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı

şimalîden

Evet, hariçte iki dehşetli cereyana

millet, Kur’ân kuvvetiyle dayanabilir

Bediüzzaman Hazretlerinin Birinci Cihan Harbi sonrası herkesin malûmuHalk Partisinin Genel Sekreteri İçişleri EskiHilmi Uran’dır. Hazret-i Üstad uzun mektubun bir kısmında der ki:Kur’ân’a ve hakaik-i imana sahipve sizler gibi ehl-i hamiyet eskide yanlış bir surette ve din zararına[153] çalışmazsanız, size kat’iyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle ispat ederimâlem-i İslâmın muhabbet ve uhuvveti[154] yerine, dehşetli bir nefret; ve kahraman[155] ve şimdi âlem-i İslâmı[156] çıkan dehşetli ejderhanın istilâ etmesine sebebiyet verecek.(komunizm/ateizm ve masonizm) karşı bu kahraman. Yoksa, küfr-ü mutlakı,[157] istibdad-ı mutlakı,

[158]

ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak, ancak İslâmiyet hakikatiyle

mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mazideki şerefini İslâmiyette bulmuş, bu millet

dayanabilir.

mümteziç, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan

medeniye yerine esas tutmak ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşaallah.

sefahet-i mutlakı[159] ve ehl-i namusun servetini serserilere ibâha[160] etmesini âletBu milletin hamiyetperverleri ve milliyetperverleri, herşeyden evvel buhakaik-ı Kur’âniyeyi terbiye-i

İkinci cereyan:

bağlamak için bu vatandaki kuvvetli merkeziyet-i İslâmiyeyi dinsizlikle itham etmekle

bozmak ve

adavete çevirmek

Âlem-i İslâmdaki müstemlekâtlarını[161] kendilerine ısındırmak ve tamâlem-i İslâmın irtibatını mânen kesmek ve uhuvvetlerini bu milletegibi bir plânla şimdiye kadar bir derece muvaffak da olmuş.

Eğer bu cereyanın

âlem-i İslâmı okşadığı gibi, bu merkezdeki İslâmiyet dinini okşasa, hem o da çok

istifade eder, hem azîm fütuhatını bir derece muhafaza eder, hem bu vatan ve millet

dehşetli belâdan kurtulur.

Eğer şimdi siz kâtib-i umumî

(ingiliz masonizmi) aklı başında olsa, bu dehşetli plânı değiştirip, hariçteki[162] olduğunuz hamiyetperver, milliyetperver[163]

adamlar

usulleri muhafazaya çalışıp, üç dört şahsın inkılâp namında yaptıkları icraatı esas tutarak

mevcut haseneleri ve inkılâp iyiliklerini onlara verip ve

verilse,

dindar milleti ve

şerefli merhum Ordularına ve milyonlarla şehidlerine ve milletine büyük bir muhalefet

ve ervahına bir mânevî azap ve şerefsizlik olmakla beraber; o üç dört inkılâpçı

adamın pek az hisseleri bulunan ve millet ve Ordunun kuvvet ve himmetiyle vücut

bulan haseneleri o üç dört adama verilse, o üç dört milyon iyilikler, üç dört

haseneye

(Emirdağ Lâhikası-l sh: 218)

, şimdiye kadar cereyan eden ve medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyenmevcut dehşetli kusurları milleteo vakit üç dört adamın seyyiesi[164] üç dört milyon seyyie olup bu kahraman veİslâm Ordusu olan Türk milletinin geçmiş asırlardaki milyarlar[165] inhisar edip küçülür, hiçe iner; daha dehşetli kusurlara kefaret olamaz.»

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNDEN

İNÖNÜ’YE BİR MEKTUP

Üstad

İnönü’ye

«Reisicumhura gönderilen istidanın zeylidir ki, mecbur oldum yazmaya.

Bediüzzaman Hazretleri 1947 yılında o zamanın Reisicumhuru olan İsmetgönderdiği istida şöyledir:

Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi, Mustafa Kemal’in dostluğu ve

tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. Ben de o garazkârlara derim ki:

Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükûmetten alâkası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene

evvel bir

sonra Mustafa Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi.

hadis-i şerifin ihbarıyla Kur’ân’a zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi ve

Ben de beş yüz seneden beri kahramanlığıyla ve hakperestliğiyle dünyaya meydan okuyan

kahraman bir Ordunun şerefini ve zaferini hilâf-ı hakikat olarak M. Kemal’e

vermediğim için,

Evet, mahkemede ispat ettiğim gibi

ganimetler Orduya, cemaate verilir, tevzi edilir; kusurlar, menfî icraatlar Başa, Reise

verilir”

başında çalışan cesur zabitlerin

garazkâr dostları, beni yirmi senedir bahanelerle tâzip ediyorlar., “Şerefler, müsbet hayırlar, maddî-mânevîdiye bir kaide-i hakikatle, “Kahraman Ordunun ve bilfiil Asker ve Asker[166] zaferleri ve şerefleri Mustafa Kemal’e verilmez;

belki kusurlar, hatâlar yalnız ona verilir” diye,

kahraman Orduyu sevmemekle ve şereflerini kırmakla itham edip, onlara hain-i

millet nazarıyla bakıyorum.

beni onu sevmemekle itham edenleri,

Bu hakikati mahkemede ispat ettiğim gibi, onun muannid dostlarına

hazırım.

zabitlerini

ediyorum. Benim karşımdaki garazkâr muarızlarım, birtek adamı sevmek yolunda

milyonlar efrada mânen ihanet, belki adavet ediyorlar.

[167] da ispat etmeyeBen, bu mübarek milletin bahadır Ordusunun milyonlar efradı ve[168] severim; hürmetlerini, haysiyetlerini elimden geldiği kadar muhafaza

Evet, çok emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden,

itirazımdır ve ona dost olmadığımdır.

oldum ki, o muarızlarıma derim:

O, beni taltif etmek ve bütün vilâyât-ı şarkıyeye vâiz-i umumî

Ankara’ya istedi. Ben oraya gittim.

Mustafa Kemal’eBaşka sebepler bahanedir. Bunun için mecbur[169] yapmak için,Bu gelen üç madde, beni, onun dostluğundan vazgeçirdi.

Yirmi sene inzivada azap çektim, dünyalarına karışmadım.

Birinci madde:

çalışacak diye haber verdiği adam bu olduğunu ef’âliyle göstermesidir.

sene evvel o hadisi tefsir etmiştim. Aynen bu adama mânâsı çıkmış. Mahkemedeki müdafaatımın

üçüncü esasında izahı var.

Bir hadis-i şerifin, âhir zamanda an’anât-ı İslâmiyenin[170] zararınaBen, otuz altı

İkinci madde:

Birşeyin vücudu ve tâmiri ve hayatı, ona ait bütün erkân ve şeraitin[171]

vücuduyla olabilmesi ve o şeyin ademi ve tahribi ve ölmesi,

olduğu bir kaide-i hakikattir.

kolaydır” diye darb-ı mesel olmuştur. Bu kat’î kaideye binaen, meydanda görünen

[172] birtek şartın bozulmasıyla[173] Umumun dillerinde “Tahrip, tâmirden çok

ehemmiyetli kusurlar ve tahribatlar, o kumandanın hatâsından ve ehemmiyetli

şerefler ve zaferler ise, Ordunun kahramanlığından geldiğinden,

iyilikleri Orduya vermek lâzım gelirken, bütün bütün aksine olarak, cemaatin hayrını

o fenalıkları ona, o[174]

baştaki bir ferde; ve o ferdin şerrini

[175] cemaate vermek, dehşetli bir haksızlık olmasıdır.

Üçüncü madde: Cemaatin hayrını ve Ordunun zaferini başa vermek ve o başın

kusurunu cemaate isnad etmek ise, binler hayırları birtek hayra indirmek ve bir tek

kusuru binler kusur yapmaktır

herbir neferi bir gazilik rütbesini alır; ve yalnız binbaşısına verilse, binden bire iner, birtek

gazi olur; o binbaşının hatâsıyla zâlimane bir katil yapılsa ve ona verilmeyip tabura verilse,

o birtek katil bin cinayet hükmüne geçerek bin neferi mes’ul eder ve cezaya çarpar. Aynen

öyle de, meydandaki görünen ehemmiyetli kusurlar onları işleyen ölmüş adama

verilmezse,

gösteren ve ferman-ı şerefini ve Kur’ân bayraktarlığını kı lıçlarıyla ve kanlarıyla

imzalayan bir Orduya havalesiyle o kusurlar binler derece ve erkânları adedince

ziyadeleşir, o Ordunun pek parlak mazisini dehşetli karartır ve bu asrın Ordu sunu ,

geçen asırların aynı Orduları önünde mahcup ve mes’ul eder.

tek adama verilse, binler derece küçülür, erkân ve efrad adedince gazilik ve hayırlar

birtek hükmüne geçer, söner; daha kusurlara karşı kefâretü’z-zünub olmaz.

İşte bu sebepler içindir ki, ben, onun dostluğunu bırakıp, onun yerinde,

zamanda içinde bulunduğum ve tesirli hizmet ettiğim o Ordunun dostluğunu aldım

. Çünkü, nasıl bir tabur bir dehşetli düşmanı öldürse,beş yüz, belki bin seneden beri gaziliğini ve hakperestliğini dünyayaVe mevcut şerefler, zaferlerehemmiyetli bir

ve binler derece daha ehemmiyetli şerefini muhafazaya Risale-i Nur ile çalıştım.

Emirdağında Said Nursî»

(Emirdağ Lâhikası-l sh: 284)

TÜRK MİLLETİNİN ALEYHİNDEKİ

DIŞ TEHLİKELER NELERDİR?

Üstad

yaygınlaşması ve bunun neticesinde manen Anarşist olmuş bir neslin ortaya

çıkmasıdır. Diğeri de dış dünyada, hakiki dost müslüman milletlerin bu memlekete

dostane bakmasını sağlamaktır. İşte Risale-i Nur bu iki meselede devreye girer ve

girmelidir. Bu iki büyük fayda için gerçek vatansever idareciler Risale-i Nur’a revac

vermelidirler.

naklediyoruz. Şöyle ki:

Bediüzzaman Hazretleri en önemli iki meseleyi nazara verir. Birisi, dinsizliğinBu iki mesele Risalelerin bir çok yerlerinde vardır. Burada bir tanesini

«Şimdi bu memleketin, bu vatan ve milletin saadet-i hayatiye ve ebediyesi

[176]

noktasında iki müthiş cereyan var:

istilâsına

dinsizlik cereyanı mânevî tahribat nev’inden

mukabele olmalıdır. Hakaik-i Kur’âniyenin lemeâtı

bir Atom Bombası

Türk milletine âlem-i İslâmın adâvetini izâle

İslâmiyetin kahramanıdırlar” kanaatini verdirmektir.

Birisi: Şimalde[177] çıkan dehşetli dinsizlik cereyanının[178] bu vatanı mânevî[179] karşı Kur’ân’ın hakikatleri ve imanın nurlarıyla mukabele etmektir. Çünkü o[180] olduğundan karşısında bir mânevî[181] olan Risale-i Nur mânevî tâmirciolarak bu dalâlet cereyanına mukabele edebilir ve etmiştir.İkincisi: Bin seneden beri İslâmiyetin kahraman bir Ordusu ve bayraktarı olan[182] etmek, “Türkler yine eskisi gibiBu suretle 400 milyon[183]

hakikî kardeşleri bu millete kazandırmakla saadet-i hayatiyesine en ehemmiyetli bir

hizmeti ifa eylemektir ki, Risale-i Nur iman hakikatlerini bu vatanda neşrederek bu azîm

faydayı fiilen göstermiştir.

mev’izelerle şark hudut bölgesinde Rusların o zamanda o havalideki

propagandalarını durdurmuştu. Bu suretle, birtek talebe bir Ordu kadar vatana,

millete ve âsâyişe hizmet etmiştir

ve rıza-yı İlâhî dairesinde imana hizmet etmek olduğundan

iyilikler dolayısıyla, hayat-ı içtimaiyeye ait bir faidesidir.”» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 196)

«Ben Van’da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: “Türkler İslâmiyete çok hizmet

etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?” dedim.

Dedi: “

babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.”

Risale-i Nur’un bir talebesi, evvelce elinde Nur Risaleleriyle ve oradan çıkardığı. Risale-i Nur’un gaye ve maksadı tamamen uhrevî, netice verdiği sair dünyevîBen Müslüman bir Türkü, fâsık[184] bir kardeşime tercih ediyorum. Belki

Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul’da mektebe

girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı

ırkçı muallimlerden aldığı aksülâmel[185]

ile o da

fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürdü, salih bir Türke tercih ediyorum.”

Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: “Ben şimdi gayet

Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki,

İslâmiyenin kahraman bir Ordusudur.

Türkler bu millet-i» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 224)

GAYR-İ MÜSLİM VATANDAŞLARIN

ASKERLİĞİ

Bu kısımda muhtelif sorular, hatıralar ve hadiseler vardır.

«S – Gayr-ı müslimin Askerliği nasıl caiz olur?

C – Dört vecihle:

Evvelâ:

karılar, çingeneler, çocuklar, itler size yardım ettiklerinden size ayıp mı oldu?

Askerlik kavga içindir. Dünkü gün siz o dehşetli ayı ile boğuştuğunuz vakit

Saniyen:

halifleri

toplu olmayıp müteferrik olduklarından, bizdeki ekseriyet ve kuvvet-i hissiyat, mazarrat-ı

mütevehhimeye

Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın, Arap müşriklerinden muâhid ve[186] vardı. Beraber kavgaya giderlerdi. Bunlar ise, ehl-i kitaptır.[187] Orduda[188] karşı set çeker.

Salisen:

olunmuştur.

Düvel-i İslâmiyede[189] velev nadiren olsun gayr-ı müslim, Askerlikte istihdamYeniçeri ocağı buna şahittir.» (Münazarat sh: 36)

BİSMARK’IN İBRETLİ TESBİTLERİ

«İstanbul’da, Refet Beyin ve Mustafa Oruç’un yazdıklarına göre, çok zaman İslâm

Ordusunu idare eden ve sonra darülfünuna

SerAskerî,

yensurekallahu nasran aziza.”

Kur’ân âyeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp o nurları gizlemişlerdi.

[190] inkılâp eden Harbiye Nezareti ve Bab-ı[191] o muazzam binanın alnında inna fetahna leke fethan mubina. Ve(Fetih Sûresi, 48:1, 3. ayeti) hatt-ı Kur’ân ile o mânidar

Şimdi yeniden hatt-ı Kur’âniyeye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nur’un takip ettiği

maksadına bir vesile ve üniversite ileride bir Nur medresesi olmasına bir işaret olduğu gibi,

Denizli Nurcularından Ahmed’lerin

büyüğü ve içtimaî filozofların en ilerisi Bismarck’ın

yüksek Bismarck, eserinde diyor ki:

misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez.”

meşhur âlim ve akılca on dokuzuncu asrın eneserinden aldıkları bir fıkrada, oKur’ân’ı her cihetle tetkik ettim, her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun

Ve Peygambere hitaben der:

gibi mümtaz

Binaenaleyh, senin huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim.”

Yâ Muhammed! Sana muasır[192] olamadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet senin[193] bir kudreti bir defa görmüş, bâdema[194] göremeyecektir.

Bismarck»

(Emirdağ Lâhikası-l sh: 268)

İSLÂM CEBREN YAYILMADI

diktikleri, yahut Karadenize vardıkları zaman, Kur’ân hep beraberlerinde idi.

Bundan dolayıdır ki Müslümanlar fethettikleri memleketlerde mezalim irtikâp

İslâm Orduları Suriye’yi fethettikleri, yahut muzaffer bayraklarını Afrika’ya[195]

etmemişler ve bir millete Müslümanlığı kabul ettirmek için onu kılıçtan

geçirmemişlerdir.”

Bolinson

(Nur Çeşmesi)

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ

CEPHEDE

«Eski Harb-i umumîde Pasinler Cephesinde şehid merhum Molla Habib’le beraber

Rusya’ya hücum niyetiyle gidiyorduk. Onların topçuları bir iki dakika fasılayla bize

üç top güllesi atıyordu. Üç gülle tam başımızın iki metre üstünden geçip, arkada dere

içine saklanan Askerimiz görünmedikleri halde geri kaçtılar.

Tecrübe için dedim:Molla Habib, ne dersin, ben bu gâvurun güllesine gizlenmeyeceğim.”

O da dedi: “Ben de senin arkandan çekilmeyeceğim.”

İkinci top güllesi pek yakınımızda düştü. Hıfz-ı İlâhî bizi muhafaza ettiğine kanaatle Molla

Habib’e dedim:

etmeyeceğiz”

Hem Bitlis muhasarasında ve avcı hattında Rusun üç güllesi öldürecek yerime isabet etti.

Biri de şalvarımı delip, iki ayağımın arasından geçip o tehlikeli vaziyette sipere oturmaya

tenezzül etmemek bir hâlet-i ruhiye taşıdığımdan, arkadan kumandan

Memduh Bey

gülleleri bizi öldürmeyecek”

Haydi ileri! G âvurun top güllesi bizi öldü remez. Geri çekilmeye te nezzüldedim.Kel Ali, Valiişittiler, “Aman çekilsin veya sipere otursun” dedikleri halde, “Bu gâvurundediğim...» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 13)

İTTİHAD TERAKKİ PARTİSİ VE BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN BİR

TESBİTİ

«Eski Said’in İttihad-ı Terakki Komitesine

onların hükûmetine ve bilhassa Orduya karşı tarafgirâne yüksek takdiratı ve

iltizamları ise

ve o cemiyet-i milliyede bir milyona yakın ve evliya mertebesinde olan şühedayı altı yedi

sene sonra tezahür edeceğini hissetmiş,

dört sene tarafgir bulunmuş.

yağı alınmış bir ayrana döndü. Yeni Said dahi Eski Said’e muhalefet edip yine mücahedesine

döndü.» (Kastamonu Lâhikası sh: 79)

[196] şiddet-i muhalefetiyle beraber,, bir hiss-i kablelvukuyla,[197] yağı içinde bulunan o cemaat-i Askeriyedeihtiyarsız olarak, meşrebine muhalif, onlaraSabık Harb-i Umumî çalkalamasıyla o mübarek yağı alındı,

DECCALLER ASKER KUVVETİNDEN

İSTİFADE ETMEK İSTERLER

Âhirzamanda ortaya çıkacağı kesin olarak haber verilen

(A.S.)

«Rivayette var ki:

fevkalâade büyük ve minareden daha yüksek bir azamet-i heykelde ve

Aleyhisselâm

(Lâ ya’lemül gaybe illâllah) Bunun bir tevili şu olmak gerektir ki:

iman ile tanıyan ve tâbi olan cemaat-i ruhâniye-i mücahidînin kemiyeti,

mektepçe ve Askerce ilmî ve maddî Ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına

işaret

«Rivayetlerde,

iktidarlarından ve heybetlerinden bahsedilmiş. Hattâ

Deccal, Mehdi ve Hazret-i İsagibi zatların Asker kuvvetine de dayanacağını bildiren bahisler:İsa Aleyhisselâm Deccalı öldürdüğü münasebetiyle, “DeccalınHazret-i İsaona nisbeten çok küçük bulunduğunu”[198] gösterir.İsa Aleyhisselâmı nur-uDeccalınve kinayedir.» (Şualar sh: 588)her iki Deccalın[199] harikulâde icraatlarından ve pek fevkalâdebedbaht bir kısım insanlar, onlara

bir nevi ulûhiyet

[200] isnad eder diye haber verilmiş. Bunun sebebi nedir?

Elcevap

hevesata sevkiyat olduğundan, kolayca harikulâde öyle işler yaparlar ki, bir rivayette

günleri bir senedir.”

denilmiş.

: (el ilmü indellah) icraatları büyük ve hârikulâde olması ise: Ekser tahribat ve, “BirYani, bir senede yaptıkları işleri üç yüz senede yapılmazVe iktidarları pek fevkalâde görülmesi ise, dört cihet ve sebebi var:Birincisi: İstidrac[201] eseri olarak, müstebidâne[202] olan koca hükûmetlerinde, cesur

Orduların ve faal milletin kuvvetiyle vukua gelen terakkiyat ve iyilikler haksız olarak

onlara isnad edilmesiyle, binler adam kadar bir iktidar onların şahıslarında tevehhüm

edilmeye sebep olur

vücuda gelen müsbet mehâsin ve şeref ve ganimet

verilir. Ve seyyiat ve tahribat ve zayiat ise, reisinin tedbirsizliğine ve kusurlarına verilir.

Meselâ, bir tabur bir kaleyi fethetse, ganimet ve şeref süngülerine aittir. Ve menfî tedbirlerle

zayiatlar olsa, kumandanlarına aittir.

İşte hak ve hakikatin bu düstur-u esasiyesine

terakkiyat ve hasenat o müthiş başlara ve menfî icraat ve seyyiat bîçare milletlerine

verilmesiyle,

gaflet tarafından bir muhabbet-i umumiyeye

. Halbuki, hakikaten ve kaideten, bir cemaatin hareketiyle[203] o cemaate taksim edilir ve efradına[204] bütün bütün muhalif olarak müsbetnefret-i âm meye [205] lâyık olan o şa hıslar, istidrac[206] cihetiyle, ehl-i[207] mazhar olurlar.

bir şiddet ve dehşetle hareket ettiklerinden, âzamî bir iktidar görünür. Evet, öyle acip

bir istibdat ki,

İkinci cihet ve sebep: Her iki Deccal, âzamî bir istibdat ve âzamî bir zulüm ve âzamî[208] kanunlar perdesinde herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hattâ

elbisesine müdahale ederler.

bir hiss-i kablelvuku ile bu dehşetli istibdadı hissederek oklar atıp hücum

etmişler. Fakat çok aldanıp yanlış bir hedef ve hatâ bir cephede hücum göstermişler.) Hem

[209] (Zannederim, asr-ı âhirde İslâm ve Türk hürriyetperverleri,

öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamın yüzünden yüz köyü harap ve yüzer mâsumları

tecziye ve tehcir

[210] ile perişan eder.

şiddetli bir intikam besleyen

perdesi altındaki dehşetli bir diğer komitenin yardımını, hattâ

komitelerini aldatıp müzaheretlerini

zannedilir.

başına

istemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrâzam

cesur ve iktidarlı ve metin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir

serAsker

riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnat ve o vasıtayla

hükûmetin teceddüt ve inkılâp ve harb-i umumî inkılâbından gelen şiddet-i ihtiyacın

sevkiyle işledikleri terakkiyatı

bir iktidar bulunduğunu meddahlar

Üçüncü cihet ve sebep: Her iki Deccal, Yahudinin, İslâm ve Hıristiyan aleyhindegizli komitesinin muavenetini[211] ve kadın hürriyetlerininİslâm Deccalı masonların[212] kazandıklarından, dehşetli bir iktidarHem bazı ehl-i velâyetin istihracatıyla[213] anlaşılıyor ki, İslâm devletiningeçecek olan Süfyanî Deccal ise, gayet muktedir ve dahi ve faal ve gösterişi[214] ve gayet[215] bulur, onları teshir[216] eder. Onların fevkalâde ve dâhiyâne icraatlarını,koca Ordunun ve[217] şahsına isnad ettirerek şahsında pek acip ve harika[218] tarafından işâa[219] ettirir.

hassaları

Dördüncü cihet ve sebep: Büyük Deccalın, ispritizma[220] nevinden teshir[221] edici[222] bulunur. İslâm Deccalının dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma[223]

bulunur. Hattâ, rivayetlerde “

çevirerek

hükmünde olduğunu hadiste kaydetmekle, onlar kâfir-i mutlak

Deccalın bir gözü kördür”[224] diye nazar-ı dikkati gözüneBüyük Deccalın bir gözü kör ve ötekinin bir gözü, öteki göze nisbeten kör[225] bulunduğundan,

yalnız münhasıran bu dünyayı görecek bir tek gözü var ve âkıbeti ve âhireti görebilecek

gözleri olmamasına işaret eder.

Ben bir mânevî âlemde

manyetizma

İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.

Avâm-ı nâs

zannederler.

Hem şanlı ve kahraman bir millet,

İslâm Deccalını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir[226] gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir[227] bildim.[228] hakikat-ı hali[229] bilmediklerinden, harikulâde iktidar ve cesaretmağlûbiyeti hengâmında,[230] böyle istidraçlı[231]

ve şanlı ve talihli

dehşetli olan mâhiyetine

başına kor,

[232] ve muvaffakiyetli ve kurnaz bir kumandanı bulunduğundan, gizli ve[233] bak mayarak , kahramanlık damarıyla onu alkışlar,seyyielerini örtmek ister.

Fakat kahraman ve mücahid Ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman

Kur’ân ışığıyla hakikat-ı hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli

çalışacağı

vetahribatını tamire[234] rivayetlerden anlaşılır.» (Şualar sh: 593)

KAHRAMAN ORDU DİZGİNİNİ ONUN

ELİNDEN KURTARACAK!

«Bir rivayette, “

(Lâ ya’lemül gaybe illâllah) bunun bir tevili şudur ki:

kesretli kavmi

zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu’yu vatan yapmadığından, o

zamandaki meskenini zikretmekle

işaret eder.

Gariptir, hem çok gariptir: Yedi yüz sene müddetinde İslâmiyetin ve Kur’ân’ın elinde

şeref-şiar,

muvakkaten İslâmiyetin bir kısım şeâirine

muvaffak olmaz, geri çekilir. “Kahraman Ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor”

diye rivayetlerden anlaşılıyor.»

İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek”[235] denilmiş.Şarkın en cesur ve kuvvetli veve İslâmiyetin en kahraman Ordusu olan Türk milleti, o rivayetSüfyanî Deccal[236] onların içinde zuhur edeceğine[237] bârika-âsâ[238] bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü,[239] karşı istimal etmeye çalışır! Fakat(Şualar sh: 596)

SİYASİ MADDİ MÜCADELE YASAĞI

«Bu defaki küçük müdafaatımda demiştim:

belâya düşerler; onlara zulmetmiş oluruz.”

dedim:

Şimdiki fırtınalı asırda gaddar medeniyetten neş’et eden hodgâmlık

unsuriye

merhametsizlik

almış ki,

tarafgirlik bahanesiyle çok bîçareleri yakacak; o hâlette o da ezlem

mağlûp kalacak.

Risale-i Nur’daki şefkat, hakikat, hak, bizi Siyasetten men etmiş. Çünkü mâsumlarBazı zâtlar bunun izahını istediler. Ben de[240] ve asabiyet-i[241] ve umumî harpten gelen istibdadat-ı Askeriye[242] ve dalâletten çıkan[243] cihetinde öyle bir eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadat[244] meydanehl-i hak, hakkını kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse, ya eşedd-i zulüm ile,[245] olacak ve

Çünkü, mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir iki adamın hatasıyla yirmi

otuz adamı, âdi bahanelerle vurur, perişan eder. Eğer ehl-i hak, hak ve adalet yolunda

yalnız vuranı vursa, otuz zayiata mukabil yalnız biri kazanır, mağlûp vaziyetinde kalır.

Eğer

otuz biçareleri ezseler, o vakit,

mukabele-i bilmisil kaide-i zâlimânesiyle, o ehl-i hak dahi bir ikinin hatasıyla yirmihak namına dehşetli bir haksızlık ederler.

İşte,

Kur’ân’ın emriyle, gayet şiddetle ve nefretle Siyasetten ve idareye karışmaktan

kaçındığımızın hakikî hikmeti ve sebebi budur.

hakkımızı tam ve mükemmel müdafaa edebilirdik.

Hem madem herşey geçici ve fânidir ve ölüm ölmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Ve

zahmet ise rahmete kalb oluyor. Elbette biz sabır ve şükürle tevekkül edip sükût

Yoksa bizde öyle bir hak kuvveti var ki,[246]

ederiz. Zarar ile, icbar ile sükûtumuzu bozdurmak ise, insafa, adalete, gayret-i

vataniyeye ve hamiyet-i milliyeye bütün bütün zıttır, muhaliftir.

Hülâsa-i kelâm:

ve zabıtanın bizimle uğraşacak hiçbir işleri yoktur. Olsa olsa, dünyada hiçbir hükûmetin

müdafaa edemediği ve aklı başında hiçbir insanın hoşlanmadığı

bir tâun-u beşerî ve maddiyunluktan gelen zındıkanın taassubuyla, bir kısım gizli

zındıklar

etmek var. Biz de deriz:

Ehl-i hükûmetin ve ehl-i siyasetin ve ehl-i idarenin ve inzibatın ve adliyeküfr-ü mutlak ve dehşetlişeytanetiyle bazı resmî memurları aldatarak evhamlandırıp, aleyhimize sevk

Değil böyle bir kaç vehhamı, belki Dünyayı aleyhimize sevk etseler, Kur’ân’ın

kuvvetiyle, Allah’ın inâyetiyle kaçmayız. O irtidatkâr küfr-ü mutlaka ve o

zındıkaya

[247] teslim-i silâh[248] etmeyiz!

Said Nursî

» (Şualar sh: 292)

AFYON MAHKEMESİ

MÜDAFAASINDAN

Said Nursi Hazretleri

safahatında savcının ithamlarına verdiği cevabın bir kısmında diyor ki:

1947 yılının son aylarında başlayan Afyon Ağır Ceza Mahkemesi

«Dedi: “Beşinci Şuada sen hiç kalben nedamet etmedin mi ki, onu rakıdan ve

şaraptan su tulumbası gibi tâbirlerle tezyif etmişsin?”

Ben onun bütün bütün mânâsız ve yanlış ve dostluk taassubuna mukabil derim:

Kahraman Ordunun zaferi ve şerefi ona verilmez,

ki Ordunun ganimeti, malları, erzakları bir kumandana verilse zulümdür, dehşetli bir

haksızlıktır.

Evet nasıl o insafsız, o çok kusurlu adamı sevmemekle beni itham etti, âdeta vatan hâini

yaptı. Ben de onu, Orduyu sevmemekle itham ediyorum. Çünkü

ganimeti o dostuna verip, Orduyu şerefsiz bırakıyor.

Hakikat ise, müsbet şeyler, haseneler, iyilikler cemaate, Orduya tevzi edilir ve

menfîler ve tahribat ve kusurlar başa verilir.

erkânının

yalnız onun bir hissesi olabilir. Nasılbütün şerefi ve mânevîÇünkü birşeyin vücudu, bütün şeraitin ve[249] vücudu[250] ile olur ki, kumandan yalnız bir şarttır. Ve o şeyin ademi[251]

ve bozulması ise, bir şartın ademiyle ve bir rüknün bozulmasıyle olur, mahvolur, bozulur.

O fenalık başa ve reise verilebilir. İyilikler ve haseneler, ekseriyetle müsbet ve vücudîdir.

Başlar sahip çıkamazlar. Fenalıklar ve kusurlar, ademîdir ve tahribîdir.

olurlar.

Hak ve hakikat böyle iken, nasıl ki bir aşiret fütuhat yapsa, “Aferin Hasan Ağa”; mağlûp

olsa “Aşirete Tuh” diye aşiret tezyif edilse, bütün bütün hakikatin aksine hükmedilir.

Aynen öyle de, beni itham eden o müddeî bütün bütün hak ve hakikatin aksine bir

hatâsıyla, güya adliye namına hükmetti.

Aynen bunun hatası gibi: Eski Harb-i Umumîden

dindar ve müttakî zatlar yanıma geldiler. Dediler ki: “

oluyor. Gel, bize iştirak et. Biz bu Reislere isyan edeceğiz.”

[252] Reisler mes’ul[253] biraz evvel, ben Van’da iken, bazıBazı kumandanlarda dinsizlik

Ben de dedim: “

onunla mes’ul

Orduya karşı kılıç çekmem ve size iştirak etmem.”

O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu[254] olmaz. Bu Osmanlı Ordusunda belki yüz bin evliya var. Ben bu

O zatlar benden ayrıldılar, kılıç çektiler; neticesiz Bitlis hâdisesi vücuda geldi. Az zaman

sonra, Harb-i Umumî patladı. O Ordu, din namına iştirak etti, cihada girdi,

bin şehidler evliya mertebesine çıkıp

fermanlarını imzaladılar.»

(Şualar sh: 360)

o Ordudan yüzbeni o dâvamda tasdik edip kanlarıyla velâyet

DENİZLİ MAHKEME

MÜDAFAASINDAN

«Denizli müdafaatında izahı ve ispatı bulunan bir meselenin kısacık bir hülâsasıdır.

Bir dehşetli kumandan dehâ ve zekâvetiyle Ordunun müsbet hasenelerini kendine

alıp ve kendinin menfî seyyielerini o Orduya vererek,

gazilikleri bire indirdiği ve seyyiesini o Ordu efradına isnad ederek onların adedince seyyieler

hükmüne getirdiğinden, dehşetli bir zulüm ve hilâf-ı hakikat olmasından, ben kırk

sene evvel beyan ettiğim bir hadîsin o şahsa vurduğu tokada binaen, sâbık mahkemelerimizde

bana hücum eden bir müddeiumumîye dedim:

büyük hatalardan vikaye ederim.

âlem-i İslâmın kahraman bir kumandanı olan Ordunun şerefini kırıyorsun ve hasenelerini

hiçe indiriyorsun” dedim. İnşâallah, o müddeî insafa geldi, hatâdan kurtuldu.» (Şualar sh:

378)

«Şu devlet-i İslâmiye yirmi otuz milyon iken, bütün Avrupa’nın büyük devletlerine karşı

hayatını ve mevcudiyetini muhafaza ettiren, şu devletin Ordusundaki nur-u Kur’ân’dan

gelen şu fikirdir:

o efrad adedince haseneleri,Gerçi onu hadîslerin ihbarıyla kırıyorum, fakat Ordunun şerefini muhafaza veSen ise, birtek dostun için, Kur’ân’ın bayraktarı veBen ölürsem şehidim, öldürsem gaziyim.”

Kemâl-i şevkle ölümün yüzüne gülerek istikbal etmiş, daima Avrupa’yı titretmiş.

dünyada basit fikirli, sâfi kalbli olan neferâtın

sebebiyet verecek hangi şey gösterilebilir?

ve hayatını ve bütün dünyasını severek ona feda ettirebilir?» (Mektubat sh: 326)

Acaba[255] ruhunda şöyle ulvî fedakârlığaHangi hamiyet onun yerine ikame edilebilir

RAHMET-İ İLAHİYEDEN ÜMİT

KESİLMEZ

«Rahmet-i İlâhiyeden ümit kesilmez. Çünkü, Cenâb-ı Hak, bin seneden beri Kur’ân’ın

hizmetinde istihdam

Ordusunu

perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame

327)

[256] ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem[257] ve muazzam Cemaatini,[258] muvakkat[259] arızalarla inşaallah[260] ettirir.» (Mektubat sh:

MEBUS SALİH YEŞİL’İN MEKTUBU

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri

mebuslardan

ne yapılan zulümlere karşı vicdanı isyan eden eskiMerhum Salih Yeşil tarafından zamanın idarecilerinden Hilmi Uran’a

yazılan mektubun sûreti:

«Molla Said kimdir?

El’an Afyon’un Emirdağı kazasında ikamete memur olan

itibaren Türk kardeşleri arasında yaşamış, Türk seciyesiyle perverde olmuş,

Harpte Kafkas’ın karlı dağlarında kahraman Askerlerimiz arasında gönüllü alay

kumandanı olarak mücahede ve irşad için dolaşıp büyük bir harp madalyası almış,

Molla Said, doğumundanUmumî

Sarıkamış taarruzunda, Bitlis’in sukutunda yaralı olduğu halde

garnizonlarında çile çekmiş,

Hikmeti’l-İslâmiye âzalığında bulunmuş,

teşvik etmiş,

misafirhanesinde birçok mütereddit kimselere vatanın müdafaası lüzumunu anlatmak

hizmetinde bulunmuş olan bu hakikî vatanperver insanın, evvelce ibadete, imana, itikada

müteallik yazdığı ve yazagelmekte olduğu eserleri, din ve dindarları sevmeyen bazı kimselerin,

hususuyla dahiliye vekâletinde bulunmuş olan menfaatperest

mezhep ve rejimine uygun gelmemekle, asılsız isnad ve uydurma raporlarla bu zavallı

adam yirmi küsur seneden beri hapis ve nefiy cezalarıyla perişan edilmiş ve iki sene evvelisi

yine o yazıları bahanesiyle Kastamonu’daki çilehanesinden kollarına kelepçe

vurularak kendisine selâm vermiş olan altmış altı adamla Denizli Cezaevine sevk ve onbir

ay kadar hapsedildikten sonra, muzır telâkki edilen o eserleri, evvelâ İstanbul

Müftülüğünde bir heyet tarafından, bilâhare Ankara’da Diyanet Riyaseti ve Dil-Tarih

Enstitüsü âzalarından mürekkep bir komisyon marifetiyle aylarca tetkik olunduktan sonra,

bu eserlerin hiçbirisinde devletin siyasetini ve âsâyişi rencide edebilecek en ufacık birşey

görülmemekle, Molla Said ve Nur şakirtleri ve eserlerini okuyanlar, mahkeme kararıyla

serbest bırakılmış ve Denizli’de oturmasına müsaade olunmuş iken, maatteessüf, bu ihtiyar

adam, az zaman sonra Denizli’den Afyon’a ve oradan da Emirdağı kazasına teb’id ve

herhangi bir Türk kardeşiyle dahi temastan men edilmiş.

Sayın Beyim,

Cumhuriyet serbestiyetinden, Teşkilât-ı Esasiye Kanununun hürriyetinden

kalan bu zavallı ihtiyar adam, her suretle himayeye lâyık, bakılmaya muhtaç, akraba ve

taallûkatı olmayıp sırf bir İslâm hükûmetin himayesine muhtaç bir İslâm mütefekkiridir.

esir olup senelerce Rusfirar edip İstanbul’a gelerek ilmî kudretine binaen Darü’l-Kuvâ-yı Milliye ihdâsında halkı mücahedeyeBüyük Millet Meclisinin ilk senesinde Ankara’ya gelerek Hacı BayramŞükrü Kaya’nın[261] mahrum

Şair-i meşhur Âkif Bey

olan ve garbın müteaddit lisan ve felsefesine âşina bulunan

Çaviş’in

zatın fıtraten ilmî kudretini ve İlâhî mesleğini

Sayın Beyim,

merhumun rivayetine nazaran, Mısır’ın en mâruf ulemasındanüstad-ı âzam Abdülâzizyirmi küsur sene evvelisi el-Ehram ceridesindeki Said hakkında yazdığıFatînü’l-Asr” başlıklı makalesini okuyan ve kendisiyle bizzat görüşen ilim adamları, butakdir edebilirler.

Kürtlük sözüyle türlü hakarete hedef olan

Türk âşıkı ve İslâmiyet hâdimidir.

mânen fayda görecektir. Ben, namus ve şerefim namına şehadet ederim ki,

kat’iyen temiz bir adamdır. Onun için, sizin gibi milletin dahilen idare ve mukadderatına el

koyan dirayetli zatlardan insaniyet namına temenniyatım şudur:

Yanlış anlayışlı jurnalcilerin

herhangi bir Türk kardeşiyle görüşmeden mahrum kalan bu adamı, hükûmetin adaleti,

makamınızın ehemmiyeti namına ve adl ve ihsan kaziyesine tevfikan olsun, bu adam

hakkında dahi adalet ve kendisiyle de hiç olmazsa bir defa olsun hüsn-ü niyetle görüştükten

sonra onun hakkında ibka veya ifna kararını vermek lûtfunda bulunursanız,

elbette ehemmiyetli vazifenizi kanun dairesinde ifa etmiş olacağınızdan dolayı tarihçe-i hayatınıza

takdire değer bir fasıl derc buyurmuş, adaletperverliğinizi halka ve âcizleri gibi

bacağı kesilmiş, köşede kalmış hür fikirli vak’a-nüvislere duyurmuş olursunuz efendim.

Milliyetini, memleketini candan seven; teninde, kanında, Kürtlük, Arnavutluk, Boşnaklık

kanı kokusu olmayan,

Molla Said, seciyeten takdire şâyan birHAŞİYE Bundan memleketimiz içtimaen zarar değil,Molla Said,[262] sözleriyle hürriyet nimetinden, saf hava teneffüsünden,Erzurum’un eski milletvekillerinden, bacağı kesik,

Yeşil Oğlu Mehmed Salih

(Emirdağ Lâhikası-l sh: 155)

»

SONSÖZ

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Türk Ordusunu bin yıldan bu yana İslâmiyetin

en kahraman muhafızı olarak görmüş ve beyan etmiştir. Türkiye’nin, İslâm

Âlemi’nin ve Dünya Sulhunun en büyük teminatı, güçlü, imanlı ve bin yıllık

hizmetine uygun bir yapıdaki bu millettir ve onun Ordusudur.

Kahraman Ordumuz her bakımdan dünyanın en güçlü Ordusu iken dünya çapında

hiçbir cihan harbi olmamıştır. Fakat ne zaman bu kahraman milletin ve Ordusunun

gerek iç, gerek dış tesirler sebebiyle Dünyada söz sahibi olması engellenmiştir, işte o

zaman kısa sürede yeryüzünde iki cihan harbi olmuştur. Bu iki cihan savaşından

sonra da bugünlere kadar insanlık dünyası sulh-u umumi görememiştir.

Türkiye’nin ve Türk Ordusunun durumu hiç bir şeye benzemez demek çok doğrudur.

Ülkemiz ve Ordumuz aynı zamanda İslâm Âlemi için çok ehemmiyetlidir, İslâm

düşmanları için de bir başka açıdan da çok ehemmiyetlidir. Onun için herkes bütün

dünyevî hesaplarını buna göre yapmaktadır.

Bu memleketin milliyetperver ve vatanperverleri ve dindarları aklını başına almalı,

bu oyunları bilerek ona göre hareket etmelidirler. Biz şuna kati olarak inanıyoruz ki,

herşey gibi bu mesele de birgün tabi’ mecrasına oturacaktır.

KAYNAK ESERLER

Barla Lâhikası

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1996

Divan-ı Harb-i Örfî

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1995

Emirdağ Lâhikası

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1996

Hizmet Rehberi

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1989

Hutbe-i Şamiye

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1993

İşarat-ül İ’caz Tercümesi

Envâr Neşriyat - İstanbul 1996

, Bediüzzaman Said Nursî, Mütercim: Abdülmecid Nursi,

Kastamonu Lâhikası

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1993

Lem’alar

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1992

Mektubat

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1996

Mesnevî-i Nuriye Tercümesi

Nursi, Envâr Neşriyat İstanbul 1993

, Bediüzzaman Said Nursî, Mütercim: Abdülmecid

Münazarat

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1993

Sikke-i Tasdik-i Gaybî

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1996

Sözler

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1993

Şualar,

Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1993

Tarihçe-i Hayatı

, Bediüzzaman Said Nursî, Envâr Neşriyat - İstanbul 1992

[1]

büyük ve intizamlı

[2]

başıbozukluk

[3]

darmadağınık

[4]

1911 yılındaki Osmanlı ve İslâm dünyasının nüfusu

[5]

dayanak noktası

[6]

yardım kaynağı

[7]

kendi düşüncem olmayarak

[8]

örneklemenin çoğu

[9]

Askerliğe ait işler

[10]

canı gibi koruyacak, bağrına basacak

[11]

dünyevî meşguliyetler

[12]

bir kimse hakkında iyi düşünce

[13]

tam istekli olarak

[14]

Kur’anın isbatlı ve muhakemeli nurlarından

[15]

yeniden canlandırmak (mecaz)

[16]

sözüm

[17]

mahkemede sorguya çekilmek

[18]

hayra yardım ve kabul etmek

[19]

hatalı olduğunu düşünmek

[20]

toplatılıp elden alınması

[21]

birinci dünya harbinin hatırası

[22]

genel kurmay başkanı

[23]

Birinci Dünya Harbi

[24]

kurtuluş savaşında

[25]

Türkiye Büyük Millet Meclisi

[26]

bir Allaha ve bir dine inanan Askerler

[27]

müslümanların başındaki idareci

[28]

subaylar

[29]

büyük ve intizamlı

[30]

başıbozukluk

[31]

nurlu şeriat, İslâmiyet

[32]

inancı zayıf olanlar

[33]

dini koruma gayretliliği

[34]

dinin kudsiliği

[35]

açıkça isbat

[36]

noksanlaşması

[37]

canlanma düğümü

[38]

vücudun normal ısısının

[39]

ölümü netice veren

[40]

dünya tarihi baştan başa

[41]

netice

[42]

dini koruma gayretliliğiniz

[43]

sorumluluğunuzda

[44]

düşünce gücü

[45]

subaylar ve üst derece komutanlar

[46]

tam faydalı

[47]

kişinin şahsında kalan din dışı davranışlar

[48]

mesleğini en iyi derecede bilmeye

[49]

aykırı

[50]

iyi bir doktor

[51]

maharetli mühendis

[52]

düşüncesi nurla aydınlanmış

[53]

eksiklik

[54]

meşrutiyetin ilanı için Askerin gösterdiği tavır

[55]

ayrılık sebebi

[56]

fikir dağınıklığına sebeb

[57]

yutma

[58]

sihir yapan

[59]

dönüşür

[60]

güzel ve mükemmel olmanız

[61]

karışık

[62]

canlı ve güçlü olmanız

[63]

göstermek

[64]

o zamanki nüfus

[65]

korunması gereken değerler

[66]

yiğitlik ve cesaretliği ele almak

[67]

amirin meşru emrini dinlemek

[68]

şefkatli kucakları

[69]

dernek statüsünde olanlara üye olmak

[70]

erden paşaya

[71]

Allahın kelamının yayılmasına çalışmak

[72]

bütün mü’minleri içine alır

[73]

dernek ve parti

[74]

ilk sırayı

[75]

subay ve er

[76]

hayat düğümü

[77]

ayaklanmayı

[78]

milletin fikirlerini yalan şekilde aksettiren

[79]

kolay

[80]

Askerlik işleriyle alakalı bakanlık

[81]

alimler

[82]

aynı dine mensup Askerler

[83]

bağlıdır

[84]

İslâm kardeşliği

[85]

büyük ve intizamlı

[86]

darmadağınık

[87]

mühendislik

[88]

fikirleri nurla aydınlanmış

[89]

harb tekniğini iyi bilir

[90]

inançlı subaylar

[91]

İslâma uymayan şahsi kusurlar

[92]

eksiklik

[93]

islâm bayrağını dalgalandırmak

[94]

kahramanlığı elinde tutmak

[95]

itaatkâr

[96]

gayretli ve fikri imanla nurlanmış

[97]

hükmü geçen

[98]

yaratılıştan gelen kahramanlık

[99]

Peygamberimiz (a.s.m.)

[100]

şeriata uygun meşrutiyet

[101]

tuzak

[102]

ana sebeb

[103]

partilerin

[104]

güzel anlatma

[105]

anlatımda aşırılığa kaçarak karışıklığa sebeb olma

[106]

şeriatın beyaz ışığı

[107]

partilerin

[108]

Askerlikteki itaata aykırı

[109]

sınırsız hürriyetin erlere kadar yayılması

[110]

baskıcı zorbalar

[111]

bilmediği şeye körükörüne bağlanan

[112]

düşünerek karar vermede eksiklik

[113]

fıtri gidişatı

[114]

yıkılmak ve darmadağınık olmak

[115]

yabancı devletlerin müdahele için davet edilmesi

[116]

etrafa yayılan pis ama şuurlu hava

[117]

çıktığı yere göndermek

[118]

ikinci meşrutiyet

[119]

meşruti sistem şeriata dayanır ve uygundur

[120]

tesir altına aldı

[121]

bir millet olup millî huzuru kazanır. (Nâşir)

Evet bin seneden beri İslâmiyete bağlı olan bu millet şimdi de, esasat-ı Kur’aniye etrafında birleşebilir ve bölünmez

[122]

ayın son onbeş günü

[123]

atasözüne uygun durum

[124]

vatan sevgisi

[125]

kat kat olan daha sağlamdır

[126]

yapılan işin karşılığı

[127]

Eflatunun arzu ettiği ideal insan topluluğu

[128]

layıktır

[129]

araştırıcı ilim adamı

[130]

hikmet ve tetkikat sahibi alim

[131]

şeriattaki denge

[132]

güzel ve ikna edici anlatma sahibi

[133]

şartların gerektirdiği

[134]

zamanın şartlarını göz önüne alarak

[135]

şeriat ölçülerine göre

[136]

nurlu şeriat

[137]

Al lahın kanunları

[138]

milli beraberlik

[139]

şahsi garazlar

[140]

kahramanlığın cisimleşmiş şekli

[141]

ezici kuvvetin şahıslaşmış şekli

[142]

düşünceli ve tedbirli hareket eden

[143]

siyasi sahada faliyet gösteren hareket

HAŞİYE

Hürriyette binler siyasîlere karşı dâvâ ettiği ve bütün kuvvetiyle şeriatı istediği ve hürriyeti ve meşrutiyeti şeriata hizmetkâr yaptığı

ve sonra 31 Mart’ta Hareket Ordusu gayet dehşet ve şiddetle şeriat isteyenleri mes’ul ettikleri zamanda Divan-ı Harb-i Örfî’de

Said’in bu münteşir nutuklarından tam beraat verildiği halde; şimdi ise, siyaseti otuz seneden beri bıraktığı ve o nutuklarına nispeten

siyasete pek az teması için 27 sene dinsizlik hesabına işkenceler ve gaddarane azap ve cezalar verenler, elbette din namına zulmettiklerini

ve engizisyonlardan daha zâlim olduklarını ispat eder.

Medar-ı ibret ve hayrettir ki, kırk üç sene evvel Hürriyetin üçüncü gününde, İstanbul’da, hem sonra Selânik’te Meydan-ı

Said Nursî

*

tekrar neşrederken meşrutiyet yerine Cumhuriyet, bazı da Demokrat manasında kullanmış ve bu ilaveleri yapmıştır. (Hazırlayanlar)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, o zaman meşrutiyet olarak kullandığı bu tabiri 1951 yılında bu eserini kendisi bizzat tashih edip

[144]

ümitsizlik

[145]

kanser hastalığı

[146]

22; Müsned, 2:251, 315, 391, 412, 445, 482, 516, 517, 524, 534, 539, 3:210, 277, 491, 4:106.

Buharî, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 2, 19; Tirmizî, Zühd: 51, Da’avât: 131; İbn-i Mâce, Edeb: 58; Dârimî, Rikak:

[147]

müslümanda bulunması gereken din kahramanlığı

[148]

şeriata uygun meşveret

[149]

nurani bağlar

[150]

itham altında kalmak

[151]

cumhuriyetler birliği

[152]

iman esasları ve İslâmın şartları

[153]

herkesin istifadesine sunmak

[154]

sevgi ve kardeşlik

[155]

düşmanlık

[156]

kuzey doğu

[157]

tam dinsizlik

[158]

tam baskı

[159]

ahlaken tam bozulma

[160]

bedava almak

[161]

sömürgesi altına aldıkları

[162]

genel sekreter

[163]

vatan ve milletinidüşünenler

[164]

günahları, hatası

[165]

güzel işler

[166]

subayların

[167]

inatçı dostları

[168]

erlerini ve subaylarını

[169]

doğu illeri genel vaizi

[170]

İslâmiyetin varlığını gösteren ve cemiyette yaşanan dini hayat (ezan, tesettür, din eğitimi.. vs..)

[171]

olmazsa olmaz şartları

[172]

yokluğu, yıkılması ve ölmesi

[173]

değişmez kaidedir

[174]

topluluğun iyilikleri

[175]

bir kişinin kötülüklerini

[176]

hem dünya hem ahiretteki mutluluğu

[177]

kuzeyde

[178]

komünistliğin

[179]

manevi işgaline, yayılmasına

[180]

yıkımın manevi çeşidinden

[181]

parıltısı

[182]

İslâm dünyasının Türk milletine düşmanlığını kaldırmak

[183]

şimdi bir buçuk milyar

[184]

günahkâr, büyük günah işleyen

[185]

Türkçülüğe karşı, Kürtçülük yapmak

[186]

anldaşma yaptığı ve yeminleşerek sözleştikleri

[187]

semavi bir kitaba inananlar

[188]

muhtemel zararlara

[189]

İslâm devletlerinde

[190]

Şimdiki İstanbul Üniversitesi

[191]

Askerlik işleri bakanlığı ve Genel Kurmay binası

[192]

aynı asırda yaşayamadığım için

[193]

herkesten farklı

[194]

bir defa daha

[195]

zulüm yapmamışlar

[196]

ikinci meşrutiyetten sonra ülkeye hakim olan parti

[197]

kalbi bir sezişle

[198]

Mensûr, 5:355; Süyûti, el-Hâvî Li'l-Fetâvâ, 2:588; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 8:244

İbn-i Kesîr, Nihâyetü'l-Bidâye ve'n-Nihâye, 1:103-4; Alâuddin el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 14:330; Süyûti, ed-Dürrü'l-

[199]

sistemleri

birisi İslâm dünyasında,birisi insanlık dünyasında faliyet gösteren din yıkıcıları ve onlardan sonra devam ettirilen

[200]

bir çeşet ilahlık

[201]

bir kimsenin hakkı olmadığı halde mühim makamlara gelmesi

[202]

şiddetli baskıcı birsistem kurmak

[203]

harb neticesi hasıl olan maddi manevi kazançlar

[204]

hakkın ve gerçeğin değişmez prensibine

[205]

umumun nefretine

[206]

haketmeden elde edilen makamlar

[207]

gerçeği bilmeyen gafil umumun sevgisine

[208]

eşi görülmemiş bir baskıcı yönetim

[209]

kılık kıyafet yönetmenliği adıyla tesettürün yasaklanması
HOŞ GELDİNİZ  
   
Facebook beğen  
 
 
NAMAZ VAKTİ  
   
TAKVİM  
 
 
facebook Salahaddin Şmşk

Kartınızı Oluşturun
 
  .................................  
Bugün 28 ziyaretçi (89 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol