NUR-U İSLAM
ES-SALAH  
  ANA SAYFA
  KUR'AN-I KERİM DİNLE
  PEYGAMBERLER TARİHİ
  E-RİSALE
  İSLAMİ SİTELERİ
  RİSALE-İ NURDAN DAMLALAR
  => ZENDEKAYA BAŞEĞMEMEK VE DEHALET ETMEMEK
  => ORDU VE ASKER
  => ANARŞİ-TERÖR VE BÖLÜCÜLÜK
  => 7 MEKTUP
  => Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere’
  => BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'DEN TAVSİYELER
  MIZRAKLI İLMİHALİ
  SORULARLA İSLAMİYET
  FUTUHUL GAYB
  Abdulkadir   Geylani
  FIKHİ MESELELER
  EBUSSUUD FETVALARINDAN SEÇMELER
  HADİS KÜLİYATI
  VİDEOLAR
  KUR'AN-I KERİM
  www.saint-coran.net
  CEVŞEN'ÜL-KEBİR DİNLE
  3D MEKANLAR
  PRATİK BİLGİLER
  İLAHİ KLİPLERİ
  Foto Galeri
  İLETİŞİM
  Ziyaretçi defteri
  ŞİFALI BİTKİLER
  ŞEYTANIN HİLELERİ(VİDEO)
  KABİRDEN MEKTUP(VİDEO)
  AHİRETTEN MEKTUP(VİDEO)
  TAHİR BÜYÜKKÖRÜKÇÜ HOCA VAAZLARI
  FETVALARı
  YAHUDİLİĞİN KANLI YÜZÜ

----------

SALAHADDİN ŞİMŞEK salah06@windowslive.com ÖNERİ VE İSTEKLERİNİZ İÇİN

----------

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&GAZETE MANŞETLERİ &&&&&&&&&&&&&&&& &&&&&&&&&
ZENDEKAYA BAŞEĞMEMEK VE DEHALET ETMEMEK

ZENDEKAYA BAŞEĞMEMEK VE DEHALET ETMEMEK

kökü AVRUPA’DA BULUNAN ZINDIKA KOMITESI 1

VATAN VE DIN HAINLERINE TESLIM OLUNMAZ 1

zulme rıza zulümdür.. 2

Reformistler titresin ! 2

Şöhretperestlik damarı 3

NURCULARI KORKUTAMAZLAR.. 4

Risale-i Nur’u mağlûp edemezsiniz 5

nurcular mason cereyanına yanaşmaz 6

asla susmayacağız ! 7

sol ve yahudi cereyanı birleşirse musibetler gelecek 8

kökü AVRUPA’DA BULUNAN ZINDIKA

KOMITESI

Aşağıda sıralanan parçalar, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerinin muhtelif

yerlerinde geçen ve

ehl-i ilhad ve ifsad komitesi

taraftarlarına

ve edilemeyeceğini bildiren ikaz ve derslerden az bir kısmıdır.

ehl-i dünya, ehl-i dalalet, ehl-i bid’a, ehl-i sefahet, ehl-i nifak,gibi vasıflarla tavsif edilen şer cereyanlarına ve, Üstadımızın dost olmadığını ve olunamayacağını ve ihtilat etmediğini

Bu sarih beyanları kendilerine ölçü ittihaz edenler, gereken istikametli

düşünmede zorluk çekmezler.

«

Hikmet âzâsından

Otuz sene evvel Darü’l-Hikmet âzâsı iken, birgün, arkadaşımızdan ve Darü’l-Seyyid Sadeddin Paşa dedi ki:

bir zındıka komitesi

dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul

ettiremeyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız’

hükmetmişler. Kendini muhafaza et.”

Ben de “

Kat’î bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebîde ve kendisi burada bulunan, senin bir eserini okumuş. Demişler ki: ‘Bu eser sahibidiye senin idamınaTevekkeltû alâllah, ecel birdir, tagayyür etmez” dedim.

İşte bu komite

benimle mücadelede herbir desiseyi istimal etti. İki defa imha için hapse ve on

bir defa da beni zehirlemeye çalışmışlar (şimdi on dokuz defa oldu). En son

dehşetli plânları, sabık Dahiliye Vekilini ve Afyon’un sâbık Vâlisini, Emirdağının

sabık kaymakam vekilini aleyhime sevk etmeleriyle, resmî hükûmetin nüfuzunu

bütün şiddetiyle aleyhimde istimal etmeleridir. Benim gibi zayıf, ihtiyar,

merdumgiriz, fakir, garip, hizmete çok muhtaç bir biçâreye o üç resmî memurlar,

aleyhimde öyle bir propaganda ve herkesi korkutmak o dereceye gelmiş ki, bir

memur bana selâm etse, haber aldıkları vakitte değiştirdikleri için, casusluktan

başka hiçbir memur bana uğramadığını ve komşularımın da bazıları

korkularından hiç selâm etmediklerini gördüğüm halde, inayet ve hıfz-ı İlâhî

bana bir sabır ve tahammül verdi.

onlara dehalete mecbur etmedi

, otuz sene, belki kırk seneden beri hem tevessü etti, hemEmsalsiz bu işkence, bu tazyik, beni.» (E:193)

VATAN VE DIN HAINLERINE TESLIM

OLUNMAZ

«

Ben bugün yalnız iki üç kardeşimizin tahliyelerini isterdim. Fakat hakkımızdaki

inâyet-i İlâhiye onların menfaati için geri bıraktı. Ve yirmi gün kadar, bizim bu

vaziyetimiz lâzım ve elzemdir. Çünkü bu bayramda beraber bulunmamız hem

bize, hem Nurlara, hem hizmetimize, hem mânevî ve maddî istirahatimize ve

hacıların dualarından tam bir hisse almamıza ve Ankara’ya gönderilen Risale-i

Nur’un müsadereden kurtulmasına ve bizim mazlumiyetimize acıyıp Nurlara

sarılanların çoğalmasına ve

din hâinlerine dehalet etmediğimize bir hüccet olması lâzımdı.

«Aziz kardeşlerim,

Bu Cuma gününde mühim bir hizb okurken siz hatıra geldiniz. “Bu musibetten

kurtulmak için ne yapacağız?” lisan-ı hâl ile dediniz. Benim kalbime bu geldi:

Sıkı bir tesanüdle, el ele, omuz omuza veriniz. Çünkü, birbirinden ve

Nur’dan ve benden çekinmek ve inkâr etmek ve bizi ezmek isteyen gizli

kuvvete dalkavukluk etmek gibi tedbirleri yapanların zarardan başka hiçbir

menfaatleri yoktur. Sizi temin ederim, eğer bilseydim ki benden teberri

etmekle kurtulacaksınız, beni tahkir ve ihanet ve gıybet etmeye izin verip

helâl ederdim. Fakat, bizi ezmek isteyen gizli kuvvet sizi biliyor,

aldanmıyor; za’fınızdan, teberrînizden cesaret alır, daha ziyade ezer.

mesleğimiz hıllet ve uhuvvet olduğundan, şahsiyet ve enaniyet cihetinden bir

rekabet olmaz. Benim gibi çok kusurlu ve çok zayıf bir biçarenin noksaniyetlerine

değil, belki

Aziz, sıddık kardeşlerim,hazır büyük hatâlara rıza ile vatan ve millet ve» (Ş:517)Risale-iHemRisale-i Nur’un kemalâtına bakmalı.» (T:431)

«

fiyat takdir edilmez derecede kıymettar ve bütün dünyası ve canı ve cânânı

pahasına verilse yine ucuz düşen bir hakikatin uğrunda ve yolunda çalışıyoruz;

elbette bütün musibetlere ve sıkıntılara ve

mukabele etmemiz gerektir

Madem biz böyle sarsılmaz ve en yüksek ve en büyük ve en ehemmiyetli vedüşmanlara kemâl-i metanetle.» (T:434)

«

çevirmeye bazı bahaneleri buluyorlar. İnşaallah,

kahramanane sebatları ve tahammülleri

hakikatleri, onun elinde birer elmas kılıç bulunan

mânevîsinin pek harika fedakârlığı, onların bu plânını da akîm bırakacak.

Şimdi Nurcuları ürkütmek, zayıf bir damar bulup nazarlarını başka tarafademir gibi metin Nurcularınve mücahid-i ekber olan Nurunşakirtlerin şahs-ı

Evet, Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem dahi lüzumsuz değil. Sizlere

tekrarla beyan edilmiş: Eski zamanın kahraman mücahidlerine nispeten en az

zahmet, ağır şerait ve bu zamanın şiddet-i ihtiyaç cihetiyle çok sevap kazanan,

inşaallah halis Nurculardır. Ve boş boşuna, bâd-ı hevâ, belki günahlı, zararlı giden

birkaç sene

sarf eden ve onunla ebedî bir ömrü kazanan, Nur talebeleridir.

hisseme düşen bütün bu hücumlarına karşı, pek çok zaafiyetimle beraber

tahammüle karar verdim.

kardeşlerim benden geri kalmaz ve kaçmazlar

çevirmeye, şimdiye kadar çalıştıkları gibi çalışacaklar.» (T:596)

«Benim bazı dostlarım, ehl-i dünya bana şüpheli baktıkları için,

hoş görünmek için benden zâhiren teberri ediyorlar

Halbuki,

o ehl-i dünyaya sadakate değil, belki bir nevi riyaya, vicdansızlığa

hamledip o dostlarıma karşı fena nazarla bakıyorlar.

ömrünü, böyle kudsî bir hizmet-i imaniye ve Kur’âniyeyeBen, kendiİnşaallah, kuvvetli, fedakâr, genç, kahramanve kaçanları da geriehl-i dünyaya, belki tenkit ediyorlar.kurnaz ehl-i dünya, bunların teberrisini ve bana karşı içtinaplarını,

Ben de derim: Ey âhiret dostlarım! Benim Kur’ân’a hizmetkârlığımdan teberri

edip kaçmayınız. Çünkü, inşaallah benden size zarar gelmez. Eğer faraza

musibet gelse veya bana zulmedilse,

O hal ile, musibete ve tokada daha ziyade istihkak kesb edersiniz.

var ki evhama düşüyorsunuz?» (M:70)

«İhvanlarıma da tavsiyem budur ki:

Zaruriyet-i kat’iye olmadan bunlarla uğraşmayınız.

siz benden teberriyle kurtulamazsınız.Hem neCevâbü’l-ahmaki’s-sükût

nev’inden, tenezzül edip onlarla konuşmayınız. Fakat buna dikkat ediniz ki,

canavar bir hayvana karşı kendini zayıf göstermek, onu hücuma teşcî

ettiği gibi, canavar vicdanı taşıyanlara karşı dahi dalkavukluk etmekle zaaf

göstermek, onları tecavüze sevk eder.

davranmalı, tâ dostların lâkaytlıklarından ve gafletlerinden, zındıka taraftarları

istifade etmesinler.

Öyleyse dostlar müteyakkız

zulme rıza zulümdür

İKİNCİ NOKTA

fermanıyla, zulme değil yalnız âlet olanı ve taraftar olanı, belki ednâ bir

meyil edenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor.

küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür.

Vela terkenu ilellezine zalemu fetemessekum un-nar” âyet-i kerimesiÇünkü, rıza-yı küfür

İşte, bir

ehl-i Kemal, kâmilâne, şu âyetin çok cevâhirinden bir cevherini şöyle tabir etmiştir:

Muîn-i zâlimîn dünyada erbâb-ı denâettir,

Köpektir zevk alan seyyâd-ı bî-insâfa hizmetten.

Evet, bazıları yılanlık ediyor, bazıları köpeklik ediyor.

gecede, mübarek bir misafirin, mübarek bir duada iken, hafiyelik edip, güya cinayet

yapıyormuşuz gibi ihbar eden ve taarruz eden, elbette bu şiirin meâlindeki tokada

müstehaktır.» (M: 361)

Böyle mübarek bir

Reformistler titresin !

«Buna dair bir düstur-u hakikati beyan etmek lâzım. Şöyle ki:

Nasıl “hukuk-u şahsiye” ve bir nevi hukukullah sayılan “hukuk-u umumiye”

namıyla iki nevi hukuk var. Öyle de, mesâil-i şer’iyede bir kısım mesâil, eşhâsa

taallûk eder; bir kısım umuma, umumiyet itibarıyla taallûk eder ki, onlara “

İslâmiye”

hissedardır. Umumun rızası olmazsa, onlara ilişmek, umumun hukukuna

tecavüzdür.

bir mesele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya umum

âlem-i İslâma taallûk ettiği gibi, Asr-ı Saadetten şimdiye kadar bütün

eâzım-ı İslâmın bağlandığı o nuranî zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif

etmeye çalışanlar ve yardım edenler, düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir

hataya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa titresinler!

şeâir-itabir edilir. Bu şeâirin umuma taallûku cihetiyle, umum ondaO şeâirin en cüz’îsi (sünnet kabilinden bir meselesi) en büyük» (M:396)

Şöhretperestlik damarı

«Şeytan-ı ins, şeytan-ı cinnîden aldığı derse binaen, hizbü’l-Kur’ân’ın fedakâr

hâdimlerini

ulvî cihaddan vazgeçirmek istiyorlar. Şöyle ki:

İnsanda, ekseriyet itibarıyla, hubb-u cah denilen

hubb-u cah vasıtasıyla aldatmak ve o kudsî hizmetten ve o mânevîhırs-ı şöhret ve hodfuruşluk ve

şan ve şeref

sahibi olmaya

için hayatını feda eder derecesinde

denilen riyâkârâne halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’î, küllî arzu vardır. Hattâ o arzuşöhretperestlik hissi onu sevk eder.

Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir

dağdağalıdır, çok ahlâk-ı seyyienin de menşeidir ve insanların da en zayıf

damarıdır. Yani, bir insanı yakalamak ve kendine çekmek, onun o hissini

okşamakla kendine bağlar, hem onunla onu mağlûp eder.

hakkında en ziyade korktuğum, bunların bu zayıf damarından ehl-i ilhâdın

istifade etmek ihtimalidir.

biçare dostlarımı o suretle çektiler, mânen onları tehlikeye attılar.

. Ehl-i dünya için de gayetKardeşlerimBu hal beni çok düşündürüyor. Hakikî olmayan bazıHAŞİYE

Ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’ân’da arkadaşlarım! Bu hubb-u cah

cihetinden gelen dessas ehl-i dünyanın hafiyelerine veya ehl-i dalâletin

propagandacılarına veya şeytanın şakirtlerine deyiniz ki:

“Evvelâ rıza-yı İlâhî ve iltifat-ı Rahmânî ve kabul-ü Rabbânî öyle bir makamdır ki, insanların

teveccühü ve istihsânı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-ü

rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü, o teveccüh-ü rahmetin in’ikâsı ve gölgesi

olmak cihetiyle makbuldür; yoksa arzu edilecek birşey değildir. Çünkü kabir kapısında

söner, beş para etmez.”

Hubb-u cah hissi eğer susturulmazsa ve izale edilmezse, yüzünü başka cihete

çevirmek lâzımdır. Şöyle ki:

Sevab-ı uhrevî için, dualarını kazanmak niyetiyle ve hizmetin hüsn-ü tesiri noktasında,

gelecek temsildeki sırra binaen, belki o hissin meşru bir ciheti bulunur.

Meselâ,

dolu olduğu bir zamanda, tek tük, sofada ve kapıda haylâz çocuklar ve serseri

ahlâksızlar bulunup camiin pencerelerinin üstünde ve yakınında ecnebîlerin

eğlence-perest seyircileri bulunsa, bir adam o cami içine girip ve o cemaat içine

dahil olsa; eğer güzel bir sadâ ile, şirin bir tarzda, Kur’ân’dan bir aşir okusa, o

vakit binler ehl-i hakikatin nazarları ona döner, hüsn-ü teveccühle, mânevî bir

dua ile o adama bir sevap kazandırırlar. Yalnız haylâz çocukların ve serseri mülhidlerin

ve tek tük ecnebîlerin hoşuna gitmeyecek.

Ayasofya Camii, ehl-i fazl ve kemalden mübarek ve muhterem zatlarla

Eğer o mübarek camiye ve o muazzam cemaat içine o adam girdiği vakit, süflî ve edepsizce

fuhşa ait şarkıları bağırıp çağırsa, raksedip zıplasa, o vakit o haylâz çocukları

güldürecek, o serseri ahlâksızları fuhşiyâta teşvik ettiği için hoşlarına gidecek ve

İslâmiyetin kusurunu görmekle mütelezziz olan ecnebîlerin istihzâkârâne tebessümlerini

celb edecek. Fakat umum o muazzam ve mübarek cemaatin bütün efradından bir nazar-ı

nefret ve tahkir celb edecektir. Esfel-i sâfilîne sukut derecesinde nazarlarında alçak

görünecektir.

İşte, aynen bu misal gibi,

içinde ehl-i iman ve ehl-i hakikat, o camideki muhterem cemaattir.

çocuklar ise, çocuk akıllı dalkavuklardır. O serseri ahlâksızlar,

frenkmeşrep, milliyetsiz, dinsiz heriflerdir. Ecnebî seyircileri ise,

ecnebîlerin naşir-i efkârı olan gazetecilerdir.

fazl ve kemal ise, bu camide, derecesine göre bir mevkii olur, görünür, nazar-ı

dikkat ona çevrilir.

Eğer İslâmiyetin bir sırr-ı esası olan ihlâs ve rıza-yı İlâhî cihetinde,

Hakîmin ders verdiği ahkâm ve hakaik-i kudsiyeye dair harekât ve a’mâl

ondan sudur etse, lisan-ı hali mânen âyât-ı Kur’âniyeyi okusa, o vakit

mânen âlem-i İslâmın herbir ferdinin vird-i zebânı olan “Allahumme’gfiril

Mu’minine vel Mu’minat” duasında dahil olup hissedar olur

uhuvvetkârâne alâkadar olur.

dalâletin ve sakallı çocuklar hükmündeki bazı ahmakların nazarında

kıymeti görünmez.

âlem-i İslâm ve Asya, muazzam bir camidir. VeO haylâzHerbir Müslüman, hususan ehl-iKur’ân-ıve umumuylaYalnız, hayvânât-ı muzırra nev’inden bazı ehl-i

Eğer o adam, medar-ı şeref tanıdığı

bütün ecdadını ve medar-ı iftihar bildiği

bütün geçmişlerini

cadde-i nuranîlerini terk edip, heveskârâne, hevâperestâne, riyâkârâne,

şöhretperverâne, bid’akârâne işlerde ve harekâtta bulunsa, mânen bütün

ehl-i hakikat ve ehl-i imanın nazarında en alçak mevkie düşer.

ve ruhen nokta-i istinad telâkki ettiği Selef-i Sâlihînin

[1]

göre, ehl-i iman ne kadar âmi ve cahil de olsa, aklı derk etmediği halde, kalbi

öyle hodfuruş adamları görse soğuk görür, mânen nefret eder.

Ittekuu firasetel Mu’minine, feinnehu yenzuru binurillah” sırrına

İşte, hubb-u caha meftun ve şöhretperestliğe müptelâ adam (ikinci adam),

hadsiz bir cemaatin nazarında esfel-i sâfilîne düşer; ehemmiyetsiz ve müstehzî

ve hezeyancı bazı serserilerin nazarında muvakkat ve menhus bir

mevki kazanır.

Muttekin” sırrına göre, dünyada zarar, berzahta azap, âhirette düşman bazı

yalancı dostları bulur.

[2] El ehillaau yevmeizin bagdukum libagdin aduvvun ilel

Birinci suretteki adam, faraza hubb-u cahı kalbinden çıkarmazsa, fakat

rıza-yı İlâhîyi esas tutmak ve hubb-u cahı hedef ittihaz etmemek şartıyla,

ihlâsı ve

bir nevi meşru makam-ı mânevî, hem muhteşem bir makam kazanır ki, o hubbu

cah damarını kemâliyle tatmin eder.

ehemmiyetsiz birşey kaybeder; ona mukabil, çok, hem pek çok kıymettar,

zararsız şeyleri bulur. Belki birkaç yılanı kendinden kaçırır; ona bedel çok

mübarek mahlûkları arkadaş bulur, onlarla ünsiyet eder.

eşek arılarını kaçırıp, mübarek rahmet şerbetçileri olan arıları kendine celb

eder, onların ellerinden bal yer gibi, öyle dostlar bulur ki, daima dualarıyla ve âbı

kevser gibi feyizler, âlem-i İslâmın etrafından onun ruhuna içirilir ve defter-i

a’mâline geçirilir.

Bir zaman,

yolunda büyük bir kabahat işlemekle

maskara olduğu

İyi sarstı; fakat kendimi hubb-u cahtan kurtaramadığım için, o ikazım dahi onu

uyandırmadı.» (M:412)

Bu adam az, hem pek az veVeya ısırıcı yabanîdünyanın bir büyük makamını işgal eden küçük bir insan, şöhretperestlikâlem-i İslâmın nazarındavakit, geçen temsilin meâlini ona ders verdim, başına vurdum.

NURCULARI KORKUTAMAZLAR

«İşte, ey kardeşlerim! Eğer ehl-i ilhâdın dalkavukları

cihad-ı mânevînizden vazgeçirmek için size hücum etseler, onlara deyiniz:

sizi korkutmakla kudsî

lehafizun”

etrafımızda çevrilmiş muhkem bir surdur. Binler ihtimalden bir ihtimalle şu kısa

hayat-ı fâniyeye

yüzde yüz, binler zarar verecek bir yola bizi ihtiyarımızla sevk edemezsiniz.

» (M:415)

«Ey kardeşlerim! İngiliz gibi cebbar bir hükûmetin istilâ ettiği bir zamanda, bu

tarzda matbaa lisanıyla onlara mukabele etmek,

Kur’ânî bana kâfi geldiği halde

Biz Hizbü’l-Kur’ân’ız. [3] Inna nahnu nezzelnezzikra ve Inna lehusırrıyla, Kur’ân’ın kalesindeyiz. [4]HasbunAllahu ve nigmel Vekil”küçük bir zarar gelmesi korkusundan, hayat-ı ebediyemizetehlike yüzde yüz iken hıfz-ı, size de yüzde bir ihtimalle ehemmiyetsiz

zalimlerin elinden gelen zararlara karşı, elbette yüz derece daha kâfidir.

Hem, ey kardeşlerim, çoğunuz askerlik etmişsiniz. Etmeyenler de elbette

işitmişlerdir. İşitmeyenler de benden işitsinler ki,

siperini bırakıp kaçanlardır.

en ziyade yaralananlar,En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir.

[5]

gösteriyor ki, firar edenler, kaçmalarıyla ölümü daha ziyade karşılıyorlar.»

(M:417)

«Madem hakikat budur; biz de bütün kuvvetimizle deriz: Ey dinini dünyaya

satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız.

Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek.

oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun!

hazırız. Hapsin harici, bu vaziyette, yüz derece dahilinden daha fenadır. Bize

karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet—ne hürriyet-i

ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye—olmamasından, ehl-i namus ve

diyanet ve tarafdar-ı hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir

çare kalmaz.

dayanıyoruz.

«Hülâsa-i kelâm: Ehl-i hükûmetin ve ehl-i siyasetin ve ehl-i idarenin ve inzibatın

ve adliye ve zabıtanın bizimle uğraşacak hiçbir işleri yoktur. Olsa olsa, dünyada

hiçbir hükûmetin müdafaa edemediği ve aklı başında hiçbir insanın

hoşlanmadığı küfr-ü mutlak ve dehşetli bir tâun-u beşerî ve maddiyunluktan

gelen zındıkanın taassubuyla, bir kısım

memurları aldatarak evhamlandırıp, aleyhimize sevk etmek var. Biz de deriz:

Kul innel mevtellezi tefirrune minhu feinnehu mulaakikum” mânâ-yı işarîsiyleYüzer milyon kahraman başlar fedaHer ceza ve idamınızaBiz de [6]Inna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyerek Rabbimize» (Ş: 280)gizli zındıklar şeytanetiyle bazı resmî

Değil böyle bir kaç vehhamı, belki dünyayı aleyhimize sevk etseler,

Kur’ân’ın kuvvetiyle, Allah’ın inâyetiyle kaçmayız. O irtidatkâr küfr-ü mutlaka

ve o zındıkaya teslim-i silâh etmeyiz!»

«Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sair yerlere nisbeten en sıkıntılı ve en soğuk olan bu hapsin zahmet ve

meşakkatini çeken, elbette bu hapsin sebebinde derecesine göre bir kaçınmak

meyli olacak. Fakat onun zâhirî sebebi olan Risale-i Nur‘un o zahmet çekenlere

kazandırdığı iman-ı tahkikî ve iman-ı tahkikî ile hüsn-ü hâtime ve şirket-i

mâneviye ile yüzer adam kadar a’mâl-i saliha o acı zahmeti tatlı bir rahmete

çevirdiğinden, bu iki neticenin fiyatı, sarsılmaz bir sadakat ve sebatkârlıktır.

Onun için,

dünya ile alâkası olmayan veya pek az bulunanları için bu hapis daha hayırlıdır,

bir cihette hürriyet yeridir. Ve alâkası bulunan ve idaresi yerinde olanlara, sarf

edilen paraları muzaaf sadakalara ve geçirilen ömür saatleri muzaaf ibadetlere

çevirmesinden, şekvâ yerine şükür etmeleri iktiza ediyor. Ve fakir ve zayıf kısmı

ise, zaten hapsin haricinde onlara faydasız sevaplar, mes’uliyetli meşakkat

verdiğinden, bu hayırlı, çok sevaplı, mes’uliyetsiz ve arkadaşlarının mütekabil

tesellileriyle hafifleşen meşakkat, onlar için medar-ı şükrandır.» (Ş:316)

«Aleyhimize çevrilen dolaptan kurtulmak imkânı bulmadık. Ben hissetmiştim,

fakat çare yoktu. Bîçare

(Ş: 292)pişman olmak ve vazgeçmek, büyük bir hasârettir. Şakirtlerinmerhum Şeyh Abdülhakîm, Şeyh Abdülbâki

kurtulamadılar. Demek bu musibette biz birbirimizden şekvâ etmek hem haksız,

hem mânâsız, hem zararlı, hem Risale-i Nur’dan bir nevi küsmektir. Sakın,

sakın, has rükünlerin gösterdikleri faaliyeti bu musibete bir sebep görüp

onlardan gücenmek ise,

öğrenmeden pişman olmaktır.

mânevî musibettir.» (Ş:322)

«Sizin tahliyeniz bu hakikate zarar vermez; fakat

Umum âlem-i İslâmı alâkadar eden bir hakikatin hatırı için değil yalnız

dünya hayatını, belki lüzum olsa uhrevî hayatımı ve saadetimi dahi ehl-i

imanın Risale-i Nur ile saadetleri için feda etmeyi nefsim de kabul ediyor.

(Ş:325)

«Zaten meseleyi uzatacak ehemmiyetli kitapları ve evrakları ve müdafaaları

dahi Ankara’ya göndereceğini, mahkeme reisi o gün söyledi. Elbette şimdi

yetişmiş. Şimdi benim muntazam ve izahlı iki müdafaanamem gitse, belki

meseleyi çabuk halleder, mesele uzanmaz, tâcil eder; çabuk aile sahipleri

kurtulurlar. Fakat

hakaik-i imaniyeyi mülhidlere, mürtedlere karşı müdafaa etmek için, en

müsait bir yer olan hapiste kalmak lâzımdır.

Risale-i Nur’dan çekilmek ve hakaik-i imaniyeyiBu ise, maddî musibetten daha büyük birbenim beraetim, zarardır.»ben ve benim gibi alâkasızlar kurtulmaya değil, belki» (Ş:326)

Risale-i Nur’u mağlûp edemezsiniz

«Madem hakikat budur. Size ihtar ediyorum: Kur’ân’a dayanan

mübareze etmeyiniz.

başka yere gider, yine tenvir eder.

başlarım bulunsa, hergün biri kesilse,

zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden

vazgeçmem ve geçemem.

«

Risale-i Nur ileO mağlûp olmaz, bu memlekete yazık olur.HAŞİYE OHem eğer başımdaki saçlarım adedincehakikat-i Kur’âniyeye feda olan bu başı» (Ş:351)Risale-i Nur’a mübareze edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu mağlûp edemezsiniz.

Mübarezede millet ve vatana büyük zarar edersiniz. Fakat

dağıtamazsınız.

milyon şehid veren bu vatandaki geçmiş ecdatlarımızın ahfadlarına bu zamanda

şakirtleriniÇünkü, hakikat-i Kur’âniyenin muhafazası yolunda kırk elli

hakikat-i Kur’âniyenin muhafazası ve âlem-i İslâmın nazarında eskisi gibi

dindarâne kahramanlıkları terk ettirilmeyecek. Zâhiren çekilseler de,

şakirtler, ruh u canıyla o hakikate bağlıdırlar. Ve o hakikatin bir aynası olan

o hâlis

Risale-i Nur’u terkedip, o terk ile vatan ve millet ve âsâyişe zarar

vermeyeceklerdir.

«

» (Ş:398)Rusun Başkumandanı kasten önünden üç defa geçtiği halde ayağa kalkmayan

ve tenezzül etmeyen ve onun

muhafaza için ona başını eğmeyen

Başkumandanına ve onun vasıtasıyla fetva verenlere karşı, İslâmiyet şerefi için,

idam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi; İstanbul’u istilâ eden İngiliz

idam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen

hayâsız yüzüne!” cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan; ve Mustafa

Kemal’in elli mebus içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip, “Namaz

kılmayan haindir” diyen

dalkavukluk etmeyen

inzivayı ihtiyar eden

maslahatsız, kanunsuz denilse ki, “Sen

papazlarına benzeyeceksin

ulemasının icmaına muhalefet edeceksin

elbette öyle herşeyini hakikat-i Kur’âniyeye feda eden bir adam, değil dünyevî

hapis veya ceza ve işkence, belki

de atılsa, kat’iyen; yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle,

feda edecek...

«Evet, kardeşlerim, bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayat ve

sarsacak hadiseler içinde hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz

bir fedakârlık taşımak gerektir.

ve “Tükürün zâlimlerin o; ve Divan-ı Harb-i Örfî’nin dehşetli suallerine karşı,Şeriatın tek bir meselesine ruhumu feda etmeye hazırım” deyip; ve yirmi sekiz sene, gâvurlara benzememek içinbir İslâm fedaisi ve hakikat-ı Kur’âniyenin fedakâr hizmetkârınaYahudi ve Hıristiyan, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm; yoksa ceza vereceğiz” denilse,parça parça bıçakla kesilse, Cehenneme» (Em:166)cihanı

[7]

âhireti bildikleri ve iman ettikleri halde dünyayı âhirete severek tercih etmek ve

kırılacak şişeyi bâki bir elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkıbeti

görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir

batman sâfi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir

musibetidir. O musibet sırrıyla,

taraftar olmak gibi dehşetli hatâda bulunuyorlar.

Risale-i Nur şakirtlerini bu musibetlerin şerrinden muhafaza eylesin. Âmin.»

(K.197)

«Hafız Ahmed (r.h.) namında bir adamdır. Bu zat, risalelerin yazmasında iki üç

sene teşvikkârâne bir surette bulunuyordu ve istifade ediyordu. Sonra ehl-i

dünya zayıf bir damarından istifade etti. O şevk zedelendi.

temas etti—belki o cihetle ehl-i dünyanın zararını görmesin, hem onlara

sözünü geçirsin ve bir nevi mevki kazansın

olsun.

mukabil iki tokat yedi

perişaniyeti ehemmiyet kesb etti. İkinci tokat: Şeref ve haysiyet noktasında

hassas ve hattâ birtek adamın tenkit ve itirazını çekemeyen o zat, bilmeyerek

bazı dessas insanlar onu öyle bir surette kendilerine perde ettiler ki, şerefi

zîrüzeber oldu, yüzde doksanını kaybetti ve yüzde doksan adamı aleyhine

çevirdi. Her ne ise, Allah affetsin, belki inşaallah bundan intibaha gelir, yine

kısmen vazifesine döner.» (L:45)

Yestehibbunel hayateddunya alel ahireh” âyetinin sırr-ı işarîsiyle,hakikî mü’minler dahi bazan ehl-i dalâleteCenab-ı Hak, ehl-i imanı veEhl-i dünyayave dar olan maişetine bir suhuletİşte, hizmet-i Kur’âniyeye o suretle, o yüzden gelen fütur ve zarara. Biri: Dar maişetiyle beraber beş nüfus daha ilâve edildi,

nurcular mason cereyanına yanaşmaz

Şer cereyanı hakimiyetinde o cereyandan Risale-i Nur'a gelen serbestiyet

dahi hizmete zarar verir.

«Üstadımız diyor ki:

Mahkemelerin tehirinde hayır var. Şimdiye kadar Nura ve Nurculara verilen zahmetler, rahmetlere

dönmesi gösteriyor ki, bu tehirde de hayırlar var ki, birisi bu olmak ihtimali var:

Hariç âlem-i İslâmda Nurun ehemmiyetli tesire başlaması ve inkişaf ve intişarı

ve buranın siyasîleri Avrupa’ya bir rüşvet olarak bir derece

Avrupalaşmak

meylini göstermesi, hariçte zannedilmekle mahkemelerce

tâmmesi için karar vermek, hariç âlem-i İslâmda Nurların hakikî ihlâsına

böyle bir şüphe gelecekti ki, ya Nurcular riyakârlığa mecbur olmuşlar

veyahut böyle medenîleşmek fikrinde olanlara ilişmiyorlar, zaaf

gösteriyorlar diye, Nurun kıymetine büyük zarar

evhamları izale eder.

muhalif şeylere baş eğmiyorlar

«Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve

Risale-i Nur’a menfaati için değil, belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve

nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin kat’î buldukları bir hakikate

dayanmaya pekçok muhtaç bulunan avâm-ı ehl-i iman için

cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir

mürşid, bir hüccet olmak

eder ki, bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez,

mağlûp olmaz diye

ve sefahete iltihaktan kurtulur.

«Yüzer milyon başların feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda

olsun. Dünyayı başımıza ateş yapsanız,

başlar, zındıkaya teslim-i silâh etmeyecek

vazgeçmeyecekler inşaallah!» (L: 262)

«Üç dehşetli kumandanlara karşı korkmayan ve dalkavukluk yapmayan ve

mahkemelerde, “Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa ve her gün biri

kesilse,

İslâmiyete hıyanet etmem, hakikat-i Kur’âna feda olan bu başımı zâlimlere

eğmem”

«Mânâsız, çok zararlı nazlanmaktan vazgeçiniz. Yoksa, bir kısmımız Şemsi,

Şefik, Tevfik gibi,

büyük bir zarar

«

yesuddune an Sebilillahi ve yebguneha ivecen, ulaaike fi dalalin baid”.

Nurun serbestiyet-iolduğu için, bu tehir oVe ispat ediyor ki, otuz seneden beri İslâmiyetin şiarına.» (Em:107)dalâletcihetiyle, sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaatehl-i dalâlete başını eğmez,kuvve-i mâneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya» (Ş:320)hakikat-i Kur’âniyeye feda olanve vazife-i kudsiyesindenzındıkaya ve dalâlete teslim-i silâh edip vatan ve millet vediyen.» (Ş:450}muarızlara sureten iltihak edip, hizmet-i imaniyemizeve noksaniyet olacak.» (Ş:513)Üçüncü Âyet: “Ellezine yestehibbunel hayateddunya alel ahireti ve

Bu dahi, üç cümlesiyle bazı münasebât-ı mâneviye ve muvafakat-ı mefhumiye

cihetinde ve hem Risale-i Nur’un mesleğine, hem mülhidlerin mesleğine îmaen

bakar ve birinci cümlesiyle der ki: “O bedbahtlar, bazı ehl-i imanın (imanları

beraber olduğu halde) ve bir kısım ehl-i ilmin (âhireti tam bildikleri halde) onlara

iltihak delâletiyle, bilerek ve severek hayat-ı dünyeviyeyi dine ve âhirete, yani

elması tanıdığı ve bulduğu halde beş paralık şişeyi ona tercih etmek gibi

sefahet-i hayatı, dinî hissiyata muannidâne tercih edip

ederler.” (Ş:724)

«Şimdi bizimle uğraşan ve

nefyeden ve

dinsizlikle iftiharAbdülbâki ve Abdülhakîm ve Hacı Süleyman’ıYeşil Şemsi’yi tahliyeden sonra burada durduran adamlar, elbette

Hâfız Mehmed

reislerine ve suretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid’alara

taraftarlıklarını göstermemesiyle

hem

meselede kendi kendine

arkasında bulmak ve kaçmamakla sarsılmaz ve mağlûp olmaz bir hakikata

bağlandıklarını mütereddit ve mütehayyir ehl-i imana göstermesi gayet

lüzumlu olduğunu dahi nazarınıza ve meşveretinize alınız

«

âyet-i kerimesinin sırrıyla nefs-i emmareme itimad edemem. Nefis kusursuz

olmaz. Fakat şimdi bu zamanda ejderhalar, ifritler hükmünde

komitelerinin hücumları ve tahribatları zamanında, müdafaamda, bende

görünen o sinek kanadı kadar kusurları görmek, o hücum edenlere bir

yardım hükmüne geçmektir.

ilâçlarından mahrum etmektir. Bu nokta için ben kendi kuvvetime, meziyetime

hiç itimad etmeyerek, yalnız hakikat-i Kur’âniye ve onun tefsiri olan hakaik-i

imaniyedeki kuvvete istinaden

toplansalar, ben onlara karşı çekinmeyerek meydan okuyorum. Ve başımı

eğmiyorum. Ve izzet-i ilmiyeyi kırmıyorum.

ve Seyyid Şefik gibi salâbet-i diniyeleri ile ve onların ölmüşberaber, serbest bırakmamak ihtimalini de,Risale-i Nur’un tesettür perdesinden çıkıp gayet büyük ve umumî birmerkezlerinde mübarezesi zamanında şakirtlerini.» (Ş:327)[8]Vema uberriu nefsi, innen nefse le emmaretun bissui illa ma rahime Rabbi”dinsizlikVe on adet muhtaçlardan beş altı biçareyi Nurundünyaya ilân ediyorum ki, bütün dinsizler» (Em: 153)

asla susmayacağız !

Risale-i Nur’u ve hizmet ehlini müdafaadan men etmek için yapılan korkutma

planı:

«

devam ederken

İslâmiyet düşmanları, bir taraftan tamamıyla yalan propagandalarına ve taarruzlarına, diğer taraftan da Nur talebelerinin Üstadları ve

Risale-i Nur hakkında

minnet ve şükranlarını ifade eden takdirkâr yazı ve sözlerden mürekkep, bir nevi

istidatları nisbetinde, istifade ve istifâzelerinden doğan

müdafaalarını perdeler arkasından men etmeye çalışıyorlar.

Bunun için,

sâfdil gördükleri dostların dostlarına veya dostlara samimî görünerek

“İfrata gidiyorsunuz” gibi, bir takım şeyler söylettiriyorlar.

böyle dessas, böyle entrikalı, çeşitli iftiralarla bizi

susturmaya çalışıyorlar.

İşte, böyle sinsi,korkutmaya, yıldırmaya ve

Evet, acaba hiç akıl kârı mıdır ki,

din düşmanları, iftira ve yalanlardan ibaret

yaygaralarını yapsınlar da, bizler hakikatı izhar tarzıyla müdâfaa etmekte

susalım?

Bediüzzaman hakkında zâlimâne ve cebbarâne haksızlıkları irtikâb eden, o

insafsız propagandacılar, yalanlarını savururken, biz, Üstad ve

hakkaniyetini ilân ederek o acip yalanlarını akîm bırakmaya çalışmayalım?

Acaba hiç mümkün müdür ki, İslâmiyet düşmanlığıyla, ÜstadRisale-i Nur’un

Acaba eblehlik ve sâf-derunluk olmaz mı ki; Kur’ân ve imânın hunhar ve

müstebid zâlim düşmanları, Kur’ân ve İslâmiyeti ve dini, Risale-i Nur’la küfr-ü

mutlaka karşı müdafaa ve muhafaza hizmetini yapan Bediüzzaman

aleyhtarlığında, mütemadiyen uydurmalarla seslerini yükseltsinler de, biz hak ve

hakikatı beyan ve ilân etmekte sükût edelim, susalım veya “biraz susun” gibi birşeyle,

paravanalar, perdeler arkasında icra-i faaliyet yapan

bir nevi yardım etmiş veya desteklemiş olalım? Asla ve kellâ, kat’a ve asla

susmayacağız! Ve hem susturamayacaklardır.

durduramayacaklardır. Bu can, bu kafesten çıkıncaya kadar, bu ruh, bu cesetten

ayrılıncaya kadar, bu nefes, bu bedenden gidinceye kadar, Risale-i Nur’u

okuyacağız, neşredeceğiz.

olduğunu

münezzeh ve müberra olduğunu,

mukabil, izhar ve ilân edeceğiz

o gizli dinsizlereDurmayacağız ve hemRisale-i Nur’un mahz-ı hakikat ve ayn-ı hakve Bediüzzaman Said Nursî’nin, yapılan ithamlardan tamamıylaiftiracı ve tertipçi, hunhar din düşmanlarına...» (S:768)

Ehl-i dünyanın tazyikı ile kaderin tecziyesi arasında kader tarafını tercih

etme lüzumu:

«

Çünkü onlar da bilirler ki siyasete karışmıyorum, siyasetten kaçıyorum. Belki,

bilerek veya bilmeyerek, zındıka hesabına,

tâzip ediyorlar. Öyleyse, onlara müracaat etmek, dinden pişmanlık

göstermek ve meslek-i zındıkayı okşamak demektir.

Altıncı sebep: Bana karşı ehl-i dünyanın verdiği sıkıntı, siyaset için değil.benim dine merbutiyetimden beni

Hem ben onlara müracaat ve dehalet ettikçe; âdil olan kader-i İlâhî, beni onların

zalim eliyle tâzip edecektir. Çünkü onlar diyanete merbutiyetimden beni

sıkıyorlar; kader ise, benim diyanette ve ihlâsta noksaniyetim var, ara sıra ehl-i

dünyaya riyakârlıklarımdan için beni sıkıyor. Öyleyse, şimdilik şu sıkıntıdan

kurtuluşum yok. Eğer ehl-i dünyaya müracaat etsem, kader der: “Ey riyakâr, bu

müracaatın cezasını çek.” Eğer müracaat etmezsem, ehl-i dünya der: “Bizi

tanımıyorsun, sıkıntıda kal.”» (M: 74)

«İKİNCİ DESİSE

zalimler, bu korku damarından çok istifade etmektedirler

gemlendiriyorlar

avâmın ve bilhassa

korkutuyorlar

:: İnsanda en mühim ve esaslı bir his, hiss-i havftır. Dessas; onunla korkakları. Ehl-i dünyanın hafiyeleri ve ehl-i dalâletin propagandacıları,ulemanın bu damarından çok istifade ediyorlar,, evhamlarını tahrik ediyorlar.» (M: 415)

«İşte, ey kardeşlerim! Eğer ehl-i ilhâdın dalkavukları sizi korkutmakla kudsî cihad-ı mânevînizden

vazgeçirmek için size hücum etseler, onlara deyiniz:

lehafizun”

Vekil”

şu kısa hayat-ı fâniyeye

ebediyemize yüzde yüz, binler zarar verecek bir yola bizi ihtiyarımızla sevk

edemezsiniz.

«Buna binaen, bin değil, binler ihtimalden birtek ihtimal-i tehlike korkusuyla bir

hazine-i ebediyeyi elimizden kaçırmak, sizin gibi şeytanların hatırına gelmemeli”

deyip,

Biz Hizbü’l-Kur’ân’ız. [9] Inna nahnu nezzelnezzikra ve Inna lehusırrıyla, Kur’ân’ın kalesindeyiz. [10]HasbunAllahu ve nigmeletrafımızda çevrilmiş muhkem bir surdur. Binler ihtimalden bir ihtimalleküçük bir zarar gelmesi korkusundan, hayat-ı”» (M:415)ehl-i dalâletin dalkavuklarının ağzına vurup tard etmelisiniz.

Hem o dalkavuklara deyiniz ki: “Yüz binler ihtimalden bir ihtimal değil, yüzden

yüz ihtimalle bir helâket gelse, zerre kadar aklımız varsa, korkup, onu bırakıp

kaçmayacağız.”

Çünkü, mükerrer tecrübelerle görülmüş ve görülüyor ki,

büyük kardeşine

veyahut

onların başında patlar.

alçak nazarıyla bakılmış. Hem cesedi ölmüş, hem ruhu zillet içinde mânen

ölmüş.

«Kardeşlerim, madem bir kısmın mâhiyetleri bu tarzdır; onlara,

olmak, bir nevi intihardır, İslâmiyetten pişman olmaktır,

etmektir

teslimiyetle ve tasannu ile razı olmuyorlar. “Kalbini ve vicdanını bırak,

yalnız dünyaya çalış” derler.

dayanıp metanet ve sabır ve tevekkül ederek dört sandık Risale-i Nur eczaları o

merkeze yetişip, kuvvetli hakikatlerle galebe çalmasına dua etmekten başka

çare yoktur. Biz birbirimizden çekinmekle ve gücenmekle ve

çekilmekle ve onlara teslim ve hattâ iltihak etmekle fayda vermediği

şimdiye kadar tecrübe edildi.

telâşı, zaafına ve tam korkusuna delâlet eder. Tecavüze değil, belki tedâfüe

mecburiyeti bildiriyor.» (Ş: 335)

üstadına tehlike zamanında ihanet edenlerin, gelen belâ en evvelHem merhametsizcesine onlara ceza verilmiş ve» (M: 416)o kısma teslimbelki dinden insilâh. Çünkü o derece ilhadda taassup etmiş ki, bizim gibilerden yalnızİşte bu vaziyete karşı inayet-i RabbâniyeyeRisale-i Nur’danHem hiç merak etmeyiniz. O Vekilin o farfaralı

sol ve yahudi cereyanı birleşirse musibetler

gelecek

Mürtedler, Komünizm ile Yahudi Cereyanını

hükümetteki din düşmanı olmayanları da susturup en şiddetli tecavüzleri

de yapsalar, tevakkuf var fakat dehalet yok:

(Masonizmi) birleştirip ve

«Eğer

kitaplarına karşı inat etse ve musalâha niyetiyle himayesine çalışmazsa, bizim

en rahat yerimiz hapistir ve

alâmettir

çekilir, tevakkuf eder

317)

Ankara’da hâkim olan Halk Partisi, oraya giden Risale-i Nur’un kuvvetlimülhidler, Bolşevizmi Zındıka ile birleştirdiğineve hükümet, onları dinlemeye mecbur olur. O zaman Risale-i Nur, maddî ve mânevî musibetler hücuma başlarlar.» (Ş:

Said Nursi

HA

Halbuki,

hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın “Kalbim sâfidir, Üstadımın mesleğine

sadıktır” demesi

hades vuku buluyor. Ona “Namazın bozuldu” denildiği vakit, o diyor: “Neden namazım bozulsun?

Kalbim sâfidir.”

ŞİYE O biçareler, “Kalbimiz Üstadla beraberdir” fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler.ehl-i ilhâdın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerekbu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor,

[1]

268; el-Aclûnî,

Tirmizî, Tefsiru Sûre 15:6; Ebû Naîm, Hılyetü’l-Evliyâ, 4:94; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 10:Keşfü’l-Hafâ, 1:42.

[2]

Zuhruf Sûresi, 43:67.

[3]

Hicr Sûresi, 15:9.

[4]

Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.

[5]

Cum’a Sûresi, 62:8.

[6]

Bakara Sûresi, 2:156.

HA

ettiler.

ŞİYE Dört defa mübareze zamanında gelen dehşetli zelzeleler, “Yazık olur” hükmünü ispat

[7]

İbrahim Sûresi, 14:3.

[8]

Yûsuf Sûresi, 12:53.

[9]

Hicr Sûresi, 15:9.

[10]

Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.
HOŞ GELDİNİZ  
   
Facebook beğen  
 
 
NAMAZ VAKTİ  
   
TAKVİM  
 
 
facebook Salahaddin Şmşk

Kartınızı Oluşturun
 
  .................................  
Bugün 19 ziyaretçi (56 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol