TÜRK MİLLETİNİN ALEYHİNDEKİ DIŞ TEHLİKELER NELERDİR? 10
GAYR-İ MÜSLİM VATANDAŞLARIN ASKERLİĞİ 10
BİSMARK’IN İBRETLİ TESBİTLERİ 11
İSLÂM CEBREN YAYILMADI 11
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ CEPHEDE 11
İTTİHAD TERAKKİ PARTİSİ VE BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN BİR TESBİTİ 12
DECCALLER ASKER KUVVETİNDEN İSTİFADE ETMEK İSTERLER 12
KAHRAMAN ORDU DİZGİNİNİ ONUN ELİNDEN KURTARACAK! 13
SİYASİ MADDİ MÜCADELE YASAĞI 13
AFYON MAHKEMESİ MÜDAFAASINDAN 14
DENİZLİ MAHKEME MÜDAFAASINDAN 14
RAHMET-İ İLAHİYEDEN ÜMİT KESİLMEZ 15
MEBUS SALİH YEŞİL’İN MEKTUBU 15
SONSÖZ. 16
TAKDİM
Risale-i Nur eserlerinde, pek çok ehemmiyetli meselelerde olduğu gibi, Asker Kuvveti ve
Ordu hakkında da ehemmiyetle üzerinde durulmuştur.
Milletin kurduğu ve sahibi olduğu Devlet bünyesinde yerini alan Ordu’nun, muayyen
selahiyet ve vazife hududları vardır.
Bu hudutlar dairesinde vazife şuuruna sahip olan
harice karşı (muhafaza-yı hudud) şeklinde ifade edilen iki temel vazifesi
milletinin istiklâliyeti ve bekası cihetinde çok büyük ehemmiyeti taşır.
Ordunun, dahilde (asayişi te’min),İslâm
Buna göre Ordu, devlet bünyesi içinde belirlenen vazifelerinde hassasiyetinin
zayıflatılması veya vazife hudutlarını aşması gibi durumlar milli beka ve istiklâliyetin
zararına neticeler doğurur.
Evet, hak kanunlarına itaat, millî beraberliğe ve dolayısıyla millî kuvvetin
tahakkukuna sebeptir.
Bediüzzaman Hazretleri
bu hakikatı:
«Askerlik ocağı cesîm ve muntazam
ve itaatte serkeşlik
Sizin o muntazam ve kuvvetli fabrika-i Askeriyeniz, otuz milyon Osmanlı ve üç yüz
milyon nüfus-u İslâmiyenin
Şamiye sh: 105) şeklinde nazara verir.
İşte bu derlemede milletin en büyük maddî ve müsellah kuvveti olan mücessem ve
muhteşem Ordunun vazife şuuru ve istikameti gibi hususlarına bakan bazı kısımları,
Risale-i Nurdan tesbit ederek fikir sahasına arzetmeyi dinî ve millî bir vazife telakki ettik.
[1] bir fabrikaya benzer. Çarkların biri intizam[2] etmekle, bütün fabrika hercümerc[3] olur.[4] nokta-i istinadı[5] ve mâden-i istimdadıdır.[6]» (Hutbei
ASKER NUR TALEBELERİ
Takdim yazısında da belirtildiği gibi
Risale-i Nurdan istifade ile gayret-i vataniye ve hamiyet-i milliyeye sahib olmalarına
ve istikametli ve cesur yetişmelerine ehemmiyet verir
Bediüzzaman Hazretleri Ordu mensuplarının. Ezcümle:
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri
Külliyatındaki hakikatlara hem muhatap hem de talebe olan, o zaman yüzbaşı rütbesiyle
Eğirdir Dağ Komando birliğinde vazife yapan merhum
mektubu yazmıştır:
«İşte, seni gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyorum. Şöyle ki:
Ben Sözleri yazarken ihtiyarsız
zuhur ediyOrdu. Ben hayret ediyordum, neden böyle yazıyorum? Sebebini bulamıyordum.
Sonra hatırıma geldi ki, belki
hırz-ı cân
yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman Askerleri bekliyordum.
İşte mağrur olma, şükret;
dört adet Sözleri meşâgil-i dünyeviye
zannımı
Üstad
yıllarda yazmış olduğu bu mektupta Risale-i Nurların ehil ellere geçmekte olduğunu
memnuniyetle müşahede ettiğini bildiren ve bilhassa Askerler içinden okuyup istifade
edenleri nazara veren mektubun bir kısmında diyor ki:
«Aziz, sıddık kardeşlerim,
Barla’da (1926-1934) telif ettiği Risale-i NurAlbay Hulusi Ağabeye hitaben şu[7] olarak ekser temsilâtı,[8] şuûnât-ı Askeriye[9] nev’indeistikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip[10] edecek en mühim talebeleri Askerîden yetişecek. Onun için böylesen o Askerlerden bahtiyar birisisin ki, evvel yetiştin. Yirmi[11] içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü[12] teyid etti.» (Barla Lâhikası sh: 248)Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu’da ikamete mecbur edildiği (1936-1943)
...Ankara’da, dünyaca yüksek makamlarda, Askeriye heyetinde, kemâl-i iştiyak
[13]
ve takdirle Risale-i Nur’u yazıp okutturuyorlar.
Başta Miralay Mehmed Yümnü
olarak, mühim Askerî paşaları, “Risale-i Nur iman kurtarıcıdır” diye takdirkârâne
tam teslimiyetle okuyup istifade ediyorlar.
Yine Asker bir talebesi hakkında şu iltifatkâr sözleri söyler:
«Cenab-ı Hak,
aynı şarkta
» (Kastamonu Lâhikası sh: 235)Galip Bey gibi çok fedakârları İslâm Ordusunda yetiştirsin. Bu zat, garpta,Hulûsi Bey gibi imana hizmet ediyor.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 241)
Bediüzzaman Hazretleri
talebelerinin bazı mektuplarını nazara vererek Asker meslekdaşlarının ibret almalarını ister.
Şöyle ki:
«
Envâr-ı Kur’âniye mizan ve burhanlarından
namındaki risale-i şerifeler fakiri ihyâ
rabbî) Çoktan beri aramakta iken, lehü’lhamd, Cenab-ı Hak Sözler’i bu fakire ihsan
buyurdu. Kalb ve gönlüme âciz kalemim ve kalim
Lâhikası sh: 65)
Risale-i Nurdan aldığı fazilet dersi ile Askerî şerefini koruyan bir talebesinin istikametini
anlatan
Risalelerden istifade ederek istikamet kazanan AskerBinbaşı merhum Âsım Beyin fıkrasıdır.[14] ve kıymeti takdir edilemeyen Sözler[15] ediyor, kalbimi nurlandırıyor. (haze min fazli[16] tercüman olamıyor.» (BarlaBediüzzaman Hazretleri diyor:
«
ve eğer yalan dese, kırk senelik namuskârane ve müstakimane Askerliğinin
haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, “Ya Rab, hayatımı al” demiş; duası kabul
olup o dakikada teslim-i ruh eyledi, istikamet şehidi oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun
hatâ diyemeyeceği bir muavenet-i hayriyeye ve bir tasdike
Binbaşı Merhum Asım Bey isticvab[17] edildi. Eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir[18] hatâ tevehhüm[19]
edenlerin çirkin hatâlarına kurban oldu.
Evet, Risale-i Nur’dan tam ders alan, bir su içer gibi, kolayca terhis tezkeresi telâkki
ettiği ecel şerbetini içer.»
(Tarihçe-i Hayat sh: 222)
KUMANDANLARIN BEDİÜZZAMAN
HAZRETLERİNİ HÜRMETLE
TAKDİRİ
Burada kısaca zikredilen Asker talebelerinden başka
takdir eden kumandanlar da vardır. Bu cümleden olarak
yapmadığı bir hürmetle istikbaline koştuğu o yâdigâr-ı harbin
hissedar olmak fikriyle,
harpteki mücahedatı takdirkârâne yad»
«Bediüzzaman Said Nursî Burdur’da iken, birgün, o zamanın Erkân-ı Harbiye-i Umumiye
Reisi
itaat etmiyor; gelenlere dinî dersler veriyor” diye şekvâda bulunuyor.
Çakmak,
olduğunu bildiği için diyor ki: “
ediniz.”
Bütün böyle takdiratlara rağmen Risale-i Nura muaraza eden muarızlara hitaben
[20] edilen İşârâtü’l-İ’câz, o zamanınEnver Paşaya o derece kıymettar görünmüş ki, kimseye[21] hayrına, şerefineİşârâtü’l-İ’câz’ın tab’ı için kâğıdını vererek, müellifinin(Şualar sh: 456)[22] Mareşal Fevzi Çakmak Burdur’a geliyor. Vali, Mareşale, “Said Nursî hükûmeteMareşal FevziBediüzzaman’ın ne kadar dâhi ve ne kadar mânevî büyük ve müstakim bir zatBediüzzaman’dan zarar gelmez. İlişmeyiniz, hürmet» (Tarihçe-i Hayat sh: 151)
Bediüzzaman Hazretleri
«Yirmi seneden evvelki hayatım ise, bu vatan ve millet lehinde fedakârane sarf olunduğuna
delil,
takdiratı altında hizmetlerimle ve harekât-ı milliyede
hükûmet reisleri takdirle ve Meclis-i Mebusan
Demek bu yirmi senede bana verilen azap, bütün bütün kanunsuz ve keyfî bir muameledir.
Bu yirmi sene kırk bayramımı münzevî, yalnız geçirdim. Artık yeter! Kabir kapısındayım,
beni dünyaya baktırmayınız.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 76)
der ki:eski Harb-i Umumîde[23] gönüllü alay kumandanı olarak Başkumandanın[24] fevkalâde hizmetimi Ankara’daki[25] beni orada görmekle alkışlamasıdır.
31 MART’TA ASKERLERE
NASİHATLER
Osmanlı devletinin son devresinde vukubulan meşhur 31 Mart Hadisesinde Askerlerin de o
olaylara karışması ve karıştırılması üzerine bundan fevkalâde müteessir olan Bediüzzaman
Hazretleri hem hadisenin yatıştırılması hem de Askerin, asli görevini bırakarak günlük
siyasî olaylara karışmaması ve itaata bedel aralarına ihtilâfın girmemesi için ikaz etmiştir.
Bir hitabesi aynen şöyledir:
«Asâkire Hitap
(
30 Nisan 1909)
Ey asâkir-i muvahhidîn!
ediyorum ki,
zabitlerinizdir.
biri intizam ve itaatte serkeşlik
Dinî Ceride, numara 110,[26] Fahr-i Âlemin (aleyhissalâtü vesselâm) fermanını size tebliğşeriat dairesinde ûlülemre[27] itaat farzdır. Ûlülemriniz ve üstadlarınız,[28] Askerlik ocağı cesîm ve muntazam[29] bir fabrikaya benzer. Çarkların[30] etmekle, bütün fabrika hercümerc olur.
Sizin o muntazam ve kuvvetli fabrika-i Askeriyeniz, otuz milyon Osmanlı ve üç yüz
milyon nüfus-u İslâmiyenin nokta-i istinadı ve mâden-i istimdadıdır.
Sizin iki müthiş istibdadı kansız ve def’aten öldürmeniz harikulâde olduğundan ve şeriat-ı
garrânın
İslâmiyenin
iki inkılâbın pahasına binler şehit verseydik, ucuz sayacaktık. Lâkin itaatinizden binde bir
cüz’ü feda olunsa, bize pek çok pahalı düşer. Zira
37]
[31] iki mucize-i garrâsını izhar ettiğinizden, zaifü’l-akide[32] olanlara hamiyet-i[33] kuvvetini ve şeriatın kudsiyetini[34] iki burhan ile izhar[35] eylediniz. Buitaatinizin tenakusu,[36] ukde-i hayatiye[veya hararet-i gariziyenin[38] tenakusu gibi, mevti intaç[39] eder.
Tarih-i âlem serâpâ
devletçe ve milletçe müthiş zararları intaç
İslâmiyeniz
noktalardan men edecektir.
[40] şehadet ediyor ki, Asker neferatının siyasete müdahaleleri[41] etmiştir. Elbette hamiyet-i[42] böyle sizi uhdenizde[43] olan hayat-ı İslâmiyeye zarar verecek
Siyaset düşünenler, sizin kuvve-i müfekkireniz
ûlülemirlerinizdir.
[44] hükmünde olan zabitleriniz ve[45]
Bazen zarar zannettiğiniz şey, siyaseten büyük zararı def ettiği için ayn-ı maslahat
[46]
olduğundan, zabitleriniz tecrübeleri hasebiyle görüyor ve size emir veriyor. Sizde de tereddüt
câiz değildir. Ef’âl-i hususiye-i nâmeşrua,
[47] san’attaki meharet ve hazakate[48]
münafi
mühendis-i mâhirin
istifade olamaz. Kezalik
İslâmiye ile münevverü’l-fikir
için itaatinize halel
kıyamınız,
efkâr
Harekâtınız bu inkılâpta ilâç gibiydi ki, fazla olsa zehre münkalip
İslâmiyeyi fena bir hastalığa hedef eder. Hem de himmetinizle bizdeki istibdat şimdilik
mahvoldu. Lâkin
derecede ihtiyat ve itidal lâzımdır.
Yaşasın şeriat-ı garrâ! Yaşasın Askerler!
[49] değildir ve san’atı menfur etmez. Nasıl ki bir tabib-i hâzık[50] ve bir[51] nâmeşrû harekâtı için, onların tıp ve hendeselerinden mani-i, fenn-i harpte tecrübeli ve o san’atta mahir ve hamiyet-i[52] zabitlerinizin bazılarının cüz’î nâmeşrû harekâtı[53] vermeyiniz. Zira fenn-i harp mühim bir san’attır. Hem de sizin[54] şeriat-ı garrâ, yed-i beyzâ-i Mûsâ gibi, sair sebeb-i tefrika[55] ve teşettüt-ü[56] olan cemiyetleri bel’[57] etti. Sahirleri[58] de secdeye mecbur eyledi.[59] olur. Ve hayat-ı, Terakkiler için Avrupa’nın istibdâd-ı mânevisi altındayız. Nihayet
Said Nursî»
(Hutbe-i Şamiye sh: 105)
ASKERLİKTE İTAATİN EHEMMİYETİ
Bu gelen hitabede de yine Askeriyedeki dindar kumandanlara itaatin bozulmaması ve ll.
meşrutiyetin ilan edilmesinde Askerin müsbet rolü anlatılırken deniliyor ki:
«Kahraman Askerlerimize
Ey şanlı asâkir-i muvahhidîn! Ve ey bu millet-i mazlumeyi ve mukaddes İslâmiyeti iki
defa büyük vartadan tahlis eden muhteşem kahramanlar!
Cemal ve kemaliniz,
zamanda gösterdiniz. Ve hayatınız ve kuvvetiniz
ufak âmirinize karşı bile irae
[60] intizam ve inzibattır. Bunu da hakkıyla en müşevveş[61] bir[62] itaattir. Bu meziyet-i mukaddeseyi en[63] ediniz. Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon[64]
İslâmın nâmusu
şecaatinizdedir.
müşfik pederlerinizdir. Kur’ân ve hadis ve hikmet ve tecrübe ile sabittir ki,
itaat farzdır.
[65] artık sizin itaatinize bağlıdır. Sancak ve tevhid-i İlâhî sizin yed-i[66] Sizin o mübarek elinizin kuvveti de itaattir.[67] Sizin zabitleriniz,haklı âmire
Malûmunuzdur ki, otuz üç milyon nüfus, yüz sene zarfında böyle iki inkılâbı yapamadı.
Sizin o itaatten neşet eden hakikî kuvvetiniz, umum millet-i İslâmiyeyi medyun-u şükran
etti. Bu şerefi hakkıyla teyid etmek, zabitlerinize itaatledir. İslâmiyetin namusu da o
itaattedir. Biliyorum ki, müşfik pederleriniz olan zabitlerinizi mes’ul etmemek için işe karıştırmadınız.
Şimdi ise iş bitti. Zâbitlerinizin âğuş-u şefkatlerine
böyle emrediyor. Zira zabitler ûlülemirdirler.
nizam-ı Askerîde ûlülemre itaat farzdır.
vesselâm) muhafazası da itaat iledir.
[68] atılınız. Şeriat-ı garrâVatan ve millet menfaatinde, hususanŞeriat-ı Muhammedînin (aleyhissalâtü
Said Nursî»
«Ben işittim ki, Askerler bazı cemiyetlere intisap
müthişesi hatırıma geldi. Gayet telâş ettim. Bir gazetede yazdım ki:
ittihad, uhuvvet, itaat, muhabbet ve ilâ-yı kelimetullah,
cemiyetinin maksadıdır
Askerler merkezdir. Millet ve cemiyet onlara intisap etmek lâzımdır. Sair cemiyetler, milleti,
Asker gibi mazhar-ı muhabbet ve uhuvvet etmek içindir.
Amma
fırka
teşkil ediyor. Hiçbir mü’min ve fedakâr Asker—zâbit olsun, nefer olsun—
değil ki, tâ intisaba lüzum kalsın.
Muhammedî diyebilir. Buna karışmam.» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 22)
«İkinci günde bir ukde-i hayatımız
“Askerlerin zabitleri Asker kıyafetine girmiş. İtaat çok bozulmamış.” Tekrar sual ettim:
Kaç zabit vurulmuş? Beni aldattılar, dediler: “Yalnız dört tane. Onlar da müstebit imişler.
Hem şeriatın âdap ve hududu icra olunacak.”
Bir de gazetelere baktım; onlar da o kıyamı
cihette sevindim.
tatbiktir.
müteessir oldum.
Ey Askerler! Zabitleriniz bir günah ile nefislerine zulmediyorlarsa, siz o itaatsizlikle otuz
milyon Osmanlı ve üç yüz milyon nüfus-u İslâmiyenin haklarına bir nevi zulmediyorsunuz.
Zira, umum İslâm ve Osmanlıların haysiyet, saadet ve bayrak-ı tevhidi, bu zamanda bir
cihette sizin itaatinizle kaimdir.
Hem de şeriat istiyorsunuz; fakat itaatsizlikle şeriata muhalefet ediyorsunuz.
Ben onların hareketini ve şecaatlarını okşadım. Zira
tercümanı
takdirle beraber nasihatimi bir derece tesir ettirdim
böyle âsân
[70] kadar dahildir. Zira,[71] dünyanın en mukaddes. Umum mü’min Askerler tamamıyla bu maksada mazhardırlar.ittihad-ı Muhammedî (a.s.m.) ki, umum mü’minlere şâmildir,[72] cemiyet ve[73] değildir. Merkezi ve saff-ı evveli[74] gaziler, şehidler, âlimler, mürşidler[75]hariçLâkin bazı cemiyet-i hayriye, kendine ittihad-ı[76] olan itaat-i Askeriyeden sual ettim: Dediler ki:[77] meşru gibi tasvir ediyorlardı. Ben de birZira, en mukaddes maksadım, şeriatın ahkâmını tamamen icra veFakat itaat-i Askeriyeye halel geldiğinden, nihayet derecede meyus veVe umum gazetelerle Askere hitaben neşrettim ki:efkâr-ı umumiyenin yalancı[78] olan gazeteler, nazarımıza hareketlerini meşru göstermişlerdi. Ben de. İsyanı bir derece bastırdım. Yoksa[79] olmazdı.» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 25)
«Harbiye Nezaretindeki
Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur Askeri itaate getirdim. Nasihatlerim tesirini
sonradan gösterdi. İşte nutkun sureti:
[80] Askerler içine Cuma günü ulema[81] ile beraber gittim.
Ey
haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette sizin itaatinize vabestedir.
zabitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslâma
zulmediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslâmiyeyi
Biliniz ki,
itaatsizlik etse, bütün fabrika hercümerc
Yeniçeriler şahittir. Siz şeriat dersiniz, halbuki şeriate muhalefet ediyorsunuz. Ve
lekedar ediyorsunuz. Şeriatla, Kur’ân ile, hadis ile, hikmet ile, tecrübe ile sabittir ki;
asâkir-i muvahhidîn![82] Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâmın nâmusu ve[83] Sizin[84] tehlikeye atıyorsunuz.Asker ocağı cesîm ve muntazam[85] bir fabrikaya benzer. Bir çark[86] olur. Asker neferatı siyasete karışmaz.
Sizin ulü’l-emriniz, üstadınız, zabitlerinizdir. Nasıl ki, mâhir mühendis, hâzık tabip
cihette günahkâr olsalar, tıp ve hendeselerine
88]
cüz’î nâmeşru
zulmetmeyiniz. Zira, itaatsizlik yalnız bir zulüm değil, milyonlarca nüfusun hakkına bir
nevi tecavüz demektir.
şecaatinizdedir
mutî
nüfusun vücuda getirmediği böyle pek çok kan döktüren inkılâpları siz itaatinizle, kan dökmeden
yaptınız.
Bunu da söylüyorum ki:
mânevî kuvvetinizi zâyi etmektir. Zira şimdi hükümfermâ,
akliye ve fenniyedir.
şecaatle galebeye çalışıyorlar. Yalnız şecaat-i fıtriye
bir[87] zarar vermez. Kezâlik, münevverü’lefkâr[ve fenn-i harbe âşinâ,[89] mektepli, hamiyetli, mü’min zabitlerinizin[90] bir[91] hareketi için itaatinize halel[92] vermekle Osmanlılara, İslâmlaraBilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ı tevhid-i İlâhî[93] sizin yed-i.[94] O yedin kuvveti de itaat ve intizamdır. Zira bin muntazam ve[95] Asker, yüz bin başıbozuğa mukabildir. Ne hâcet, yüz sene zarfında otuz milyonHamiyetli ve münevverü’l-fikir[96] bir zâbiti zâyi etmek,[97] şecaat-i imaniye veBazan bir münevverü’l-fikir, yüze mukabildir. Ecnebîler size bu[98] kâfi değil…
Elhasıl:
isyan etmeyiniz. Yaşasın Askerler! Yaşasın meşrûta-i meşrûa!
Örfî sh: 26)
Osmanlı Devletinin son devrelerinin içtimaî hadiseler ve şartları içinde Ordunun birlik ve
beraberliğinin korunmasında hassasiyet gösteren
hitabe ve makalelerinde
ihtilâfların önlenmesi ve insaniyetin lâzımı olan hakikiki hürriyetin muhafazası
olduğu görülüyor.
Fahr-i Âlemin[99] fermanını size tebliğ ediyorum ki, itaat farzdır. Zabitinize[100]» (Divan-ı Harb-iBediüzzaman Hazretlerinin mezkûresas maksad, meşru itaat ile ittihadın bozulmaması ve
Zamanımızın hayli hadisatı karşısında da ayni hassasiyetin lüzumu ve nazara verilmesi
icab ediyor.
İÇ KARIŞIKLIKTA YABANCI
MÜDAHALE TEHLİKESİ
Yukarıda nazara verilen içtimaî kargaşalıklar ve pek çok hissî temayüller ve garazkârlıklar
için ifsad cereyanlarının perdeler arkasından bozguncu ve tahrikçi parmaklarını
karıştırmaları, en dikkate değen taraftır.
Tarih tekerrür ettiği için,
için anlatırken diyor ki:
Bediüzzaman Hazretleri, 31 Mart hadisatını, ibret ve ders almak
«Fakat zemin bataklık ve dam
Askeriye feda edildi.
münakaşatı ve
keşmekeşleri
görünür, bunda da yalnız ziyâ-yı şeriat-ı beyzâ
[101] ve plân serilmişti. Mukaddes olan itaat-iÜssü’l-esas esbab,[102] fırkaların[103] taraftarane ve garazkâranegazetelerin belâğat[104] yerine mübalâğat ve yalan ve ifratperverane[105] idi. Bu metâlib-i seb’ada, nasıl ki yedi renk çevrilse yalnız beyaz[106] tecellî etti, fesadın önüne set çekti.
Elhasıl:
Sekiz-dokuz ayda gazetelerin heyecan verici neşriyatıyla ve fırkaların[107]
cemiyetlere fedai yazmakla
Askeriyeye münafi
muhalif zannettikleri şeyleri bazı dikkatsizlerin efrada telkinatıyla ve itaat bozulduktan
sonra
112]
ve inkılabı vücuda getiren zevatın tahakkümatıyla ve itaat-i[108] olan hürriyet-i mutlaka efrada sirayetle[109] ve âdâb-ı diniyeyemüstebitler,[110] cahil mutaassıplar,[111] dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan[olanlar, iyilik zannıyla o bataklık zeminde tohum ekmeye başlamasıyla ve
devletin umum siyaseti cahil efradın elinde kalmakla
atılmakla ve dahil ve hariç müddeîler parmak vurmakla ortalık
girdiğinden, bu hâdisenin istidad-ı tabiîsi,
115]
münteşireyi
Hem geçen inkılâb-ı azîmde
müsteniddir”
120]
mucizânesini gösterdi. Ve daima da gösterecektir.
gazetelerin esas-ı fikirlerine muterizim. Şöyle ki:
Hayat onun yoluna feda edilen ve hayattan bin derece daha yüksek olan haysiyet ve itaat-i
Askeriyeyi, hayata feda edilen ve ehl-i vicdan nazarında gayet hasis olan âmâl-i nâmeşruaya
feda etmeye ihtimal verdiler. Hem de hakaik ve ahval onun cazibesine tâbi ve o
merkeze merbut olan şems-i şeriat, saltanata veya hilâfete veya başka siyasete tâbî ve âlet
tevehhümüyle, bir şems-i münîri, münkesif bir yıldıza peyk ve câzibesine tâbi itikad etmek
gibi göstermekle tarik-i dalâlete sülûk ettiler.
ve bir milyona yakın fişek havayaanarşistlik haline[113] hercümerc[114] ve müdahale-i ecnebî[iken, min indillâh, ism-i şeriat, o müteaddit sebeplerden çıkan ervah-ı habîse ve[116] yuvalarına irca[117] ile, on üç asırdan sonra bir mucize daha gösterdi.[118] Ordu ve ulemanın “Meşrutiyet şeriata[119] diye yükselen sadâsı, umum ehl-i İslâmın vicdanlarını manyetizmalandırdı.[O inkılâp, inkılâpların kaide-i tabiîyesini hark ile şeriatın tesir-i[121] Nisan’ın nısf-ı âhirinde[122] çıkan
Bütün kuvvetimle derim ki: Terakkimiz, ancak milliyetimiz olan İslâmiyetin
terakkisiyle ve hakaik-i şeriatın tecellîsiyledir. Yoksa, “Yürüyüşünü terk etti,
başkasının da yürüyüşünü öğrenmedi” diye olan darb-ı mesele mâsadak
[123]
olacağız.
Evet, hem şan ve şeref-i millet-i İslâmiye, hem sevab-ı âhiret, hem cemiyet-i milliye,
hem hamiyet-i İslâmiye, hem hubb-u vatan,
olmalıyız
[124] hem hubb-u din ile mütehassis. Zira müsennâ daha muhkemdir.[125]
Ey paşalar, zabitler!
Cinayetlerime ceza
kübrâ; ve şeriat ise, medeniyet-i fuzla (en faziletli) olduğundan, âlem-i İslâmiyet, medine-
i fazilet-i Eflâtuniye
[126] ve şimdi suallerime de cevap isterim. İslâmiyet ise, insaniyet-i[127] olmaya sezâdır.[128]» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 38)
ASKERLER, AHRARLAR VE NUR
TALEBELERİ
1909 yılında Hazret-i Üstad, cemiyeti irşad etmekle vazifedar olan, din âlimlerinde bulunması
gereken vasıfları sıralar ve olmasını istediklerini
istemediklerini de
Nur Talebeleri
“yaşasın” diye ve olmasını‘‘gebersin’’ diye ifade eder. Sonunda özellikle Askerler, ahrarlar vesıralaması da oldukça dikkat çekicidir.
«Hâsıl-ı kelâm
etsin. Hem hakîm-i müdakkik
beliğ-i muknî
söylesin. Ve mizan-ı şeriatle
Yaşasın Şeriat-ı Garrâ!
: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i muhakkik[129] olmalı, tâ ispat ve iknâ[130] olmalı, tâ muvazene-i şeriatı[131] bozmasın. Hem[132] olmalı, tâ mukteza-yı hal[133] ve ilcaat-ı zamana[134] muvafık söz[135] tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır.[136] Yaşasın Adalet-i İlâhî![137] Yaşasın İttihad-ı Millî![138]
[140] Askerler! Yaşasın satvet-i muşahhas[141] Ordular![142] dindar Cemiyet-i Ah râr [143] ve Nur talebe -HAŞİYE
Said Nursî
» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 81)
ASKERLERİN MEŞRUTİYETE
KATKILARI
1908’de ilan edilen ll. Meşrutiyet
olduğunu şöyle anlatır:
«Hürriyet ve meşrutiyet;
* hakkında sorulan bir suale, hürriyete kimlerin vesileAskerlerimizin süngüsüyle, cemiyet-i milliyenin kalemiyle
sahife-i vücuda geldi.» (Münazarat sh: 31)
Mezkûr cevapta,
bilakis elindeki maddi kuvveti, meclisi çalıştırmak, hürriyetlerin verilmesinde
kullanmak gerektiği
Askerler, değil meclisi feshetmek veya hürriyetleri askıya almakçok öz olarak ifade ediliyor.
2001’LERE BİR MESAJ
Said Nursi Hazretleri 1911 yılında Şam’da İslâm dünyasına büyük bir mesaj
vermiştir.
çıkış yollarını göstermektedir.
Aslı Arabça olan bu hutbeyi
Türkçeye tercüme etmiş, bazı ilaveler ve çıkarmalar yaparak yayınlamıştır. Verilen “
sene sonra”
Türkleri, İslâmiyetin kahraman Ordusu olarak tavsif ettiği ve Arablara hitap ettiği bu
eserinde diyor ki:
«Yeis,
kemalâta mâni ve (ene ınde hüsnü zannî abdî bî)
ve âcizlerin şe’nidir, bahaneleridir. Şehamet-i İslâmiyenin
Arap gibi nev-i beşerde medar-ı iftihar yüksek seciyelerle mümtâz bir kavmin şe’ni
olamaz. Âlem-i İslâm milletleri Arabın metanetinden ders almışlar.
Araplar ye’si bırakıp, İslâmiyetin kahraman Ordusu olan Türklerle hakikî bir tesânüd
ve ittifak ile el ele verip Kur’ân’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilân
edeceklerdir.
Yine
Ordusunun mukaddesatı koruma ve kahramanlığını anlatırken şu ifadeleri kullanır:
«
gösterdi.
Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibarıyla, o İslâmiyet milliyetinin sadefi ve
kalesi hükmünde Arap ve Türk hakikî iki kardeş, o kale-i kudsiyenin
nöbettarlarıdırlar.
İşte, bu kudsî milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslâm birtek aşiret hükmüne geçiyor.
Aşiretin efradı gibi, İslâm taifeleri de birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit ve
alâkadar olur. Birbirine mânen—lüzum olsa maddeten—yardım eder. Güya bütün
İslâm taifeleri bir silsile-i nuraniye
Bu hitabe hem hal-i hazır durumu, hem istikbaldeki olayları nazara vermekte veBediüzzaman Hazretleri 1951 yılında bizzat kendisikırkellitabirleri hem 1911 yılı itibariyle hem 1951 yılı itibariyle düşünülmelidir.[144] ümmetlerin, milletlerin “seretan”[145] denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve[146] hakikatine muhaliftir; korkak, aşağı[147] şe’ni değildir. Hususanİnşaallah, yine» (Hutbe-i Şamiye sh: 44)Bediüzzaman Hazretleri Arab ve Türkün tarihî bağlarını hatırlatıp OsmanlıHürriyet-i şer’iye ile meşveret-i meşrua,[148] hakikî milliyetimizin hâkimiyetiniHakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyettir. Ve Hilâfet-i Osmaniye ve[149] ile birbirine bağlıdır.
Nasıl ki bir aşiretin bir ferdi bir cinayet işlese, o aşiretin bütün efradı, o aşiretin düşmanı
olan başka aşiretin nazarında müttehem olur.
o düşman aşiret onlara düşman olur. O tek cinayet, binler cinayet hükmüne geçer. Eğer o
aşiretin bir ferdi, o aşiretin mahiyetine temas eden medar-ı iftihar bir iyilik yapsa, o aşiretin
bütün efradı onunla iftihar eder. Güya herbir adam, aşirette o iyiliği yapmış gibi iftihar
eder.
İşte bu mezkûr hakikat içindir ki, bu zamanda, hususan
fenalık işleyenin üstünde kalmaz. Belki milyonlar nüfus-u İslâmiyenin hukuklarına tecavüz
olur. Kırk-elli sene sonra çok mi salleri görülecek .
Ey bu sözlerimi dinleyen bu
İslâm camiindeki ihvân-ı Müslimîn!
yok. Onun için mazuruz” diye böyle özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul
değil. Tembelliğiniz ve neme lâzım deyip çalışmamanız ve
hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz,
İşte, seyyie böyle binlere çıktığı gibi, bu zamanda hasene—yani İslâmiyetin kudsiyetine
temas eden iyilik—yalnız işleyene münhasır kalmaz. Belki
imana mânen fayda verebilir.
verebilir.
[150] Güya herbir fert o cinayeti işlemiş gibi,kırk-elli sene sonra, seyyie,Cami-i Emevîdeki kardeşler ve kırk-elli sene sonra âlem-i“Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımızittihad-ı İslâm ile, milliyet-isizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.o hasene, milyonlar ehl-iHayat-ı mâneviye ve maddîyesinin rabıtasına kuvvetOnun için, neme lâzım deyip kendini tembellik döşeğine atmak zamanı değil!..
İSLÂM CUMHURİYETLER BİRLİĞİ
MÜJDESİ
Onun için tembellikle günahınız büyüktür. Ve iyiliğiniz ve haseneniz de gayet büyük ve
ulvîdir. Hususan
kırk-elli sene sonra, Arap taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i[151]
Amerika
zaman gibi küre-i arzın nısfında, belki ekserisinde tesisine muvaffak olmanızı rahmet-i
İlâhiyeden kuvvetle bekliyoruz.
gibi en ulvî bir vaziyete girmeye, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmiyeyi eskiBir kıyamet çabuk kopmazsa, inşaallah nesl-i âti görecek.
Sakın kardeşlerim, tevehhüm, tahayyül etmeyiniz ki, ben şu sözlerimle siyasetle iştigal için
himmetinizi tahrik ediyorum. Hâşâ!
fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki,
İslâmiyeti kendine âlet etsin.
Hakikat-i İslâmiye[152] bütün siyâsâtın
Ben kusurlu fehmimle şu zamanda, heyet-i içtimaiye-i İslâmiyeyi, çok çark ve dolapları
bulunan bir fabrika suretinde tasavvur ediyorum. O fabrikanın bir çarkı geri kalsa, yahut
bir arkadaşı olan başka bir çarka tecavüz etse, makinenin mihanikiyeti bozulur. Onun için,
ittihad-ı İslâmın tam zamanı gelmeye başlıyor. Birbirinizin şahsî kusurlarına
bakmamak gerektir.
» (Hutbe-i Şamiye sh: 54)
CHP’Lİ BAKANA BİR MEKTUP
Bu kısım da,
olan gelişmeler ve yeni yapılanmalar inkılablar ve doğacak mahzurlar ve millî ahengin
bozulma sebebleri ve kahraman Ordumuzun geleceği hakkındaki endişelerini, bazı devlet
ricalinin dikkatlerini çektiği yazılarından bazılarıdır.
İşte bunlardan birisi 1947 yıllarında
Bakanı
«Eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına
çıkmazsanız
medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur’âniye ve imaniyeyi
tervice
ki,
kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet;
mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlûp olup, âlem-i İslâmın kalesi
ve şanlı Ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı
şimalîden
Evet, hariçte iki dehşetli cereyana
millet, Kur’ân kuvvetiyle dayanabilir
Bediüzzaman Hazretlerinin Birinci Cihan Harbi sonrası herkesin malûmuHalk Partisinin Genel Sekreteri İçişleri EskiHilmi Uran’dır. Hazret-i Üstad uzun mektubun bir kısmında der ki:Kur’ân’a ve hakaik-i imana sahipve sizler gibi ehl-i hamiyet eskide yanlış bir surette ve din zararına[153] çalışmazsanız, size kat’iyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle ispat ederimâlem-i İslâmın muhabbet ve uhuvveti[154] yerine, dehşetli bir nefret; ve kahraman[155] ve şimdi âlem-i İslâmı[156] çıkan dehşetli ejderhanın istilâ etmesine sebebiyet verecek.(komunizm/ateizm ve masonizm) karşı bu kahraman. Yoksa, küfr-ü mutlakı,[157] istibdad-ı mutlakı,
[158]
ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak, ancak İslâmiyet hakikatiyle
mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mazideki şerefini İslâmiyette bulmuş, bu millet
dayanabilir.
mümteziç, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan
medeniye yerine esas tutmak ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşaallah.
sefahet-i mutlakı[159] ve ehl-i namusun servetini serserilere ibâha[160] etmesini âletBu milletin hamiyetperverleri ve milliyetperverleri, herşeyden evvel buhakaik-ı Kur’âniyeyi terbiye-i
İkinci cereyan:
bağlamak için bu vatandaki kuvvetli merkeziyet-i İslâmiyeyi dinsizlikle itham etmekle
bozmak ve
adavete çevirmek
Âlem-i İslâmdaki müstemlekâtlarını[161] kendilerine ısındırmak ve tamâlem-i İslâmın irtibatını mânen kesmek ve uhuvvetlerini bu milletegibi bir plânla şimdiye kadar bir derece muvaffak da olmuş.
Eğer bu cereyanın
âlem-i İslâmı okşadığı gibi, bu merkezdeki İslâmiyet dinini okşasa, hem o da çok
istifade eder, hem azîm fütuhatını bir derece muhafaza eder, hem bu vatan ve millet
dehşetli belâdan kurtulur.
Eğer şimdi siz kâtib-i umumî
(ingiliz masonizmi) aklı başında olsa, bu dehşetli plânı değiştirip, hariçteki[162] olduğunuz hamiyetperver, milliyetperver[163]
adamlar
usulleri muhafazaya çalışıp, üç dört şahsın inkılâp namında yaptıkları icraatı esas tutarak
mevcut haseneleri ve inkılâp iyiliklerini onlara verip ve
verilse,
dindar milleti ve
şerefli merhum Ordularına ve milyonlarla şehidlerine ve milletine büyük bir muhalefet
ve ervahına bir mânevî azap ve şerefsizlik olmakla beraber; o üç dört inkılâpçı
adamın pek az hisseleri bulunan ve millet ve Ordunun kuvvet ve himmetiyle vücut
bulan haseneleri o üç dört adama verilse, o üç dört milyon iyilikler, üç dört
haseneye
(Emirdağ Lâhikası-l sh: 218)
, şimdiye kadar cereyan eden ve medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyenmevcut dehşetli kusurları milleteo vakit üç dört adamın seyyiesi[164] üç dört milyon seyyie olup bu kahraman veİslâm Ordusu olan Türk milletinin geçmiş asırlardaki milyarlar[165] inhisar edip küçülür, hiçe iner; daha dehşetli kusurlara kefaret olamaz.»
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNDEN
İNÖNÜ’YE BİR MEKTUP
Üstad
İnönü’ye
«Reisicumhura gönderilen istidanın zeylidir ki, mecbur oldum yazmaya.
Bediüzzaman Hazretleri 1947 yılında o zamanın Reisicumhuru olan İsmetgönderdiği istida şöyledir:
Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi, Mustafa Kemal’in dostluğu ve
tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. Ben de o garazkârlara derim ki:
Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükûmetten alâkası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene
evvel bir
sonra Mustafa Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi.
hadis-i şerifin ihbarıyla Kur’ân’a zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi ve
Ben de beş yüz seneden beri kahramanlığıyla ve hakperestliğiyle dünyaya meydan okuyan
kahraman bir Ordunun şerefini ve zaferini hilâf-ı hakikat olarak M. Kemal’e
garazkâr dostları, beni yirmi senedir bahanelerle tâzip ediyorlar., “Şerefler, müsbet hayırlar, maddî-mânevîdiye bir kaide-i hakikatle, “Kahraman Ordunun ve bilfiil Asker ve Asker[166] zaferleri ve şerefleri Mustafa Kemal’e verilmez;
belki kusurlar, hatâlar yalnız ona verilir” diye,
kahraman Orduyu sevmemekle ve şereflerini kırmakla itham edip, onlara hain-i
millet nazarıyla bakıyorum.
beni onu sevmemekle itham edenleri,
Bu hakikati mahkemede ispat ettiğim gibi, onun muannid dostlarına
hazırım.
zabitlerini
ediyorum. Benim karşımdaki garazkâr muarızlarım, birtek adamı sevmek yolunda
milyonlar efrada mânen ihanet, belki adavet ediyorlar.
[167] da ispat etmeyeBen, bu mübarek milletin bahadır Ordusunun milyonlar efradı ve[168] severim; hürmetlerini, haysiyetlerini elimden geldiği kadar muhafaza
Evet, çok emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden,
itirazımdır ve ona dost olmadığımdır.
oldum ki, o muarızlarıma derim:
O, beni taltif etmek ve bütün vilâyât-ı şarkıyeye vâiz-i umumî
Ankara’ya istedi. Ben oraya gittim.
Mustafa Kemal’eBaşka sebepler bahanedir. Bunun için mecbur[169] yapmak için,Bu gelen üç madde, beni, onun dostluğundan vazgeçirdi.
Yirmi sene inzivada azap çektim, dünyalarına karışmadım.
Birinci madde:
çalışacak diye haber verdiği adam bu olduğunu ef’âliyle göstermesidir.
sene evvel o hadisi tefsir etmiştim. Aynen bu adama mânâsı çıkmış. Mahkemedeki müdafaatımın
üçüncü esasında izahı var.
Bir hadis-i şerifin, âhir zamanda an’anât-ı İslâmiyenin[170] zararınaBen, otuz altı
İkinci madde:
Birşeyin vücudu ve tâmiri ve hayatı, ona ait bütün erkân ve şeraitin[171]
vücuduyla olabilmesi ve o şeyin ademi ve tahribi ve ölmesi,
olduğu bir kaide-i hakikattir.
kolaydır” diye darb-ı mesel olmuştur. Bu kat’î kaideye binaen, meydanda görünen
[172] birtek şartın bozulmasıyla[173] Umumun dillerinde “Tahrip, tâmirden çok
ehemmiyetli kusurlar ve tahribatlar, o kumandanın hatâsından ve ehemmiyetli
şerefler ve zaferler ise, Ordunun kahramanlığından geldiğinden,
iyilikleri Orduya vermek lâzım gelirken, bütün bütün aksine olarak, cemaatin hayrını
o fenalıkları ona, o[174]
baştaki bir ferde; ve o ferdin şerrini
[175] cemaate vermek, dehşetli bir haksızlık olmasıdır.
Üçüncü madde: Cemaatin hayrını ve Ordunun zaferini başa vermek ve o başın
kusurunu cemaate isnad etmek ise, binler hayırları birtek hayra indirmek ve bir tek
kusuru binler kusur yapmaktır
herbir neferi bir gazilik rütbesini alır; ve yalnız binbaşısına verilse, binden bire iner, birtek
gazi olur; o binbaşının hatâsıyla zâlimane bir katil yapılsa ve ona verilmeyip tabura verilse,
o birtek katil bin cinayet hükmüne geçerek bin neferi mes’ul eder ve cezaya çarpar. Aynen
öyle de, meydandaki görünen ehemmiyetli kusurlar onları işleyen ölmüş adama
verilmezse,
gösteren ve ferman-ı şerefini ve Kur’ân bayraktarlığını kı lıçlarıyla ve kanlarıyla
imzalayan bir Orduya havalesiyle o kusurlar binler derece ve erkânları adedince
ziyadeleşir, o Ordunun pek parlak mazisini dehşetli karartır ve bu asrın Ordu sunu ,
geçen asırların aynı Orduları önünde mahcup ve mes’ul eder.
tek adama verilse, binler derece küçülür, erkân ve efrad adedince gazilik ve hayırlar
birtek hükmüne geçer, söner; daha kusurlara karşı kefâretü’z-zünub olmaz.
İşte bu sebepler içindir ki, ben, onun dostluğunu bırakıp, onun yerinde,
zamanda içinde bulunduğum ve tesirli hizmet ettiğim o Ordunun dostluğunu aldım
. Çünkü, nasıl bir tabur bir dehşetli düşmanı öldürse,beş yüz, belki bin seneden beri gaziliğini ve hakperestliğini dünyayaVe mevcut şerefler, zaferlerehemmiyetli bir
ve binler derece daha ehemmiyetli şerefini muhafazaya Risale-i Nur ile çalıştım.
Emirdağında Said Nursî»
(Emirdağ Lâhikası-l sh: 284)
TÜRK MİLLETİNİN ALEYHİNDEKİ
DIŞ TEHLİKELER NELERDİR?
Üstad
yaygınlaşması ve bunun neticesinde manen Anarşist olmuş bir neslin ortaya
çıkmasıdır. Diğeri de dış dünyada, hakiki dost müslüman milletlerin bu memlekete
dostane bakmasını sağlamaktır. İşte Risale-i Nur bu iki meselede devreye girer ve
girmelidir. Bu iki büyük fayda için gerçek vatansever idareciler Risale-i Nur’a revac
vermelidirler.
naklediyoruz. Şöyle ki:
Bediüzzaman Hazretleri en önemli iki meseleyi nazara verir. Birisi, dinsizliğinBu iki mesele Risalelerin bir çok yerlerinde vardır. Burada bir tanesini
«Şimdi bu memleketin, bu vatan ve milletin saadet-i hayatiye ve ebediyesi
Birisi: Şimalde[177] çıkan dehşetli dinsizlik cereyanının[178] bu vatanı mânevî[179] karşı Kur’ân’ın hakikatleri ve imanın nurlarıyla mukabele etmektir. Çünkü o[180] olduğundan karşısında bir mânevî[181] olan Risale-i Nur mânevî tâmirciolarak bu dalâlet cereyanına mukabele edebilir ve etmiştir.İkincisi: Bin seneden beri İslâmiyetin kahraman bir Ordusu ve bayraktarı olan[182] etmek, “Türkler yine eskisi gibiBu suretle 400 milyon[183]
hakikî kardeşleri bu millete kazandırmakla saadet-i hayatiyesine en ehemmiyetli bir
hizmeti ifa eylemektir ki, Risale-i Nur iman hakikatlerini bu vatanda neşrederek bu azîm
faydayı fiilen göstermiştir.
“
mev’izelerle şark hudut bölgesinde Rusların o zamanda o havalideki
propagandalarını durdurmuştu. Bu suretle, birtek talebe bir Ordu kadar vatana,
millete ve âsâyişe hizmet etmiştir
ve rıza-yı İlâhî dairesinde imana hizmet etmek olduğundan
iyilikler dolayısıyla, hayat-ı içtimaiyeye ait bir faidesidir.”» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 196)
«Ben Van’da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: “Türkler İslâmiyete çok hizmet
etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?” dedim.
Dedi: “
babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.”
Risale-i Nur’un bir talebesi, evvelce elinde Nur Risaleleriyle ve oradan çıkardığı. Risale-i Nur’un gaye ve maksadı tamamen uhrevî, netice verdiği sair dünyevîBen Müslüman bir Türkü, fâsık[184] bir kardeşime tercih ediyorum. Belki
Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul’da mektebe
girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı
ırkçı muallimlerden aldığı aksülâmel[185]
ile o da
fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürdü, salih bir Türke tercih ediyorum.”
Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: “Ben şimdi gayet
Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki,
İslâmiyenin kahraman bir Ordusudur.
Türkler bu millet-i» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 224)
GAYR-İ MÜSLİM VATANDAŞLARIN
ASKERLİĞİ
Bu kısımda muhtelif sorular, hatıralar ve hadiseler vardır.
Askerlik kavga içindir. Dünkü gün siz o dehşetli ayı ile boğuştuğunuz vakit
Saniyen:
halifleri
toplu olmayıp müteferrik olduklarından, bizdeki ekseriyet ve kuvvet-i hissiyat, mazarrat-ı
mütevehhimeye
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın, Arap müşriklerinden muâhid ve[186] vardı. Beraber kavgaya giderlerdi. Bunlar ise, ehl-i kitaptır.[187] Orduda[188] karşı set çeker.
Salisen:
olunmuştur.
Düvel-i İslâmiyede[189] velev nadiren olsun gayr-ı müslim, Askerlikte istihdamYeniçeri ocağı buna şahittir.» (Münazarat sh: 36)
BİSMARK’IN İBRETLİ TESBİTLERİ
«İstanbul’da, Refet Beyin ve Mustafa Oruç’un yazdıklarına göre, çok zaman İslâm
Ordusunu idare eden ve sonra darülfünuna
SerAskerî,
yensurekallahu nasran aziza.”
Kur’ân âyeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp o nurları gizlemişlerdi.
[190] inkılâp eden Harbiye Nezareti ve Bab-ı[191] o muazzam binanın alnında “inna fetahna leke fethan mubina. Ve(Fetih Sûresi, 48:1, 3. ayeti) hatt-ı Kur’ân ile o mânidar
Şimdi yeniden hatt-ı Kur’âniyeye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nur’un takip ettiği
maksadına bir vesile ve üniversite ileride bir Nur medresesi olmasına bir işaret olduğu gibi,
Denizli Nurcularından Ahmed’lerin
büyüğü ve içtimaî filozofların en ilerisi Bismarck’ın
yüksek Bismarck, eserinde diyor ki:
“
misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez.”
meşhur âlim ve akılca on dokuzuncu asrın eneserinden aldıkları bir fıkrada, oKur’ân’ı her cihetle tetkik ettim, her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun
etmemişler ve bir millete Müslümanlığı kabul ettirmek için onu kılıçtan
geçirmemişlerdir.”
Bolinson
(Nur Çeşmesi)
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ
CEPHEDE
«Eski Harb-i umumîde Pasinler Cephesinde şehid merhum Molla Habib’le beraber
Rusya’ya hücum niyetiyle gidiyorduk. Onların topçuları bir iki dakika fasılayla bize
üç top güllesi atıyordu. Üç gülle tam başımızın iki metre üstünden geçip, arkada dere
içine saklanan Askerimiz görünmedikleri halde geri kaçtılar.
“
Tecrübe için dedim:Molla Habib, ne dersin, ben bu gâvurun güllesine gizlenmeyeceğim.”
O da dedi: “Ben de senin arkandan çekilmeyeceğim.”
İkinci top güllesi pek yakınımızda düştü. Hıfz-ı İlâhî bizi muhafaza ettiğine kanaatle Molla
Habib’e dedim:
“
etmeyeceğiz”
Hem Bitlis muhasarasında ve avcı hattında Rusun üç güllesi öldürecek yerime isabet etti.
Biri de şalvarımı delip, iki ayağımın arasından geçip o tehlikeli vaziyette sipere oturmaya
tenezzül etmemek bir hâlet-i ruhiye taşıdığımdan, arkadan kumandan
Memduh Bey
gülleleri bizi öldürmeyecek”
Haydi ileri! G âvurun top güllesi bizi öldü remez. Geri çekilmeye te nezzüldedim.Kel Ali, Valiişittiler, “Aman çekilsin veya sipere otursun” dedikleri halde, “Bu gâvurundediğim...» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 13)
İTTİHAD TERAKKİ PARTİSİ VE BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN BİR
TESBİTİ
«Eski Said’in İttihad-ı Terakki Komitesine
onların hükûmetine ve bilhassa Orduya karşı tarafgirâne yüksek takdiratı ve
iltizamları ise
ve o cemiyet-i milliyede bir milyona yakın ve evliya mertebesinde olan şühedayı altı yedi
sene sonra tezahür edeceğini hissetmiş,
dört sene tarafgir bulunmuş.
yağı alınmış bir ayrana döndü. Yeni Said dahi Eski Said’e muhalefet edip yine mücahedesine
döndü.» (Kastamonu Lâhikası sh: 79)
[196] şiddet-i muhalefetiyle beraber,, bir hiss-i kablelvukuyla,[197] yağı içinde bulunan o cemaat-i Askeriyedeihtiyarsız olarak, meşrebine muhalif, onlaraSabık Harb-i Umumî çalkalamasıyla o mübarek yağı alındı,
DECCALLER ASKER KUVVETİNDEN
İSTİFADE ETMEK İSTERLER
Âhirzamanda ortaya çıkacağı kesin olarak haber verilen
(A.S.)
«Rivayette var ki:
fevkalâade büyük ve minareden daha yüksek bir azamet-i heykelde ve
Aleyhisselâm
(Lâ ya’lemül gaybe illâllah) Bunun bir tevili şu olmak gerektir ki:
iman ile tanıyan ve tâbi olan cemaat-i ruhâniye-i mücahidînin kemiyeti,
mektepçe ve Askerce ilmî ve maddî Ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına
işaret
«Rivayetlerde,
iktidarlarından ve heybetlerinden bahsedilmiş. Hattâ
Deccal, Mehdi ve Hazret-i İsagibi zatların Asker kuvvetine de dayanacağını bildiren bahisler:İsa Aleyhisselâm Deccalı öldürdüğü münasebetiyle, “Deccalın